Cem Eroğul – Öznel Bir Hak Olarak Laiklik

Türkiye’de, laiklikle ilgili olarak bugüne dek yapılan tartışmalarda, benim görebildiğim kadarıyla, başlıca üç yaklaşım belirmiştir. Birinci yaklaşıma göre, konu, öncelikle, demokrasinin temel ilkeleri; özellikle de, düşünce özgürlüğü açısından ele alınmalıdır. İkinci yaklaşımda, laiklik, toplumsal çekişmeye araç olan düşüngülerden (ideolojilerden) biridir; öyleyse konu, öncelikle, sınıf savaşımı açısından incelenmelidir. Üçüncü yaklaşıma göre ise, laiklik, her şeyden önce, Atatürkçü devlet ve toplum anlayışının temelidir ve sağlıklı bir biçimde değerlendirilmek isteniyorsa, öncelikle, Atatürkçülük açısından ele alınmalıdır. Bu yaklaşımlardan hiçbirini gereksiz veya yararsız saymamakla birlikte ben, burada, bir dördüncü yaklaşım deneyeceğim; laikliği, tıpkı mülkiyet veya kişi güvenliği gibi, teker teker Türk yurttaşlara tanınmış öznel bir hak olarak ele alacağım. Bunun için, öncelikle, bu hakkın, -Doç. Dr. Fazıl Sağlam’ın, son derece değerli bir yapıt olan doçentlik tezindeki* deyimleme ile- “somut norm alanını” saptamaya çalışacağım. Sonra da, bu alanın hangi bölümünün dokunulmaz bir öz oluşturduğunu, hangi bölümünün ise, ölçülülük ilkesine uymak koşuluyla sınırlanabileceğini kısaca araştıracağım. Son olarak da, bu alanda yapılması gereken yeni düzenlemelere, yine çok kısaca, değineceğim. Bir hakkın somut norm alanı, Sayın Sağlam’ın deyimlemesiyle, “hukuk dogmatiği” ile ilgili bir konudur. Bir hukuk bilimi olan dogmatiğin işlevi, pozitif hukuk düzenlemelerinin toplumsal gerçekliğin hangi yönlerini kapsadığım saptamak, başka bir deyişle, belli bir ülkede, belli bir anda, yürürlükte bulunan hukuk kurallarının somut toplumsal içeriklerini gün ışığına çıkarmaktır. Basit bir örnek vermek gerekirse, Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun), “nişan bozulduğunda hediyeler geri verilir” diyorsa, dogmatiğin görevi, bugün Türk toplumunun içinde yaşadığı koşullarda, “nişanlılık” kurumunun, nişanın “bozulmasının” ve “hediyelerin” * Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, Ankara, SBF Yay.: 506, 1982. Bu değerli yapıttan benim çıkardığım sonuçlardan, Doç.


Dr. Fazıl Sağlam’ın hiçbir biçimde sorumlu tutulamayacağını anımsatmama, bilmem gerek var mı? 184 CEM EROĞUL somutta hangi toplumsal anlama geldiğini saptamak ve bundan, gerekli hukuksal sonuçları çıkarmaktır. Görüldüğü gibi, hukuk dogmatiğinin amacı; öznel, duygusal, kültürel, toplumsal birçok özelliği olan bir olguyu, salt pozitif hukuku ilgilendiren yönüyle kavramak, böylece de, onu, bu sınırlar içinde, bir hukuksal olgu durumuna getirmektir. Kısacası, hukuk dogmatiği, pozitif hukuka somut bir içerik sağlayan hukuk bilimidir. Hukuk dogmatiği yaklaşımının özgün ve değerli yanı, salt biçimsel hukuk bakışı ile salt toplumbilimsel yaklaşımı birleştirmesidir. Ancak bu, ‘biraz ondan, biraz bundan’ biçiminde bir birleştirme değildir. Örneğin dogmatik, var olan hukuk kurallarını, bu kuralların dışında kalan birtakım toplumsal gerçeklere göre yorumlama, bunları yerine göre yumuşatma, ya da bu kuralları gerçeklere “uydurma” girişimi değildir. Dogmatik yaklaşımında, toplumsal gerçekler, belli yönleriyle, hukuk kuralları içinde zaten vardır. Pozitif düzenlemeler arasında, bu gerçekleri içermeyen, soyut hukuk kuralı yoktur. Ancak, bu gerçekler, artık toplumbilimsel gerçekler değil, hukuksal gerçeklerdir. Görüldüğü gibi, bu yaklaşımda, biraz hukukla biraz toplumsal gerçeğin karıştırılması değil, toplumsal gerçekliğin bir bölümünün, hukuksallığın yapıcı öğesi olarak tanılanması (teşhis edilmesi) söz konusudur. İşte bu yaklaşım benimsendiğinde, Türkiye’de laikliğin veya daha doğru bir anlatımla, bireysel bir hak olarak laikliğin, somut norm alanı nedir? Konumuz bir temel hak olduğuna göre, bu soruyu yanıtlayabilmek için, hukuksal gerçekliğin birinci sırasında yer alan düzenlemelere, yani Anayasa hükümlerine bakmak gerekir. Anayasa’nın, Cumhuriyet’in temel niteliklerini belirleyen 2. maddesine göre, Türkiye, laik bir devlettir. Yine aynı maddeye göre, bu devlet, Anayasa’nın başlangıcında belirtilen temel ilkelere dayanır.

Başlangıç’ta, Anayasa’nın, Atatürk “inkılap ve ilkeleri” doğrultusunda anlaşılacağı hükme bağlanmıştır. Bu inkılap ve ilkelerin arasında, laikliğin temel bir yer tuttuğu herhalde tartışılamaz. Ayrıca, Başlangıç’ta, açık bir biçimde, laiklik ilkesinin gereği olarak, kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya “kesinlikle” karıştırılamayacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 4. maddesi, laikliği, Cumhuriyet’in değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek nitelikleri arasına almıştır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir