Aytac Ozkan – Fatih Sultan Mehmed – Büyük Kartal

Osmanlı Devleti’nin banisi Osmanoğulları sülalesi, Oğuz Türklerinin Kayı boyuna mensuptur. Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı I. Alâeddin Keykubad devrinde (1220–1237), Ertuğrul Gazi önderliğinde Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Kayılar, Anadolu Selçuklu Devleti’ne yaptıkları hizmetlere karşılık olarak, Anadolu’nun kuzeybatısındaki Bitinya bölgesine, Söğüt ve Domaniç civarına yerleştirilmişlerdi. Kösedağ Savaşı’nda (1243) Anadolu Selçuklu ordusunu yenerek Anadolu’ya hâkim olan İlhanlı Moğollarının, halk üzerinde şiddetli baskı uygulamalarına paralel olarak, bölgenin ekonomik ve sosyal düzeni tamamen bozulmuştu. Anadolu topraklarında büyük bir keşmekeş yaşanmaktaydı. Bu kargaşa yıllarında Moğol baskısından kaçan Türkmenler, Anadolu’nun batı bölgelerine göç ederek yerleşiyorlardı. Anadolu’daki Selçuklu otoritesinin kaybolmasıyla beraber, Ege ve Marmara sahillerine hâkim olan Türkmen beyleri de bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. Bitinya bölgesinde yerleşmiş bulunan Kayı boyunun liderliğine, Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra Osman Bey seçilmişti. Doğu RomaBizans İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu krizleri fırsat bilen Osman Bey, Anadolu’daki Türkmen beylikleriyle mücadele etmek yerine, Batıya, Bizans’a karşı “gaza ve cihad” siyaseti benimsedi. Osmanlılar bu “cihad ve gaza ideolojisini”, İslam medeniyetinin ve onun siyasî geleneğinin bir mirasçısı olarak devralıp yıkılıncaya kadar değişik şartlar içinde sürdürdüler. Bu doğrultuda kuruldukları dönemde küçük ama istikrarlı adımlarla, tekfurların şehirlerini birer birer zapt ettiler. Karacahisar, Yarhisar, Bilecik ve İnegöl ilk fethedilen yerler oldu. Çağdaş Bizans tarihçisi Pachymeres’in, “Bizans’a karşı akın yapanlar arasında en atılgan, en enerjik akıncı önderi” olarak tanıttığı Osman Bey’in gaza siyaseti, Anadolu’nun batı bölgesinde tesirli olan bazı gruplarca da desteklenmekteydi. Ahiler, Gaziler ve Selçuklu devlet adamlarından bazıları, Osman Bey’in stratejilerini isabetli bularak onun idaresi altında toplanmaya başladılar. Osman Bey’in Bizans’a karşı uç bölgesinde “gazanın liderliğini” ele almasıyla birlikte diğer boylar arasında ve bölgede de nüfuzu artmaktaydı.


Kendi adına para bastırdıktan sonra adeta bağımsız hareket etmeye başlayan Osman Bey, Sakarya havzasındaki gaza faaliyetlerini sürdürdü. Bu durumdan rahatsız olan Bizans’ın bölgedeki valileri ile yapılan Koyunhisar Savaşı (1302), Osman Gazi’nin ilk zaferi olarak kayıtlara geçti. Yine Pachymeres’in ifadesiyle herhangi bir dirençle karşılaşmayan, “gaza için uçlara gelen gaziler”, İstanbul Boğazı’na kadar ilerlemişlerdi. Osman Gazi’nin manevi destekleyicisi, hukuki ve sosyal hayatın örgütleyicisi ise ahiler ve fakihlerdi. Ele geçirilen bir bölgenin nasıl örgütleneceği ve şer’i hususlar fakihlerden sorulmaktaydı. Fakihler İslam hukukunu, Sünnî akaidini ve İslam kurumlarını bilen kişiler olarak rehber vazifesi görüyor, şehir ve köylerde de imamet hizmeti görüyorlardı. Bizans’ın Anadolu’daki en büyük kenti olan Bursa, 1326 yılında Orhan Gazi tarafından fethedilerek başkent yapıldı. Türklerin Kocaeli Yarımadası’ndaki fetihlerinden, İznik ve İzmit’i ablukaya almalarından rahatsız olan ve şimdiye kadar kaybedilen şehirleri geri almayı tasarlayan Bizans imparatoru III. Andronikos, Palekanon Savaşı’nda (1329), canını güçlükle kurtarabildi. Bu, Bizans imparatorluk ordusuna karşı kazanılan ilk savaştı. Galibiyetten sonra İznik ve İzmit alınarak Kocaeli Yarımadası’nın fethi tamamlandı. Karesioğulları Beyliği’nin ilhakıyla birlikte (1335), Marmara Denizi’nin tüm güney kıyıları Osmanlıların hâkimiyetine girdi. Diğer taraftan Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa da Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçirdiği askerleri ile Türklerin Balkanlardaki ilk Osmanlı toprağı olan Çimpe Kalesi’ni aldı. (1353) Böylece Balkanlardaki seferler için bir üs elde edilmiş ve Balkan fütuhatı başlamış oldu. Gaza faaliyetlerine Balkanlarda devam eden Süleyman Paşa, Doğu Trakya’daki Bizans şehirlerinden bazılarını kısa sürede fethetti.

Orhan Gazi’nin oğlu I. Murad zamanında ise (1362-1389) Osmanlılar, Balkanlarda muazzam bir ilerleme sağladılar. Edirne dâhil Doğu Trakya kentlerinin tümünün ele geçirilmesiyle birlikte, Osmanlıların Balkanlardaki düşmanlarının sayısı da artmaya başladı. Edirne ile Filibe’nin fethinden ve Türklerin Balkanlarda ilerlemesinden rahatsız olan Balkan devletleri, Macarların komutasında Bulgar, Sırp, Eflak ve Bosnalı askerlerden oluşan ilk Haçlı ordusuyla Osmanlılar üzerine saldırdılar. Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’nın gönderdiği Osmanlı öncü kuvvetleri, Hacı İlbey’in organize ettiği ani bir baskın ile Sırpsındığı Savaşı’nda (1364) Haçlılara ilk bozgununu yaşattı. Kaçmaya çabalayan Haçlı askerlerinin çoğu Meriç Nehri’nde boğuldu. Fetih hareketlerine hız kazandırmak isteyen Osmanlılar, başkenti Bursa’dan Edirne’ye naklettiler. Ayrıca Balkan coğrafyasını İslamlaştırmak ve bölgede kalıcı olmak gayesiyle, Anadolu’dan getirdikleri Türkmenleri Balkanlarda fethedilen bölgelere iskân etmeye başladılar. Çirmen Zaferi’nden (1371) sonra ise Bulgar ve Sırp kralları Osmanlılara vergi vermeye razı oldular. Türklerin bu ani ve hızlı ilerleyişini durdurarak Balkanlardan atmak gayesiyle oluşturulan yeni bir Haçlı ordusu Kosova Ovası’nda perişan edilirken, savaştan sonra harp meydanını gezen Murad Hüdavendigar, yaralı bir Sırp askeri tarafından hançerlenerek hayatını kaybettiği için (1389), savaş meydanında şehit olan ilk Osmanlı hükümdarı olarak tarihe geçti. “Gazi Hüdâvendigâr ” unvanını taşıyan I. Murad döneminde, Rumeli Türklerin ikinci vatanı hâline gelmiş, Anadolu’da üstünlük sağlanmış ve böylece Devlet-i Aliyye’nin ilk taslağı ortaya çıkmıştır. Murad Hüdavendigar’ın şahadetinin ardından tahta geçen Yıldırım Bayezid, Balkanlardaki fetih hareketlerini sürdürdü. 1393 yılında, Bulgaristan tamamıyla Osmanlı vilayeti haline getirildi. Tuna Nehri’nin güneyindeki bölgede Osmanlı hâkimiyeti kurulduğu gibi, akıncılar bu dönemde ilk kez Tuna’nın kuzeyine geçerek Eflak ve Boğdan’da göründü.

Düzenlenen akınlar Mora Yarımadası’na kadar ulaştı. Yıldırım Bayezid döneminde dört kez kuşatılmasına rağmen, Bizans’ın talihi ve entrikaları sayesinde her seferinde Mora kuşatmaları başarısızlıkla sonuçlandı. Örneğin 1395’teki kuşatmada, Bizans’ın imdadına, papanın önderliğindeki Haçlılar yetişmişti. Neredeyse Avrupa’nın tüm devletlerinin katılımıyla oluşturulan, o zamana kadarki en büyük Haçlı ordusu Niğbolu Ovası’nda ağır bir bozguna uğratıldı(1396). O kadar ki Haçlıların bir sonraki seferi yapabilmeleri için Niğbolu’nun üzerinden tam kırk dört yıl geçmesi gerekecekti. Niğbolu Zaferi’yle, bütün Balkan ve Avrupa devletleri Tuna’nın güneyinin Osmanlı toprağı olduğunu kabullenmek zorunda kaldı. Diğer taraftan Anadolu’dan Balkanlara göçler yaptırılmaya ve Rumeli coğrafyası İslamlaştırılmaya devam ediyordu. Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu İslamlaştırıp vatan toprağı yaptıkları gibi, Osmanlılar da Balkanları İslamlaştırmayı ve yurt haline getirmeyi amaçlıyorlardı. Yıldırım Bayezid, Balkanlardaki fetihlerine devam ederken Anadolu’daki Türkmen beyliklerini de topraklarına katarak, hâkimiyet alanını Fırat Nehri’ne kadar genişletmiş ve bölgedeki en önemli siyasi aktör haline gelmişti. Ancak, Asya’da güçlü bir devlet kuran Timur, Osmanlıların doğuya doğru yayılmasını kendisine karşı bir tehdit olarak algılayınca, iki Türk-İslam devleti arasında, savaş kaçınılmaz hale geldi. 1402 yılında Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılan zorlu meydan savaşını Timur’un kazanması, Osmanlılar açısından sarsıcı bir durumdu; zira Timur aldığı radikal kararlar ile Osmanlıları yıkılışa itmişti. İmparatorluğunun merkezi olan Semerkant’ a dönerken ardında güçlü bir devlet bırakmak istemeyen Timur’un Batı siyaseti, Osmanlı devletini küçük hâkimiyet alanlarına bölerek üzerlerinde egemenlik kurmak şeklindeydi. Osmanlıların daha önce topraklarına kattığı Anadolu Türkmen beyliklerini yeniden kurduran Timur, diğer taraftan Yıldırım Bayezid’in dört oğlunun da bağımsızlıklarını tanıyarak Osmanlı ülkesinde on bir yıl sürecek olan iç savaş yangınının ilk kıvılcımını çakmıştı. 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Süleyman, Musa, İsa ve Mehmed arasında yaşanan Osmanlı devlet otoritesini sarsan taht kavgasından, kardeşlerin en küçüğü Mehmed Çelebi galip çıktı. Devleti dağılmaktan kurtardığı için Mehmed Çelebi, Osmanlı hanedanı ve tarihçileri arasında büyük bir saygıya mazhar olmuş ve kendisine devletin “ikinci kurucusu” payesi verilmiştir.

1413’te kardeş kavgalarına son vererek babasının tahtına oturan I. Mehmed, Anadolu ve Rumeli’de kaybedilen toprakları yeniden kazanmak, dağılan birliği sağlamak, hayli zayıflayan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yoğun bir uğraş verdi. Bu arada iç ve dış dinamiklerden beslenen bir dizi iç isyanla da uğraşmak zorunda kaldı. 1416 yılında Çalı Bey komutasındaki zayıf Osmanlı donanması, Venedik’le yaptığı ilk deniz savaşını kaybetti. Tuna’nın güneyinde yeniden duruma hâkim olmaya başlayan Mehmed Çelebi, uzun bir aradan sonra akıncıları ilk kez Tuna’nın ötesine gönderdi. 1421 yılında hastalanarak otuz iki yaşında ölen bu dirayetli ve enerjik padişahın Osmanlı Devleti’nin tarihinde ayrı bir yeri vardır. Devlet onun sayesinde yok olmaktan kurtulmuş ve yeniden bir merkez etrafında birleştirilerek kesintiye uğrayan gaza faaliyetlerine tekrar başlanmıştır. II. Murad’ın tahta çıkmasıyla birlikte, Bizans tarafından kışkırtılan şehzadeler ayaklanırken Anadolu beyleri de isyan etti. Uzun mücadelelerden sonra iç barışın sağlanmasının ardından Türkmen beyliklerinin birçoğu yeniden Osmanlı hâkimiyetine alındı. Lakin Osmanlıların Makedonya’dan Adriyatik’e ve Ege kıyılarına ulaşması, menfaatleri tehlikeye düşen Venediklileri kaygılandırıyordu. Ayrıca Mora Yarımadası da tehdit altındaydı. Bu durum Venedikliler ile Osmanlıları karşı karşıya getirdi. Saraybosna II. Murad’ın, 1430 tarihinden itibaren faaliyetlerini Balkan topraklarında yoğunlaştırdığı görülmektedir.

Macarların önderliğinde kurulan; Sırp, Eflâk ve Bosnalılardan oluşan Haçlı orduları mağlup edilmiş, akabinde ise II. Murad’ın karşı hamlesi sonucunda Semendire Kalesi düşürülerek Sırp Krallığı’na son verilmiştir(1439). Bosna ve Hersek prenslikleri de vergiye bağlanmasına karşın, son derece muhkem olan Belgrat Kalesi alınamamıştır. Osmanlıların Belgrad önündeki mağlubiyetlerinin ardından karşı saldırıya geçen Macar kralı Ladislas ve Erdel voyvodası Jan Hunyad, Türkleri Semendire’den atmış, meşhur akıncı komutanlarından Mezid Bey’i de pusuya düşürmüştür. Bizans’ın kışkırtmalarıyla tertiplenen; Macar kralı, Sırp despotu ve Eflak prensinin katıldığı Haçlı ordusu, Tuna’yı aşıp Osmanlı topraklarına girmiş ve 1443’te Osmanlı öncü birliklerini Niş Ovası’nda yenmiştir. Haçlı ordusunu II. Murad da durduramamış, işin kötüsü bu arada Osmanlı ordusundan ayrılan Arnavutluk beyi İskender de isyan etmiştir. Osmanlıların buhranını değerlendirmek isteyen Karamanlılar da Anadolu’dan saldırınca durum oldukça kritik bir hal almıştır. Ancak kış mevsiminin gelmesiyle Haçlı orduları geri çekilmiş ve savaşa bir süreliğine ara verilmiştir. Bu ateşkes döneminde II. Murad’ın talebi üzerine Haçlılar ile Osmanlılar arasında barış görüşmeleri başlamıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir