Cassie Ryan – Seytani Ask

Fonda çalan hip hop müziğin ağır ritmi dizlerine kadar uzanan çizmelerinin bağcıklarını titretiyordu. Damarlarında dolaşan beklenti hissi kamına doğru hareketlendiğinde kalbi daha hızlı atmaya başladı. Maun ağacından yapılmış ahşap bar arka duvar boyunca uzanıyor, düzinelerce insan sadece bir içki alabilmek için birbirlerini itip kakıyorlardı. Ortalık yerde açık saçık giyinmiş kadınlar salınıyor, adeta dans pistini işgal ediyorlardı. Renkli ışıklar belirli aralıklarla vücutların üzerine düşüyor, duman altı olmuş bar bu ışıklarla aydınlanıyordu. Jez’in ışığa ihtiyacı yoktu gerçi. Bir dişi şeytan olduğu için karanlıkta da görebilme yeteneğine sahipti. Üstelik etrafındaki her türlü yaratığın besleyici değerini koku alma duyusuyla algılayabiliyordu. Bakışları şişmanca, geniş omuzlu bir adamın üzerinde sabitlendi. Arka masalardan birinde oturan bu adamın kas oranı tam da onun istediği gibiydi. Nabız gibi atan bir sis yumağını andıran beyaz bir enerji sarıp sarmalıyordu adamı. Jez’in derisi müthiş bir istekle sızladı. Bu durum dişi şeytanlar için karın guruldamasına eşdeğerdi. Adam boylu posluydu, vücudundan yayılan ışık ne kadar sağlıklı olduğunun bir belirtisiydi. Üstelik enerji ihtiyacını bu adamm üzeriden sağlaması ve onu iyi ya da kötü arasında seçim yapmak zorunda bırakması Jez’e aynı zamanda patronu da olan şeytanlar kraliçesi Lilith’in gözünde artı puan getirebilirdi.


Çünkü Jez son birkaç aydır bu konuda kendinden beklenen performansı gösterememişti. Dikkatini adamın üzerinde yoğunlaştırdı, bir çeşit karıncalanma hissi yavaş yavaş tüm vücuduna yayılıp onu ısıttı. Vücudu adamın en çok arzulayacağı kadın vücudu şekline bürünmüştü. Kan kırmızısı daracık korsesinden taşan göğüslerine, süt beyaz tenine ve kıvrımlı vücuduna bir göz attı. Daracık, siyah bir mini etek giyiyordu. Ayaklarında siyah, kısa botlar vardı. Sağ bacağını boydan boya kaplayan kırmızı renkteki gül sarmaşığı dövmesi açıkça görülebiliyordu. Bu vücut alışkın olduğundan daha kısaydı. Tıklım tıklım bu barda kurbanını görebilmesi için boynunu uzatması ve ayakuçla-rında durması gerekti. Elini saçlarına götürdüğünde, uzun ve dalgalı saçlarının yerini kısa ve sert saçların aldığını görüp şaşırdı. Bu durum onu ne-şelendirmişti. Umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. Her erkek farklı farklı kadın tiplerinden hoşlanıyordu anlaşılan. Ama onun için fark etmezdi. İstediğini almak için şekilden şekle girmeyi göze alabilirdi.

En azından çoğu kez… Ancak bazı vücutların içinde kısılıp kalmayı ne pahasına olursa olsun reddettiği durumlarla da karşılaşmıştı. Erkeklerin arzuladığı o tuhaf bedenler aklına gelince ürperdi. Düşüncelerini tekrardan o ana ve akşam yemeğine odaklamak için çaba sarf etmesi gerekti. Kalabalığı yararak adama doğru ilerledi. Bakışlarını o sırada içkisini yudumlayan ve yakınındaki dansçı kızı seyreden hedefine odakladı. Kız, kaslı bacaklarının da yardımıyla altın rengi striptiz direğini ustaca kullanıyordu. Jez hedefine çok yaklaşmıştı şimdi. Adam başını çevirdi ve onu gördü. Kadını görür görmez etkilendiği her halinden belliydi. Hareketleri yavaşladı, bakışlarıyla kadını baştan aşağı süzdü. Ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalmış, kot pantolonunun ön kısmı hafiften kabarmıştı. Jez adama gülümseyip göz kırptı. Sonra dudaklarını diliyle ıslattı. Çilek aromalı dudak parlatıcısının tadını alınca neredeyse kendini tutamayıp kıkırdayacaktı. Adamın mavi gözleri uzunca bir süre Jez’inkilere kilitlendi.

Jez adama daha da yaklaştı. Bacaklarını iki yana açıp yüzü onunkine dönük bir şekilde adamın kucağına oturdu. Zaten kısa olan eteği iyice yukarıya doğru çekilmişti. Adamın sertleşen cinsel organı kadının tenine çok yakındı artık. Sert kumaş çıplak ve hassas tende çok hoş bir his bırakıyordu. Kadının çıplak teni kumaşın üstünde sürtünüyor, elleri adamın göğsüne doğru uzanıyordu. Jez adamın kalbinin ne kadar hızlı attığını hissedebiliyordu. Adamın enerjisi o kadar artmıştı ki hafiften ürperdiğini hissetti. Şaşkındı. İşin ilginç yanı, adam kendini geri çekmemiş, bu hiç tanımadığı kadınla hemencecik samimi oluvermişti. Enerji rengi beyaz olan birinden daha dayanıklı olmasını beklerdi. Her neyse… Jez’in bu durumdan şikâyet ettiği falan yoktu. Adamın kulağına doğru eğilip fısıldadı: “Bana bir içki alsa-na.” Adam, güçlü ellerini kadının beline dolamıştı. Ateşi kadının korsesini yakıp geçecek kadar yüksekti.

Kadının nabzı az sonra olacakların beklentisi ile cinsel organında atıyordu adeta. Kadın kendini yavaşça geriye çekti. Adam, kadının soluğunu boynunda hissetti. “Sadece içki mi?” diye muzipçe sordu. Mavi gözlerinin arka sokaklarında şehvet kol geziyordu. Jez gülümseyip göğsünü adamınkine bastırdı. En sonunda dudakları birleşmişti. Adamın dudaklan sıcacıktı. Öpüştükçe adamın boğazından hırıltılar gelmeye başladı ve öpücük gitgide daha şehvetli bir hal aldı. Ağır ağır, uzun uzun öpüştüler. Jez’in ağzına keskin bir viski tadı geldi. Gülümsedi, bu rahatlığın sebebi şimdi anlaşılmıştı. Adam birkaç içki daha götürse bu iş çantada keklik demekti. Adam pek de iyi öpüşemiyordu. Ama bu eksiğini gösterdiği heves ve enerjisiyle kapatmasını biliyordu.

Kocaman eliyle kadının göğsünü avuçladı. Bu şekilde sahiplenilme hissi bir an için kadının nefesini kesti. Tekrar öpüştüler. Bu sefer daha şehvetli… O tanıdık karıncalanma ve adamın yaşam enerjisinden açığa çıkan sıcaklık hissi Jez’in damarlarına yayıldı. Uzun uzun inledi Jez. Klitorisi sertleşmiş, cinsel organı iyice ıslanmıştı artık. Daha ana yemeğe bile geçmemişti oysa. Ama bu kadarı bile içini kemiren açlık hissini biraz olsun bastırmaya yetmişti. Jez zindeliğine yeniden kavuşmuştu. Parmaklarını adamın saçları arasında gezdirirken bir taraftan da onu öpmeye devam ediyordu. Hiç beklemediği bir anda omzuna iki kez vurulduğunu hissetti. Barın koruması ya da öfkeli bir kız arkadaşla uğraşmaya hazır bir şekilde arkasını döndü. Ama karşısında dört bacaklı küçük bir şeytan buldu. Koyu yeşil renkteydi, pürüzlü kafasının üstünde iki küçük sarı boynuzu vardı. Parıldayan kırmızı gözleri Jez’e lazer ışınlarını anımsatmıştı.

Küçük şeytan çarpık ve sapsarı dişlerini açığa çıkararak gülümsedi. “Bir dakikalığına işini bölebilir miyim, Jezebeth?” dedi. “Bu yaratık da neyin nesi?” diye bağırdı adam ve bir anda ayağa fırladı. Jez’i kucağından itti, kadın çırılçıplak kalçalarıyla soğuk ve sert zemini boyladı. Jez çarpmanın etkisiyle tiz bir çığlık attı. Sırtında ve kalçalarında büyük bir acı duyuyordu. Başını çevirip küçük şeytana baktı sonra. Ancak onun Jez’e yardım etmek gibi bir niyeti yoktu. Sırıtmak ve omuz silkmekle yetindi. Jez bir taraftan doğrulmaya çalışırken bir taraftan da ayaklarına kadar inmiş mini eteğini çekiştirdi. Adama doğru dönüp korkmuş gibi görünen akşam yemeğine gülümsedi. “Sorun yok,” dedi. Küçük şeytana eliyle gitmesini işaret etti. “O da gidiyordu zaten.” Adama doğru bir adım attı ama o, kadını elinin bir hareketiyle durdurdu.

Yanma gelmesini istemiyordu. Başını iki yana salladı ve kadından uzaklaştı. Gözlerini ovuşturdu, hayal görmediğine emin olmaya çalışıyor gibiydi. “Ben çok içtim sanırım. Şimdiden saçma sapan hayaller görmeye başladım,” dedi. Jez’e son bir bakış atıp kalabalığın içinde kayboldu. Jez içini çekti, hip hop şarkısı bitmiş yavaş bir blues parçası çalmaya başlamıştı. Küçük şeytan gerçek görüntüsünü adam hariç diğer insanlardan gizliyor olmalıydı, çünkü başka hiç kimse korku içinde oradan oraya koşuşturmuyordu. “Birkaç saat daha bekleyemez miydin?” diye bağırdı Jez, gürültülü müzik sesini bastıranlasın diye. “Beni Lilith gönderdi. Semizas’ın hapisten kaçtığını bilmen gerekir diye düşünmüş. Senden ve kız kardeşlerinden intikam almaya çalışabilir.” Jez damarlarında dolaşan buz gibi korkuyu hissetti, boğazı düğümlenmişti. Bir şey söyleyemeden önce yutkundu. “Ne kadar vaktim var?” Küçük şeytan düşünüyormuş gibi başını yana yatırdı.

“Seni bulmam birkaç günümü aldı. Ama o seni ne kadar sürede bulur bilinmez.” Jez yine korkuyla yutkundu, boğulacak gibi oluyordu. “Peki ya kız kardeşlerim?” “Onları da uyarmak için birileri gönderildi.” Tüyleri diken diken eden bir metal sesi ve hayvani bir hırıltı duyuldu. İnsanlar panik içinde çığlık atmaya, oradan oraya koşuşturmaya başladılar. Jez içinde büyüyen ve canını yakan öfkeyi hissetti. Gözlerini kısıp nefretle küçük şeytana baktı. “Seni aşağılık, senin yüzünden beni buldu!” İki eliyle küçük şeytanın gırtlağına yapıştı. Zavallı şeytanın kısacık ayakları yerden kesilmişti. Küçük şeytan, Jez’in kamına doğru bir tekme savurdu. Jez acıyla iki büklüm oldu, nefes almakta zorlanıyordu. Elleri dizlerinde, yeniden soluk almaya uğraşıyordu. Küçük şeytan kendini Jez’in elinden kurtarmasını bilmişti. Küçük şeytanın kahkahası çok yakından duyuluyordu.

“Lilith’e olan sözümü tuttum, mesajını ilettim. İblislerden birine borcum vardı, aynı zamanda onu da ödemiş oldum. Yani her açıdan kârlı çıktım.” Jez nihayet kendine gelip derin bir nefes aldığında, kanalizasyon ve çürümüş et kokusu ciğerlerini doldurdu, gözlerini yaktı. Geri geri giderken tökezledi, iblisle arasına belli bir mesafe koymaya çalışıyordu. Ama her şey için çok geçti artık, koku çok keskin bir hal almıştı. İblis çok yakınında olmalıydı. Yanıp sönen ışıklar çıkış kapısına doğru kaçışan kalabalığı aydınlatıyordu. Blues parçasının ritmi insan çığlıkları, kırılan tahtalar ve metal seslerine karışıyordu. Bütün bu seslerin bileşimi ise insana ölümü hatırlatıyordu. Jez devrilmiş masaların arasından kendine yol açıp birbirine geçen kalabalığın içine karışmaya çalıştı. Çıkış kapısına daha da yaklaştıkça hayatta kalma içgüdüsü devreye girdi. Çığlık attı, boğazı düğümlenmişti. Büyük bir hızla arkasına döndü. Damarlarında dolaşan adrenalini hissedebiliyordu.

Yakınlarında birinin kıpırdandığını duyuyordu. Daha ne olduğunu anlayamadan omzunda ve sol kolunda keskin bir acı duydu. Yaratık onu kolundan tuttuğu gibi fırlatmıştı. Sırtı sert duvara çarptı. Son birkaç dakika içinde ikinci kez nefesi kesilmişti. Çektiği acıyı nefes alarak bastırmaya çalıştı. Beyni geç de olsa çekeceği acı konusunda onu uyarmıştı. Ona çok uzun gibi gelen bir süre sonra kafasını kaldırıp küçük şeytana iyilik eden bu iblisin kırmızı ve parlak gözlerinin içine baktı. İblis zehirli tırnaklarını Jez’in koluna ve omzuna geçirmişti. Jez duvara yapışmıştı adeta, kıpırdayamıyordu. Korku ve öfke tüm benliğini kaplamıştı. Üstelik hareketleri de daha yavaş bir hal almıştı. İblisin zehri kanma karışıyor olmalıydı. “Jezebeth, Lilith’in müridi… En sonunda karşılaştık.” Söylediği her kelimeyle iblisin sıcak ve kötü kokan nefesini yüzünde hissetti Jez.

İblis Jez’i altına almıştı şimdi. Disko ışıkları sayısız çarpık ve sivri dişin üzerine yansıyordu. Benekli, kapkara derisi kötü kokulu kıpır kıpır kurtlar ve solucanlarla doluydu. Jez, vebalı bir iblisle mücadele ediyordu. Birkaç tane kurt iblisin ellerinden kopup Jez’in çıplak omzuna düştü. İçinde büyüyen iğrenme duygusunu görmezden gelmeye çalıştı. Korkusunu bir kenara bıraktı, kafasını kaldırdı, iblisin gözlerinin içine baktı yine. “Dua et de Lilith seni asla bulamasın. Yoksa seni parça parça edip efendine postalar.” İblis bir kahkaha attı. “Semiazas’ın başına koyduğu ödül beni bir süreliğine ‘fahişeler kraliçesinin’ gazabından koruyacaktır, ufaklık. Ayrıca sen o zamana çoktan ölmüş olacaksın. İblis ağzını açınca jilet gibi keskin on sıra diş açığa çıktı. Jez çok gergindi, artık ölüm anını beklemekten başka çaresi kalmamıştı. Cızırtılar müziğin sesini bastırıyor, yanık et kokusu Jez’in ciğerlerini dolduruyordu.

İblis bir fare kapanını andıran dişleriyle Jez’in burnunu koparmaya hazırlanıyordu. Ancak sonra tiz bir çığlık attı ve dişlerini Jez’in yüzünden çekti. Jez akkor kadar sıcak bir ateş hissetti ve kendini iblisin ellerinden kurtardı. Hemen sonrasında ise yere yığıldı. “Kaç!” diye bağırıyordu tok bir ses. Jez onunla tartışarak iblisin elinden kurtulma şansını kaçıra-mazdı. Emekleyerek çıkış kapısına ulaştı, yarasından fışkıran kanın verdiği sıcaklık hissini görmezden gelmeye çalışıyordu. İblis tiz bir çığlık daha atınca Jez arkasına dönüp bakmaktan kendini alamadı. Neredeyse iblis kadar uzun boylu bir adam elinde bir su tabancası tutuyor, duruşu, hâli ve tavrı ile adeta Rambo’yu taklit ediyordu. Gözlerinde korkudan eser yoktu. Tabancasının tetiğini çekip iblise doğru Jez’in ne olduğunu bilmediği bir sıvı fışkırttı. Ortaya çıkan ses binlerce tavada aynı anda kızartma pişirili-yormuşçasına cızırtılıydı. Bu cızırtıya iblisin haykırışları da ekleniyordu. Siyah, kekremsi duman kıvrımlar halinde döne döne tavana doğru yükselirken iblis acı içinde kıvranıyordu. Adam, Jez’in bakışını üzerinde hissetmiş gibi yüzünü ona döndü.

Gözleri buluştuğu anda Jez, kendini özel bir konuşmayı gizlice dinleyen yaramaz bir çocuk gibi hissedip panikledi. “Koş dedim sana, lanet olası!” Bu kadar kesin bir emir karşısında Jez’in kendine gelmekten başka çaresi yoktu. Geriye kalan son birkaç insanla birlikte kendini bardan dışarı attı. Soğuk gece havası kan içinde kalmış kıyafetlerini uçuşturdu. Jez vücudundaki bütün tüylerin diken diken olduğunu hissetti ve dişlerini gıcırdattı. Kendini uzun kollu bir bluz, tenis ayakkabıları ve kot pantolon giymiş sağlıklı bir kadın olarak hayal etti. Ancak ne kadar beklediyse de o bildik sıcaklık hissini duyamadı. Büyük bir hayal kırıklığı duyuyor, sinirden adeta burnundan soluyordu. “Kahretsin!” Kan kaybı ve soğuk, bir dişi şeytanı öldürmeye yetmezdi, ancak savunmasını kırarak kendisini öldürmek isteyenlere karşı çaresiz kalmasına neden olabilirdi. Ayrıca bütün bunlar onun suçuydu. İçeride bir insan, vebalı bir iblise karşı mücadele ediyordu. Ama bu haldeyken Jez’in adama bir yardımı dokunamazdı. Hızla boşalan otoparka doğru ilerledi. Orada ellerinde birer bira şişesiyle büyükçe bir kamyonetin arkasına oturmuş iki adam görünce oldukça sevindi. Trafik yüzünden otoparktan çıkamadıkları için kendi kendilerine vakit geçirmeye çalışıyor gibiydiler.

Adamların olduğu tarafa doğru yürüdü hemen. Bir taraftan da hızını kestiği için dar korsesine lanet ediyordu. Üstelik kocaman göğüslerinin her adım attığında yerlerinden zıplaması ve canını yakması da onu rahatsız eden bir başka konuydu. Adamlar aynı anda başlarını çevirerek ona bakınca biraz olsun yavaşladı, adamlara gülümsedi. Adamların sarhoş olmalarını ve büyük göğüslerinin onların dikkatini dağıtacağını umuyordu. Böylece yaralı omzu ve kanlı kıyafetleri dikkatlerinden kaçabilirdi. “Gideceğiniz yere kadar bırakalım mı küçük hanım?” Jez bu teklifin hangi adamdan geldiğini bile ayırt edecek durumda değildi. Ancak şu aşamada bunun hiç önemi yoktu. Kamyonetin arkasına tırmandı. Çıplak bacaklarına değen soğuk metal içini ürpertmişti. “Aslında ben çok üşüyorum. Gelip beni ısıtsa-mza çocuklar.” Adamlar birbirlerine bakıp pis pis sırıttılar, sonra tekrar Jez’e doğru döndüler. Kamyonetin tırabzanında aldıkları rahat pozisyonlarının bozulması hiç umurlarında değildi. “Aklından neler geçiyor bakalım?” Jez bu soruya cevaben adamlardan birine doğru yaklaştı.

Tıpkı yarım kalan akşam yemeğine yaptığı gibi bacaklarını iki yana açıp adamın kucağına oturdu. Adamın yüzünü ellerinin arasına alıp onu öpmeye başladı, adamın kirli sakalları avuç içlerine sürtünüyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir