Bernard Lewis – Ortadoğunun Çoklu Kimliği

Bu kitabın çekirdeği Wolfenbüttel (1989), Roma (1993) ve Castelgandolfo’da (1995) yapılan toplantılara sunulan üç tebliğe dayanır. Bu tebliğler konferans sonunda yayımlanmışlardı. Onları bu kitapta genişletip yeniden ele alırken diğer konferanslarımdan, makalelerimden ve tebliğlerimden de yararlandım. Bu konuyu ele almam için beni ikna eden editörlere, toplantıları düzenleyenlere ve yorum ve sorularıyla bu konulardaki görüşlerimi geliştirmeme yardımcı olan katılımcılara teşekkürü borç bilirim. Her zamanki ustalık ve sabrıyla ilk taslaktan nihai metne kadar yazdıklarımı gözden geçiren yardımcım Annamarie Cerminaro’ya burada bir kere daha teşekkür etmek isterim. Teşekkür etmek istediğim diğer bir kişi de, ona bu süreçte büyük yardımları dokunan Robin Pettinato’dur. Son olarak kitabı taslak halinde okuyan iki dostum Buntzie Churchill ve Michael Curtis’e de teşekkür ederim. Kabul ettiğim düzeltmeleri ve tavsiyeleri için kendilerine teşekkür ederken, kabul etmediklerim için de özür dilemek isterim. Bundan da anlaşılacağı üzere kitapta rastlanılacak yanlışların tek sorumlusu sadece benim. 5 Giriş O kurun kolayca anlayabileceği gibi bu kitabın başlığı psikoloji ya da daha doğrusu, psikiyatri dilinden ödünç alınmıştır. Bu başlığı kullanmakla Ortadoğu’nun marazi psikolojik sorunları olduğunu söylemek istemiyorum. Herhangi bir tedavi önermek niyetinde ise hiç değilim. Bu başlıkla iletmek istediğim şey grupların ve onlardan daha çok kişilerin aynı anda sahip oldukları farklı kimliklerin çeşitliliği ve karmaşıklığı, Ortadoğu’da kimliğin sürekli değişimi ve evrimi, bölge halklarının kendilerini nasıl gördükleri, ait oldukları gruplar ve bir birey ile diğeri arasındaki farklardır. Batı dünyasında bile çoklu kimlikler vardır. Birleşik Krallığın kurulmasından bu yana halkın en az üç kimliği olmuştur: Britanya uyruğu ve daha sonra Birleşik Krallık yurttaşı olarak milli kimlik: o milliyetin dört unsuru olan İngiliz, İskoç, Galli ve İrlandalı olarak şimdi etnik adını verdiğimiz kimlik ve dini kimlik.


Modem çağlarda ortak Britanya milliyeti içinde etnik ve dinin kapsama alanı büyük ölçüde genişlemiş ve alt gruplar giderek karışmışlardır. Bu durum Birleşik Devletler’de daha da karışmıştır; orada her yurttaşın ABD yurttaşlığının yanısıra ırk, etnik köken veya kökenler ve kişisel ya da aile dini ile belirlenen başka kimlikleri bulunur. Amerika gibi Rusya’da da pek çok etnik grup olup bunlar göçlerle değil de, fetih ve ilhaklarla bir araya gelmişlerdir. Fransa ile İspanya’nm önemli bölgesel azınlıkları vardır; Breton ve Basklar gibi bazılan resmî milli dilden tümüyle farklı olan dillerini korumuşlardır. Ancak bunlar çok eskiden beri yerleşmiş ve yerlileşmiş ol7 Giriş duklanndan hakim çoğunluklardan önemli bir kültürel ya da dinsel farklılıklar göstermezler. Avrupa’nın başka yerlerindeki etnik azınlıklar şimdiye kadar küçük ve sayıca az kalmışlar, hukuki ya da politik bir statüleri, hatta iddiaları olmamıştır. Ancak milyonlarca yeni göçmenin yeni azınlıklar oluşturmalarıyla bu durumda artık dramatik bir değişim görülmektedir. Bunlar çoğunluğu oluşturan yerli nüfustan etnik, dil, din, kültür ve hatta çoğunlukla ırksal farklılıkları olan çok sayıda, çok dağınık gruplardır. Kuşkusuz bunlar kendi kimlik kavramlarını da getirmektedirler ki, bu da Avrupa’nın ve Batı’mnkiden önemli farklar taşıyor olabilir. ‘Avrupa’ ve ‘Batı’ terimleri Avrupalı ve Batılı olup on dokuzuncu yüzyıla kadar dünyanın diğer yerlerinde ve özellikle de Ortadoğu’da herhangi bir anlam taşımıyorlardı. Aynı şey ‘Asya’ ve ‘Afrika’ için de geçerlidir. Avrupa bir Avrupalı fikridir, Yunanistan’da doğmuş, Roma’da beslenmiş ve Hıristiyanlık içinde uzun ve sıkıntılı bir çocukluk ve ergenlik çağı geçirdikten sonra laik ve uluslarüstü bir toplumda olgunlaşma çağma yaklaşmaktadır. Asya ve Afrika da Avrupalı fikri olup Öteki’ni tanımlamanın Avrupalı yoludur. Bütün insan gruplarında grubun dışmdakini tanımlayacak ve çoğunlukla da aşağılayıcı olan terimler vardır. Bu terimlerden bazıları hemen hemen evrensel önem kazanmışlardır.

Barbarlar ilk başlarda Yunanlı olmayanlar, ‘gentil’ler Yahudi olmayanlardı; Asya ve Afrikalılar AvrupalI olmayanlardı ve bunlann kıtalan AvrupalIlara göre Avrupa’nın doğu ve güney sınırlanın oluştururdu. Hıristiyanlıkla İslam arasındaki uzun mücadele boyunca bu sınırlar pek çok kez değişmiştir. Helenleştirme ve Hıristiyanlaştırma süreçleri ile kendilerini bu yabancı ışık altında görene kadar Barbarlar kuşkusuz kendilerini barbar, Gentil’ler gentil olarak görmezlerdi. Barbarlann Helenleşmesi antik çağlarda, gentillerin Hıristiyanlaşması Ortaçağ’da olmuştur. Asya ve Afrikalılar arasında bu Avrupalı tanımlı kimliğin bilincinde olunması bu sınıflandırmanın kendilerine Avrupalı hükümdarlar, öğretmenler ve din adanılan tarafından öğretildiği modem çağlardan başlar. Yunanlılann Eski Dünya’nın üç kıtasını icat etmeleri günümüzde evrensel kabul görmektedir. Çoğunlukla Avrupalı olan kaşiflerin ve coğrafyacılann girişimleri bunlara başkalannı da eklemiştir. ‘Ortadoğu’ bir Batılı terim olup bu yüzyılın başında ortaya çıkmışür’. Sadece Batılı perspektifinden anlamlı olan bu mahalli terimin batıdaki eski gücü ve devam eden etkisi artık bütün dünyada kullanılmasıyla da kendini göstermektedir. Hatta kendi vatanlarını tanımlamak için bölge halklan tarafından bile aynı terim kullanılmaktadır. Çoğunlukla Batılı aleyhtan biçiminde bir milli, ortak ve bölgesel kendini beğenme çağında bu çok daha dikkat çekicidir. 8 Giriş Her toplumda, herbirinin çeşitleri ve kimi zaman çatışan alt grupları olan çoklu kimlikler vardır. Bu kimlikler statü, sınıf, meslek gibi unsurlarla sosyal ve ekonomik olabilir. Nesil ve cinsiyet kimliğin iki büyük sınırıdır; sivil ve askerî, laik ve dini ve diğerleri de böyledir. İncil’de (Tekvin 4) ilk çatışma ve ilk cinayet bir sosyoekonomik rekabet dekoru önünde anlatılır.

“Habil koyun çobanı, ama Kabil toprak işleyendi.” Tanrı İkincisini tercih etti ve Kabil öfkelenerek “kardeşi Habil’i öldürdü.” Göçebe çobanlarla köylü tarımcılar arasındaki rekabet Ortadoğu tarihi boyunca hep tekrarlanan bir konudur ve günümüzde de bu ikisi arasındaki çıkar çatışması bölgenin pek çok yerinde hâlâ önemlidir. Tekvin’de köylü göçebeyi öldürür; Ortadoğu tarihinde ise genellikle bunun aksi olmuştur. Daha sonra kentlerin gelişmesiyle kent ve kırsal arasında ve kentin etnik, komünal ve mesleki kimliklerini bir araya getiren mahalleleri arasında daha gelişmiş bir sadakat ve kimlik çatışması görülmüştür. Halifelerinki gibi büyük imparatorluklarda bölgesel kimlik ve sadakatler sosyal ve kültürel öneme sahip olmuşlarsa da, politik önemi olmalarına pek sık rastlanmaz. Sosyal ve ekonomik çatışmaların bir toplumda kimlik ve sadakatlerin gelişmesinde belirli bir önemi vardır. Bunların gerçekler ve hatta çok yakın zamanlara kadar toplumlar arasındaki farklılıkların algılanmasında, birkaç istisna dışında, hemen hemen hiç etkileri olmamıştır. İşçi sınıfı temeline dayanan uluslarüstü kimlik ve dayanışmanın büyük girişimi Rus milliyetçiliği ve Sovyet devlet çıkarları kayasına çarpıp parçalanmıştır. Cinsiyet farklılıklarının herhangi bir toplumda davranışların ve kimliklerin evriminde çok büyük sosyal ve kültürel etkileri olacağı kuşkusuzdur; erkek hâkimiyetindeki Ortadoğu’da bunlar ancak şimdilerde politik etkili olmaya başlamıştır. Başka yerlerde olduğu gibi Ortadoğu’da tarihi ve edebi belgeler insanların kendi kimliklerinin temel tanımını, ben ile başkaları arasındaki ayırıcı çizgiyi sosyal veya ekonomik ve hatta nesil ve cinsiyet faklılıklan ile görmediklerini göstermektedir. Bunlar geleneksel kriterlerle belirlenirler -ya da şimdiye kadar öyle belirlenmişlerdir. Birincil kimlikler doğumla elde edilenlerdir. Bunlar üç çeşittir. Birincisi kan iledir, yani yükselen bir dizi: aile, klan, kabile ve gelişerek etnik ulus.

İkincisi mekâna bağlıdır, ancak birincisiyle her zaman örtüşmez ve hatta kimi zaman onunla çatışır. Bu köy veya mahalle, il veya kent olup modern çağlarda ülkeye doğru gelişir. Birincisi veya İkincisi ya da her ikisiyle ilişkilendirilen üçüncüsü dini cemaat olup mezheplere bölünmüş olabilir. Pek çok kimse için din yerel ve varolan bağlan aşan tek sadakattir. Kimliğin ikinci geniş kategorisi bir hükümdara, geçmişte genel9 Giriş likle irsi bir hükümdara olan bağlılıktır. Bu kimlik normal olarak doğumla elde edilir. Memleketin ilhak edilmesiyle, iktidarın el değiştirmesiyle, birey için göçlerle ve modem çağlarda tabiiyet değiştirmekle değiştirilebilir. Bu, bireyin hükümdara ve onun çeşitli düzeylerdeki temsilcileri olan devlet başkanma veya bir bakana, bir ilin valisi, bir bölgenin idarecisi, bir köyün muhtarına olan itaatle belirlenir. Dünyanın pek çok yerinde ve Ortadoğu tarihinin büyük bir kısmında bu iki kimlik -insanın elinde olmayan doğum kimliği ve zorunlu devlet kimliği- varolan tek kimliklerdi. Modem çağlarda, Batı’nın da etkisiyle bu ikisi arasında yeni bir tür gelişmektedir: gönüllü kurumlara özgür iradeyle bağlanmak günümüzde sivil toplum olarak bilinen olguyu oluşturmaktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir