Birol Oğuz – Siyah Mavi

15 temmuz perşembe Atatürk Havalimanıİç Hatlar Terminali Saat 18.10 “Fikrini mi değiştirdin?” diye sordu Cengiz. Oturduğu yerden arkaya dönüp taksiye binmeye çalışan Suat’a kucağındaki orkideleri işaret ederek konuşmasını sürdürdü: “Bunların tanesinin kaç para olduğunu biliyor musun?” “Evet, Feyzullah az önce söyledi” diyen Suat’ın sesi kupkuruydu. Cengiz yeniden dönüp bakışlarını bu kez de Suat’ın, giysilerine dikti. Giderken giydiği buruşuk Hawaii gömlek hâlâ üzerindeydi Suat’ın, beanie şapkası ve güneş gözlüğü de yerli yerindeydi. Kucağındaki orkideler, Menekşe Hanım’ın kocasından bir teşekkür hediyesiydi. Adam, Suat’ın şehir dışında olduğunu öğrendiği Hilmi’den, dönüşünde onu orkidelerle karşılamasını istemiş, Hilmi de bu işi, Suat’ı havaalanında karşılayacak olan taksici Feyzullah’a havale etmişti. Bir gazeteci olarak sezgileri zayıf olsa da Suat’taki tuhaflığın farkındaydı Cengiz. Yine de susmayı beceremedi: “Bu çiçeklere verilen parayla üç asgarî ücretlinin aylığı ödenebilir!” “Seni buraya çiçekler hakkında konuşmak için çağırmadım Cengiz!” Bu dondurucu ses tonu, Cen -giz’i şakacı tavrından vazgeçirdi. Suat, çantasından çıkardığı dijital fotoğraf makinesini Cengiz’e uzattı. Makineyi, her an vazgeçebilirmiş gibi alan Cengiz dayanamayıp sordu: “Bu konu hakkında fikrini değiştiren ne oldu?” “Konuştuklarımızı düşündüm. Söylediklerinde gerçek payı çok fazla. Hep öyle olmaz mı zaten… Yalnız, içinde üç özel poz var, onları geri isterim.” “CD’ye yükleyip sana yollarım. İstersen makinenin hafızasını silmeyebilirim.


” “Boş ver. Şimdilik ona ihtiyacım yok” diyen Suat yeniden durgunlaştı. Sonra birden konuşmaya karar verip hızla olayları anlatmaya başladı. Cengiz eliyle durmasını işaret edip cebinden çıkardığı kayıt cihazını çalıştırarak baştan başlamasını ve son sekiz günün olaylarını bütün ayrıntılarıyla anlatmasını istedi… 7 temmuz çarşamba İstanbul, Gümüşsüyü Suat’ın dairesi Saat 12.17 “Size söylemiştim ., eee…” Hay Allah! Kadının adı… “Menekşe!” “Evet, Menekşe Hanım, dediğim gibi. Yurtdışı seyahatimden dönünceye kadar başka bir araştırma kabul edemem” diyen Suat masasının yanında ayakta durduğu yerden, önündeki bileti bezgince itti. ” Pekine zaman döneceksin?” Anlaşılan kadının vazgeçmeye niyeti yoktu. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html Page 2 “Belli değil. Dönüşümü beklemeye razıysanız telefonlarınızı yazdım, döner dönmez de sizi ararım.” Suat, elimden gelen bu kadar tavrıyla cevap verdi, ama Menekşe Hanım konuyu kapatmaya pek niyetli değildi. “Beklemek mi? Bir gün bile bekleyemem.

Gerçeği hemen öğrenmem lazım. Onun kiminle ne yaptığını düşünmekten uykularım kaçıyor. Suat, sen de ka – 1 2 Birol Oğuz dinsin! Beni böyle bırakırsan vicdanın rahat eder mi?” Suat bir şey söylemedi ama Menekşe Hanım’ı bu şekilde bırakmaktan duyacağı memnuniyeti de aklından geçirmeden edemedi. “Sen döndüğünde ben çoktan üzüntüden ölmüş olacağım! Tatile gitmenin sırası mı? Ne halde olduğumu anlamıyor musun ?” Açıkçası Menekşe Hanım, yedi yaşında, şımarık, ruh hali sürekli değişen bir çocuk gibi, yalvarmayla karışık bir inatçılıkla, istediğini her zaman elde etmiş biriydi. Tepesi attı atacak durumdaki Suat: “Hanımefendi! Benim tatile filan gittiğim yok! Ben en iyisi size başka birini bulayım” dedi. İçini çekerek sürdürdü: “Size başka bir dedektif ayarlayayım.” Suat, telefonu kadının yüzüne kapatma isteğini engellemek için çok çaba harcıyordu. “Başka birini değil, ben seni istiyorum. Ayrıca Ay-şen Çolakoğlu için yaptığını benim için de yapmanı istiyorum!” “Olayı hatırlamıyorum.” Suat saatine bakıp bir kez daha iç geçirerek sordu: “Başarılı bir boşanma mı olmuştu?” “Boşanma mı? Ne boşanması ayol? Adam şimdi köpek gibi, kadının peşinden ayrılmıyor” diyen Menekşe Hanım, attığışuh çığlığın hemen ardından şımarık kız çocuğu sesiyle devam etti: “Aynışeyi benim için de yapmanı istiyorum, Suatçığım.” “Yapabileceğim en iyi teklif, ben yokken onu iyice izlettirip gelişmeleri size bildirmek.” Suat, kendi kendine bunun ekmek parası türünden bir iş olduğu- Siyah Mavi 1 3 nufark edip isteksizce konuştu. “Evet, ama…” Suat, kadına itiraz şansı bırakmadan sözünü kesti. “Bulmam gereken detayları biliyorsunuz. Onları bana fakslayabilirsiniz.

Bu iş için aldığım ücreti ve banka hesap numaramı da biliyorsunuz. Faksınızı ve avansımı aldığımda onu izlemeye ve size haftalık rapor vermeye başlarım.” “Evet ama, Suat…” Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html Page 3 “Şimdi kusura bakmayın ama diğer hatta başka biri var. Sizden haber bekliyorum. Hoşça kalın Menekşe Hanım.” Suat masanın üstünden kızının resmini aldı ve üzerinde bir tasarımcıdan ücret karşılığı kabul ettiği modern çizgilerle bezeli halı ile bir iki kilimin serili olduğu tahta döşemeli geniş salonu bir uçtan diğerine geçti. Bakışlarını elindeki resimden uzaklaştırıp pencereden dışarıya Boğaz yönünden esen lodosla havalanan, bir pençe darbesiyle aşağı çekilen ve sonra yeniden rüzgârın etkisine kapılan yaprakla oynayan ve bunu sürekli tekrarlayan kediye dikti. Suat daldığı noktadan bakışlarını uzaklaştırana kadar telefonun zili üç defa çaldı. Gözlerini elindeki resimden ayırmaksızın “Suat Erez, buyurun” diyerek telefonu cevapladı. “Suat, ben Carter.”Karşıdaki ses, Suat’ı ” Stuart” olarak telaffuz ediyordu. Suat, masasının basma oturdu.

Daha ilk sözcükte, ağzındaki heceyi kekelemesinden, deri koltuğuna 1 4 Birol Oğuz yaslanaraksırıttığını tahmin ettiği arayan kişinin, kim olduğunu biliyordu. Carter, Amerikan Konsolosluğu’ndaçalışıyordu ve Türkiye’de başı derde giren Amerikan vatandaşları için bir konuda araştırma yapılması gerektiğinde kendisini arıyordu. Bu işten, tabiî ki en az Suat kadar o da kârlı çıkıyordu. Nedenini bilmeden huzuru kaçan Suat, alaycı bir sesle sordu: “Umarım, onun izini kaybettiğini söylemek için aramadın!” Karşı taraf duraksayınca Suat, içinden “Bingo!” diye geçirdi. Carter hemen toparladı: ” Yokcanım, nerden çıkardın! Yalnız… nasıl desem, gidişini biraz ertelememiz gerekecek!” diye bir şeyler geveledi. Suat’ın hissettiği hayal kırıklığının büyüklüğü, herhangi bir zamanda adamın huzursuz olmasından alacağı keyfi bastırdı. Carter, son üç yıldır Suat’ın Amerika’nın kim bilir hangi köşesinde yaşayan eski kocası ile kendisinden kaçırdığı kızını bulması için sözde yardımcı olmuş, ama beş para etmeyen geçersiz bilgilerle Suat’ı oyalayıp durmuştu. Suat, eski kocasının Amerikan National Security Agency’de her nasılsa şu anda çalıştığını öğrenebilmişti ve onları bulmak üzere de Amerika’ya gitmek üzereydi. Sorusunu yineledi: “İzlerini kaybettin değil mi? Yeniden bulmak için zaman kazanmaya çalışıyorsun!” “Hayır, hayır. Öyle demek istemedim!” Suat adamın ayaklarını huzursuzca salladığını gözünün önüne getirir gibi oldu. Alttan alması gerektiğini bildiği halde sinirlerine hâkim olamıyordu. Siyah Mavi 1 5 ” FBİ’ylayakın ilişkide olduğunuzu ve onların da Amerika’nın her deliğinde ne olduğunu bildiklerini sanıyordum!” Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html Page 4 “Suat, ben öyle bir şey söylemedim!” “Ne yani CİA, FBİ ajanlarının neler bildiğini öğrenecek güçte değil mi?” “Ben CİA ajanı değilim, bunu kaç kere söylemeliyim!” ” Tabiî.

Türkiye’de yaşayan hiçbir Amerikalının olmadığı gibi. Bahçıvanınız bile casusçuluk oynuyor, kimi kandırıyorsun?” diye bağıran Suat sakinleşmeye çalışarak sürdürdü: “Senin için yaptığım son işten sonra kızımı bulacağına söz vermiştin!” Suat’ın sesindeki çaresizliği fark eden Carter hemen bundan yararlanıp sesini sertleştirdi: “Bak, ben ne FBİ ajanı ne de CİA casusuyum, ama işim gereği herkesle iyi geçinirim. Kızını bensiz bulacağını sanıyorsan yanılıyorsun!” Suat, adamın kontrolü ele geçirmekten duyduğu hoşnutlukla arkasına yaslanıp koltuğunu geriye doğru itişini gözünün önüne getirebiliyordu. Hatta boştaki eliyle yağlı ensesini sıvazladığını bile görür gibi oldu. Carter pişkinlikle sürdürdü: “Herkes NSA’nın dış dünyaya ne kadar kapalı olduğunu bilir Suat. Oysa ben senin için dağlan yerinden oynatıyorum. Yalnız bu arada bana küçük bir iyilik yapmanı isteyecektim. İki üç günlük bir araştırma. Sonra ver elini Amerika. Bir hafta sonra da velayet davası için mahkemeye başvurmuş olacaksın!” 1 6 “Senin bu palavralarına daha ne kadar inanmam gerekecek söyler misin?” Suat iyiden iyiye sinirlenmişti. “Suat! Bir tek seninle çalışmadığımızı hatırlatmak isterim!” “Ben de sana muhasebecilerden sonra, sırları en iyi dedektiflerin bildiğini ve ağzımı sıkı tutmak için de söz vermediğimi hatırlatırım!” dedi Suat, meydan okurcasına. “Bak Suat,” tekrar öne eğildiği için koltuğun derisi gıcırdadı, “Bu iş için çok baskı yapıyorlar. Sadece en tepedekinden değil, ucu ta Washington’a kadar gidiyor. Bu işi ya kabul et ya da reddet.” Suat cevap vermeden önce yeniden duraksadı: “Okey, ama en azından bu işe başlamadan önce bana kızımın ve eski kocamm nerede olduklarını söylemelisin.

Her şeyden önce senden bunu istiyorum.” “Bunu telefonda söyleyemem. Bir saat içinde bir yerde buluşmaya ne dersin?” “Buraya gelebilir misin?” “Biliyorsun ki gelemem. Taksim’deki McDo – nald’s’tabuluşalım.” Telefon ahizesini eline aldığından beri Suat ilk defa gülümsedi: “Ah, ne yaratıcı bir fikir! Bayılırım oraya!” Carter ruhsuz bir şekilde “Görüşmek üzere” dedi ve telefonu kapattı. Carter’ınseçtiği restoran öğle vaktini geceli çok olduğu halde epeyce kalabalıktı. Carter salonun en siyan Mavi Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html Page 5 1 7 uzakköşesine, tam da Suat’ın kafasında canlandırdığına benzer bir yere oturmuştu. Suat’ın masaya yaklaşmasını dikkatle izlerken bir yandan da tabağında-ki kızarmış patatesleri teker teker ağzına tıkıyordu. Suat yanına geldiğinde salonu ve restoranın önündeki caddeyi incelemek üzere bakışlarını ondan ayırdı. “Bir şey yemez misin?” diyerek eliyle önündeki, içinde yarısı boşalmış büyük kola bardağı, tırtıklanmış bir Big Mac ve kızarmış patateslerin bulunduğu kahverengi plastik tepsiyi gösterdi. Suat, tepsideki artık yiyeceklerin görünüşünden bunların onun ikinci mönüsü olup olmadığını çıkarmaya çalıştı. Carter, normalde yiyeceklerini hiç ziyan etmeyen bir tipti çünkü.

Suat yüzünde masum bir gülümsemeyle masaya otururken “Ben sadece kahve içeceğim” dedi. Carter, yüzündeki soğuk ifadeyle çenesini sıvazlayıp sandalyenin yanında, yerde duran paketi almak için eğildi. “Senin de bir şeyler yiyeceğini sanmıştım, oğlum bunları biriktiriyor da…” Eliyle çocuk mönüsünün yanında getirilen oyuncağı işaret etti. “Hayır, kahve yeterli benim için” diyerek kollarını göğsünde birleştirip tebessümle geriye yaslandı. Carter suratını astı, gereksiz gelgitlerden hiçbir zaman hoşlanmazdı. Bunu özellikle başka birisi için yapıyorsa. Bakışlarını Suat’tan kaçırarak huzursuzca yerinde kıpırdandı ve “Bilirsin, böyle yerlerde kahve her zaman bayattır!” dedi. Ağzına üç dilim patates daha 1 8 Birol Oğuz atarakgösterişle çiğnedi. Gözlerini kendisine doğru eğilen Suat’a dikti. “Benim dedektif olduğumu unuttun galiba, içeri girerken kahveyi tazelediklerini gördüm” diyerek tekrar arkasına yaslandı Suat. Carter, ayağa kalkmak için masaya tutunup sandalyesini geriye itti ve paytak adımlarla kasaya doğru ilerledi. Elinde iki bardak kahve ve üstüne dondurma konmuş bir elmalı payla geri döndü. Suat’ın kahvesini abartılı bir kibarlıkla önüne yerleştirdi ve dudağını bükerek yerine oturdu. “Bana kültür emperyalizmi, Amerika’daki şişmanlık ve dünyanın her tarafına yayılan bu öldürücü diyet hakkında söylev çekmeden önce hemen şunu söyleyeyim: kapıda, bu şeyleri yedirtmek için insanları zorla içeri sokan birini olmadığını fark ettin, değil mi?” kendini beğenmiş bir şekilde geriye yaslandı. “Evet, biz her zaman en üstteyiz.

Bu yüzyılın da geçen yüzyıl gibi bizim olacağı kesin! Söyle kimin tepede olmasını isterdin? Çinlilerin mi yoksa Ruslann mı?” Öne eğilip kahvesinden iri bir yudum aldı. Ağzını yaktığı için de hemen kolaya saldırdı. Suat içtenlikle güldü ve koluna dokunup “Asla böyle bir şey demedim! Hepsini kafandan uyduruyorsun” dedi. Büyük bir ciddiyetle de ekledi: “Ben buraya bunları dinlemek için değil, kızımı görmem için neden bana izin vermediğini öğrenmeye geldim.” “Bunu sana daha önce de söyledim. İstediğimiz sadece küçük bir bilgi. Sana göre delil diyelim, on- Siyah Mavi Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html Page 6 1 9 dansonra canın ne isterse yapabilirsin” dedi ve bir kez daha sandalyesine yaslandı. “Hadi, biraz bahset bakalım.” Lafa başlamadan önce, yanındaki sandalyenin üzerindeki evrak çantasına hafifçe vurarak: “Bilmek isteyeceğin her şey bu dosyanın içinde” dedi ve devam etmeden önce çevreyi kolaçan etti. “Konunun önemini tekrarlamama gerek yok, değil mi? Çok hassas bir mevkide bulunan yabancı uyruklu birisi.” “Amerikalı mı?” diye sordu Suat. “Aslında Avustralyalı.

” Suat şaşırmıştı. “Başı belada olan yabancıları kurtarmak için büro mu açtın?” “Gözlerinden zekâ fışkırıyor Suat. Amerikalı veya Avustralyalı ne fark eder senin için? Bizim için çalışan biri. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’taki Birleşmiş Milletler kimyasal ve nükleer silah soruşturmasını yürüten Richard Butler’ı hatırlıyor musun?” Suat başını salladı. “Avustralyalıydı değil mi? Gerçekten de onun BM için çalıştığını mı zannediyorsun? Anlayacağın bu adam da Butler gibi.” “Birleşmiş Milletler mi?” “Hayır, ÎMF. Bir özelleştirme olayında buraya danışman olarak gönderildi” diye cevapladı ve tabaktan aldığı bir kaşık dolusu elmalı payı ağzına götürdü. Hâlâ çok sıcaktı. Yutmadan önce dudaklarını büzüp üfleyerek ağzındaki lokmayı soğutmaya çalıştı. Kendisini boş gözlerle seyreden Suat’a baktı. “İMF genel merkezinin nerede olduğunu biliyor musun?” 20 Birol Oğuz Dudağını bükmekten kendini alıkoyamadı. Suat hâlâ sessizdi. “Washington şüphesiz.” Suat’ın yerine cevap vermişti. Salonu tekrar gözden geçirdi ve Suat, Avustralya aksanını taklit ederek, sorduğu sorudan önce bakışlarınıCarter’ın baktığı yana çevirdi: “Bu ‘kanguru’ ne yapıyor, karısını mı aldatıyor?” Carter kahkahasını koyverdi .

“Evet, aslında öyle denebilir; yok, ama bu karısına karşı yapılmış bir şey değil. Başdanışman olarak çok önemli bir pozisyonda ve sadece kurula hesap veriyor. Politik olarak yanlış yapmadığı sürece onun gibi insanlan kimse kontrol edemiyor. Yaptığı iş normal bir iş gibi değil. Kendi programını kendisi hazırlıyor. Gitmek istediği bölgedeki gezilerinde, nereye ve ne zaman gideceğine kendisi karar veriyor.” Suat saatine bakıp Carter’ın sözünü kesip “Sadece benden ne istediğini söyle. Bu sömürgecilik hikâyeleri gerçekten beni ilgilendirmiyor” dedi. Hâlâ kızgındı; özellikle karşısında oturan bu şişko hödükle çalışmak zorunda kaldığı için de kendisine. Tek ödülü, hizmetleri için ondan sızdıracağı yüklü meblağ olacaktı. “Yine aynışeyi yapıyorsun!” Alınmış gibiydi. “Probleminin ne olduğunu bilmiyorum. Nedir senin derdin Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.

html Page 7 Allah aşkına? İnsanlar her gün gelip Amerika’ya göç kâğıtlarını almak için konsolosun önüne sıraya diziliyor. Sense Fidel Castro’nun kızı gibi davranıyorsun!” “Benim problemim mi? Bir anneyi kızından uzak tutmaya çalışıyorsanız işte bu benim problemimdir!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir