Charlotte Lamb – Sevgiden Kacis

Sara, Greg için kaygılanıyordu. Salonun öte¬ki ucunda olmasına karşın, partiye geldiklerin¬den beri genç kız gözlerini ondan ayırmamıştı bir türlü. Greg’in çevresini almış olan kalaba¬lık grup, genç adamın ağzından çıkan her söze kahkahalarla gülüyordu. Zaten Greg kafasına koyduğu zaman, insanları güldürmesini iyi be¬cerirdi. Hüzünlü bir soytarıyı andırmasına karşın, gereğinde çeşitli komiklikler yapar, ama bir yandan da iğneleyici dilinden kimse kurtula¬mazdı. Ev sahibi birden Sara’nın yanında belirip, «Miss Nichols,» diye hafifçe eğildi, Size tanış¬tırmak istediğim bir bey var. Adı…» Sara kendisine tanıştırılan adama elini uzat¬tı. Hatta hafifçe gülümsedi de. Ama konuşulan¬ları duymuyordu bile. Adam Sara’nın elini tut¬tu, sıktı, ancak bırakmadı. Bu arada ev sahibi bir şeyler mırıldanarak yanlarından uzaklaşmış¬tı. Sara’nın dudaklarındaki gülümseme sanki donmuş gibiydi. Ama dikkatini Greg’den ayır¬mıyor, onun kaç kadeh içtiğini gözden kaçır¬mamaya çalışıyordu. Birden elinin hala yabancı adamın avucunda olduğunu fark etti. Başını kal¬dırdı ve karşısındaki adamın sert, mavi bakış¬larıyla karşılaştı.


Ani bir hareketle silkinerek kurtulmaya çalışırken sinirli bir sesle, «Elimi ge¬ri alabilir miyim?_diye sordu. «İkisi birden, da¬ha çok işime yarıyorlar da. Sonra hemen gözlerini Greg’e çevirdi. Kaşları hafifçe çatılmıştı. O sırada yanı başında biri konuşmaya baş¬ladı. Sara ne söylenildiğine aldırış etmeksizin hafifçe gülümsüyor, arada bir de başını sallaya¬rak dinliyormuş gibi görünüyordu. Ama konu¬şanın bir an önce uzaklaşmasından başka isteği de yoktu. Birden bileğine bir el yapışıp onu ken¬dine doğru döndürünce genç kız fena halde şa¬şaladı. «Söylediklerimin bir kelimesini bile dinleme¬diniz, öyle değil mi?» Sara o zaman başını kaldırıp bir kedininki¬ne benzeyen iri yeşil gözlerini daha da açarak karşısındaki adama dikkatle baktı. Uzun boylu, iri yapılı, siyah saçlı, yüzü sert çizgilerle dolu bir adamdı bu. Birden, bu yüzün resmini yap¬mak isteğini duydu içinde. Adamın yüzündeki çizgiler, sanki birbirleriyle savaşa tutuşmuş gi¬biydiler. Etli dudaklarının şehvetli kıvrıntıları ile mavi gözlerinin donukluğu hiç bağdaşmıyor¬du. Sara, soğuk bir tavırla gülümsedi. “Özür dilerim, Mr.

?» Adamın adını hatırla¬yamayınca da utanarak sustu. Adam sert bir sesle, «Rawdon…» dedi. «Adım Nick Rawdon… Daha şimdi tanıştırıldık, hoş bu¬nun farkında bile olmadınız. Sara, insanların kendilerinden söz etmekten hoşlandıklarını, bilirdi. Bu adam da kendinden söz, etmeye başlayıp bir monologa girişirse, genç kız o zaman Greg’i daha rahatça kollayabilece¬ğini düşünerek, gülümsedi. Sonra, «Ne iş yapı¬yorsunuz?_ diye sordu. Adamın mavi gözleri iyice kısıldı. «Ne iş yap¬tığım hiç de umurunuzda değil,» diye karşılık verdi. Sara, adamın işinin ne olduğuna aldırış bile etmiyordu gerçekten. Ama bu adam, onun kafa¬sından geçenleri açıklayarak nezaket kuralları¬nı çiğnemişti. Sara buna şaşırarak merakla ada¬ma baktı. Neşesi yerine gelmiş gibiydi. «Bu bir sır mı?» diye sordu. Adamın dolgun dudakları dikkatini çekmiş¬ti. Soğuk mavi gözler üzerine dikilince, Sara yü¬zünün kızardığını hissetti.

Bu bakışlardan te¬dirgin olmuştu. Rawdon bakışlarını onun du¬daklarından gözlerine doğru kaydırdı. Simsiyah kaşı alayla yukarı kalkmıştı. Sara dalga geçmeye karar vererek, «Siz casus musunuz?» diye sordu.«Yoksa kibar topluluklarda ağza alınmayacak bir iş mi yapıyor¬sunuz? Adam kuru, ama biraz da şaşırmış bir ifa¬deyle, «Rawdon Bankası diye bir şey duymadı¬nız mı hiç?» dedi. Sara iyice keyiflenmişti. Gözlerinin içi güle¬rek, «Demek bir bankasınız siz.» dedi «Şimdi¬ye kadar hiç bir banka ile tanışmamıştım. Bu¬nu günlüğüme yazacağım. ‘Bugün canlı bir ban¬kayla tanıştım: diye not düşmeliyim.» «Çok komik.» Rawdon bunu söylerken hiç, gül¬müyordu. «Oldukça zekisiniz, öyle değil mi?» Sara çocukluk ettiğini biliyordu, ama şu an¬da adam kendisini Greg’le ilgilenmekten alı¬koyduğu için sinirlenmişti ve çocuksu ‘tavırları umurunda bile değildi. Bir an Greg’i süzdükten sonra, kirpiklerini indirerek nereye baktığını gizlemek istedi. Greg gülüyordu ve neyse ki elinde içki kadehi de yoktu.

Çok sık içmezdi, ama içmeye başlayınca da dur durak bilmezdi bir türlü. Pervasız olduğu zamanlar içerdi ge¬nellikle ve bu akşam da, dünyayı umursamadığı gecelerden biriydi. «Ressamsınız galiba. Ne resmi yapıyorsunuz?» Sara sinirlendiğini gizlemek gereğini görme¬den hızla Rawdon’a döndü. «Manzara resimle¬ri,» diye kestirip attı. Rawdon bir elini duvara dayayarak Sara’nın önüne geçip onun Greg’i görmesini engelledi. Genç kız, Rawdon’un bile bile böyle yaptığını anlamıştı. Başını kaldırınca adamın kaşlarını çatarak kendisini süzdüğünü gördü. Sonra ba¬şını sallayarak kızıl sarı saçlarını geriye attı. Bu sırada Rawdon, onun vücudunu küstah ba¬kışlarla tepeden tırnağa süzüyordu. Sara kendisini çırılçıplak soyan bu bakışlar karşısında, hayli açık olan simli elbisesinin vücudunu iyice sardığın hatırladı. Bunu Greg seçmişti. Sara’nın gardırobunda bu partiye ge¬lirken giyebileceği uygun bir kıyafet yoktu. Greg’de bunu giymesi için ısrar etmişti, ama şimdi Sara buna bin pişmandı. Sara o, sırada Greg’in kadehini kaldırarak son damlasına kadar diktiğini ‘gördü.

‘Böyle giderse çok geçmeden kör kütük olacak diye düşündü. Greg sarhoş olunca ileri geri konuşmaya baş¬lardı. Oysa bu partidekilerle iş yapmayı kuru¬yordu. Eğer ileri geri konuşmaya başlarsa, bu iş olanağı elden kaçabilirdi. Bunun üzerine Sara, Nick Rawdon’u orada bırakarak, tek kelime bile söylemeden Greg’e doğ¬ru yürüdü. Az sonra onun koluna girmişti. Genç adam eğildi, Sara’nın burnunun ucunu öptü. Sa¬ra fısıldadı. «Hadi yürü eve gidiyoruz.» Greg cevap olarak pervasızca sırıttı. Otuz dört yaşında, ince uzun bir, adamdı. Açık kum¬ral saçları dalgalıydı. Kahverengi gözleri ise kimi zaman dalgın, kimi zaman alaycı bakardı. Yüz çizgileri duyarlı ve zeki bir insana özgüy¬dü. Ama melankolik bir havası vardı.

Çirkin yakışıklı dedikleri türde bir çekiciliği olan Greg’e kadınlar hayran olurlardı hep. Gülümseyişiyle gönülleri fethederdi. «Gözünü benden ayırmıyorsun, değil mi ca¬nım?» dedi. «Umarım, kaç içki içtiğimi saymamışsındır.» Oysa Sara’nın içkileri saydığını pekâlâ biliyordu. Bakışıp gülüştüler. «Hadi, gidelim artık,» diye tekrarladı genç kız. Aynı anda gözü Loma Robert’a ilişti. Nazik bir selam verdi. Ama Loma aldırış bile etmedi bu¬na. Sara, Loma’nın kendisini hiç sevmediğini bilirdi. Üç yıldır Greg’in peşini bırakmamış, Greg ise ona hiç yüz vermemişti. Loma, genç adamın Sara yüzünden böyle davrandığına ina¬nıyor ve Sara’dan nefret ediyordu. Greg, kolunu Sara’nın beline doladı. Yürür¬lerken, Sara’nın simli elbisesi parıltılar saçarak vücudunun çizgilerini ortaya koyuyor ve dik¬katleri üzerine çekiyordu.

«İyi eğlendin mi?» diye sordu genç kıza. Sara omuz silkti. «Sen eğlendin, gözümden kaçmadı.» «Senin keskin gözlerinden bir şey kaçmaz za¬ten.» Vedalaşmak üzere ev sahibine doğru yürür¬lerken Sara, «Dönüşte arabayı ben kullanaca¬ğım.» dedi. Greg onu alaylı alaylı süzdü. “Yani ben sarhoşum mu demek istiyorsun?» «Bunu düşünebildiğine gö_e henüz aklın ba¬şında, ama az sonra öyle olmayacak.» «Polis bizi bırakır. Üstelik tebeşirle çizilmiş düz bir çizginin üzerinde bile yürüyebilecek ka¬dar ayığım.» Ev sahibi borsacıydı. Aynı zamanda yarış at¬ları da beslerdi. Greg’i bu atlardan birinin resmini yapmıştı. İri yarı, kel kafalı borsacı, Greg’in elini içtenlikle sıktı. Sonra, “Geldiğinize çok sevindim,» diyerek Greg’in yaptığı resmi övme¬ye başladı.

Sara bir an önce buradan, gidecek¬lerine seviniyordu. Biraz daha kalsalar, Greg kendini tutamaz Ve adam hakkındaki gerçek düşüncelerini ortaya döküverirdi. Çünkü yap¬tığı resimden bir şey anladığı için değil, bunun ilerde kazançlı bir yatırım olduğunu düşündü¬ğünden ötürü övgüler yağdırdığını biliyordu. Sara’nın arkasında bir hareket oldu. Ev sa¬hibi başını kaldırıp bakınca, al yanaklarındaki gülümseme kayboldu birden. Yüzünde korku ile saygı karışımı bir ifade belirmişti. Zorla gülümsemeye çabalayarak, «Nick, sevgili dostum,» di¬ye haykırdı. «Ben de, Mr. Halliday’e resmini ne kadar beğendiğimden söz ediyordum. Bir gün mutlak gel de gör.» Sara hafifçe dönerek arkasına baktı ve donuk, mavi gözlerin kendi üzerinde olduğunu gör¬dü. Nick Rawdon, Greg’e bakarak elini uzatın¬ca ev sahibi onları hemen tanıştırdı. «Mr. Hal¬liday… Sizi Nick Rawdon ile tanıştırayım.» Greg karşısındaki adamı ilgiyle süzerek elini sıktı.

Sara, «O canlı bir banka,» diye atıldı.«İlginç değil mi?» Ev sahibi boş bakışlarla genç kıza bakıyor¬du. Oysa Greg’in gözleri merakla parlayıver¬mişti. «Banka mı? Gerçek mi?» Nick Rawdon’a döndü. «Çek mi veriyorsunuz, yoksa sadece alı¬yor musunuz?» Sara, «Bankalar hiçbir zaman vermezler,» di¬ye söze girdi. «Yalnızca parayı alır Ve saklar¬lar. Kasa dairelerinde koca koca demir parmak¬lıklar ve bilgisayarlar vardır. Ne heyecanlı bir yaşantı, değil mi»? Nick Rawdon hiçbir şey söylemedi. Mavi göz¬lerini Sara’ya dikti, çene kemiklerini kısarak onu süzdü. Sara ise ona değil, Greg’e bakarak gülüyordu. Ama Rawdon’un kendisini seyretti¬ğinin ve öfkelendiğinin farkındaydı. Nick Raw¬don’u bir daha görmeyeceği için, onun kendisi hakkında neler düşündüğüne önem vermiyor¬du. Üstelik bu alaylı konuşma, ‘Greg’i bütün gün kapıldığı karamsar havadan sıyırdığı için sevinmekteydi. Greg’in neşelenmesi için her tür¬lü özveride bulunabilirdi genç kız. O sırada yanlarından, elinde tepsiyle bir garson geçiyordu.

Greg uzandı. Tepsiden bir kadeh içki al¬mak istemişti. Sara onun elini tuttu, aşağı çek¬ti ve bırakmadı. Greg hafifçe gülümsedi. Sara ise sevecen bakışlarla onu süzüyordu. Genç, adam birden omuzların! Silkerek, «Artık gide¬lim,» dedi. Sonra oradakilere hiçbir şey söyle¬meden Sara’yla birlikte kapıya doğru yürüme¬ye başladı. Arabayı Sara kullanıyordu. Greg ellerini cep¬lerine sokmuştu. Partideki neşesini kaybetmiş, her zamanki melankolik havasına bürünmüştü. Sara, Nick Rawdon’un esmer, uzun görüntüsü¬nü unutmuştu bile. Eve geldiklerinde müthiş kaygılıydı. Arabayı garaja bırakıp içeri girin¬ce, Greg’i telefonun başında buldu. O da mutfağa geçip, kahve pişirmeye koyuldu. Az son¬ra genç adam ıslık çalarak yanına gelmişti.

Sara merakla ona döndü. «Ne dedi?» diye sordu. «Daha iyiymiş, iğneler iyi geliyormuş.» Sara, «Şükürler olsun,» diye kollarını Greg’in beline dolayıp başını omzuna dayadı. «O par¬tiye gitmeyip evde kalsaydın, daha iyi olmaz mıydı?» «O zaman çıldırırdım. Şimdi bir duş alaca¬ğım. Kahveyi sonra içerim.» «Lucy nasıldı?» «Çok iyiymiş.» Greg’in’ sakin tavrı Sara’yı aldatmamıştı. Lucy çok bitkindi herhalde. O bitkin olunca da, Greg perişan olurdu. Çünkü onu delice sevi¬yor, ama bunu açıklamaya bir türlü cesaret edemiyordu. Bazen Greg’in, Rob Ve Lucy ile hiç tanışma¬mış olmasını ister. Ama sonra hemen bu düşüncesinden vazgeçerdi. O da Greg gibi Rob ve Lucy’yi çok seviyordu.

Zaten Rob’u sevmeyen mi vardı? Dünyanın en yumuşak başlı, en iyi yürekli insanıydı o. Bir hastalık sonucunda kötürüm olmasına ve ömrünü yatakla tekerlek¬li koltuk arasında geçirmesine karşın, tatlı ko¬nuşması, zekice buluşlarıyla herkesi gülmekten kırar geçirirdi. Greg’in şakacılığı bazen iğne¬leyici olurdu. Oysa Sara, Rob’un şimdiye ka¬dar hiç kimseyi incittiğini görmemişti. Karısı Lucy de taparcasına severdi onu. Yaşamını kocasına adamıştı. Bakışlarında büyük bir sevgi okunurdu. Greg kadar zeki, Greg kadar güç¬lü ve kendine yeterli bir insanın, umutsuz bir aşkla Lucy’ye tutulması acı bir olaydı. Bunu Sara’dan başka bilen yoktu. Greg, bir gece sar¬ hoş olmuş ve Lucy’yi sevdiğini ağzından kaçır¬mıştı. Sonra da söylediğine bin pişman olmuş ve Sara’ya yemin ettirerek, kimseye bundan söz etmeyeceği konusunda söz almıştı. Hele he¬le Lucy’nin ve Rob’un bu’ durumu öğrenmesini ¬hiç istemiyordu. Sara ile Greg birbirlerine çok yakındılar. Ko¬şullar gerektirdiği için aynı evde oturmalarına karşın, aralarında kan bağı yoktu. Birinin an¬nesi, ötekinin de babası ikinci evliliklerini birbirleriyle yapmışlar ve karı kocanın ilk evlilik¬lerinden olan bu iki çocuk da, onların ölümün¬den sonra aynı evdeki yaşantılarını sürdürmüş¬lerdi.

Evi satıp ikisi de paylarını alabilirlerdi ama düzenlerini bozmamak daha kolay gelmiş¬ti onlara. Mal sahibi olma kaygısından çok, mahremiyet adına evi iki ayrı daireye bölmüş¬lerdi. Greg üst katı almıştı. Çamaşırı Sara yı¬kadığı ve bahçeyi daha çok sevdiği için, alt katı da genç kız seçmişti. Üstelik bahçede seb¬ze de yetiştiriyor ve bunları pişirmekten ayrı bir zevk duyuyordu. Değişik bir çevrede olsalar, aynı evde otur¬maları belki aykırı karşılanabilirdi. Ama ikisi de ressamdı Ve kendi çevrelerindekiler onların bu yaşantısını olduğu gibi kabul ediyordu. Sara, Greg’i ağabey gibi görür ve onun da kendisine aynı gözle baktığını bilirdi Başkaların ne düşündüğüne aldırmazdı. Greg’in babası Sara’nın annesiyle evlendiğinden bu yana on iki yıldır aynı çatı altında birlikte yaşıyorlardı. Sara’nın akademiye gitmesine de aracı olmuştu. Bu yüzden Sara kendini ona karşı borçlu hisseder ve çok severdi. Sara, Greg ile Lucy’ye bakarken, Greg’in itirafını kendi kendine mi uydurduğun düşünürdü zaman zaman. Çünkü genç adam duygularını hiç belli etmez, Lucy’ye arada gülümseyip, Rob ile daha candan arkadaşlık ederdi. Sadece bir tek kez, duygusunu belli etti istemeden. Bir Noel akşamı Lucy, Greg’i kutlamak için öpmüştü.

İşte o zaman bembeyaz kesilmişti genç adam. Sara onu bu halde görünce öyle üzülmüştü ki. Sara hiç aşık olmamıştı. Ama arada bir âşık olduğunu sanarak kendisini oyalardı. Ama gerçek aşkı tatmamıştı daha. Greg’in halini görünce, buna şükrediyordu doğrusu. Lucy’ye aşkı, genç adamın yaşantısını alt üst etmekteydi. Gerçi Greg bunu belli etmemeye çalışıyordu, ama Sara gerçeğin farkındaydı. Greg’in Lucy’nin resimlerini yaptığını ve bunları kimseye göstermeden bir çekmecede sakladığını da biliyordu aslında. Bunlar, genç adamın şimdiye kadar yaptığı en güzel resimlerdi Sara, Greg’in bir gün onları yırtıp atması korkmaktaydı. Greg’in Rob’la olan, içten dostlugu Sara’yı çok duygulandırıyordu, Lucy’yi biraz olsun dinlendirmek için Rob’a bakıyor, kendisinden daha ağır olan dostunu yataktan koltuğa, oradan da tekrar tekrar yatağa taşıyor, karikatürler çizerek onu eğlendiriyordu. Lucy ufak tefek, zayıf bir kadındı.Rob’a bakmak onu çok yorduğu için Greg onun yükünü’ biraz olsun hafifletmek amacıyla elinden geleni esirgemiyordu. Son birkaç gündür Rob’un hastalığı daha da ağırlaşmış, sancıları dayanılmaz olmuştu. Bu yüzden aşırı kaygılıydı Greg.

Sara onun ıslık çaldığını duyunca, Rob’un yeni ilaçlardan yarar görmesine sevindiğini anladı. Ne var ki, bu ge¬çici bir iyileşmeydi. Rob’un tümüyle iyileşerek eski durumuna dönmesi olanaksızdı. Sara az sonra üst kata çıkmıştı. «Oturma odana kahveni bıraktım,» diye seslendi. «Soğut¬madan iç. Hadi iyi geceler.» Greg neşeli bir sesle, «İyi geceler canım,» di¬ye karşılık verince, Sara aşağı indi. Soyundu. İçini çekerek yatağa girdi. Yorucu bir akşam geçirmişti ve akşamın sona ermesine seviniyor¬du. Karanlıkta yatarken, bir an ‘soğuk, sert, es¬mer bir yüz ve mavi gözler geldi gözünün önü¬ne. Adı neydi adamın? Sara bir an hatırlaya¬madı. Sonra aklına geldi. Nick… İçin için gü¬lerek, ‘Banka Nick’ diye söylendi.

Sara ile ‘Greg şakalaşırken bayağı öfkelenmişti adam. Ama Greg hiç değilse birkaç dakika üzüntülerinden sıyrılmıştı ya:, önemli olan oydu. Sara, Nick Rawdon’u kafasından uzaklaştırdı ve uykuya daldı. Ertesi sabah Greg, Cambridgeshire’a hareket etmeden önce Rob’u görmek için erkenden çık¬tı. Oraya bir atı görmeye gidecekti. Yaptığı at resimleri Greg’e hem ün, hem de para sağlı¬yordu. Ama genç adamın at resmi yapmayı seçmesindeki temel neden, onların soylu ve zarif görüntülerini sevmesiydi. Bundan ötürü’ Cambridgeshire’da birkaç gün kalacak, döndükten sonra da Sara yola çıkacaktı. Çünkü bir otel sahibi otelin salonuna asmak için bir Yorkshire manzarası ısmarlamıştı. Greg gittikten sonra, Sara kuş resmi yapmak için bahçeye çıktı. Sırtında resim yaparken giy¬diği eski blucini ve yıkana yıkana daralmış be¬yaz tişörtü vardı. Bir saat kadar çalıştıktan sonra, güneşin yakıcılığına dayanamadı, çimene uzanıp gözlerini kapadı. Az sonra bir ayak se¬siyle irkilerek gözlerini açtığı zaman Nick Raw¬don ‘un esmer yüzüyle karşılaşınca hayretle yerinden sıçradı. Adamın ayaklarının dibinde yatmakta olduğu için de kıpkırmızı kesilmişti. Üs¬telik Nick de bu durumun farkındaydı herhalde çünkü Sara’ya bakarken, dudağını keyifli keyifli çarpıtmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir