Boris Pasternak – O Günler

1920 yılında yazdığım, bir otobiyografi denemesi olan Gezi Belgesi adlı kitabımda, beni ben eden ko�ulları incelemi�tim. Yazık ki kitap, o yılların genel bir yanılgısı olan a�ırı bir biçemciliğe boğuldu gitti. Bu �imdiki denemede, eskiden yazdıklarımı yinelemernek için elimden geleni yapacağım, ama bir takımını gene de aniatacağım sanıyorum. 2 29 Ocak 1890’da Moskova’da Orujeyni’deki Tanrıbilim’Yüksek Okulu’nun kar�ısına dü�en Lijin’in evinde dünyaya geldim. Ayrıntıları ile anlabnak çok güç, ama okulun parkında dadımla yaptığımız güz gezintilerini hatırlıyabiliyorum. Güz yaprakları altındaki ıslak yollar, ufak göller, yapma tepecikler, okulun boyalı demir pannaklıkları, uzun ders aralarında öğrencilerin gürültücü, eğlenceli oyunları, çeki�meleri. Okul kapılarının tam kar�ısında, arabalar için bir avlusu olan iki katlı tuğla bir ev vardı, bizim bölüm de kemerli geçitin üstündeydi. 3 Çocukluk duygularım birtakım korku ve heyecan ögelerinden örülmü�tür. Bu duyguların renkli peri ülkesi havası, her �eyi kapsayan ve her �eyi yöneten iki hayal kaynağından çıkar: Bunlardan biri Arahacılar Çar�ısı’ndaki araba mağazalarında gördüğüm oyuncak ayıların hayali, öteki de geni� omuzlu, uzun saçlı, kalın sesli, iyi huylu dev gibi bir adam olan yayınevci P.P. Konçalovski’nin evlerinin duvarlarında asılı duran, ailesinin, Serov’un, Vru13 bel’in, Vasnetsov ile kardeıjlerinin çini mürekkebi, kurıjun kalem ve mürekkepli kalemle yapılmı!j resimlerinin hayalidir. Mahallemiz pek itibarlı bir mahalle değildi. Orada, Teverski Yamski sokaklarındaki, Truba ve Tsvetnoy’daki gibi ayaktakımı otururdu. Beni boyuna elimden sürüklederdi yolda giderken. Gerçi benim öğrenmemem, duymamam gereken ıjeyler vardı orada, ama dadılarım ve sütninelerim yalnızlığa katlanamadıkları için kendimizi karmakarııjık bir güruhun içinde buluverirdik.


Atlı polisler, Znamenski kııjlasının alanında öğle vakti bile talim yaparlardı. Dilencilerle ve kadın hacılada olan bu iliıjkiden, dünyanın koğup püskürttüğü bu komıju dünyadan, onların baıjlarma gelen iıjlerden ve caddelerin kaldırımlarındaki acı yakmmalardan, daha çok küçükten -ki bu bende bütün ömrüınce kaldı- korkunç ve soluk kesici bir acıma duygusu duydum kadınlara kar!jı ve benden önce ölecek olan anam babam için daha da katlanılamaz bir acıma duygusuna kapıldım; onları cehennem azabından kurtarmak için o güne değin hiç, hiç yapılmaml!j, akla sığmaz, olağanüstü güzellikte bir ıjey yapmalıydım. 4 Üç yaıjındayken, Miyasnitski caddesinde, Posta Genel Müdürlüğü karıjısında Resim, Yontu v� Mimarlık Okulu’ndaki devlet konutuna ta!jındık. Bizim bölüm yapının bir kanadında, avlu içinde, ama yapıdan ayrı idi. Ana yapı birçok bakımdan ilginçti, eski ve güzeldi. 1912 Moskova yangınından arta kalmı!jtı. Yüz yıl önce Büyük Katerina’nın gününde, mason locasının gizli bir buluıjma yeri olan bu ev, Miyasnitski caddesi ile Yuıjkov sokağının kesiıjtiği yerdeydi,.kıvrık cephesinde yarım daire biçiminde sütunlu bir balkonu vardı. Bu geni!j halkonun duvarında, bir kapıyla toplantı salonuna bağlanan bir çıkma yapılmı!jtı. İnsan buradan ta uzaktaki demiryolu istasyonuna değin bütün Miyasnitski caddesini görebilirdi. Bu evde oturanlar, III. Aleksandr’ın 1894’teki cenaze törenini ve ondan iki yıl sonra II. Nikola’nın taç giyme törenlerinin bir kı�­ mını bu balkondan seyretmiıjlerdi. O gün öğrenciler ve öğretmenler oradaydılar. Annem, balkonun parmaklıklarına yığılmııj kalabalığın içinde elimden tutmuıjtu.

Ayaklarının altında derin bir uçurum baıjlıyordu. Bu uçurumun ta 14 dibinde kumla örtülmüıj boıj cadde, soluğu kesilmiıj bir insana benziyordu. Askerlerin, emidere uyulması hakkındaki telaıjlı koıjuıjmaları, asker kordonu ile kaldırırnın ta ucuna kadar itilmiıj olan binlerce seyircinin ölüm sessizliği içinde bulunmasına ve tıpkı kumun suyu çekmesi gibi bütün sesleri emecek durumda olmasına ‘ karıjın, balkondaki seyircilerin kulağına varmıyordu. Kilise çanları ağır ağır ve mahzun mahzun çalınağa baıjladı. Havaya kalkan elierin denizi gitgide büyüyen ve birbiri üstüne yuvarlanan bir dalga gibiydi uzaktan. Moskova ıjapkasını eline almı!j, istavroz çıkarıyordu. Dört bir yandan geliyormuıj gibi olan cenaze çanlarına ayak uydurmuıj uçsuz bucaksız cenaze alayı görünüyorçiu. Askerler,.papazlar, karalada donatılmı!j sorguçlu atlar, inanılmaz bir ihtiıjam içindeki katafalk, geçmiıj çağın acayip giysilerini giymiıj münadiler.<*l Ve alay ilerliyordu, bütün yapıların cepheleri kara kumaıjlarla, ipek ıjeritlerle örtülmüıjtü, yarı indirilmiıj kederli bayraklar dalgalanıyordu. Saray nazırmm buyruğu altında olan okul, görkemli gösteri ruhundan ayrı kalamazdı. Gran Dük Sergey Aleksandroviç’ti onun baıjı ve o ıjimdi söylev ve gösteriıj günlerini yaıjıyordu. Gran Dük, zayıf ve uzun boylu bir adamdı. Babam ve Serov, Golitzinlerin ve Yakonçikovlarm davetlerine Gran Dük geldiğinde, defterlerini ıjapkaları ile örterek onun karikatürlerini çizerlerdi. 5 Kapının karıjısında, ufak yapılar, sundurmalar ve ahırların arasında, çok yaıjlı ağaçların bulunduğu küçük bahçeye uzanan küçük bir ev vardı.

Aıjağıda, bodrum katında, öğrencilere sıcak yemek verilirdi. Merdiven, böreklerin ve etierin kızartıldığı yağın dumanları ile doluydu hep. Bizim bölümün kapısı, yandaki sahanlıkta idi. Sanat okulunun kayıt memuru otururdu yukarı katta. Elli yıl gecikerek, daha geçenlerde, demek Sovyet rejiminin gerçekleıjmesinden yıllar sonra okuduğum Tolstoy’un Moskova ‘daki Yaşamı ve Çalışmaları adlı N.S. Rodyonov’un kitabının 125’inci sayfasında, 1894 yılı ile ilgili ıjU satırlar var: “23 Kasımda, Tolstoy ve kızları, Resim, Yontu ve Mimarlık Okulunun müdürü Pasternak’ı ziyaret ettiler. Pasternak’ın eıji ile Konservatuvar öğretmenlerinin, viyolonist İ. V. Grijimali’nin ve çellist A.A. Brandukov’un verdikleri bir konserde bulundular.” (“) Münadi: Kamuya duyurulmak istenilen �yleri yüksek sesle haber vermeyi iş edinmiş olan kimse. Bir küçük yanlı!i bir yana bırakılırsa hepsi doğru bunların. Okulun müdürü babam değildi, Prens Lvov’du.

Rodyonov’un anlattığı o geceyi çok iyi hatırlıyorum. Gece yarısı, o zamana değin duymadığım keskin bir acı ile uyanmı!itım. Bağırıyor, kederden ve korkudan ağlıyordum. Ama müzik haykırı!ilarımı boğuyordu. Beni uykumdan uyandıran triyo bittikten sonra sesimi duydular ancak. Odayı ikiye bölen ve benim ardında yattığım perde açıldı. Annem göründü, üstüme eğildi ve çarçabuk yatı!itırdı beni. Ya konuklarımızı göstermek için beni dı!iarı almı!i olacaklar, ya da ben resim odasının açık kapısının aralığından gördüm. Ortalık tütün dumanlarıyla doluydu. Şamdanlar sanki tütün dumanı kaçmı!i gözlerin kirpikleri gibi kırpı!iıyorlardı; kemanın ve çellonun parlak cilalı kırmızı tahtasını pırıl pırıl aydınlatıyorlardı. Büyük piyano daha da kara görünüyordu. Kadınlar omuzlarma değin açık olan giysileriyle, sepetlerden ta!ian doğum günü çiçekleri gibi görünüyorlardı. İki üç ya!ilı adamın beyaz saçları tütün dumanlarının halkaları ile karı!iıyordu. Sonraları bu ya!ilı adamlardan birini yakından tanıdım ve sık sık gördüm. Sanatçı N.

N. Ge.” idi bu. Ötekinin hayali, çoğu insanın ya!iamında olduğu gibi, benim ya!iamımda da sürdü gitti. Özellikle !iundan ki, babam onun kitaplarını resimlemi!iti, onu görmeye gitmi!iti, saymı!itı onu ve çünkü bütün evimiz onun ruhunu emmi!iti. Leo Nikolayeviç’ti o (Tolstoy) … Niçin öyle haykırmı!itım ve niçin hala hatırlıyabiliyorum çektiğim acıyı böylesine berrak? Evde piyano sesine alı!imı!itım, annem gerçek bir sanatçı gibi çalardı piyanoyu. Büyük piyanonun sesi bana müziğin ta kendisi gibi gelirdi. Ama telli sazlarm tınlamaları, özellikle oda müziğinde bana yabancıydı. Onlar bana sanki yardım isteyen gerçek çığlıklar, ufak penceremize dı!iardan vuran felaket dalgaları gibi geliyordu. Sanıyorum, o kı!i iki ölüm olmu!itu. Anton Rubinstein ile Çaykovski’nin ölümleri < 1 >. Aklımda kaldığına göre, Çaykovski’nin ünlü triyosunu çalıyorlardı (2). Bilinçsiz çocukluğumla, sonraki çocukluğum arasında bir sınır ta!iıdır o gece. Onunla olu!itu belleğim, bilincim devindi ve bundan sonra büyük bir ara ve kesinti vermeden, yeti!ikin insanlarda olduğu gibi sürdü gitti. İlkyaz geldiğinde, Peredvijniki denen Gezici Sanat Gösterileri Derneği sergileri Moskova’da, Sanat Okulu’nun odalarında açıldı.

(1) Gerçekte Çaykovski 1893 yılının Kasım’ında, Rubinstein ise 1894 yılının Kasım’ında ölmü�­ tür. (2) “Büyük Bir Sanatçının Anısl!’a” triyosu (1881-1882). Rubinstein’in ölümü için bestelenmi�tir. 16 Genel olarak sergi kııjın Petesburg’dan getirilirdi. Resim sandıkları bizim evin arka pencerelerinin baktığı bir sundurmaya konurdu. Yortudan önce avluya çıkarılır, sundurmaların kapıları önünde açılırdı. Okulun odacıları bu sandıkları açar, içlerinde duran ağır çerçeveli resimleri çıkarırlardı. Her bir resmi avludan sergi yerine kadar iki kiıji taıjırdı. Pencere kenarlarma sıralanarak onları merakla seyrederdik. Bugün resim galerilerirnizde ve devlet arıjivlerinde bulunan resimlerin yarısından çoğunu Repin’in, Miyasoyedov’un, Makovski’nin, Surikov’un ve Polenov’un en ünlü tablolarını böyle gördük biz. Babam ve babamın dostu olan sanatçılar, resimlerini Gezici Sanat Gösterileri’nin ancak ilk sergilerine verdiler. Sonra Serov, Levitan, Korovin, Vrubel, İvanov, babam ve ötekiler yeni bir topluluk kurdular, Rus Sanatçıları Birliği. On dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru, bütün ömrünü İtalya’da geçirmiıj olan Pavel Trubetskoy, Moskova’ya geldi. Ona tavanı camlı yeni bir stüdyo verdiler. Stüdyo evin duvarmm karıjısına yapılmı!jtı, bir yanı mutfak penceremize bitiıjikti.

Önceleri bu pencere bahçeye bakardı, ama artık Trubetskoy’un yon tu atelyesini görüyordu. Mutfaktan onun çalııjmalarını, modelleri olan küçük çocukları ve balerinaları olduğu gibi, dökümcü Robecchi’nin çalııjmalarını da ve çift atlı arabaların, atlı Kazakların büyük kapıdan giriıj çıkııjlarını seyrederdik. Babam, Tolstoy’un Ölümden Sonra Dirilme adlı yapıtının resimlerini bu mutfakta yapmııjh. Son bir kez daha gözden geçirildikten sonra roman Petesburglu basımcı Fiyodor Marks tarafından Niva gazetesinde tefrika edilmeye baıjlandı. İıj aceleydi. Babamın ne denli sıkııjtığını hatırlarım. Gazete hiç aksamadan geliyordu. Her sayıya yetiıjmek gerekiyordu. Tolstoy provaları geri aldı ve onları bir daha, bir daha gözden geçirdi. Özgün metindeki resimlerin, sık sık değiıjtirilen bu metinlere uymama tehlikesi vardı. Fakat babamın taslakları, yazarın gözlemlerini yaptığı aynı kaynaklardan, mahkemeden, geçici tutuklular evi’nden (3l, köyden, demiryoluna çıkıyordu. Babamı metnin ruhundan uzaklaıjmak tehlikesinden kurtaran da, ana düıjünceyi besleyen bu gerçekçi görünü, bu canlı ayrıntılardı. İıjin acele niteliği, resimlerin gönderilmesinde bir gecikme olmaması için tedbir gerektiriyordu. Nikolayevski demiryolları ekspres seferlerinin kondüktörlerinin yardımı ağlanmııjtı. Mutfak ka- (3) Sibirya’ya gönderilen tutukluların yeri.

17 pıınızda bekleyen üniformalı demiryolu memurunun görünü�ü, sanki kalkmak üzere bulunan bir trenin vagonu önünde durcın bir memurmu� gibi etkilemi�tir çocukluk anılarımı. Sobanın üstünde marangoz tutkah kaynardı. Resimler acele silinir, kurutultir, mukavva parçacıklarının üstüne yapı�tırılır, sarılır, bağlanırdı. Hazırlanan paketler balmumu ile mühürlenir ve demiryolu memuruna verilirdi.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir