Bedri Baykam – Kemik

ELİNİZEulaşan bu romanın yazılış sürecinin bana son derece heyecan verdiğini size itiraf etmem lazım. Üç yıl kadar önce Kaliforniya’nın şehirlerarası yollarında aklıma tohumu düşen bu yapıt, o günden beri araya girip çıkan onca büyük sergiye rağmen adım adım gelişmeyi inatla başardı ve nihayet doğumunu gördü. “Kemik Roman” gerçekle kurgunun, dün, bugün ve yarının, birbiri içine geçtiği “Kendi İçinde Bir Dünya”. Bu kitabı okurken bunun bir roman olduğunu bilerek ve hatırlayarak okumanızı öneririm. Bu kitabı bilimi, sanatı, genetiği, felsefeyi öğrenmek için okumayın. “Roman”, olsa olsa bu konulara ilgi duymanızı sağlar, o kadar. Bu kitabı, sakın tarihi olayları ve siyaseti öğrenmek için de okumayın. Çünkü birçok olayı değiştirerek, gerçekle hayali, olmuş olanla olabilecek olanı karıştırarak aktardım. Bu kitabı, yazarın kendi hayatını veya hayatla ilgili kişisel görüşlerini yansıtan bir yapıt olarak da görmeyin. Yazarın çok farklı yaşamı, bildiğiniz ve bilmediğiniz yönleriyle bir gün otobiyografisinde elinize geldiği zaman ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kişisel görüşlerim konusuna gelince, çok merak ediyorsanız bunları sanat ve politika üzerine daha önce yayınlanmış 11 çalışmamda fazlasıyla bulabilirsiniz. Bu kitap birİncil veya Mükemmeliyet Akademisi’nin Davranış Bilimleri ders kitabı (!) değildir. Size hayatta doğru bir yön vermek üzere yazılmamıştır. Benim kafama göre çizdiğim ideal bir Türkiye tablosu yaratmak için de yazılmamıştır. Her şeyden önce okurken keyif almanız ve düşünmeniz için yazılmıştır.


Aynen benim yazarken yaşadıklarım gibi. Agatha Christie de size binbir cinayet metodunu sayısız romanında en hinoğluhin ayrıntılarıyla anlattığında, sizi cinayete teşvik etmek için bunları kaleme almıyordu! “Fotoğrafçı” Selim Targan’ın hayatında on ayda yaşananlar çerçevesinde bir hayali dönem ve Dünya değerlendirmesi olarak bakın bu sayfalara. Hikâye Kasım 2001’de başlıyor ve Ağustos 2002’de bitiyor. İlginç bir ülkede yaşadığımızı biliyorsunuz. Kendini benim “savcım” ilan etmiş onca acıdığım insan var. Yıl ardır benim hakkımda bulabildiklerini zannettikleri tek heyecanlı saldırı noktasını onlara yine ben sunmuştum: Dadaist Bar’ın açılışında, Dadaist şair ve boksör Arthur Cravan anısına düzenlediğim on dakikalık “Bayanlararası yağlı güreş müsabakası”nın derin şoku, onları bugüne kadar binbir yazıda oyaladı; artık onların da biraz yeni malzeme ve hava değişikliğini hakkettiklerine kanaat getirdim! Bu roman bildiğiniz gibi kapağından size bir ikazla sunuldu: “Olgun Yetişkinlere Bir Roman”. Siz buna rağmen bu satırları okumayı seçmişsiniz. Bir başkasının satın aldığı bir kitap şu anda elinizdeyse, halen onu bırakıp okumama seçeneğiniz var. Toplumun ahlakı mı? Toplumun her yetişkin bireyi –inanın– en az sizin ya da benim kadar kendi ahlakının limitlerini ve standartlarını saptayacak kadar kendini tanır. Böyle bir sorumluluğunuz da yok. Hayatta ne varsa, bu kitapta da var. Cinsel ik, şiddet, bilim, sanat, tarih, felsefe, politika, mizah, sapkınlık… Bunların hepsiyle iliklerinize kadar temas etmeye hazırsanız bu romanı okuyabilirsiniz. Hazır değilseniz bu önsözü kapatıp, kendinizi o mantar gibi biten nefis yeni kitapçılardan birine atıp, daha ılımlı, daha sakin veya daha “size göre” herhangi başka bir kitapla yolunuza devam edebilirsiniz. Zaten demokrasinin özü ve özeti de bu değil mi? Kimse size bu kitabı zorla okutamaz, kimse bana neyi nasıl yazacağımı öğretmeye kalkamaz. “Kemik Roman”da cinsel iğin süslenmiş, renkli romantik lenslerle pastalaştırılmış özel bir “erotizm” kılıfına sokulması için hiçbir çaba harcamadım.

Her fırsatta, her röportajda da vurguladığım gibi “pornografi” bile benim için ne ayıp, ne de korkunç bir olgu: Bulut ve orman manzaraları kadar doğal, günlük gazeteler kadar gerekli… Buna karşın, gerek Türkiye’nin kendine has ilginç çelişkilerle dolu sosyo-politik katmanları, gerek medyanın sürekli yeni sansasyonel polemik malzemeleri arayan yapısını göz önünde bulundurarak, ucuz bir provokasyon yapıyor görünmemek için kitabın Türkiye’ de basılan bu ilk yayınında mecburen ilginç bir yöntemle metnin bazı bölümlerini karıştırarak “soyut” ve “anlaşılmaz” hale getirdim. Harcanan onca efordan sonra “Kemik Roman”ın üç ucuz kelime alınganlığı yüzünden hukuki sorunlar yaşamamasını, piyasada yayılıp okurlarına zamanında ulaşmasını arzuladığım için bu yolu seçtim. Sonucun artık mizahi tatlar taşıdığını söyleyebiliriz. Hem de bu işlem, günümüz Türkiyesi’nde kitap piyasasında iç ve dış yazarların “Kemik Roman”ın dilinden çok daha açıkça ve rahatça kalemlerini koşturmalarına rağmen yapıldı. Bu aşırı hassasiyetimin gerekçesi, her şeyin bu ülkede göreceli olarak uygulandığını biliyor olmam. “Kemik Roman”ın piyasaya çıkmadan onu okuyanlar arasında onca katıksız hayran kazanması, buna karşın çeşitli endişe ve kuşkuların da dile getirilmesi, beni bu formüle itti. Kitabın tam metnini çok merak edenler bunu zaman içerisinde yurtdışı baskılarından okuyabilirler. Bu ülkede kimi kanunların ne kadar kadük kaldığı bir sır olmaktan çok uzak! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da bir Fransız, bir İsveçli veya bir Alman gibi her sanat ve edebiyat eseriyle sansürsüzce karşılaşabilmeleri, yetişkin birer birey olarak her Dünya vatandaşı kadar kabul görmeleri (!) en büyük dileklerimden biri. Buna rağmen bu kitap hakkında “bir hataydı” diyenler çıkacaktır. “O, bunu yapmamalıydı” diyenler çıkacaktır, “Ne gerek vardı sanki?” diyenler çıkacaktır. Bu kitaba “gerek” yoktu. Yazar, içinden geldi, yazdı, hepsi o kadar.Sanat il a toplumsal gereklerden doğmaz. İç gereksinimlerden doğar. Sebepsiz doğar.

Belirli bir dönemde, “topluma rağmen” bile olsa, artık doğması gerektiğinde doğar. Bu, tarihte de hep böyle olmuştur. Kimse izlenimcilere gidip “Hadi kalkın acayip renkli resimler yapın” demedi, kimse gerçeküstücü gruba gidip “Biraz otomatik yazın görebilir miyiz?” demedi. Kimse John Cage’e gidip “Gürültü veya sessizlik konserleri dinleyebilir miyiz, buna ihtiyacımız var” demedi. Kitabın dili ile ilgili olarak eklemek istediğim bazı detaylar var. Yazar doğal olarak dilin kullanımında kendine has seçimler yaptı ve özgür iradesini kullandı. Bunlar her zaman “dil kılavuzu” ile paralel gitmedi. Örneğin benim için doğru kelime “tuvalet”, “tuval” veya “laboratuvar” değil, “tualet”, “tual” ve “laboratuar”dır. Fransızca’dan, okunuşları göz önünde bulundurulursa böyle alınmış olmaları gerekir. Aynen “pantalon” ve iki L’li “entellektüel”de olduğu gibi… Tam tersine, Fransızca’dan alındığı şekliyle “sutyen” dememiz gerekirken “sütyen” kelimesini kullanmayı tercih ettim. Bu tercihi de memelerin “süt faktörü” ile olan ilişkilerine borçluyuz! “Ossurmak” kelimesi tek s ile yazıldı mı aynı duyguyu vermez. Aynen “ıssırma”nın da iki s ile yazılması gerektiği gibi… “Bayağı” bazen “Bayağ” yazılır. Ne zaman mı? Arar bulursunuz. Evren, Güneş ve Dünya hep büyük harfle yazılmıştır. Okudukça nedenini anlarsınız.

Otuz santim, otuz santimdir. Ama bazı insanlar size “otuz kalın santim”den söz ederlerse, bir nedeni vardır. “Muzibet” kelimesi kendi mutfağımızın ürünüdür, kolesterol içermez, gönül rahatlığıyla tüketebilirsiniz. (“Musibet” ve “Muzip”in evliliklerinden doğmuştur!) Bu birkaç örneği size önden sunmak istedim. Çünkü bu ülkede “68’li Yıl ar” sergimi ve kitabımı gören kimi heyecanlı eleştirmenler bana dil dersi vermeye kalkıp, “60’lı Yıl ar denir, öyle denmez” diye hemen ukalalığa girişmişlerdi!! 68’in öncesi ve sonrasıyla bir evrensel merkez olduğunu onlara anlatmam bayağ zaman aldı. Onun için herkes kitabı okurken müsterih olsun. Yazar her virgülü, her tırnağı, her harfi, seçerek ve bilerek yerleştirdi, ama kitabın “hatasız” olduğunu da iddia etmiyor! Nerelerde mi yazdım? Eşimin, annemin ve biricik oğlum Suphi’nin sıcaklığını koruduğu evimin sevecen ortamında, kaotik masamda, Beyoğlu Demir Kahve’de, Bebek Kahve’de, 1998 ve 1999 yaz aylarında Ege ve güney sahil erinde, sevgili dostum Celal Oruç’un teknesinde, 2000 yazında Yunan adalarında, Girit’te, Mikonos’ta, Santorini’de… “Kemik Roman” önce kareli dört deftere bütün diğer kitaplarım gibi “el e” yazıldı. Binbir tashih ve ara eklerle on iki değişik yorumda gelişerek önünüze kadar gelmesinin sorumlularından biri, altı yıldır bana destek olan asistanım Sabiha Kurtulmuş’tur. Bana sohbet ve görüşleriyle katkılar yapan birçok değerli insana, başta eşim Sibel Baykam, Aslıgül Levack ve Güner Ümit olmak üzere, Prof. Dr. Cengiz Kuday’a, Prof. Dr. Turgut Adatepe’ye, Barbaros Sağdıç’a, Faik Genç’e, Yonca Dervişoğlu’na, Yeşim Fadıl ıoğlu’na, Aylin Yalçın’a, Can Sandıkçıoğlu’na, Mustafa Yalçın’a, Erol Arslan’a, Şemsa Atil a’ya, Çelik Kayalar’a, Alptekin Gündüz’e, Tansa Mermerci’ye, Celal Oruç’a, Tufan Karasu’ya, Kamil Şükun’a, Demet Söz’e, Nejat Yavaşoğulları’na, Arlin Nevruz’a da teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bu arada bu kitap yazılırken üzerimdeki birçok görünmez yükü hafifleten sevgili annem Mutahhar Baykam’a ve diğer asistanım Taki Morfiadis’e de teşekkür ediyorum. Kitabın üretim safhasında destek veren Yeni Çizgi Dağıtım ve değerli yöneticileri Ömer Yenici’ye, Adnan Ademir’e, Erol Şahnacı’ya, grafiker Nejat Ünlü’ye, genç sanatçı Tuncay Takmaz’a katkılarından dolayı şükranlarımı sunarım.

Ayrıca birçok bilimsel dergi ve kitap, Kemik’in hazırlanışında yol gösterici bir rol oynadı. Özellikle Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknik eki, Bilim ve Teknik dergisi, Bilim ve Ütopya dergisi, Ray Kurzweil’ın “Yapay Zekâ Zamanı” kitabı ve Robin Baker’in “Gelecekte Seks” isimli yapıtı bu süreçte elimden geçen sayısız yayın arasından ilk aklıma gelenler. Kitapların kaderi önceden bilinmez. Bir kitabı bin kişi de okuyabilir, milyonlar da. Benim arzum, bu kitabı üç yıl boyunca yazarken hissettiğim heyecanı ve katmanlı derinliği benimle beraber aynı yoğunlukta hissedecek o tek “yabancı” okuru bulmak. O kişi siz de olabilirsiniz. O zaman, bir gün sizinle de bir kahve içip sohbet etmeyi ümit ederim. Pazartesi, 21 Şubat 2000 günü, Bebek Kahve’de iki arkadaşıyla ıhlamurunu içen kumral, esmer tenli, uzun boylu, beyaz gömlekli, kolyeli, ela gözlü genç kıza da hayatın elektriğini her an devreye sokacak şansları ve bu kitabın ömür üstünden onca tanışılmamış esin kaynağını temsilen teşekkür etmek isterim. Yaşam böylesine zengin ve umulmadık bir fırsatlar dünyası… Bedri Baykam Kasım 2000, İstanbul Bu kitaptaki, yazarın salt kişisel inisiyatifle romana dahil ettiği günlük hayattan ve genel kültürden bildikleriniz dışındaki şahısların, geçmişte yaşamış veya şu anda yaşayan gerçek kişilerle hiçbir ilişkisi yoktur. Ancak, gelecekte yaşayacak kişilerle ilişkileri olabilir. Yazar, akıl almaz gücüne rağmen geleceği kontrol edememektedir. Inan olsunSinuhe , ne ölümüne, ne de hezimetine üzülüyorum. Çok şey arzu etmiştim. Suriye’nin zenginliği gözlerimi kamaştırmıştı. Elimi uzatsam alıverecekmişim gibi geldi bana.

Hislerim daima ifrat derecesindedir. Sevdiğim zaman deli gibi severim, nefret edince de korkunç olurum. Kaderime küsmüyorum, yarın öleceğime ve çakallara yem olacağıma da üzülmüyorum. Tek bir hareketime de pişman değilim. Daima her şeyi merak etmişimdir, ne yaparsın Suriye’liyim ve damarlarımda bezirgân kanı akıyor. Şimdi de ölümümü merak ediyorum. Acaba öbür âlemde de kurnazlık edip Tanrıları faka bastırabilir miyim dersin? Sen akıl ısındır Sinuhe, bütün dünyayı dolaştın, tecrübe sahibi oldun, sen söyle, ölümü kandırabilir miyim? Ondan nasıl kurtulabilirim? Sinuhebaşını sal adı. –İşte bu imkânsız Aziru, insan bu dünyada her şeyi aldatabilir, sevgi, kudret, iyilik, fenalık hep aldatıcıdır, hatta kendini, kendi kalbini ve beynini kandırabilir ama sadece doğum ve ölüm hakikidir, gayri samimiyetin yeri yoktur burada. Ondan kaçınılmaz. Bak Aziru sana şunu söyleyeyim: Ölüm korkunç değildir, hatta mülayimdir diyebilirim. Şu dünyada olup biten kötülüklere bakılırsa insanın en iyi dostunun ölüm olacağına kanaat getirdim. Hekim olarak ölüm diyarı denen bir yere ve Mısırlı olarak da diğer âleme ve bedenin ebedîleşmesine inanmıyorum. Bence ölüm, uzun bir uyku, bunaltıcı günü takip eden serin bir gecedir. Gözlerini yumacaksın ve ölüvereceksin, kalbin duracak ve canın hiçbir şey istemeyecek. El erin arsızca uzanmayacak, öylece kalakalacak, ayaklarında derman kalmadığında sonsuz uzanan yol arda yürümeye kalkışmayacaksın.

İşte ölüm budur dostum Aziru! Dostluğumuzun hatırı için senin ve ailen için Tanrıya kurbanlar ihsan edeceğimi hatırla. Bu gibi şeylere ben pek kıymet vermem ama senin hatırın için yaparım, merak etme.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir