Bilgesu Erenus – Samur Kürk

Davulun bezdirici tekdüzeliğinde, uzaktan ama ısrarla kendini duyuran disko müziği. Tutuklu Ailesi Ana’nın tek göz gecekondusu sahnenin ortasına kurulmuştur, bir yatak, bir hamur teknesi, küçük bir piknik tüpten ibarettir. Tek penceresinin perdesi sıkı sıkıya kapalıdır. Bu perde aynı zamanda gölge oyunlarını da yansıtacaktır. Bir elma ağacı, ısrarla evin içine girmiş, onunla kaynaşmıştır sanki. Sahnenin sağ yanında göstermelik vardır ve üzerinde ikiz kuleleriyle bir derebeyi şatosu resmedilmiştir. Göstermelik, zaman zaman havai fişek benzeri patlayışlarla aydınlanıp, kararır. Tutuklu Ailesi Ana, kırmızı giysisi, beyaz başörtüsü ve oklavadan bastonuyla bir köşede, gözleri penceresindeki perdeye dikili, kıpırtısız oturmaktadır. Perdenin arkasında acı çeken, kıvranan bedenler görünür. Tutuklu Ailesi Ana, eliyle yüzünü kapamıştır. Gölgeler bir süre sonra sakinleşir ve sesleri duyulmaya başlar. 11 Tutuklu Ailesi Ana’nın Ziyaretçileri Geliyor – Aç Sesler – Ana biziz! – Ana biz geldik aç! [Tutuklu Ailesi Ana’nın bakışları yeniden perdede ama kıpırdamaz hiç.] Sesler – Ana…. – Ana evde misin? -Aç! Tutuklu Ailesi – (Acılı gülümser) Hani halkı doyuracaktı bunlar, diyorlar hala aç! Sesler – Ana aç işte! – Aç hadi! Tutuklu Ailesi – (Güçlükle doğrulurken) Açsam da benim onlara onların bana ne diyeceğimiz kalmıştır, ne var? [Tutuklu Ailesi Ana, oklavasına dayanarak kalktıktan sonra, bacaklarını güçlükle sürüyerek, spor bir ayakkabıyı, hamur teknesinin altına saklar.] 12 Tutuklu Ailesi – Polis değil Nail’im, yoldaşların geldi.


Aç? Sesler – Ana açmıyorsan da bir pencereye çık. – Bir yüzünü göster ana, aç! [Tutuklu Ailesi Ana, olmayan kapıya yönelirken başını dik tutar.] Tutuklu Ailesi – (Meydan okurcasına) Geldiniz mi, gelin bakalım! [Tutuklu Ailesi Ana, hemen kenara çekilmiştir. Ahmet önde içeri girenlerin gözleri gecekondunun karanlığına uyum yapmakta zorlanır. Ferhat’ın yürüyüşü dengesizdir. Jale’nin elinde karanfiller vardır. Alnı kırmızı bantlı İhsan sazıyla gelmiştir. Yayla ise, içinde keramet tasvirlerinin yer aldığı büyücek bir paket taşır. Hepsi ayakkabılarını çıkararak ağacın altına dizilirler.] Tutuklu Ailesi – (Acıtıcı) Demek türkü de çalıp söyleyeceğiniz… Nail Çavuş ölümsüzdür demezseniz hatırım kalır! [Tutuklu Ailesi Ana, Jale’nin uzattığı karanfilleri almıştır.] Tutuklu Ailesi – Aman da aman karanfiller! (Geri uzatırken) Son zamanlarda bunlara öyle de bir düşman oluyom ki, her biri bir çocuğumuzun canına bedel. [Jale karanfilleri ne yapacağını bilemez. Ahmet pencereye yönelmiştir.] Ahmet – Işığı da dışarıda bırakmışsın ana. (Perdeyi açarken) Sen sen misin, yüzünü görmekte zorlanırız? 13 Tutuklu Ailesi – Buna ben diyorsan benim.

(Pencereye bakar) Işık ışıtamadıktan sonra, aç! Ahmet – (Perdeyi kapatırken) Dediğin olsun ana. (El öpmeye davranır) Seni özledik. (Jale’ye) O karanfilleri hamur teknesinin üstüne bırak. Bereketlenir. [Jale karanfilleri hamur teknesinin üzerine törensi bırakır.] Tutuklu Ailesi – Bereket yalnızca ölü canlarımızadır artık. [Diğer ziyaretçiler çekingen bir edayla el öpme kuyruğundadır. Tutuklu Ailesi Ana onların sarılma isteklerine karşılık vermez.] Gülizar – (El öperken) Nasılsın ana? Ahmet – (Tanıtır) Bayrampaşa cehenneminden sağ çıktı, Gülizar… Tutuklu Ailesi – Herkes onun kadar şanslı değil! Yayla – (El öperken) Yüreğin bunca daraldıysa ses edip çağırsaydın ya! Ahmet – (Tanıtır) Armutlu’dan Yayla! Tutuklu Ailesi – Armutlu’nun yüreği hep yayla zaten, geniş! Ahmet – İhsan’ı sana tanıtacak değilim, bilirsin! İhsan – (El öptükten sonra) Yapma ana, vasiyetidir, bana bi iyi sarıl. Tutuklu Ailesi — (İterken) Yanarken seyredişin de vasiyeti idi belki? Meşale mi sandın yoksa, yoksullu-ğuyla emzirmiştim, oğlum idi, can idi? [İhsan yürek çöküntüsüyle kenara çekilir.] 14 Hakkı – Ben Hakkı ana, emekçi ellerinden öperim. (Ferhat’ı Tutuklu Ailesi Ana’ya yöneltirken) Bak, sana kimi getirdik. Tutuklu Ailesi – (Acılı bir alayla) Aman da kim gelmiş? Zafer Zafer diyordunuz. Zafer dediğiniz belki de bu idi? (İsyankar) Zafer bu he mi? Ferhat – (Tedirgin) Benim adım? [Ferhat, Hakkı’nın arkasına gizlenir.] Hakkı – (Fısıltıyla hatırlatır) Ferhat! Tutuklu Ailesi – Sizin dağ delişiniz de böyle olmalı, halka suyu böyle akıtacağınız öyle mi? Jale – (Gergin) Ana yeter, gazilerimizle böyle konuşamazsın.

Tutuklu Ailesi – Benim her bi şekilde konuşmaya hakkım var. Ben yeter demedim mi sanki, devlet duymadı da siz duydunuz mu peki? Yeter olsun, yeter! (Toparlanma çabasında) Yeterimi duymak istemiyseniz, gelmiy ey diniz! Ahmet – Ana isteğin bu ise, hem kendi canını hem bizimkini yeterince acıttın, hele bir otur da, oturalım. [Hakkı’nın yardım isteğini Tutuklu Ailesi Ana reddetmiştir. Oklavasıyla kasıtlı sesler çıkarırcasına kendini yatağa sürükler. Hakkı yine de onun hemen arkasında tetiktedir.] Tutuklu Ailesi – Sizinkini bilmem ama, benim canım acımıyor, benim canım acımaktan vazgeçti, benim canım sual soruyor artık, bileniniz var mı? 15 [Tutuklu Ailesi Ana yatağa oturmuştur. Diğerleri de bir köşeye ilişirler. İhsan, Ferhat’ı yanına çeker.] Ferhat -(Sıkıntılı sallanırken) Unutmadım. Adımı biliyorum ben, benim adım, Özkan, İhsan, İnan, Zehra, Serkan, Esma, Cengiz, Yeliz, Erkan… İhsan – Hişşş… Ferhat! Ferhat – (Sevinir) Adımı biliyorum ben, unutmadım, Ferhat! (Saplantılı ve alçak sesle tekrarlar) Hişş Ferhat, Ferhat hiişt, hiişt Ferhat, Ferhat hiişşt, hişşt Ferhat! Ahmet – Madem seni bizden bu kadar kopancı, sualin neyse geciktirme hadi sor ana? Tutuklu Ailesi Ana’nın Suali [Tutuklu Ailesi Ana kısa bir sessizliğin ardından konuşurken hepsine tek tek bakmaya başlar] Tutuklu Ailesi – Zafer zafer der ikene, (Ahmet’e) ne hatamız oldu oğlum, (Gülizar’a) ne hatamız oldu kızım, (Hakkı’ya) ne hatamız oldu da çocuklarımızı türkü marş yakıp öldürdüler, (İhsan’a) ölmeyenler de F tipi hücrede hepsi, (Yayla’ya) ne hata yaptık, (Jale’ye) kim yaptı, kimler yaptı, sorumu içime gömmek için sizden kaçar idim, neden heyet olup geldiniz üzerime, kabahat kimde, kimin, kollarımız neden böyle yanımıza düştü, ne yaptık da yapamadık ay oğul ay kız, (Ferhat’a takılı kalır gözleri) zafer zafer der ikene ne oldu bize? Ferhat – (Salıntılı) Bo, bo, bo, bo, bo…. 16 Hakkı – (Ferhat’a fısıldar) Birazdan top oynayacağız, hişşş, korkma. [Sessizlik.] Ahmet – Başka biri diyivermeyecekse ben söyliyeyim, kabahat kusur bende, kusur da kabahat de benim ana. [Ziyaretçiler, Ahmet’e şaşkınlıkla ve yadırgayarak bakarlar. Ahmet konuşmaya başlamadan önce onları bakışlarıyla ikna eder.

] Ahmet – Büyükleri sayılırdım, yalnız kızlarım değil, hepsini ölüm orucundan tutup hayata döndürmeliy-dim. [Gülizar, Ahmet’in onları oyuna çağırdığını kavramıştır, alnına kırmızı bir bant takar.] Gülizar – Hapiste beraberdik, ben Zehra’yım. Birinci Ziyaretçi’nin Kabahati – Ahmet Ahmet – Zaten öyle deniyor, canavar babanın tekiyim ben, kızlarıma kıydım, kabahat lafı az bana, katil baba… Oysa, oysa iki kızımdan ikisi de karar bildirmişti, fikrimi sormamıştı benim. [Gülizar, Zehra’yı tasvir ederek Ahmet’e yaklaşır.] Zehra – Seninle görüşmem gerekiyor baba, ölüm oruçlarına katıldım. [Ahmet, şok geçirmişçesine fırlar yerinden.] Ahmet – Ne ne diyorsun, sen? Ölüm orucunun anayasal bir direniş hakkı olduğunu biliyorum elbet. Ama, ama… 17 Zehra – Ölecek olanlardan birinin de senin kızın olabileceğini düşünmemiştin demek… Ahmet – Ölecek olanlardan biri benim kızım… Zehra – Gerekirse evet, baba… Ahmet – Tamam fikrimi sormuyorsun, izin aldığın da yok. Sadece karar bildiriyorsun. Neden görüşmeye geldin o zaman. Görüşmemiz neden gerekiyor? Ben, ben, Rizeli kırtasiyeci, baban. Ne yapabilirim ki? Rizeli kırtasiyeci Ahmet Kulaksız, ölüm orucu meşru bir direniş hakkıdır, demişken ben… Zehra – (Sarılıp öperken) Seni seviyorum baba… Ahmet – (Hâlâ şokta) Amcana da sormalısın… Ben ben ne diyebilirim ki. Meşru hak. Zehra – Göreceksin baba, biz kazanacağız.

Amcam hapishaneden çıktığında iki tek atmanız için mezelerinizi ben kendi elimle hazırlayacağım size. Ahmet — (Ummak ister) Sen meze yapmasını nerden bileceksin, belki Canan? [Sessizlik.] Hakkı – (Telefonu uzatır gibi) Canan, Ahmet ağbi… İzmir’den arıyor. [Ahmet’le Zehra telefonun nedenini anlamışçasına gerilirler.] Ahmet – (Fırlar, telefonla konuşur gibi) Canan? Ne haber kız, üniversitelim benim? Jale – (Kırmızı bandını takarken) Ona son günlerinde ben bakmıştım. Ben Canan’ım. (Telefonla konuşur gibi) Biz iyiyiz baba, İzmir’de arkadaşlarla ölüm orucundayız. 18 [Ahmet taş kesilmiştir.] Canan – Baba … Beni duyuyor musun? Baba… Zehra – (Koşup, sarılırken) İnan hiç haberim yok baba… Onunla bu konuda hiç konuşmadık. Ahmet – (Çökercesine otururken) Yoo bu kadarı fazla… [Ferhat depresif hareketlerle salınmaya başlamıştır. Tutuklu Ailesi Ana yatağın altından bir top çıkartıp ona uzatır.] Tutuklu Ailesi – Al sen topunla oyna hadi! Ferhat – (İhsan’a) Ağbi benle oynar mısın? (Kendine, fısıldar) Hişşş… [Canan’ı tasvir eden Jale, Ahmet’in yanına oturur, arabada gibi sarsılarak ve halsiz bir tavırla konuşmaya başlar.] Canan – Doğrudan ablamın yanına gidiyoruz öyle değil mi baba, onu çok özledim? Ahmet – (Otoriter olma çabasında) Önce eve sonra ablana gidilecek. [Şengül’ü tasvir eden Yayla onlara yaklaşıp, yanlarına oturur.] Yayla – (Salıntılı) Odanı özlemişsindir belki Canan’ım, sana makarna salatası da yaparım ama, istersen yine yeme.

[Canan panik içinde bir birine, bir ötekisine bakar.] Canan – Baba… baba, bunu bana yapmazsınız değil mi? Şengül Abla, sen söyle, yapmazsınız, söz vermiştiniz baba… Ahmet – (Yenik) Seni bekliyordur şimdi, ablan, evet! 19 Şengül – (Yığılırcasına) Ah, rüyasını gördüm, biliyordum. Canan – (Mutlu, dikilir) Bak ne diycem baba… Ahmet – (Acılı gülümseyerek) Sen de ablan gibi, beni seviyorsun, evet! [Canan, babası ve Şengül annesinin kolunda dikilir. Zehra’yı tasvir eden Gülizar, onları, yardımsız ve ayakta karşılamıştır…] Zehra – (Sevecenlikle kollarını açar) Kuyruğum gelmiş! Canım, Canan’ım, Canan! Canan – (Ötekilerin kollarından koparken) Ablam benim, kokunu özlemişim. Zehra – Kokuma bir yenisi eklendi, açlığın kokusu, aseton. Canan – Ne olmuş yani, yalnız sende mi, onurumdur, o parfümden bende de var. [Ferhat iki kardeşin sarılışını heyecanla izlemiştir. Topu parçalayacak gibidir elleriyle, gergin.] Ferhat – (Sinirsel gülerken) Par par par füm par! [Canan sendelediğinde Zehra destek olur ona.] Zehra – Ne o benden sonra başlayıp benden önce ipi göğüslemek istiyorsun öyle mi? Canan – On bir saat araba, sarstı, senin yanında iyi olacağım abla, söz. [Şengül’ü tasvir eden Yayla ağlamaya başlar.] Şengül – Rüyasını görmüştüm ah, üstelik doktorlar da sizin çocuğunuz olmaz diyor. (Uzaktan Jale’ye) Ayağının altını öpeyim, bari Canan’ımızı geri verin bize! [Jale gözlerini kaçırır.] 20 Ahmet – Hanım başlatma ağlamandan şimdi, sus! [Ahmet’in kendisi de ağlamak üzeredir, arkasını döner.] Zehra – Nereye baba? Ahmet – Sizi size emanet ediyorum.

(Tutuklu Ailesi Ana ya anlatır) Onların başında durmaktansa, kabahat benim evet, sendikalara, derneklere, aydınlara, medyaya, koştum, konuştum. Hakkı – (Mikrofon uzatır gibi, yabancı aksanla yadırgamış) For their uncle? Kızlarınız amcaları için? Ahmet – (Röportajda gibi) Tecritte insansız kalmasın diye, belleği silinmesin diye, kızlarım, amcaları için, evet! Hakkı – Why they are? Neden kızlarınız, siz değil? Ahmet – Çünkü, ben, ben kızlarım kadar cesur değilim. [Ahmet, Karadeniz’in deli dalgaları gibi, bir ziyaretçiden ötekine yönelir.] Ahmet – Yine de herkesin yapabileceği bir şey vardır diye düşünüyorum. Bunları ortaya çıkarıp güçlerimizi birleştirdim. Toplumumuzun bu kadar duyarsız olabileceğine inanmıyorum ben hayır, inanmıyorum. İhsan – (Yaşlı politikacı ve uzak) Ölüm oruçları bitmedi mi hâlâ, ben bitti sanıyordum, demek sürüyor. Ahmet – (Başka bir kıyıya çarparcasına) Bir saniye bile beklemeye tahammülümüz yok. (Gözlen kızlarında) Yarın, keşke şunları da yapabilseydim dememek için seferber olmalıyız. Hakkı – (Sendikacı, uzak) Maalesef biz de çok üzülüyoruz ama şu ara toplu sözleşme zamanı. 21 [İki kardeşin perdenin arkasında uzanan gölgeleri gözükür.] Ahmet – (Gözleri kızlarında, başka bir kıyıya çarparca-sına) Biliyoruz ki hapishanelerde tecrit kaldırılmadan bu direniş sona ermeyecek.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir