Charlotte Lamb – Uzaktaki Sevgili

Uçak; mavi denizin üzerinden alçalıp, sarı kumları çevreleyen gökdelenleri yalayarak hızla küçük havalimanına indi. Claire pencereye da¬yanmış dışarıyı seyrediyordu. Andrew eline dokunduğunda başını çevirip hafifçe gülümsedi «Sağ salim geldik işte,»dedi, Andrew hafif bir alayla. «Özür dilerim_korktuğum belli oluyor muydu?» diye güldü Claire: «O kadar çok uçtun ki şimdiye kadar alışmış olman gerekirdi,» dedi Andrew kahverengi gözlerinde sevecen bir ifadeyle. «Evet,» dedi Claire. Çekik yeşil gözlerinde kı¬vılcımlar uçuştu. Sayısız uçak yolculuğu yap¬mıştı, ama korkusunu hiçbir zaman yenememiş¬ti. Daha uçağın merdivenlerini çıkarken midesi¬nin ortasında aynı korkuyu hissederdi. Günün birinde başına bir felaket geleceğinden emindi. Andrew onun cama dönük profilini seyredi¬yordu. Aşağı yukarı bir yıldır yanında çalışıyor¬du Claire. Yine de Andrew’nun onun hakkında¬ki bilgisi kısıtlıydı. Onu serinkanlı, işinde titiz ve başarılı, aynı zamanda da çok çekici buluyordu. Bunları hiçbir zaman söylememişti ama hissettirmişti. Gelgelelim aralarındaki uçurum hiç¬ bir zaman kapanamamıştı.


«Şimdi iyiyim artık,” dedi Claire hafifçe döne¬rek. “Çok cesursun.” Kızardığını hissetti Claire, «Hayır’ değilim.» «Gerçekten öylesin, sadece cesur biri bu ka¬dar korktuğu halde tekrar tekrar uçağa binebi¬lir.” Şaşırmıştı, Andrew’nun onun uçaktan ne ka¬dar korktuğunu anladığını fark etmemişti. Sıkı¬larak yerinden kalktı. Eşyalarını toplayarak u¬çaktan inmeye başlayan yolculara katıldı. Yolcu salonuna girerken’ elindeki makineli tü¬feğiyle havalimanına doğru nişan almış bir as¬ker dikkatini çekti. Şaşkın gözlerle Andrew’ya baktı. Andrew dudaklarının’ arasından «Terö¬ristlere karşı bir tedbir,» diye mırıldandı. Pasaportları uzun uzun incelendikten sonra salondan çıkıp, bir taksiye bindiler. Şehir öğle sıcağında yanıyordu. Otelin yolunu tuttukların¬da, elbiseleri yapış yapış olmaya başlamıştı bi¬le. “Geçen yıldan beri çok değişiklik olmuş bura¬larda. Bir sürü yeni otel yapılmış”, dedi Andrew gözlerini pencereden ayırmayarak, «Keravi kor¬kunç bir hızla büyüyor.

» Arap kadınlarının uzun siyah çarşaflarını sü¬rüyerek gezindikleri dar sokakların yanında turistler için yapılmış modem binalar dikkati çe¬kiyordu. Dar sokaklardan geçen araçlar tozu dumana katarak yol alıyorlardı. Andrew, Keravi’de yeni bir otele ortak olan turizm şirketlerinden birinde yöneticiydi. Bu kü¬çük Arap şeyhliğini Đngiliz turistlerine tanıtma¬yı amaçlıyorlardı. Ülkenin yöneticileri, Đngilizle¬re yakınlık gösteriyorlardı. Đnsan eli değmemiş plajların, mavi suların bir tatil cenneti olacağı ümidindeydiler. Andrew otel yapım anlaşmasını, bir yıl önce burada imzalamıştı. Bir yılda otel inşa edilmiş ve işletmeye açılmıştı. Şu anda da yan- doluydu. Andrew’nun yeni görevi otelin istenilen stan¬dartlara ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmekti. Claire pencereden bakarken otele yaklaştıkları¬nı fark etti. Beyaz binanın camlan güneşte pırıl pırıl parlıyordu. Giriş, kapısının önünde durdu¬lar. Claire arabadan indi ve Andrew taksinin parasını öderken, halı kaplı lobiye girdi. Binanın serinliğinde rahat bir nefes alarak kendisine gülümseyen resepsiyon memuruna doğru zarif adımlarla yürüdü.

Claire ince kemik yapısı için uzun sayılırdı. Uzun bacakları ve in¬cecik vücuduyla bir zamanlar manken olmayı düşlemişti. Bu nedenle mankenler gibi zam yürümeyi öğrenmişti. Ancak yeteri kadar hırslı ol¬madığı için hiçbir zaman manken olamamış, sek¬reterliği seçmişti. Üzerinde klasik kesimli, zey¬tin yeşili ince bir tayyörle, beyaz volanlı bir bluz vardı. Uzun siyah saçları, çıkık elmacık kemikli, oval yüzünü açığa çıkaracak biçimde, geride bir topuz şeklinde toplanmıştı. Lobideki diğer misa¬firler, duru beyaz tenli bu güzel kadının salına¬rak resepsiyona doğru ilerlemesini dikkatle izle¬diler. Andrew, arkasında bavullarla boğuşan taksi şoförüyle içeri girdi. Odalar ayrı katlardaydı. Andrew’nunki en üst katta geniş balkonlu bir daire, Claire’in ki ondan bir kat aşağıda daha küçük bir odaydı. Güzel çiçeklerle bezenmiş, küçük bir balkonu vardı. Yalnız kalınca Claire yolculuğun yorgunluğu¬nu üzerinden atabilmek için duşa girdi. Sonra siyah bir havluya sarınıp odasının içinde bir sü¬re dolandı. Elbiselerini dolaba asarken açık bal¬kon kapısından gelen serin havayla rahatladı. Dolaptan kolsuz, kayık yakalı, beyaz bir elbise çıkarıp üzerine geçirdi.

Siyah saçlarını büyük bir dikkatle tepesine topladı. Gözlerine uyacak yeşil bir far sürdü. Dudaklarını ise açık pembe bir rujla yumuşattı. Her şey bittiğinde boy aynasının önünde ağır ağır döndü. Artık hazırdı. Kusursuz görünümün işinde ne kadar önemli olduğunu biliyordu. And¬rew’yla çalışmayı seviyordu. Đyi geçiniyorlardı, ama onun iş hayatında ne kadar insafsız oldu¬ğunu da iyice kavramıştı. Eğer standartlarının altına düşecek olsa bir anda işinden olabileceğini gayet iyi kavramıştı. Andrew Knight’ın sek¬reteri onun bir uzantısı sayılırdı. Bu yüzden de her zaman mükemmel olması gerekiyordu. Birkaç dakika sonra kapısı hafifçe vuruldu. Gelen Andrew idi. Claire’i görünce gülümsedi ve başını salladı. «Sıcak seni etkilemedi galiba?” «Hava tertibatı iyi işliyor.

” «Ben de fark ettim,” dedi Andrew gülümseye¬rek. Geniş omuzları, kahverengi saçlarıyla Clai¬re’e sevimli bir ayıyı hatırlatıyordu Andrew. At¬letik yürüyüşü sağlıklı olduğunun kanıtıydı. Formunu korumak için saatlerce spor yapardı. Londra’da iken haftanın üç günü yemek tatilin¬de, jimnastik salonuna giderdi Yakışıklı bir adam sayılırdı. Bir sürü kadın arkadaşı olduğu, halde hala bekârdı. Bürosuna gelen sevgilileri Claire’den kuşkulanmaz değillerdi. Oysa And¬rew, Claire’e hiçbir zaman işinin dışında ilgi göstermemiş, Claire de bunun böyle kalmasını istemişti. Aralarında on yaş fark vardı.’ Andrew otuz üç, Claire ise yirmi üç yaşındaydı. Claire artık onu çok iyi tanıyordu. Andrew işindeki başarısını zekâsına, hırsına ve eline geçen fırsatları iyi kullanmasına borçluydu… Buna karşılık Claire ken¬disi hakkında bir şey belli etmemeye çalışmıştı Andrew’ya özel hayatının gizliliği onun için çok önemliydi. Andrew asansöre doğru ilerlerken dikkatle Claire’e bakıyordu. «Çok şaşırtıcısın Claire. Seni her gördüğümde güzelliğini ilk defa görmüş gibi oluyorum.

” «Teşekkür ederim.» Claire’in sesi donuktu. Andrew ona ne zaman yaklaşmaya çalışsa, çok kişisel bir s,öz söylese, böyle yapar, uzak durma¬ya çalışırdı. Andrew, asansörün düğmesine bastı ve duva¬ra yaslandı. «Garip değil mi? Seni bir yıldır tanıdığım halde hakkında çok az şey biliyorum.” «Hakkımda öğrenilecek çok şey yok da on¬dan.” «Bir erkek arkadaşın bile mi yok?» Asansör katta durdu ve Claire ince vücudunu dimdik tutarak hiçbir şey söylemeden indi. Andrew gözleriyle bu zarif kadının hareketlerini takip etti. Gülümseyerek, «Çok kişisel oluyor¬sam beni sustur, ama senin gibi bir kızın haya¬tında kimsenin olmamasına inanamıyorum,» dedi. Claire; uzun kirpikli yeşil gözlerini Andrew’ya çevirdi, «Öğleden sonrayı, oteli denetleyerek mi geçireceksin? » «Oh! Kapıları bir anda yüzüme kapattın. Evet, Claire, öğleden sonrayı teftişle geçireceğim. Senin de yanımda olup not almanı istiyorum. Ön¬ce bir öğle yemeği yiyelim.» Đkisi de ayrı ayrı yemekler seçtiler. Yeni şef gerçekten ustaydı.

Yemekten sonra otelin müdü¬rü onlara bir otel turu yaptırdı. Müdür Arap ol¬duğu için Đngilizcesi pekiyi değildi. Andrew Đngilizce dersi alması gerektiğini ima etti, Claire bu imanın altında bir emir yattığının farkınday¬dı. Her yeri dolaştılar, mutfaklar, tuvaletler, çamaşırhane; dekor, eşya, her ayrıntıyı tek tek tet¬kik ettiler, Andrew gördüklerinden memnun kal¬mıştı, ama gene de birtakım değişiklikler önerdi. Claire odasına döndüğünde yorgundu. Elinde Andrew’nun not1arıyla dolu defteri vardı. Andrew böyleydi işte her şeyin tam olmasını isterdi. Bir saat sonra onunla otelin lokantasında buluş¬tular. Claire, sarıçiçekli, dantel askılı ince bir vual elbise giymişti. Üzerinde aynı kumaştan bolerosu vardı. Andrew pencere kenarında bir¬ kaç kişilik bir grupla konuşuyordu. Döndü ve Claire’in içeri girdiğini görünce gülümsedi. Claire zarif başını geri atarak ağır adımlarla salonu geçti ve yanlarına geldi. «Claire, burada Keravi hakkında belgesel bir film yapan televizyoncular var. Döndüğümüzde Programları izlemeliyiz.

» «Ne ilginç,» Claire çevresine baktı. Beş kişiy¬diler, dört erkek ve bir kadın. Kadını bir anda öbürlerinden ayırmak mümkün değildi. Kısa ke¬silmiş bal sarısı saçları, üzerinde de bir blucin ve bol bir gömlek vardı. Claire’e sarı kedigözleriyle beğeni ve biraz da gıptayla baktı. «Sekretere hiç benzemiyorsunuz,» dedi. «Benim sekreterime benziyor,» diye atıldı And¬rew. Herkes güldü ve hayranlıkla Claire’e baktı. Andrew herkesi tek tek Claire ile tanıştırdı. Ka¬meraman, siyah melankolik gözlü, uzun saçlı bir Araptı. Claire’in elini bir Fransız gibi öptü. And¬rew son olarak sarışın kadını tanıştırdı, Phillipa Grey’di adı. «Miss Grey, sizin göreviniz ne?» Sarı kedi gözler bir an Andrew’yu süzdü ve dumanlı bir cevap verdi, «Araştırma, çoğu Đngiltere’de yapılıyor tabii, ama gene de son anda öğrenilmek istenen şeyler oluyor.» «Phillipa, Arapça dahil yedi dil biliyor,» dedi kameraman sesinde hayranlıkla. «Yedi dil mi?» dedi Claire, gözlerini açarak; «Çok akıllı olmalısınız.

» «Sadece dile yatkınlığım var,» dedi genç kadın Andrew’ya bakarak. Claire ikisinin arasında bir uyumsuzluk his set¬ti. Bu da normaldi. Andrew erkek gibi giyinmiş, rahat hareket eden ve konuşan kadınlardan hiç hoşlanmazdı. Claire herhangi bir tatsızlığı engellemek için, «Hanginiz sunuculuk yapıyorsunuz?»diye atıldı. «Ben» dedi arkasında bir ses. Düşünmeye fırsat kalmadan döndü ve yüzü bir anda bembeyaz oldu. Karşısında kaplan gibi çevik ve ince bir adam duruyordu. Keskin yüz hatları, siyah saçlarının arasındaki gümüş teller ve parlak mavi gözleri herhangi bir kadının rahatlıkla bir anda başını döndürecek nitelikteydi. Üzerindeki lacivert, gömleğin yakası güçlü kaslarını açıkta bırakacak şekilde iliklenmişti. Gözlerinin rengine uygun mavi bir pantolon giymişti. «Đşte sunucumuz, Nick Waring’, dedi Phillipa genç adamın koluna girerek. «Memnun oldum,» dedi Andrew. Mavi gözler bir anda Claire’den ayrıldı ve Andrew’ya döndü. «Merhaba, burada mı kalıyorsunuz? Yoksa bu konuda çok, soru sorma¬mam mı gerekir?» dedi Nick, elini uzatıp, tek¬rar Claire’den yana bakarak.

«Ben bu otelin yönetim kurulundayım, Claire de benim sekreterim,» dedi Andrew sinirli bir tavırla. «00, isminiz?» «Andrew Knight, bu da sekreterim Claire Thorpe.» «Nick’i televizyonda izlediğinizden eminim, birkaç yıldır ‘Olayların Đçinden’ programını yapıyordu, şimdi haber programlarına geçti.» diye atıldı Phillipa ortamı yatıştırmak istercesine. «Galiba hatırladım,” dedi Andrew ifadesiz bir sesle. Claire sinirli bir şekilde dudaklarını yaladı ve «Garson etrafımızda dolanıyor, masamıza geç¬sek iyi olacak,» dedi. «Tanıştığımıza memnun ‘oldum»’ dedi Andrew Nick’in yüzüne bakmadan. Ve Claire’nin koluna ‘girip onu masaya doğru götürdü. Andrew’nun çektiği iskemleye oturan Claire arkasına yaslan¬dı. Yüzündeki ifadenin okunmaması için elinde¬ki yemek listesini kaldırıp dikkatle bakmaya başladı. «terbiyesiz adam, ” dedi Andrew, ,konuyu ka¬patmak istemeyen bir hali vardı. «Ben galiba kavun yiyeceğim,” dedi Claire, «Bu havada serinletir.» «O adamı hiç izledin mi televizyonda?» «Evet gördüm. Biberli tavuk iyi olmalı,» dedi Claire anlamsız bir sesle. «Hele o sarışın kadın.

Böyleleri yüzünden yabancılar Đngiliz kadınlarını beğenmiyorlar zaten. Đnsan o kılıkla dolaşır mı hiç.» «Fakat çok akıllı, bir sürü dil biliyor,” diye hatırlattı Claire. «Đşinde iyidir kuşkusuz, ama hiçbir erkek öy¬le bir kadınla görünmek istemez emin ol.» Claire isteksizce televizyon ekibinin oturduğu büyük masaya doğru baktı, Phillipa arkasına yaslanmış, Nick Waring’in söylediği bir şeye gü¬lerek cevap veriyordu. ‘ «Nick Waring’in böyle bir derdi yok kuşkusuz. Tehlike bölgelerinde dolaşırken, insanın yanında akıllı, cesur bir kadının olması şart.» «Burası tehlike bölgesi değil, inşallah hiçbir zaman da olmayacak, epey para yatırdık bura¬ya.»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir