Bernard Lewis – Ortadoğuda Irk ve kölelik

Bu kitapta verilen araştırma öncelikle, insan toplumlarmdaki hoşgörü ve hoşgörüsüzlükle ilgili bir grup projesinin bir parçası olarak başladı. Benden İslam dünyası ile ilgili bir yazı hazırlamam istendi. Bu konuyu önce geleneksel terimler ışığında incelemeye başladım ve farklı dinler arasındaki ilişkilerle ilgili bilgi topladım; yani geçmişte hoşgörü ve hoşgörüsüzlük sözcüklerinin normal olarak kullanımıyla ilgili bir çalışma yaptım. Bir noktada bana öyle geldi ki bu tür bir araştırmanın önceki kuşakların adetlerine ve ilgilendikleri konulara bağlanmasına hiç gerek yoktur, bunlar günümüzde en azından Batı dünyasında hepimiz için önemini kaybetmiştir. Fakat bu ilgi, konuları azalmış ya da kaybolmuşsa bile yerini yine önemli ve keskin diğer konulara bırakmıştır. Günümüz fikir ortamında en önemli şey itikat, hatta sınıf değil, ama ırktır. Bu en son farklılık ve kimlik temeli olarak görülür ve dünyanın pek çok yerinde hoşgörü ya da hoşgörüsüzlük testi uygulanmaktadır. Bu nedenle ben bu soruna döndüm ve çalışmam sırasmda, şimdiye kadar İslam dünyası ve Batı bilim adamlan tarafından sorgusuz kabul edilen bazı farz ve tahminleri incelemeye başladım. Hoşgörü ve hoşgörüsüzlük konusundaki grup projesi asla tamamlanamadı. Fakat İslam konusundaki malzeme ilgi çekti ve Londra’da Antrolopoloji, Uluslararası İlişkiler ve Irk İlişkileri enstitüleri tarafından bu konuda bir konuşma yapmak üzere davet edilince bu araştırmaya devam etme kararı aldım. Bu ders Aralık 1969’da verildi ve Ağustos 1970’te Londra aylık dergisi E n c o u n – rerda biraz daha genişletilerek yayınlandı. Aynı konu daha sonra, 197l ’de biraz daha genişletildi ve küçük bir kitap halinde, Islam da Irk ve R en k adıyla yayımlandı. 1982’de Paris’te Fransızca olarak yapılan baskı, bana bazı değişiklikler yapma olanağı sağladı. Bazı düzeltmelerin yanında daha önceki baskılarda olmayan bazı yeni konuları da ekledim kitaba. Ayrıca çoğu Arapça’dan tercüme edilmiş bazı orijinal bilgileri de ekledim.


Irk araştırması kaçınılmaz olarak, başka yerlerde olduğu gibi, İslam dünyasında da kölelik sorununu öne çıkardı ki, ırk ilişkileri ve davranışları da bundan etkilenir. Bu konuda daha önce yaptığım çalışmalar nedeniyle konunun bu yanma daha çok dikkat etmem ve bunu Islami koşullar ve çevresinde değil de, Ortadoğu koşullarına göre incelemem gerekiyordu. Yıllar süren bir aradan sonra yeni bir araştırma çalışmasına başlarken kölelik konusuna biraz daha önem vermek istedim. Ama önüme ciddi zorluklar çıktı. Bunlardan biri konuyla ilgili bilimsel çalışmaların kıtlığı oldu. Yunan ve Roma hatta Amerika tarihlerinde kölelikle ilgili binlerce çalışma bulursunuz. Köleliğin pek önemli olmadığı Ortaçağ Batı Avrupası hakkında bile Avrupalı bilim adamları pek çok araştırma yapmış, belge hazırlamışlardır. Her bölge ve dönemde konunun önemi büyük olmasına rağmen, merkezi İslam dünyasında kölelikle ilgili -hukuk, doktrin ya da pratikte- ciddi bilimsel çalışmalar bir sayfaya sığacak kadar azdı. Halbuki İslam dünyasındaki kölelik hakkında sayısız belge vardır ama bunların incelenmesine yeni başlanmıştır. İslam’da kölelik konusunda bilimsel araştırma yapılmamış olmasının nedeni belki de konunun çok hassas olmasıdır. Bu hassasiyet genç bilim adamlarının konuyla ilgili araştırmaları rahatça yapabilmelerine engel olmuştu. Umarız zamanla Müslüman bilim adamları da bu konuyu Batılı bilim adamları kadar rahatça ve onların da işbirliğiyle araştırır ve geçmişlerindeki bu mutsuz konuyu açık olarak tartışıp kaleme alabilirler. Ama günümüzde bunun yapılması hâlâ kolay değildir, İslam’da kölelik konusu hâlâ karanlık ve hassas bir konudur ve bundan sadece söz etmek bile bazen düşmanlık olarak görülebilmektedir. Ama böyle olmaması gerekir ve tarihsel araştırmalarda tabuların olması bu tür konuların daha iyi anlaşılmasını geciktirir ve engeller. Bu küçük kitapta ben, karşılaştırmalı büyük önemi olan ve tarihsel bir konuyu dürüst ve objektif olarak ele almak istedim ve bunu yapabilmek için de polemiklerden ve özür dilemelerden kaçındım.

Bu bölümün büyük kısmı daha önceki yazılarımda belirtilen konulara benzer. Ama buna yeni bölümler eklenmiş ve metin yeniden gözden geçirilmiştir, Eskilerle ilgili ama yine de farklı bir konu olarak yazılmıştır. Kitaba ayrıca gerektiğinde orijinal dillerden tercüme edilmiş satırlar da ekledim. Fransızca baskıya konmuş olan bazı belgeler daha önce İngilizce olarak basıldığı için buraya alınmamıştır. Ama başka belgeler tercüme edilerek eklenmiştir. Geriye, bu kitabı tamamlamamda bana çeşitli şekillerde yardımcı olan kişi ve kurumlara teşekkür etmek gibi hoş bir görev kaldı. Kamu Kayıtları Bürosuna, Hindistan Ofis Kayıtları’na ve Londra’daki İngiltere Kütüphanesi’ne; İstanbul’daki Topkapı Sarayı Müzesi’ne; Paris’teki Ulusal Kütüphane’ye ve elindeki belgelerin kopyalarını almama izin veren Bay Arthur A. Houghton’a çok teşekkür ediyorum. Kamu Kayıtları Bürosu ve Hindistan Ofis Kayıtlarındaki belgelerin kopyalan Majesteleri Belgeler Bürosu Kontrolörü’nün izniyle alınmıştır. Bana çeşitli yollardan yardımcı olan David Goldenberg, John B. Kelly, Hava Lazarus-Yafeh ve Michel Le Gall’a minnettarım, teşekkürlerimi sunarım. Özellikle yazılarımı düzeltme ve tanzim etme konusunda hiç yorulmadan ve isteyerek çalışmış olan yardımcım Leign Faden’e, araştırma ve yazılarımda bilgisi ve tükenmez gayretiyle bana destek veren, aydınlatan araştırma asistanım Jonathan Berkey’e minnettarım, her ikisine de takdirlerimi bildiriyorum. Geride hâlâ bazı hatalar ve eksiklikler kaldıysa bunlar bana aittir. Princeton, N. J.

B. L. Ağustos 1989 DİPNOT 1 Hassas bir konuya doğru ve dürüstçe bir yaklaşımla ilgili nadir bir örnek isterseniz, Samir M. Zoghby’nin “Blacks and Arabs: Pası and presem,” adlı eserine bakınız (bak. Current Bibliography on African Affairs 3, no.5, Mayıs 1970) s. 5-22. BİRİNCİ BÖLÜM KÖLELİK Fas’taki İngiltere Başkonsolosu 1842’de, köleliğin kaldırılması ya da azaltılması konusundaki, hükümetinin dünya çapında gayretlerinin bir parçası olarak, o ülkenin sultanına bu konuda ne yaptıklarını sordu. Sultan ona şaşkınlığını belirten bir mektupla cevap verdi ve köle ticaretinin, Ademoğulları’nın yaratıldığından beri; o güne kadar tüm ulusların ve dinlerin fikir birliği içinde oldukları bir konu olduğunu belirtti. Sultan, mektubunda köleliğin herhangi bir ulus ya da din tarafından yasaklanmak istendiğini bilmediğini, kimsenin bu konuda konuşmadığını da bildirdi, bu konunun gün gibi açık olduğunu ve bunu herkesin bildiğini, kabul ettiğini söyledi.1 Sultan, köleliği kısıtlama ya da yasaklama konusundaki yasalar hakkında gerçekten bilgi sahibi değildi, bu konuda geri kalmıştı ve köleliğin tarihteki yeri hakkında da ne yazık ki haklıydı. Kölelik gerçekten de insanlık tarihi kadar eski bir olaydı. Asya, Afrika, Avrupa ve Kolomb öncesi Amerika’da hep vardı kölelik. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslam ve tüm diğer dinler kabul etmiş, benimsemişti köleliği. Ortadoğu’da ve başka bölgelerde, Sümerler’de, Babil’de, Mısır’da ve diğer eski medeniyetlerde çok eski tarihlerden beri vardı, kabul edilmişti.

2 Anlaşıldığı kadarıyla ilk köleler savaş esirleriydi ve bunların sayıları diğer kaynaklar vasıtasıyla artıyordu. Çok eski devirlerde köleler sadece kralların, rahiplerin, tapınakların malıydı ve köle sahibi aile sayısı pek fazla değildi. Bu köleler kraliyet mensubu ya da din adamlarından oluşan sahiplerinin tarlalarında, bağlarında çalışır, hayvanlarına bakar, ama ekonomik yaşamda fazla önemli rol oynamazlardı; ekonomi daha ziyade küçük çiftçilerin, mülk sahipleri ve kiracıların, küçük iş sahipleri ve sanatkarların eline kalmıştı. Köleler alınıp satılır, terk edilen ya da kaçırılan küçük çocuklar köle olurlardı. İnsanlar bazen kendilerini ya da çocuklarını bile köle olarak satarlardı. Borcunu ödeyemeyenler borçlu oldukları kişilere köle olurlardı. Özellikle Roma gibi bazı yerlerde yasalara karşı gelmiş, suç işlemiş kişiler de köle olarak kullanılıyordu. Eski ve Yeni Ahitler’de de kölelik tanınmış bir müessesedir. Bu Kutsal kitapların bazı yerlerinde kölelere insanca davranılması konusunda öğütler vardır. İncil ve Talmud’da4 Yahudilere, kendilerinin de Mısır’da köle olarak yaşadıkları ve kölelere insanca davranmaları hatırlatılır. Mezmur 123’te dindarın Tanrı’ya yakarışı ile kölenin sahibine yakarışı kıyaslanır, köle sahiplerinin kölelerine insan gibi davranmaları öğütlenir.5 Job kitabında köleliğe karşı olarak yorumlanan satırlarda şöyle denmiştir: “Onu (köleyi) da, beni ana karnında yaratan O yaratmadı mı? Her ikimizi de O yetiştirmedi mi?” (Job 31:15) Bu satırlar kölenin bir mal değil de sahibi gibi bir insan olduğu anlamına gelmiyor mu?6 Yeni Ahit’te de böyle bir pasaj vardır: “Yahudi ya da Yunan, köle ya da özgür, erkek ya da dişi yoktur, çünkü hepiniz Hz. İsa için birsiniz.”7 Ne yazık ki bu satırlar, “Etnik, sosyal ve cinsiyet farklılığı yoktur ya da ortadan kaldırılmalıdır, bunlar dinsel konularda ayrıcalık sağlamaz.” şeklinde yorumlanmamıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir