Bertrand Russell – İktidar

Yüzyılımızın ikinci yansında nerede bir haksızlık görülmüşse, ona ilk direnen Bertrand Russell olmuştur. Toplumun özgürlüğünü, insanların kısıtlanmadan düşünmelerini sağlayabilmek için yazı katından eylem katına kadar bir çok girişimin kurucusudur. Ya- · kın tarihteki bir olayı hatırlayacaksınız, Vietnam savaş suçlularını yargılamak için Russell bir mahkeme kurmuştu. Bu, dünya barışı için gösterdiği çabaların eylemsel bir örneğidir. Matematikçi ve filozof olan Russell, özel öğreniminden sonra Trinity Koleji’nde ve Cambridge Üniversitesi’nde okudu. 1872’de Trelleck’de <İngiltere) doğan filozof, babasından Lord sanını da aldı, ama bunu kullanmadı. Matematikçiliğinden gelen sağlam düşünme yöntemi ile açık, aydınlık ve tanımlama gücü oian bir anlatım biçimi edindi. Sorunların çözümlenmesinde akılcı yöntemi kullandı, politikadan ahldkbilime kadar her alanda reformcu bir tutumu benimsedi. Onun dünya görüşü, hümanizm ve felsefi maddecilikten olu­ .şur. Bu iki öge, onun din ve ahlak alanındaki dogmalara karşı çıkışını da açıklar. 1921 ile 1932 arasın.da açtığı okul, ilerici bir eğitim ·yöntemi uyguladı. Russell’a göre eğitimden amaç, in� .sanın yarat&e?· niteliklerinin geliştirilmesini sC:ığlamak, 7 ona bu alaru:W olanaklar yaratmaktı.


Özgürlük dilfüncesinden ahlaksal sorunlara, sekse kadar YCJlamın her aalıncla öğr�ticilik ve yaratıcılık kavramları, eğitim ve öğretime biçim vermeliydi. Birinci Dünya Savaşı’na karşı çıkınca hapse girdi. Russell’ın savaşa karşı tutumu sürecek ve ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra nükleer sil4hların yayılmasını bütün gücüyle – yazılardan sokak gösterilerine kadar – engellemeye çalışacaktı. Russell’ın anlatımının özelliği, en güç ve bilimsel konuları popüler dille yazması ve böylece dar bilim adamları çevresinden geniş bir çoğunluğa düşüncelerini iletebilmesidir. 1950 yılında Nobel Edebiyat Armağanı’nı kazanan Russell’ın en önemli kitaplarının başında Principia Mathematica <Matematiğin ilkeleri) gelir. A. N. Whitehead ile birlikte yazdığı bu kitaptan sonra onun Felsefe Tarihi’ ne bakış açısını ortaya koyan Batı Felsefesi Tarihi anılır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti ve bir yıl Pekin’de felsefe profesör­ ‘lüğü yaptı. Kendini •mutlu bir karamşar» diye nitelendiren Russell’ın ülkemizde yayınlanan kitaplarının bt.ı1lıcaları, Evlilik ve Ahl4k, Batı Felsefesi Tarihi, Rölativitenin Alfabesi, Bilim ve Din, Aylaklığa ÖVgü’dür. Russel, 1970 yılında öldü. e I. Bölüm İKTİDAR GÜDtlStl İnsanla öteki hayvanlar arasında kimi ansal, kimF duygusal çeşitli ayrılıklar vardır. Duygusal ayrılıkların bel-· l�başlılarından btri, insanların güç”lü isteklerinden bazılarının.

hayvanlarınkinin tersine, esas itibariyle sınırsız ve doyurulmak olanağından yoksun bulunuşudur. Boa yılanı yiyeceğini yedikten sonra, tekrar acıkıncaya kadar uyur;· eğer öteki hayvanlar aynı şeyi yapmıyorlarsa bu, ya yiye-· ceklerinin yetmediğinden, ya da düşmandan korkmalarındondır. Bir kaçı dışında. hayvanların eylemleri sağ kalma ve çoğalma gereksinmesine. bu iki temel gereksinmeye dayanır; hayvanların eylemleri, bu iki gereksinmenin zorunlu krldığı eylemler dışına çıkmaz. insanlar İçin durum başkadır. Gerçi insan soyunun büyük bir bölümü vazgeçilmez gereksinmelerini karşılamak için, daha başka amaçlara harcayacak enerjileri kalmayacak kadar çok çalışmak zorundadır; ne var ki, geçimlerini sağlama bağlamış olan lar, eylemden geri kalmazlar. Xerxes, Atina seferine çı ktığı zaman, besin yönünden de, üst baş yönünden de, kadın yönünden de hiç bir eksiği yoktu. Trinity Koleji’ne Öğretim Üyesi seçildiği andan itibaren. Newton’ın maddi rahatı sağlama bağlanmış . bulunuyordu, ama Newton da · Principia’sını, maddi rc:ıhatını sağlama bağladıktan sonra yazdı. St. Francis ile lgnatius Loyola, Tarikatlarını kurarlarken. gereksinmeleri-· 9 ni gidermek zorunluluğuyla hareket etmemişlerdi·. Bunla­ .

rın hepsi de sivrilmiş kişilerdi, a ma aynı betirgin nitelikler, son derece tembel pek az insan dışında, herkeste görülebilir. Kocasının iş alanındaki başansından emin olan ve çalışmak zorunda kalma korkusu bulunmayan Bayan A. zatürreeye yakalanma tehlikesini çok daha ucuz bir yoldan önleyeceOi halde, Bayan B’den daha iyi giyinmek ister. Eğer ‘Bayan A’nın kocası bir soyluluk sanına kavuşur ya da parlamentoya seçilirse, ‘kan koca ikisi de sevinirler buna. Kuruntularda, hayal edilen zaferlere sınır yoktur, bu hayallere olabilir gözüyle bakıldı mı da, gerçekleşmeleri icin caba harcanır. Hayal gücü, temel gere ksinmeleri doyurulmuş insanoğullarını. dur durak bilmeyen çabalara zorla yönelten bir üvendiredir. pek çoğumuz yaşamımızda nadiren şöyle di­ -yebilmişizdir : Şimdi ölecek olsaydım eğer, Bu benim an mutlu anım olurdu, zira korkanm ki, Ruhum alabildiğine doymuttur ve korkarım ki, Bilinmeyen bir akibette böylesine bir doymuşluğun Yerini alacak huzur 1>ulunmayacaktw. Pek ender olan tam mutluluk anlarımızda da, doymuş­ ·ıuğun sürekli olmadığını bildiğimiz icin, Othello gibi ölümü istememiz doğaldır. Sürekli mutluluğu ‘sağlayacak şey, insanoğlu için olanaksızdır: -yalnız Tann’dır tam mutluluğa erişen, zira ‘saltanat ve iktidar ve şan ve şeref’ O’nundur. Yeryüzündeki saltanatlar, başka saltanatlarla sınırlıdır; yeryüzündeki iktidarı ölüm kısa keser; piramitler de diksek, ‘ölümsüz şiire bağlı’ da olsak, yeryüzündeki şan ve şeref, yüzyılların geçişiyle söner. iktidarı az olanlara, şan ve şerefi az olanlara, biraz daha fazlası yetecekmiş gibi .gelir, ama böyle sananlar yanılmış olurlar: istekler doy10 _J mak bilmezdir, sınırsızdır ve onlar ancal< Tanrı’nın sonsuztuğunda yatıştırılabilir. Var olmak ve çoğalmak hayvanlara yettiği halde, insanoğlu yayılmak ister ve insanoğlunun bu konudaki istekleri sadece hayal gücünün olanaklarıyla sınırlıdır. Her insan, eğer elinden gelse, Tanrı gibi olmak ister; pek az rastlanan bazı insanlar vardır ki, bunun olanaksızlığını ko’lay kolay kabul edemezler.

Bunlar, Milton’un Şeytan’ıyla aynı hamurdan yoğurulmuş, tıpkı Milton’un Şeytan’ı gi ­ bi, soylulukla inansızl ığı kendilerinde birleştirmiş kişiler- . d ir. ‘İnansızlık’la, dinsel inançlara dayanan şeyi söylemek istemiyorum: Birey olarak insan iktidarının sınırlılığının kabul edilmeyişini anlatmak istiyorum. Soylulukla inansızlığın meydana getirdiği bu devlere yakışan karışım, özellikle büyük fatihlerde belirgin olarak görülür. ama yine de bunun bir kırıntısı her insanda vardır. Toplumsal işbirliğini zorlaştıran da budur, zira her birimiz bu işbirliğini, içinde kendimize Tanrı yerini verdiğimiz, Tanrı ve Tann’ya tapanlar arasındaki işbirliği biçiminde anlamak isteriz. İşte, zaman zaman dalgalanmalara, kan dökülmesine yol açan rekabet hırsı. canı ve şerefi tehlikeye atarak başkalarını yönetmek gereksinmesi, başkaldırma dürtüsü bundan ileri gelir. Bireyin anarşi yolundan kendini zorla kabul ettirmesini önleyecek törel kuralların gerekliliği de yine bundan doğar. İnsanoğlunun sınır tanımayan isteklerinin en bellibaşlıları, iktidar ve şan kazanma istekleridir. Bunlar, her ne kadar çok yakın akroba iseler de, aynı şey deği llerd ir: Başbakanın şanından çok iktidarı , Kralın ise i ktidarından çok şanı vardır. Bununla birlikte, bir kural olara k, şari kazanmanın er;ı kolay yolu iktidar kazanmaktır; bu, özellikle, kamuyu i lgilendiren olaylarda eylemli rol oynayan kişiler için böyledir. Bundan ötürü. şan kazanma isteği de çoğunlukla, iktidar sahibi olma isteğinin doğurduğu davranışların 11 aynını dogurur ve bu iki güdüye uygulama olanında hemenı hemen hep özdeş gözüyle bakılır.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir