Bulent Ecevit – Turkiye 1965-75

1976 BÜTÇESİ Sayın Başkan, Millet Meclisi’nin Sayın üyeleri, Bu konuşmamda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 1976 Bütçesi üzerinde görüşlerimi belirttikten sonra, Cephe Hükümeti yönetiminde geçen 1975 yılının ekonomik bilançosunu çıkarmaya çalışacağım. Ayrıca Türkiye’nin son on yıllık gelişmesi, sosyal gelişmesi ve sorunları üzerinde duracağım. Ekonomimizin yapısal sorunları üzerinde, Türkiye’nin bugünkü sosyal ve siyasal durumu ile dış sorunları üzerinde Grubumuz adına görüşlerimi belirteceğim. Açığı Büyük Bütçe Sayın Başbakan, 1976 Bütçesi’nin “büyük” bir bütçe olduğunu söylüyor. Görünüşte gerçekten büyük sanılabilecek bir bütçedir; fakat büyüklüğü açıklığından ileri gelen bir bütçedir. Zaten 1975 Bütçesi’nin de ne kadar açık veren bir bütçe olduğunu, biraz önce bu kürsüde konuşan Sayın Maliye Bakanı belirtmiştir. Sayın Bakan’ın bu konuşmasının yazılı metninde, “1975 mali yılı Devlet Bütçesi’nin 112 milyar lira harcamalara karşılık, istikraz dahil 103 milyar gelirler şeklinde bağlanacağı tahmin edilmektedir” sözleri yer alıyor. Demek ki 1975 Bütçesi’nin açığı 9 milyar liradır. Sayın Bakan sanırım bir hesap yanlışlığı yaparak, bunun yüzde 3 açık anlamına geldiğini belirtmiş. Oysa, Sayın Bakan’ın hesabına göre, açık, yüzde 9 olmalıdır. Yani Sayın Bakan’ın öne sürdüğünün üç katı… Aslında 1976 Bütçesi’nin büyük bir bütçe olduğu ileri sürülmekle birlikte, bu Bütçe, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak bakımından yeterince büyük bir bütçe sayılmaz. Cumhuriyet Senatosu’ndaki görüşmeler sırasında, bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız, 153 milyar liralık bu bütçenin, fiyat artışları, para değerindeki düşüş nedeniyle bu kadar büyük göründüğünü söylediğinde, Sayın Başbakan, kürsüden, 1968 fiyatlarıyla bu bütçenin 100 milyar liralık bir bütçe sayılması gerektiğini belirtmiş. Burada da bir hesap yanlışlığı olduğunu sanıyorum. 1968 fiyatlarıyla, bu bütçe, ancak 44 milyar liralık bir bütçedir. Üstelik 1976 Bütçesi’nde gelir tahminleri en az 20 milyar lira abartılmıştır.


Bunu biz söylemiyoruz. Bütçede gelir tahminlerinin 20 milyar 650 milyon lira abartıldığını, yani gerçekleşmesi beklenenden o kadar daha büyük gösterildiğini, “Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği” söylemektedir. Herhalde muhalefet uğruna Hükümet aleyhine yorumlar ve tahminler ileri sürmekte özel bir çıkarı bulunmayan ve ekonomimizle ilgili olarak son zamanlarda ciddi araştırmalar yaptığı görülen bu derneğin belirttiğine göre, vergi gelirlerinde 5.5 milyar liralık bir tahmin fazlası vardır. Gene bu derneğin açıklamasına göre, vergi dışı gelirler de tahmin edilenin ancak yarısı kadar gerçekleşebilecektir; Bütçe 7 milyar lira da oradan açık verecektir. Yine bu kaynağın ileri sürdüğüne göre, iç borçlanma 12 milyar lira değil, ancak 6 milyar lira olarak gerçekleşebilecektir. 1974 Bütçesi tartışılırken o sırada Adalet Partisi Grup Sözcüsü olarak konuşan bugünkü Maliye Bakanı Sayın Yılmaz Ergenekon, iç borçlanmanın o sırada bütçe gelirleri içinde yüzde 4 oranını bulmasını sert biçimde eleştirmişti; “Bu kadar yüksek oranda iç borçlanma olmaz” demişti. Aradan iki yıl geçti, şimdi Maliye Bakanı olarak kendi getirdiği bütçede iç borçlanma oranının yüzde 8’e yükseldiğini görüyoruz. Bu bütçede gelir kaynaklarının ne kadar abartıldığına bir örnek vermek isterim: Döner sermayeli kuruluşlar 1975’te 70 milyon lira gelir sağlayabilmişlerdir. Bu yıl 2 milyar 700 milyon lira gelir sağlayacakları tahmin edilmektedir. Yani yüzde 4.000 artış bekleniyor bu kalemde. Sayın Maliye Bakanı gerçi bunu tevil etmeye çalışmaktadır, fakat bu tevilleri inandırıcı olmamıştır. Birtakım tanım değişiklikleri ve muhasebe oyunları ile büyütülen rakamların gerçek bir gelir artışını gösterme olanağı yoktur. Tekel ve Orman İdaresi’ne ait kaynakları oradan Bütçe’ye aktararak yeni bir gelir artışı sağlanmış olamayacağı açıktır.

Kaldı ki, bu işlem bizim kanımıza göre hukuki dayanaktan da yoksundur. 1974 Bütçesi’nde vergi gelirleri 64 milyar 680 milyon lira olarak gerçekleşmişti. 1976’da ise 120 milyar 450 milyon lira vergi geliri bekleniyor. Bu da, bizim görüşümüze göre, bir hayli abartılmış bir tahmindir. Eğer Hükümet’çe reddedilmekle birlikte girdiğimiz yıl içinde yeni ve ağır vergiler düşünülmüyorsa, vergi gelirinde bu ölçüde artış beklenemeyeceği çok açıktır. Neden beklenemez? Örneğin, Hükümet ısrarla akaryakıt fiyatlarının yükselmeyeceğini belirttiği halde, Bütçe’ye bakılırsa, akaryakıttan alınan istihsal vergisinin bu yıl 200 milyon lira artacağı tahmin edilmektedir. Oysa yerli petrol üretimi geçen yıl düşmüştür ve bu yıl da düşmesi beklenmektedir. Şimdi reddedilmekle, “kesinlikle zam yapılmayacaktır” denilmekle birlikte, bir süre sonra sürpriz olarak akaryakıta zam yapılması düşünülüyorsa, ancak o takdirde bu artış beklenebilir. Bütçe’de Gelir Vergisi tahminleri asgari geçim indiriminde bir artış yapılacağı düşüncesiyle hazırlanmamıştır. Hükümet’çe söz verildiği gibi, asgari geçim indiriminin yükseltilmesi halinde ise 11 milyar 400 milyon liralık Gelir Vergisi artışının sağlanması olanak dışıdır. Eğer Hükümet kamu görevlilerinin aylıklarında katsayıyı yükseltmeyi kabul etmiş olsaydı, kamu görevlilerinin aylıkları artacağı için devlete ödeyecekleri vergiler de artacak, o yoldan devletin vergi geliri yükselecek diye bir düşünce ileri sürebilirdi; fakat Hükümet böyle bir yükselişi de reddetmiştir. Öyleyse Hükümet’in bu kadar büyük ölçüde bir vergi geliri artışını neye güvenerek beklediği anlaşılmıyor. Bütçede Yüzde 20 Enflasyon Öngörülüyor 1976 Bütçesi, çok açık biçimde görüldüğü üzere, enflasyonist bir bütçedir. Bunu biz söylemiyoruz. Bütçe’nin kendi rakamları söylüyor.

1976 yılında fiyatlarda yüzde 20 artış beklendiği bu Bütçe metninde yer alan rakamlardan açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü Bütçe’de 82 milyar 906 milyon liralık bir harcama kalemi, 1975 fiyatlarıyla 69 milyar liraya denk bir rakam olarak gösterilmektedir. Böylece 1976 yılında fiyatların yüzde 20 artmış olacağı bütçe metninde resmen kabul edilmiş bulunmaktadır. Rakamları okuyanlar bu gerçeği ortaya çıkarınca Sayın Maliye Bakanı gerçi bazı tevillerde bulunmak istemiştir; fakat bu teviller de inandırıcı olmamıştır. Aslında 1976 Bütçesi’nin belki de tek samimi yanı budur. Yani enflasyonist bütçe olduğunu itiraf etmesidir. Görünür Açıklar Bütçe’nin görünür açıkları şöyledir: Konsolide Bütçe açığı 12 milyar lira, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin açığı 23 milyar 850 milyon lira; toplam 35 milyar 850 milyon lira. Buna karşılık toplam devlet harcamaları şöyledir: Cari fiyatlarla Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile birlikte Konsolide Bütçe’nin yatırım harcamaları 82 milyar 906 milyon lira, tüketim yani cari harcamaları ise 84 milyar 700 milyon liradır. Öngörülen toplam devlet harcamaları böylece 167 milyar 606 milyon liraya ulaşmış olmaktadır. 167 milyar 606 milyon liralık devlet harcamalarının, 35 milyar 850 milyon lira açık vermesi, yüzde 21.4 oranında bir açık demektir. Bugüne kadar bu oranda bir finansman açığı söz konusu olmamıştır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin finansman durumu bütçeden de daha kaygı vericidir. 1975’te Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin işletme açığı 10 milyar liraya yaklaşmıştır. 1976’da hiçbir yeni yatırım yapılmasa bile, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ni sadece çalışmaya devam ettirebilmek için bu kadar paraya, yani 10 milyar liraya ihtiyaç vardır.

1974 yılında, Cumhuriyet Halk Partisi hükümette bulunduğu sırada Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri, açık vermez duruma getirilebilmişlerdi. Hem de bu alanda hiçbir reform yapmaya hükümetin vakti ve yapısı elverişli olmadığı halde, 1974’te Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin işletme açığı vermemesi sağlanabilmişti. Şimdi 38 milyarlık yatırım yapma görevi de Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ne verildiğine göre, Teşebbüsler için sağlanması gereken kaynak, 48 milyar liraya çıkmış olmaktadır. Bu 48 milyar lira için öne sürülen kaynaklardan, bizim görüşümüze göre, en hafif deyimiyle “kuşkulu” olanlar şunlardır: Dış proje kredisi olarak 7.5 milyar lira sağlanabileceği düşünülüyor. Geçen yıl aynı hükümet dış proje kredisi olarak 3 milyar 300 milyon kredi sağlayacağını ileri sürmüştü; oysa bunu ancak 2 milyar 200 milyon lira olarak gerçekleştirebilmiştir. Bu yıl bunun birdenbire 7.5 milyar liraya çıkması bize olanak dışı görünmektedir. Dış borçlanmanın 7.5 milyar lira olacağı ileri sürülüyor, geçen yıl 7 milyar ilân edilmiş, fakat ancak 1 milyar 300 milyon lira olarak gerçekleşme sağlanabilmiştir. Bu durumda bu yıl için ileri sürülen tahminlerin de aşırı ölçüde iyimser olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Altın Yumurtlayan Tavuk Kesilecek mi? Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin otofinansmanı için 2 milyar 540 milyon lira öngörülüyor ve anlaşılan, Hükümet bazı Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin hisselerini satışa çıkararak bunu sağlamayı düşünüyor. Bunun ne kadar yanlış olacağı bir yana, bu aslında bir otofinansman değildir, bir işletmenin verimli işletmecilik anlayışı içinde kendi kendini finanse etmesi değildir. Bu, altın yumurtlayan tavuğun kesilmesi demektir; ve devlet sektörünü gelecekte kaynak yaratıcı kuruluşlardan yoksun bırakma pahasına, seçime kadar geçecek zamanı kazanabilmek için, kamu iktisadi kuruluşlarının haraç-mezat satışa çıkarılması demektir. Kaldı ki, bunun gerçekleşebileceği de çok şüphelidir.

Sayın Bakan’ın bu sabahki konuşmalarında bu konuda çelişkili ifadeler görmek bize bir ölçüde umut verdi, acaba Hükümet de bunları satışa çıkarmakta tereddüde mi düştü diye… Bizim inancımıza göre Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nden çoğuna, Hükümet’in söz verdiği yüksek kâr garantisi ile bile alıcı bulunamayacaktır, çünkü ancak yüzde 8-9 oranında bir kâr garantisi söz konusudur. Oysa Türkiye’nin bozuk düzeninde bir insanın parasını bundan çok daha yüksek oranda değerlendirme olanağı vardır. Demek ki, ancak gördükleri iş gereği yüksek oranda kâr sağlayabilen az sayıda bazı Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin hisselerinin özel kişilere devri olanağı sağlanabilecektir; bu da devletin kendini önemli bir kaynaktan yoksun bırakması, yani bir-bir buçuk yılı kazanabilmek uğruna devletin geleceğini mahvetmesi, devlet sektörünün geleceğini ipotek altına alması, altın yumurtlayan tavuğu kesmesi demek olacaktır. 1975’te Devlet Yatırım Bankası, Kamu İktisadi Teşebbüsleri finansmanına ancak 6 milyar 100 milyon liralık bir katkıda bulunabilmişti. Bu katkının 1976 yılında 10 milyar lira olarak öngörülmesi yüzde 64’lük bir artış anlamına gelir ki, biz bunu da aşırı ölçüde iyimser, hatta olanaksız buluyoruz. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin finansman kaynakları arasında 10.5 milyar liralık bir fon teşkili Bütçe’yle öngörülüyor. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin finansmanı için böyle bir fon ilk kez 1974 Bütçesi’yle Cumhuriyet Halk Partisi hükümetteyken öngörüldüğü sırada, Adalet Partisi bunu itirazlarla karşılamıştı ve hatta bizzat bugünkü Sayın Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon o zaman bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia etmişti. Fakat şimdi ne görüyoruz? Aynı Sayın Yılmaz Ergenekon Maliye Bakanı olarak bu yıl Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin finansman açığını karşılamak üzere, hem de abartılmış ölçüde bir fon teşkili yoluna gitmektedir, üstelik bu fonun içeriği de belli değildir. Bu gerçekler –gerçek olduğuna inandığımız bu veriler ve olanaksızlıklar– karşısında Kamu İktisadi Teşebbüsleri yatırımlarında maalesef büyük düşmeler olması beklenmelidir. Zaten geçen yıl da, 1975 yılında da, 25 milyar liralık Kamu İktisadi Teşebbüsleri yatırımları için Hükümet ancak 23 milyar lira harcama yapabilmiştir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri yatırımlarının temel yatırım niteliği göz önünde tutulursa, bu kesimdeki tıkanıklığın ekonomiye yansıması çok büyük olacaktır, çok zararlı olacaktır. Onun için bu kaygılarımızı üzüntü ile belirtiyoruz. Devlet Kuruluşlarına “Yetişmiş Militan” Yerleştiriliyor Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin bu hükümet elinde kaynak yaratabilmesi önündeki bir başka engel, bir siyasal engel de bu hükümetin partizanlığıdır ve özellikle devlet sektörünü, partizanlık için bir araç veya bir alan olarak, büyük bir sorumsuzlukla kullanmasıdır. Korkarız ki o yüzden de Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin yatırımları büyük ölçüde aksayacaktır.

Son günlerde cevaplarını maalesef Hükümet’ten alamamakla birlikte, bazı belgeler, kanıtlar açıkladık. Bu belgeleri, kanıtları yalnız biz açıklamadık. Resmen görevi dolayısıyla açıklayan bazı kamu görevlileri de oldu. Ona rağmen Hükümet, cevap verebilecek durumda olmadığı için bu konuları cevapsız geçirdi. Bilindiği gibi, Hükümet ortağı partilerden biri ve o partinin yan kuruluşları niteliğinde olan bazı dernekler, açıkça, resmen yazılar yazarak, yer yer belediye hoparlörlerinden, Sayın Başbakan’ın deyimiyle “ilânat” vererek, Kamu İktisadi Teşebbüsleri için “yetişmiş militan Ülkücü” aramaktadır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ne ancak İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığı ile ve objektif ölçülerle işçiler alınması yasa gereği olduğu halde, bu kuruluşlar, yasadışı yollardan militan işçilerle, “militan yetişmiş Ülkücüler”le doldurulmaktadır. Bu da, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin Cephe Hükümeti elinde, kâr sağlayabilmesine, kaynak yaratabilmesine, kendi kendini finanse edebilmesine önemli bir engeldir. Hükümetin Müsrifliği 1976 Bütçesi’nin gerçekleşme olanakları üzerinde tahmin yürütürken, 1975 Bütçesi’ne israf açısından bakmakta yarar vardır. 1975 yılı bütçesinin cari harcama gerçekleşmeleri, başlangıç ödeneklerini yüzde 17.9 oranında aşmıştır. Buna karşılık “yatırımcı” denilen Cephe Hükümeti döneminde yatırım harcamaları, başlangıç rakamlarının yüzde 10.9 oranında gerisinde kalmıştır. Geçen yıl Bütçe’nin yüzde 46’sı cari harcamalara ayrıldı diye düşünülürken, bunun yıl sonunda yüzde 52’ye çıktığı görülmüştür. Yine geçen yıl yatırımlara yüzde 23.8 kaynak ayrıldı diye düşünülürken, bunun da yıl sonunda, sözüm ona “yatırımcı” Hükümet’in elinde yüzde 20’ye düştüğü görülmüştür.

O nedenle 1976 Bütçesi’nin de başlangıçtaki cari harcama ve yatırım dağılımına güvenme olanağı yoktur. Gelir tahminlerinin bu yıl geçen yıldan da çok şişirildiği ve Hükümet’in, geçen yıl içinde açıkça ortaya çıkan israfçı karakteri göz önünde tutulursa, geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da, yatırımların büyük ölçüde aksayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur; dolayısıyla işsizlik de, geçen yıl olduğu gibi 1976 yılında artmaya devam edecektir. Bütçe Sosyal Adaletçi Değil Bu bütçenin sosyal adaletçi, refahı tabana yayıcı bir bütçe olduğu Hükümet yetkililerince ileri sürülüyor. Oysa, bizim bildiğimiz, Sayın Başbakan’ın sosyal adalet bakımından ele aldığı, yıllardır temel olarak ele aldığı unsurların başında “işsize iş bulma” gelir. Oysa bu enflasyonist Bütçe, hele bu müsrif Hükümet’in elinde, geçen yıl zaten çok artmış olan işsizliği büsbütün artıracaktır; o açıdan maalesef sosyal adaletçi olmayacaktır, olamayacaktır. Ayrıca, sözlerimin başında belirttiğim gibi, bu bütçe kendi rakamlarıyla 1976 yılı içinde yüzde 20 oranında fiyat artışı öngörmektedir. Hükümet’in bir süre önceye kadar diline doladığı, fakat artık pek üzerinde konuşamadığı bir konu da 1975 yılındaki fiyat artışlarıdır. 1975 yılında güya fiyatların yükselme hızı düşüyordu, büyük ölçüde düşüyordu, enflasyon hızı kesilmişti. Oysa şimdi bu hükümet zamanında Devlet İstatistik Enstitüsü’nce de Ticaret Bakanlığı Konjonktür Dairesi’nce de yayınlanan resmi rakamlar bize gösteriyor ki, bütün övünmelere, boş sözlere rağmen, 1975 yılında fiyat artışları 1974 yılının üstüne çıkmıştır. Bu artık kesin bir devlet gerçeğidir. Demek ki, 1975’te fiyatlar yaklaşık olarak yüzde 20 yükseldi; bu yıl da en az yüzde 20 yükseleceğini Bütçe’nin kendisi belirtiyor. Öyleyse 1975’te ve 1976’da fiyatlar toplam olarak yüzde 40 yükselecek demektir. Oysa, örneğin, kamu görevlilerinin aylıklarıyla ilgili olarak katsayı yükseltilmemiştir. Neden yükseltilmemiştir? Hükümet söyledi, “Biz fiyatları yükseltmiyoruz ki katsayıyı yükseltelim” dedi. Oysa fiyatlar yükseldi, katsayı olduğu yerde duruyor.

Kamu görevlilerinin katsayısı olduğu yerde duruyor. Tabii, emeklilerin aylıkları da, ona göre, olduğu yerde duruyor. Yine bu hükümet, “enflasyonu önleyeceğim, fiyat artışlarını durduracağım, durdurdum” gerekçesiyle, mazeretiyle, köylülerin gelirini de büyük ölçüde kısmıştır ve köylülerden de büyük çoğunluğunun gelirinde hiçbir artış olmamıştır. Demin bu kürsüden, pamuk üreticisinin “kara yılı” olarak ifade edilen 1974 yılına oranla 1975’te pamuk üreticisine taban fiyat olarak on para zam verilmemiştir, hiç zam verilmemiştir; bu, herkesin bildiği bir gerçektir; ama geçen yıl fiyatlar yüzde 20 yükselmiştir; bu yıl da yüzde 20 yükselecektir. Buğday üreticisi geçen yıl ancak yüzde 10 zam alabilmiştir; üzüm yetiştiren, bağcılık yapan, incir yetiştiren yurttaşlarımız ise hiç zam alamamışlardır. Karadeniz’de fındık üreticisi ancak yüzde 3 dolayında zam alabilmiştir geçen yıl; ama geçen yıl fiyatlar yüzde 20 artmış, bu yıl da yüzde 20 artacak. Demek ki, bu bütçe kamu görevlisine refah getirmeyecek, bu bütçe köylüye refah getirmeyecek, bu bütçe işçiye refah getirmeyecektir. O açıdan da sosyal adaletçi olamayacaktır. 1974’te Cumhuriyet Halk Partisi hükümette bulunduğu sırada, asgari ücretlere yapılmış olan büyük zam, böylelikle, Cephe Hükümeti’nin fiyatları artırması nedeniyle etkisini şimdiden büyük ölçüde yitirmiştir. Şaşılacak olan şudur; 1974 yılında, o zamanki Adalet Partisi sözcüsü, bugünkü Adalet Partili Maliye Bakanı Sayın Yılmaz Ergenekon, 1974 fiyatlarına göre kamu görevlileri aylıkları için katsayının 11 olması gerektiğinde, sosyal adalet açısından, refahı tabana yayma açısından bunun zorunlu olduğu üzerinde, ısrar etmişti. Şimdi aynı zat Maliye Bakanı’dır ve arada geçen dönemde fiyatlar yüzde 20 artmıştır; bu yıl da, onun üstüne yüzde 20 daha artacağı Bütçe’de belirtilmektedir; fakat bırakınız katsayıyı 11’e yükseltmenin kendisi tarafından kabul edilmesini, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın, “11 yapmayacaksanız, bari 10 yapın” yolundaki önerileri bile, Maliye Bakanı’nca ve Cephe Partilerince reddedilmiştir. Gerçi Sayın Bakan, “Biz katsayıyı yükseltmeyeceğiz, ama asgari geçim indirimini yükselteceğiz” diyor. Asgari geçim indirimi başka bir şeydir, katsayı başka bir şeydir. Asgari geçim indirimi, sosyal sonuçları da olan bir teknik konudur, bir vergi meselesidir. Asgari geçim düzeyindeki yurttaşlara bir ölçüde ferahlık sağlarken, çok zengin bazı kimseleri de o ferahlıktan yararlandıran, kendi içinde sosyal adalete ne kadar uygun olduğu tartışılabilecek olan bir mekanizmadır.

Aslında bugünkü yaşam koşulları karşısında sosyal adaletin gereği, bir yandan, asgari geçim indirimini yükseltmek, bir yandan da katsayıyı yükseltmektir. Asgari geçim indirimi fiyat artışlarının olumsuz etkisi karşısında kullanılması gereken katsayının alternatifi haline getirilemez. Bu sıraladığım gerçekler de gösteriyor ki, bu bütçe, belki, zaten müreffeh olan sınırlı bir zümre dışında, kimseye refah getirmeyecektir. Hele refahı tabana yaymak şöyle dursun, “tabanda” denen insanları büsbütün geçim sıkıntısı içine sokacaktır. Bu matematik bir gerçek olarak, maalesef şimdiden görülmektedir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir