Charles Webb – Sevgilerle

Filene mağazasına gitmem gerekiyordu. Birkaç hafta önce ısmarlamış olduğum, üzerinde adım ve adresim basılı mektupluk o gün hazır olacaktı. Ak-şamüstüne doğru telefonla siparişimin hazır olup olmadığını ve mağazanın da kaça kadar açık olduğunu sordum. Oraya vardığımda camlı kapıların arkasından kapıcının kapıları kilitlemekte olduğunu gördüm. Mağaza kapanmak üzereydi. ‘«Affedersiniz ?. » diyecek oldum. Adam kapının üzerinde, mağazanın 17.30 da kapandığını bildiren küçük levhayı göstererek kıçını dönüp yürümeğe hazırlandı. 4 Kapının aralığına ağzımı dayayarak : »Bir dakika.» dedim. Durup geri döndü, kapıya doğru yaklaştı : «Mağazamız kapandı» dedi. «Aitıya kadar açık olduğunuzu sanıyordum.


» «Beş buçuğa kadar.» İçerde, tezgâhların birinden paketini almakta olan bir kadın gözürne çarpmıştı. «Bakın,» dedim. «Orada alış-veriş yapan bir hanım var ama.» Kapıcı başını çevirip arkasına bakındı ve yeniden bana dönerek: «Nerdeyse çıkıyor,» dedi. Kadın paketini alıp kapıya yöneldi. Yaklaşınca kapıcı çıkması için kapıyı araladı. «Bir siparişim vardı», diye atıldım. «Bu güne hazır olacaktı. Hemen alıp çıkarım.» «Mağazamız kapanmıştır.» Bir iki adımda yaklaştım, ayakkabımı ayağımdan çıkarıp kapının aralığına soktum ve kapanmazım önleyerek: • Bu gece yazılması gereken çok önemli bir mektubum var. üzerinde adım basılı kâğıtlara yazmak istiyorum bu mektubu», dedim. Adam ayakkabıma bir göz attı. İçerde, başka bir tezgâhın başında başka bir müşteri daha görmüştüm. • Biri daha» dedim. «alışveriş yapıyor içerde.

Bir girip çıkabilir miyim ben de ?ıı Adam geri çekildi. Koşarak içeri daldım ve doğru yürüyen merdivenlere binerek yukarı çıktım. Ara katlardan birinde inip kırtasiye malzemesi satılan tezgâha yaklaştım. O sırada tezgâhın arkasındaki memur, paltosunu giymiş gitmeğe hazırlanıyordu. <> Merhaba», dedim. «Merhaba», diye karşılık vererek önümden geçip gitti. «Aşağı kapıdan beni içeri alma incel iğini gösterdiler», diyerek yolunu kestim. «Bu gece yazmam gereken bir mektubum var da.» Adam bir an bana baktı, sonra tezgâhın arkasına dönerek: «Adınız ?» diye sordu. u Hart, Roger.» Tezgâhın öbür tarafındaki çekmecelerden. birini açtı: «Neydi ?ıı diye sordu yeniden. uRoger Hart.» « Hangisi önce geliyor ?» ı« Roger.» Açık çekmeceyi kapayarak bir başkasını çekti.

Bir kutu çıkardı, bana dönerek: «Dört dolar, elli sent», dedi. «Bozukluğunuz varsa ben de kasayı açmaktan. kurtulurum» Cüzdanımdan, kâğıt paraların arasından dört dolar çıkardım, sonra cebimden bir avuç bozukluk alarak: «Var,» dedim. ı«Buna memnun oldum.» Parayı verdim. Kutuyu bana uzatıriren : «Bir torbaya koymamı ister miydiniz ?ıı diye sordu. «Teşekkür ederim, istememj>, dedim, ve oradan çıktı m. ‘ Kutuyu iki ucundan birer seloteyp ile tutturmuşlardı. Yürürken tırnağımla bunları yırtarak ucundan kapağını kaldırdım. Adım ve adresim basılı kâğıtlar üstte duruyordu. Onları aralayıp altta duran zarflara baktım. Zarfların üzerinde de siyah harflerle adım ve adresim yazılıydı. Kutuyu kapatıp asansöre doğru ilerledim. Iki satıcı kadın asansöre binmek üzereydi. Görünürde başka kimse yoktu.

Onlara yetişmek için koştum, fakat kapı kapanmıştı. Yan tarafta bir kapı daha vardı. üzerinde kırmızı ışıklarla «MERDIVENıı yazıyordu, kapıdan girip merdivenlerden inmeğe başladım. O ana kadar bir kadının bayıldığını hiç görmemiştim. Melinda Grey gözlerimin önünde bayılan ilk kadındı. Peşim sıra merdivenlerden indiğini göz ucuyla farketmiş ama dönüp bakmamıştım. Sahanlığa geldiğimde arkamdan gelen genç kadının içini çektiğini duydum. Hemen döndüm. Duvara yaslanmış, bir eliyle de yüzünü örtmüştü. Sonra yavaş yavaş duvarın dibine doğru kaydı, merdivenlerden yuvarlandı. Ilk anda bakakaldım, yapacak bir şey gelmiyordu aklıma. Yanlamasına yerde yatıyordu upuzun, sonunda kendimi toparladım, basamakları tırmanıp yanına yaklaştım. Eğilip yüzüne baktım. Ardından kapıyı açarak dışarı bir adım attım. Çevreme bakındım, kimseler yoktu.

«Hey ?» diye seslendim. Cevap atamadım “Hey ?» Mağazada çıt yoktu. Yalnız merdivenlerin oradaki küçük bir pencereden, caddeden gelip geçen araçların gürültüsü doluyordu içeri. Kızın yanına döndüm, knpı da kapandı. Gözleri hâlâ kapalıydı ve hiç kıpırdamamıştı Yanına çömeldim, elimdeki kutuyu yere koydum. Sonra uzanıp elimle omuzuna şöyle bir dokundum. Onu ağır ağır, dikkatle sırtüstü yatırdım ve kulağımı göğsüne dayayarak kalbini dinledim. Cad-ılnden gelen seslerden başka bir şey duyamıyordum. “Oh, Tanrım», diye mırıldanarak doğruldum. Bu koz bileğmi tutarak parmağımla nabzını yokladım. »Yaşıyor», deim kendi kendime. Ayağa kalktım «Yaşıyor.» Bir an çevreme bakındım, sonra birilerini bulabilmek için iki kat yukarı çıktım. Arada tuvaletler vardı. Sonra mağazaya açılan bir kapı gözüme çarptı.

Açtım. »Hey, kimse yok mu ?» diye seslendim. Görünürde kimse yoktu. Bu kat mağazanın Butik bölümüydü. Çeşitli elbiseler göze çarpıyordu. Bir daha seslendim, yine bir karşılık veren çıkmadı. “Sahanlıkta bir kız bayıldı», diye bağırdım. Biraz bekledikten sonra dönüp merdivenlerden indim. Birden durdum ve yeniden çıkarak erkekler tuvaletine girdim. Işıklar sönüktü ama duvardaki bir pencereden hafif bir ışık sızıyordu. Lâvaboya gidip musluğu açtım. Kâğıt havlulardan koparıp ıslattım ve onları yanıma alarak aşağı indim. Kız hâlâ kalıp gibi yatıyordu olduğu yerde. Eğilip ıslak kâğıtları alnına ve yüzüne hafif hafif vurmağa başladım. «Kendinize gelin», diyorduıh.

Çenesine, boynuna; sonra gözkapaklarına elimdeki ıslak kâğıtlarla vurdum. Gözlerini açmadı. Çevreme bir göz gezdirerek tekrar yerde hareketsiz yatan kıza baktım. Sonra eğilip dudaklarımı sıkıca dudaklarına dayadım. Derin bir soluk alarak ona verdim. Doğru göğsüne insin diye dudaklarımı sımsıkı onun dudaklarına yapıştırmıştım. Az sonra göğsünün inip kalktığını hissettim. Başını kıpırdatarak hemen dudaklarını çekti. «Ayılıyor», diye düşündüm. Onu kucağıma aldım. Saçakları ve başı sarkıyordu. Ağır ağır yukarı taşıdım. Tuvaletleri geçtik, kapıyı parmağımla iterek açmağa çalıştım. Bir iki kez denedim ama ağır demir bir kapıydı. Hafifçe aralanıyor, ayağımla tutana kadar da kapanıveriyordu.

Sonunda kızı kaldırıp omuzuma yasladım, kapıyı böylelikle açıp dışarı çıktım. Butikten geçip, .kumaş bölümüne geldik. Sonra bir dizi tek kişilik yatakların bulunduğu bölüme geçtik. Arkada daha büyük yataklar vardı. Bazılarının üzerine yastıklar konmuş ve örtüler serilmişti. Bazılarının üzerinde de sadece mavi ^^az ya da pembe beyaz çizgili minderler vardı. Kızı karyolalardan birine yatırdım. Saatime bir göz attım, altıyı biraz geçmişti. Başımı yeniden göğsüne yaslayıp bir süre kalbinin atışını dinledim. Sonra doğruldum. Yastığın üzerine yayılmış uzun, siyah saçları vardı. Açık pembe dudak boyası sürmüştü, yüzü soluktu. Ağzı hafif aralıktı. Başı eğik, ağır ağır soluk alıp veriyordu.

Ellerine baktım, parmaklarında yüzük yoktu. Kısa kadife bir etek ve kalınca dokunmuş yeşil bir kazak giymişti. Tekrar saatime^ göz attım, sonra yüzüne bakarak onu ayıltmak için bir şeyler yapmak gerektiğim dü şündüm. Karyolanın başucunda dizlerimin üstünde dikilerek başını düzelttim. «Hey !» dedim. Kıpırdamadı. Çenesinden tutup başını hafifçe sarstım. mHey ?* Yanaklarına vurdum. Sonunda eğilerek ağzımı ağzına dayadım. Fakat önce derin bir soluk almam gerekiyordu. Başımı kaldırdım, sonra tekrar ağızdan suni solunum yaptım. Birkaç kez bunu denedim. Sonunda, tam göğsüne doğru bir soluk verirkenı yarısında ayıldı. Kirpiklerinin yanağıma sürtündüğünü hissederek başımı kaldırdım. Ayıldığına göre, solunumu sağlamak için devam edip etmemek gerektiğine karar veremedim.

Bir süre ikimiz de kıpırdamadan durduk. Sonra ben iyice doğruldum. O olduğu gibi yati-yor, ağzı hafif aralık, bana bakıyordu. Ayağa kalkıp odanın öbür uounda, merdivenlere açılan kapıyı işaret ettim. «Ne oluyor ?» diye sordu. «Şu kapı .» dedim. «Merdivenlerden inerken bayıldınız, sizi buraya taşıdım.* Yatağın üzerindeki örtüye baktı, sonra yine bana dönerek: «Siz kimsiniz ?» diye sordu «Roger Hart», dedim. «Merdivenlerden inerken bayıldınız.* «öyle mi ?» «Evet, kendinizden geçtiniz. Başka yapılacak bir şey düşünemedim.» Başını hafifçe yastıktan kaldJrarak : ■■Bana ne yapıyordunuz ?» dedi. «Ayıltmağa çalışıyordum.» «öperek mi ?» «Ağızdan suni solunum yapıyordum.

Yoksa kendinize gelemezdiniz.» Yüzüme uzun bir süre daha baktı, sonra dirseklerinin üzerinde doğrularak : «Neredeyim ?» diye sordu. n Filene Mağazasında.» Başını çevirip çevresine bakındı. «Peki herkes nerede ?» «Mağaza kapandı.» « Kapandı mı ? » «Evet.» Ona bir süre baktım, sonra yatağa doğru bir adım atarak : «Başınız nasıl ?» diye sordum. «Başım mı ?» dedi. «Ne var ?» «Vurdunuz da. Merdivenlerden iniyordunuz. Yuvarlanınca yüzünüzü yere çarptınız». Eliyle yanağına do kunarak : «Yüzümde bir acı hissetmiyorum», de di. « öbür yanağınızda ?• Eliyle yokladı. «Hiç bir iz yok», dedim. «Kötü düşmemişsiniz.

» Başını kaldırdı: «Yuvarlandığımı söylemiştiniz.» «Evet.» Elimi havaya kaldırıp indirdim. «Ağır ağır… Tam düşüşünüzü görme’im. Bir ses duyarak geri döndüğümde aşağı doğru yuvarlanıyordunuz.» «Kötü düştüm galiba ?» »Yooo, hayır. Ağır ağır düştünüz. Zaten merdivenlerin sonuna da yaklaşmıştınız o sıra.» ıı Peki siz ne yaptınız ?• ıı Dönüp baktım.» »önlemeğe kalkmadınız yani.» «Geç kalmıştım.» Elimle birbirimize uzak olduğumuzu göstermeğe çalıştım : ‘«Siz oradaydınız, ben burada. Bir ses duyup baktığımda da yerdeydiniz.» »Ne sesi ?» «Bayılırken çıkardığınız ses.» Kız eliyle saçlarını geri iterek yatağın içinae oturdu ve: «Demek böyle», dedi.

«Şimdi başımızın çaresine bakalım», dedim. «Kendinizi iyi hissettiğinizden emin misiniz ?» rnlyiyim.» ıı O halde her ikimiz de ayrı, ayrı katlara bakalım; bir memur ya da satıcılardan birini bulmamız gerek.» «Siz. ?ıı ıı Ben müşteriyim.» Kalktı, karyolaların arasından geçerek bir yemek masasının önüne geldi. Masanın üzeri doluydu. Ortaya, içinde yapma meyvalar olan bir tabak yerleştirilmişti. Oturulacak yerlerin herbirinde mor renkli büyük kadehler vardı. Kadehlerden birini alarak bana getirdi. «Nedir bu ?» diye sordum Bana uzatarak : «Suyumu bununla içmek istiyorum», dedi. ıı Neden ?» önümden geçerek yatağın kenarına oturdu : «Lütfen», dedi. «Ama neden ?» «Bu kadeh hoşuma gitti. Bibimi güzel, cam ı iyi cins . Onunla içmek istiyorum» Bir süre yüzüne baktım, sonra merdivenlere açılan kapıya doğru yürüdüm.

«Sahanlıkta bir tuvalet var.»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir