Bryan S. Turner – Marks ve Oryantalizmin Sonu

İngiltere’de oryantalizmin eleştirisinin başlıca organı Orta Doğu araştırmaları «Hull Grubu»nun (özellikle de Talal Asad, Roger Owen, David Seddon ve David Waines’in) etkin desteği olmasaydı bu çalışmayı bitirmek mümkün olmayacaktı. Marksizm yönünden neyin sorun oluşturduğu neyin oluşturmadığı konusunda Sami Zubaida ile keskin uyuşmazlıklarımdan büyük yararlar sağladım. Lancaster Üniversitesi’ndeki Nicholas Abercrombie, John Martin, Susan Shipley ve John Urry’e toplumsal gerçekliğe ideolojik bakışımı düzeltmeye yönelik sabırlı çabaları nedeniyle gönülden borçluyum. Tom Bottomore ve Mike Mulkay kitabın içeriği ve düzeni üzerine teşvik ve tavsiyelerini cömertçe sundular. Ancak teşekkürlerimin büyük çoğunluğu da eşime ait. Yardımları olmasaydı bütün yapılanlar boşa gidecekti. Aberdeen, 1978 Yayımcının notu: Brian Turner’m kitabının metninde çok sayıda Arap-Müslüman isminin İngilizce yazılışı vardı. Bunların büyük kısmı Türkçeleştirildi. Ancak, kaynakçada yer alan yazar isimlerinde herhangi bir Türkçeleştirmeye gidilmediğinden, bu isimler metin içerisinde geçtiklerinde de Turner’m kullandığı İngilizce yazılışlarıyla bırakıldı. GİRİŞ Orta Doğu araştırmaları hem kuramsal yönden hem de özü itibariyle diğer bölge incelemelerinin gerisinde kalmaktadır. Toplumsal bilimde azgelişmişlik ve bağımlılığın karakteristiklerine ilişkin tartışmaları, büyük bir oranda Latin Amerika’nın çözümlenmesindeki sorunlar harekete geçirmiştir. Benzer şekilde, ikili ekonomi ve çoğulcu toplum gibi sosyo-ekonomik kuramlar, ilk başta Asya toplumsal yapılarının incelenmesine yönelik bakış açıları olarak geliştirilmişlerdir. Orta Doğu toplumlarınm sosyolojik çözümlemesiyle ilgili çok az sayıda verimli kuramsal tartışma yapılmıştır. Doğrusu, Orta Doğu araştırmalarının, Orta Doğu bölge incelemelerini içeren disiplinlerin çözümleyici gelişmelerine açıktan bir katkısının olduğu-antropoloji, kan davası, namus ve göçebe otlatıcılığa ilişkin çözümlemeler bağlamında sözü edilen olumsuz kanının dışında kalıyor olsa bile — şüphelidir (Ântoun, 1976). Orta Doğu’ya ilişkin Marksist bakış açılarının incelenmesine yönelik bu çalışmada, Asya tipi üretim tarzının (ATÜT olarak geçecek) konuyla genel ilişkiselliği incelemede rol oynayacaktır.


Ancak ATÜT, Marks ve Engels tarafından yalnızca Orta Doğu’nun çözümlenmesi için geliştirilmiş bir kuramsal model değildir (Melotti, 1977). Marks, «The British Rule in India» makalesinde (Marks ve Engels, 1972) ATÜT’ü ilk olarak formüle ederken, Sahra’dan Arap ülkesi boyunca İran’a, Hindistan’a ve Tatar ülkesine kadar uzanan coğrafi koşulların önemine değinmektedir. ATÜT’le ilgili daha sonraki tartışmaların odak noktasını Hindistan, Çin ve Rusya oluşturmuştur (Sofri, 1969). Sosyolojide, Max Weber in Marksist ATÜT kavramı ile oldukça yakın analitik benzerlikleri olan patrimonyalizm kuramı, özellikle OsmanlI Türkiyesi ile ilgili olarak biçimlendirilmiştir. Ancak patrimonyal egemenlik ve sultancılık (sultanisin) kavramlarının esas gelişmelerini başlatan, Orta Doğu bölge araştırmalarından çok, Asya bölge incelemeleri olmuş ve bu kavramlar bu incelemelerle ilişkili olarak geliştirilmişlerdir (Tambiah, 1976). Doğaldır ki, bu gözlemler Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ nın çözümlenmesine ilişkin herhangi bir toplumsal bilim geleneğinin bulunmadığı anlamına gelmemekte, ancak yalnızca Orta Doğu bölge çalışmalarının azgelişmiş olduğunu ve -^göreceğimiz gibi— ideolojik ve kavramsal güçlükler tarafından kalbura çevrildiğini göstermektedir. Diğer bir sorun ise azgelişmiş bir yerli sosyolojik çözümleme geleneğinin varlığıdır. İbni Haldun’un bir toplumsal kuramcı olarak önemine ilişkin haklı iddialar (Turner, 1971, al Qazzaz, 1972) bulunmakla birlikte, Mukaddime sosyolojik araştırmalarda etkin bir çerçeve olarak kullanılmamıştır. Nitekim, J^jta^Doğufda —özellikle de Mağrıp’ta— retimine entellektuel bir destek olarak oluşturulmuş dışardan aktarma bir Avrupa geleneği hüküm sürmektedir. Kabigruplarına, siyası yapıya, dini kardeşlik ve makhzan-sıba dıkotomisıne ((i’ellner ve xVlicaud, 1973) ihskin antropolojik” çözümlemeler daha çok Fransız söuıürgeciliğininj^önetım gereksinmelerine yönelikti. Sömürgeci rniiriahnlpnirı hir sonucu olarak, yerli, rnesIeJçterL_şosyologiar_ara^ındaki başat “”sosyolojik çözümleme tarzı Dıırkhpimndır rwnvii. Tunus’ta ^Fransız eğitimli sosyologlar arasında Durkheimcı sosyolojinin bu etkisi çok önemli boyutlardadır. Durkheimci sosyoloji yalnızca bununla kalmayıp, Ziya Gökalp (Ülken, 1950) ve Fuat Köprülü’nün öncü çalışmalarıyla, Tiirkiye’de10 ki sosyoloji ve tarih anlayışı üzerinde de derin bir etki yaratmıştır. Durkheimcı sosyolojinin yeterliliğine ilişkin genel tartışma bir yana, yerli sosyolojinin dışa dönük sömürge sonrası entellektüel geleneğe bağımlılığı, Mağrıplı, Arap ve Türk sosyologlar için hassas akademik ve mesleki sorunlar yaratmaktadır. Özerk bir yerli toplumsal çözümleme geleneğinin yokluğunda, Arap aydınlarının başat Durkheimcı ve işlevselci (functionalist) sosyoloji geleneğinin eleştirisi için Marksizme yönelmeleri pek şaşırtıcı olmasa gerek.

Geçici bir sınıflandırma için, Orta Doğu’nun çözümlemesine katkıda bulunan radikal/Marksistleri üç grupta toplamak mümkündür. Ayn-ı Şems Üniversitesinde, Tunus ve Mısır’da etkili olan yerli bir Arap Marksistleri grubu vardır (Zghal ve Karoui, 1973). Bunun yamsıra Hussein (1973) ve Abdel — Malek (1968) gibi Mısırlı Marksistlerin de çağdaş Mısır’ın çözümlenmesine önemli katkıları olmuştur. İsrail’de İsrail Sosyalist Örgütü’nde (Israeli Socialist Organization ) bir araya gelen, İsrail’in toplumsal yapısı ve Siyonizm ile ilgili önemli çalışmalar üretmiş ikinci bir grup Marksist yazar daha vardır (Bober, 1972). Siyonizmin diğer Marksist eleştirileri, Davis, Mack ve Yuval-Davis (1975), Ghilan (1974), İsrail Yurtdışı Devrimci Eylem Komitesi (Israeli R evolutionary Action Committee Abroad: 1SRACA) gibi sürgündeki İsrail Marksistleri ve Uri Davis (1977) tarafından yapılmıştır. Orta Doğu’yla ilgili Marksist kuramlara ilişkin bu çalışmada, son olarak Chali and (1972), Halliday (1974) ve Rodinson (1973) gibi Avrupalı Marksist ve radikallerin çeşitli katkılarını inceliyeceğim. Bu Marksist çözümlemelerde Orta Doğu’ya ilişkin radikal bir Marksist çözümleme geleneğinin oluşturulması için bir temel varolmakla birlikte, Marksist kuram, genelde, sosyolojinin ideolojik ve kuramsal sorunlarından pek de farklı olmayan sorunların sıkıntısını çekmektedir. Bir düzeyde, Marksizm için Orta Doğu’ya Durkheimci sosyolojiden daha içsel bir gelenektir denemez. Marks ve Engels esas olarak Avrupa’nın kapitalist toplumlarını anlayabilmek için, kapitalist üretim tarzının (bundan böyle, KÜT olarak geçeli cek) kuramsal çözümlemesiyle ilgilenmiş olduklarından, kuramsal çalışmalarının Orta Doğu’daki üretim tarzlarının, devletin ve sınıf mücadelelerinin çözümlenmesinde kullanılmasının ne kadar yerinde olduğu pek açık değildir. Kapitalizm öncesi üretim tarzlarının ve sömürgecilik altında KÜT’ ün gelişiminin kavramsallaştırılması çalışması, Orta Doğu Marksizmine ilişkin olarak daha yeni yeni başlamıştır. Marksist araştırma da, bir bölge çalışması olarak Orta Doğu sosyolojisi kadar azgelişmiştir. Dahası, Marks ve Engels’in Orta Doğu toplumlarıyla ilgili olarak söyledikleri, gözlemlerinin çoğunlukla sömürgeciliğin haklı çıkarılması olarak yorumlanması nedeniyle, Marksistler îçin ideolojik bir utanma kaynağı oluşturmuştur. Bu nokta, Marks’m Bruno Bauer’in Die Juderıfrage adlı yapıtıyla ilgili değerlendirmesinin (Easton ve Guddat, 1967) ve Engels’in Fransızlara karşı 1832’den 1847’ye kadar süren Abdülkadir isyanı ile ilgili olarak Northern Star’da yeralan makalesinin (Feuer, 1971) kısaca incelenmesiyle açık duruma getirilebilir. 1812 fermanı sonrasında kısa süreli bir siyasi özgürlük dönemi izlendi. Ancak kurtuluş savaşları sonrasında .

Prusya yahudilerinin toplumsal ve siyasi konumları giderek düzensizleşmeye başladı. Liberaller, yahudi sorununun yahudi yurttaşlara eşit haklar tanınarak çözülebileceğini ve bunun sonucunda (yahudilerin) kendilerine özgü gelenek ve inançlarım terkedeceklerini savunmuşlardı. Diğer yandan, tutucular luristiyan devleti düşüncesine sarılmışlardı ve yahudilerin kesinlikle Prusyalılaştırılamayacağını ileri sürerek yahudi özgürlüğüne karşı çıkıyorlardı. 1830’ larda Marks’ın yakın arkadaşı ve Berlin Doktorları Kulübü’nün seçkin kişisi Bruno Bauer, yahudilerin kurtuluşu üzerine sol-Hegelci çizgide bir kitapçık yayınladı. Bauer’in savı, tam siyasi özgürlüğün yalnızca hıristiyanlarm ve yahudilerin iki topluluğu bölen çok özel inanç ve pratikleri terketmeleri ile sağlanabileceği noktasındaydı. Ancak, hıristiyanhğm kapalılığı eski geleneklerini kendi içinde koruyan ve insanoğlunun ilerlemesinde durağan ve tarih-dışı bir gücü simgeleyen yahudilikten aktarılmıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir