Claire Harrison – Ask Cikageldi

Jessica Harley sonunda üne kavuşmuştu.Yazdığı kitaplar ülkede on binlerce basılmaya başlamış ve kısa sürede basının ve televizyonun adından sık sık söz ettiği biri olmuştu.Philip Masters işte tam bu sırada bir fırtına gibi yeniden hayatına girmiş ve tekrar evlenmelerini önermişti Jessica’ya.Üstelik ilk evlilikleri sırasında genç kadına karşı onca kötü ve acımasız davrandığı halde… Philip’in meslek yaşamının, geçirdiği kazadan sonra bittiğini bilen Jessica tereddüt içerisindeydi.Eski kocasının kendisini, sırf para ve rahat bir hayat için mi yoksa bencilce bir üstünlük duygusunu kendi kendine bir kez daha ispat edebilmek için mi istediğini bilemiyordu… BİRİNCİ BÖLÜM Televizyon programının banda alınması işlemi gayet iyi gidiyordu.Jessica hayli rahatlamıştı.Spot ışıkları dosdoğru gözüne gelmiyordu ve kendisiyle röportaj yapan adam alışılmamış derecede çekici,akıllı ve zekiydi.Bütün ülkeyi kapsayan reklam gezisi boyunca öyle şeyler görmüştü ki, televizyon istasyonlarının çoğunun, röportaj yaptırmak için işe aldıkları kişilerin bu konudaki yeteneklerinden çok, yakışıklı olup olmadıklarına önem verdiklerine yemin edebilirdi. Bu adam farklıydı.Güzelce taranmış koyu renk saçları ve rahat tebessümüyle ötekilere benziyordu, ama çocuksu bir çekiciliği vardı.Üstelik Jessica nın yazdığı iki kitabı da başından sonuna kadar okuduğu açıkça belli oluyordu.Karşılaştığı röportajcıların çoğu ya kitapları orasından burasından birkaç sayfa okumuşlar, yada kapağını bile açmamışlardı.Bu eksiklikleri, ağızlarını açıp da aptalca sorular sormaya başladıklarında hemen belli oluyordu.Genç kadın kitapları hakkında tek taraflı bilgi vermeye o kadar alışmıştı ki, konuyu biriyle karşılıklı, derinlemesine tartışmanın ne denli güzel bir şey olduğunu neredeyse unutmuştu. Karşısındaki adam, “Kitaplarınızı büyüleyici buldum Miss Harley” diyordu.


”Özellikle Kayıp Ruhlar:Kocalarından Dayak Yiyen Kadınlar son derece etkili ve dokunaklı.Bu kadınlarla görüşmek size zor geldi mi?” Jessica, hafifçe koltuğunu döndürerek adamın yüzüne baktı.”Bazen ağlamak istedimé diye itiraf etti.”Bazen de müthiş öfkelendim.Kadınlar öylesine mutsuz, öylesine acı içinde ve çaresizdiler ki.” “Bu kitabı yazdığınızda, kendinizi bir davanın militanı gibi hissettiniz mi?” Jessica usulca, “Sistemi değiştiremezdim” dedi.”Sonunda kocaları tarafından terk edilen o kadınlara maddi bir yardımım olamazdı.Ama onların adına, onların yararına konuştuğumu hissettim.Durumlarını, sorunlarını kamuoyuna anlatıyordum çünkü.” “Kitabın tek yanlı olduğu ve kocaların öykülerinin de dinlenmesi gerektiği yolunda eleştiriler aldınız.Bunları haklı buluyor musunuz?” Jessica farkında olmadan elini kaldırıp, topuzundan sarkan bir tutam siyah saçı yerine sıkıştırdı.Kitaplarıyla ilgili eleştirileri okumuştu tabi.Bazı eleştirmenlerin, dayak yiyen kadınlarla ilgili örnek olayları yeterli bulmadıklarını, kocalarla da görüşmesi gerektiğini yazdıklarını biliyordu.Ama savunmasını çoktan hazırlamıştı. “Fiziksel şiddet hiçbir şekilde haklı görülemez” dedi yumuşak bir sesle.

”Bir erkek ne kadar kızgın olursa olsun, kendini savunamayacak bir kadına vurmaya hakkı yoktur.” Röportajcı, ustalıkla konuyu değiştiriverdi.”Gelelim Her şey Mübah: İki Cins Arasındaki Savaş adlı kitabınıza.Konuştuğunuz o kadınların boşanmaları ve ayrılmalarıyla ilgili öyküleri hakkında neler hissettiniz?” Adam, kapağını seyirciler daha iyi görebilsinler diye kitabı kameraya doğru kaldırınca, Jessica hafifçe irkildi.Bu son kitabının kapak düzenlerinden nefret ediyordu.Yayımcısıyla bu konuda çekişmişler ve genç kadın savaşı kaybetmişti.Ne yazık ki satış bölümündekiler, elektrik mavisi bir zemin üzerinde mantar biçimi pembe bir bulutun çok daha dikkat çekici olacağına ve kitabın satışını attıracağına ikna etmişlerdi adamı. “Sanırım ‘üzgün’ sözcüğünü kullanabilirim” diye cevap verdi Jessica.”yaşamları tümüyle değişmişti ve bazılarında çok ani olmuştu bu değişiklik.Bu kadınların çoğu ne duygusal, ne de maddi açıdan kendilerine bakabilecek halde değillerdi.Bir kısmı kırkbeş-elli yaşlarındaydı ve hayatları boyunca hiç çalışmamışlardı., kocaları olmazsa ne yapacaklarını bilmiyorlardı ve dış dünyayla başa çıkacak deneyimleri de pek yoktu.” “Kitabın başlığı, boşanmanın, iki cins arasında bir savaş olduğunu ima ediyor, ama siz gene kocaların hikayelerini dinlememişsiniz.Bunu kasıtlı olarak mı yaptınız?” Jessica, “Korkarım başlığı yayınevi seçti” diye cevap verdi.”Dikkati çekici olduğunu düşündüler.

Ben aslında, boşandıktan sonra kocaları tarafından kimsesiz ve çaresiz bir halde bir yana atılan kadınların öyküsünü anlatmak istemiştim.” Adam arkaya yaslanarak anlayış dolu bir tavırla gülümsedi.Sanki kendisi de, sırf satış amacıyla ambalajlanıp cilalanmanın ne olduğunu çok iyi biliyormuş gibiydi.”Bu kadınların öykülerini anlatma işine nasıl başladınız?” Güzel bir soruydu bu.Jessica iyice rahatladı.”Üniversitede sosyoloji eğitimi gördüm.Yazmak istiyordum.Mezun olduktan sonra serbest yazarlığa başladım ve Mc Call’s, Redbook gibi dergilerde kadınları ilgilendiren konularda yazılar yazmak çok hoşuma gitti.İki kitabım da, daha önce üstünde çalıştığım konuların genişletilmiş halidir.” “En çok satanlar listesine girmek heyecanlı oluyor mu?” Jessica, tüm mütevaziliğini sergileyen bir el hareketi yaptı.”Böylesine bir tartışma ortamı yaratabileceğim aklıma bile gelmemişti.” “Her Şey Mübah’ta erkeklerin davranışları konusunda sert hükümlerde bulundunuz.Aslında, kitabın temel savı, bizim, mağara adamı atalarımızdan daha iyi olmadığımız, sadec biraz daha uygar olduğumuz şeklinde.Bu biraz sert bir hüküm değil mi Miss Harley?” Adamın sesi, konuşmayı soyut bir düzeyde sürdürmek istiyormuşçasına sakindi.Jessica rahat bir soluk aldı.

Kendisiyle röportaj yapan erkeklerin bir kısmı fazlasıyla düşmanca davranmışlar, kitabın erkekler hakkında söyledikleri yüzünden Jessica’yı parça parça etmek isteyecek kadar kızgın olduklarını belli etmişlerdi.Bu adam onlardan çok daha açık fikirli ve Jessica’nın söylediklerini kişisel şeyler olarak almamaya daha yatkın gibiydi. “Kadınlarla konuştukça, boşanma oranlarındaki artışın, erkeklerin verdikleri sözlerden kurtulma arzularının bir belirtisi olduğuna daha çok inandım.” “Yani kocalarını terk eden kadınların bulunmadığını mı söylemek istiyorsunuz?” Jessica bu soruyla daha öncede karşılaşmıştı.”Hayır” dedi.”Ama aksi durum çok daha yaygın.Konuştuğum kadınların çoğu, kocalarının, kendilerini daha genç bir kadın için terk ettiklerini söylediler.Bu kadınlar evliliklerinin sürmesini istiyorlardı, ama kocalarının böyle bir şey istemediği de açıktı.” Adam anlayışlı bir tavırla başını salladı.”Esas olarak, boşanmanın artık utanç verici bir şey olmadığını ve erkeklerin de bundan yararlandıklarını söylüyorsunuz.” Jessica gönülsüzce başını eğdi.”Bana öyle görünüyor.” “Kişisel deneyimleriniz kitaplarınızda hiç rol oynadı mı Miss Harley?” Kısacık bir an, Jessica’nın kafasının içinde bir uyarı çanı çaldı,ama hemen geçti bu.Herşey pürüzsüz gidiyordu.Röportajı yapan adam son derece anlayışlı biriydi.

Adamın, mesleğinin en iyilerinden biri olduğunu biliyordu da biliyordu Jessica.Röportaj New York’ta banda alınmaktaydı ve bu program ülkenin en seçkin, kültürlü kişilerce en çok izlenen televizyon yayınlarından biriydi.Yayınevinin reklam bölümü, Jessica’nın bu programa çıkacağını öğrenince müthiş keyiflenmişti.Jessica da, bu röportajın, gezinin sonuna alınmış olmasına memnun olmuştu.Bu ünlü haberciyle konuşabilmek için dengeli ve kendine hakim biri gibi davranmayı öğrenmeye ihtiyacı vardı çünkü. “Kişisel deneyim mi?” Düşünecek zamanı kazanmaya çalışıyordu. “Boşandınız,değil mi Miss Harley?”Adam hala gülümsüyordu ama genç kadın bu kez o beyaz dişlerin arkasındaki vahşiliği gördü ve nasıl ustalıkla bu soruya doğru güdüldüğünü anladı. Sıkılı yumruklarının kameranın görüş alanına girmediğini umarak, “Evet” dedi.Aldatıcı bir sakinlikteydi sesi. Birbirlerini süzerken kısa bir sessizlik oldu.Adam, o çekici ve sakin görünüşünün ardında birden kızgınlığa kapılmıştı; Jessica da, fazlasıyla ihtiyatlıydı artık.Bugüne kadar yüze yakın röportaj yapılmıştı kendisiyle ve ayrıntılı bir cevap vermek zorunda olmadığını biliyordu.Açık ve kısa bir cevap, röportajcıları, sorularının yönünü değiştirmeye zorluyordu. Ne yazık ki, bu adam, Jessica’nın bugüne kadar tanıdığı röportajcılardan çok daha deneyimli ve çok daha ısrarlıydı.”Kocanız mı sizi terk etti?” diye sordu.

“Karşılıklı olarak yollarımız ayrıldı, o kadar.” “Siz Philip Masters’la , şu otomobil yarışçısıyla evli değil miydiniz?” Jessica huzursuzca kımıldandı.”Evet” Adam birden öne doğru eğildi.Her haliyle öldürücü darbeyi indirmeye hazırlandığı belliydi. “Kocanız sizi dövdü mü Miss Harley?” “Hayır” Jessica, o zeki, meraklı gözlerin tam ortasına bir bıçak saplamak arzusunu bastırmaya çalışarak gülümsedi.Daha yazarlık mesleğinin başında, denetlenemeyen bir öfkenin çok tehlikeli olabileceğini öğrenmişti.Basınla ilk bir-iki görüşmesi sırasında hazırlıksız yakalanmış ve söylemek istediklerinden çok daha fazlasını açıklarken bulmuştu kendini. Adam, bir sohbet havasında, “Kitabınızda, erkeklere karşı, kadınlara duyduğunuz sempatiden çok daha farklı ve derin bir şeyden kaynaklanan, bir önyargıyla hareket ettiğiniz fikrindeyim ben” dedi.”Belki antipati bu?Belki de erkeklerden hiç hoşlanmama?Ne dersiniz?” Jessica ter içinde kalmıştı ama ne kadar sinirli olduğunu, yüzünün soylu çizgilerinden hiçte belli olmuyordu.”Saçmalamayın” dedi neşeli bir tavırla.”En iyi arkadaşlarımın çoğu erkektir.” “Şekerim, sert bir içkiye ihtiyacın varmış gibisin!” Megan kendisini kucaklayıp dairenin kapısını arkasından kapatırken Jessica güldü.”Sert bir içki için biraz erken değil mi?” “Şu röportaj, seni bu kadar perişan edecek kadar berbat mıydı?” “Daha da kötüydü.Bugüne kadar karşılaştıklarımın en zoruydu.” “Otur da dinlen.

Ne kadar kalacaksın?” Jessica, Megan’ın arkasından oturma odasına girdi.”Çok az.Bugün öğleden sonraki uçakla gidiyorum.”Megan’ın güzel, anlamlı dudakları sarkıverdi.”Simon’la ben, bir süre burada kalacağını umuyorduk.” Jessica içini çekerek, “İsterdim” dedi. “Ama işimin başına dönmem gerek.” Megan parmağını ona doğru sallayarak, “Durmadan çalışıp eğlenmeye hiç vakit ayırmamak seni fazlasıyla sıkıcı biri haline getirecek sonunda” dedi.”Şimdi oturup ayaklarını bir şeye dayayarak dinlenmeye bak.Ben de gidip alkolsüz bir şeyler hazırlayayım.” Megan mutfağa doğru giderken Jessica, “Bak bu hoşuma gider işte” diye seslendi. Paltosunu çıkardı.Mavi elbisesinin ceketini de paltonun yanına attıktan sonra ayakkabılarını ayaklarından fırlattı.Derin bir soluk alıp kendini kanepeye bıraktı.Gezileri sona erdiği için müthiş bir rahatlık duyuyordu.

Yolculuk yapmaktan, uçaklarda oturmaktan, havaalnalarında beklemekten ve bir bavul dolusu eşyayla yaşamaktan bıkmıştı.Megan’a karşı pek dürüst davranmış sayılmazdı doğrusu.Hemen çalışmaya başlamak zorunda değildi.Ama Thompsonları ziyaret etmekten çok hoşlanmasına rağmen, yalnızlığa, evinin sükunetine ihtiyaç duyuyordu. Oturma odasının bir duvarını boydan boya kaplayan pencereden görünen kasvetli, gri gökyüzüne, gökdelenlerin sert siluetlerine bakarak yüzünü buruşturdu.New York’a gelmekten hoşlanırdı, ama her seferinde fazlasıyla yorucu buluyordu bu kenti.Hele mart ayında, yağmurlu buz gibi rüzgarların estiği son derece kasvetli bir kent haline geliyordu.Washington’a bir an önce dönmek istiyordu.Yılın bu mevsiminde ilk bahar çoktan başlamış olurdu orada. Megan içeri girdi.”Bitkin görünüyorsun.”Elindeki tepside kahve fincanları ve bir tavbak dolusu küçük pasta vardı. Jessica ondan yana döndü.”Sen de ışıl ışıl parlıyorsun.Doktorun neyle besliyor seni Megan vitaminlerle mi?” Megan tepsiyi barakırken ona gülümsedi.

”Aman devam et.Öylesine tombullaşıp çirkinleştim ki, komplimanlara dayanamıyorum.” “Meg, gerçekten, harika görünüyorsun.” Megan sarışın, uzun boylu ve dokuz aylık hamile olmasına rağmen son derece çekici görünümlüydü.Üstündeki bol, mavi kaftan bile alabildiğine yakışıyordu genç kadına.İri yarı kadınların çok ender çok ender olarak sahip oldukları o ağır, kösnül zarafete sahipti; gözlerinde hep hülyalı bir ifade bulunurdu.Jessica, onun, tanıdığı en çekici kadın olduğunu düşünmüştü hep.Yüzünde belli bir güzellik yoktu aslında.Biraz uzundu yüzü ve burnu kalkıktı; ama krem rengi mat cildi, mas mavi gözleri ve hemen beliriveren sıcacık gülümsemesiyle son derece çekiciydi.İnsanların görmekten hoşlandıkları bir yüzü vardı Megan’ın… Üniversitenin birinci sınıfında tanışmışlar ve çok iyi arkadaş olmuşlardı.On yıldır devam eden dostluklarını ne evlilikleri, ne Jessica’nın boşanıp başka bir kente taşınması ne de değişik mesleklerde çalışmaya başlamaları etkilemişti.Megan, serbest çalışan bir spor giyim desinatörüydü.Paradan çok, zevk için çalışırdı.Çocukluğundan beri sahip olduğu artistik yeteneğini ve giysilere duyduğu ilgiyi bu şekilde değerlendiriyordu.Thompson ailesinde asıl para kazanan kişi Simon’dı.

Genç adam zengin bir ailenin çocuğuydu ve doğuştan sahip olduğu parayı daha da çoğaltmıştı.Otomotiv endüstrisine parçalar üreten bir aile şirketini yönetiyordu.Şirket, son yıllarda uzay araçları için de önemli parçalar üretmeye başlamıştı. Oturdukları daire, Simon’ın zenginliğini yansıtmaktaydı.Yerler koyu renkli Şark halılarıyla kaplıydı; mobilyalar da deri ve gül ağacından yapılmıştı.Orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğan ve öyle büyüyen, daha fazlasına sahip olmayı da hiç beklemeyen Megan, bu apartman dairesinden ‘şato’ diye söz eder ve sık sık Simon’ın gösterişli ve kibirli tavırlarıyla dalga geçerdi.Jessica, evliliklerinin bu kadar iyi yürümesinin nedenini, Megan’ın son derece neşeli ve şakacı, Simon!ın da aynı ölçüde ciddi ve açıkyürekli olan kişiliklerine bağlardı. Megan geç kadının karşısındaki koltuğa çöküp uzun uzun esnedi.”Zengin ve hamile olmak çok hoş.” dedi.”İlk belirtilerden bu yana parmağımı bile oynatmadım.Simon, hayatımda hiç olmadığı kadar şımartıyor beni.” “Ben olsam yakınmazdım.” “Yakınmıyorum.İlgiden hoşlanıyorum.

Annesi de bana iyi davranmak için elinden geleni yapıyor.Kutsal bir fıçıyım şu anda.” “Kutsal bir fıçı mı?” “Sevgilim…” diye zengin çevrelerin telaffuzunu taklit etti Megan.”Thompsonların milyonlarına konacak olan varisi taşıyorum ben.” “Belki kız olur, değil mi?” “Tanrım, hayır.Kayınvalidem ruh çağırmaya inanır ve vefat etmiş olan sevgili kayınpederim, babasının koyu renk gözlerine, benim de sarı saçlarıma sahip beş kilo ağırlığında bir oğlan doğuracağımı haber vermiş kendisine.” Jessica inanmadığını belli eden bir tavırla gülümsedi.”Simon’ın annesinin böyle şeylere inandığını bilmiyordum.” “Simon’un ailesi eksantrik tiplerle doludur.Çok fazla paralı olmanın sonucu bu.” “Ama Simon oldukça…. normal görünüyor.” “Şimdilik” Meg sırıttı. “Kendisinin tek garipliğinin benimle evlenmek olduğunu iddia ediyor.” “Senden önce nişanlandığı ….

adı neydi?…. O kızıl saçlıyla evlenmesinden çok daha iyi seninle evlenmesi.” Megan tiyatrovari bir tavırla ürperdi.”O kız onu canlı canlı yerdi, zavallı adam.Simon’ı onun tırnakları cilalı pençelerinden kurtarmakla hayatımın en iyi işini yaptım.” “Çok alicenapsın Megan” diyen Jessica, bir suç ortağı gibi gülümsedi ona.Arkadaşının yüzünde de aynı tebessüm belirmişti.Megan, Simon’a şöyle bir bakmış, onu istediğine karar vermiş ve tüm kafasını, tüm zamanını istediğini elde etmeye adamıştı.Simon’un farklı bir toplumsal sınıftan geliyor olaması yada bir başkasıyla nişanlı olması Megan için hiç önemli değildi.Aslına bakılırsa, Simon, kendisine ne olduğunu hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenememişti.Görebildiği tek şey, Central Park’ta köpeğiyle dolaşan bir kadınla sık sık karşılaştığıydı.Köpeğin Megan’a ait olmadığını da aylar sonra öğrenmişti ve o zaman da iş işten geçmiş bulunuyordu.Nişanı bozulmuş, bu olay gazetelerin dedikodu sütunlarını günlerce meşgul etmişti, ama Simon aldırmamıştı bile.Megan’a deli gibi aşık olmuştu ve genç kız birlikte yaşamanın kendisine yettiğini defalarca söylemesine rağmen, onunla evlenmekte ısrar etmişti.Megan ise sahte evlilik düşmanlığını ailesi iyice çileden çıkmaya başlayana kadar sürdürmüştü.

Sonunda durumun çok uygun olduğuna kara verip Simon’un isteğine boyun eğdiğini bildirmişti.Bütün bu operasyon, daha doğrusu kendi deyimiyle ‘yemi oltaya takıp balığı sepete koyana kadar geçen zaman’ topu topu üç ay sürmüştü.Jessica’ya, “İşin komik yanı, çılgın gibi aşığım ona” demişti.Parkta gezmeye çıkardığı arkadaşının köpeği, Simon’a çarpıp onu yere düşürdüğü ve kirli patilerini pahalı kaşmir süveterine dayadığı, Simon’ın da buna karşılık hayvanın başını okşadığı anda aşık olmuştu ona Megan. “Buna tahammül edebilen bir erkek bana da tahammül edebilir” demişti. Megan şimdi öne doğru eğilmiş, fincanlara kahve koyuyordu.Pasta tabağını Jessica’ya doğru uzatarak, “ye” diye emretti.”Çok incesin” pastadan koca bir dilim ısırdı, “Meşhur olmak nasıl bir şey?” “Pek de meşhur sayılmam. Çabuk unutulur.” “Sanmam .Önemli bir noktaya, bir sinire dokundun.Tanıdığım herkes Her Şey Mübah’tan söz ediyor.Ya çok seviyorlar kitabı, ya da nefret ediyorlar.” “Benimle röportaj yapanların çoğu nefret ediyordu.” “Bahse girerim, hepsi erkektir.

” Jessica umutsuzca iki yana salladı başını.”Ben sadece insanların bana anlattıklarını yazdım Megan.Büyük bir gazetecilik işi,hepsi o kadar.” Megan zeki bakışlarını onun yüzüne dikti.”Kitabın biraz erkeklere karşı olduğunu düşünmüyor musun?Yani, Simon….” “Sen çok şanslısın” dedi Jessica.”Çok az evlilik sizinki kadar iyi olur.Üniversitede birlikte okuduğumuz arkadaşlarımıza neler oldu, bir baksana.sssenin dışında hemen hepimiz boşandık.Marcy, Jane, Dona, ben….” Megan, “Aklıma gelmişken” diye sözünü kesti onun.”Philip’ten haber aldım.” Jessica birden kasılıverdi. “Duymak istediğimi sanmı….” “Kaza geçirdi Jess.

Gazeteler yazdı ama hastane ne kadar ciddi olduğunu açıklamaktan kaçındı.” Jessica soğuk bir tavırla, “Bunu duyduğuma üzüldüm” dedi. Megan ona doğru eğildi.Mavi gözleri sabırsızdı.”Bir daha hiç araba kullanamayacak Jess.Bu onun rüyalarının sonu oldu.” “Meg, artık Philip’le evli değilim.Yaralandığına üzüldüm, ama…” Yalvaran bir tavırla iki yana açtı ellerini.”….Artık onunla bir ilişkim olsun istemiyorum.Öyle kötüydü ki….bir kez daha katlanamam.” Jessica’nın evliliğinin o sarsıcı yıllarını anımsamışlardı.İkiside bir süre konuşmadan oturdular.Genç kadın fincanını almak için uzanınca ellerinin titrediğini gördü.

Philip’in adının bile geçmesi baştan aşağı ürpermesine yetiyordu ve Jessica bu zayıflığından nefret ediyordu.Ondan kurtulduğuna inanmıştı hep, üç yıl önce boşanmışlardı ve evlilikleri boşanma işlemlerinin tamamlanmasından çok önce, boş, anlamsız bir hal almıştı.Elinden gelse Philip!i hiç düşünmezdi.Anıları kafasının uzak, karanlık bir köşesine gömmüş, bir gün tümüyle silinip gideceklerini ummuştu.Simon ve Megan bu güne kadar Philip’ten söz etmeme inceliğini göstermişlerdi.Jessica, onların eski kocasıyla görüştüklerini de çok iyi biliyordu.Philip’le tanıştığı o partiyi hatırladı.Bir arkadaşı Watkins Glen yarışını kazanan adamla tanışmasını istemişti.Philip’in etrafı bir sürü güzel kadınla çevriliydi, ama göz göze geldiklerinde…. “Jess, zor olduğunu biliyorum ama Philip değişti.” Jessica katı bir tavırla iki yana salladı başını.”Onu bir daha görmek istemiyorum.” Megan geriye yaslanıp içini çekti.”Bir şans olabileceğini düşünmüştüm….”Sesi alçalmış, neredeyse duyulmaz bir hal almıştı.

Jessica, “Hiçbir şans yok” dedi usulca. “Cehennemi yeniden yaşamaktan başka….” Uçakta koltuğunu ararken, Philip’le tekrar karşılaşması ihtimalini düşünüyordu bir yandan da.Son derece uzak olmasına rağmen, böyle bir ihtimalin varlığı bile Jessica’nın kaşlarının çatılmasına, yüzünde soğuk, uzak bir ifade belirmesine neden olmuştu.Yanından geçtiği insanlar ona merakla bakıyor, sonra hemen bakışlarını kaçırıyorlardı.Genç kadın uzun boylu ve inceydi.Sade ama çok zarif bir güzelliği vardı.Sert ve inatçı kişiliğini vurgulayan kara kaşlarının altındaki kahverengi gözlerinin kadifemsi yumuşaklığını, ihtiraslı yapısını açığa vuran dolgun alt dudağının kösnül kıvrımını ilk fark eden Philip olmuştu.Yüzü oval, burnu düzdü.Çenesinde küçük bir çukur vardı.Herzamanki kayıtsızlığıyla birleştiğinde erkekleri korkutan son derece asil bir havası olduğunun farkında bile değildi. Philip’ten boşanması hem mesleki açıdan, hem de kişisel açıdan yaşamında bir dönüm noktası oluşturmuştu.Okulunu bitirmiş ve kadınlarla erkek arasındaki ilişkilerin kendisini çok ilgilendirdiğini fark etmişti.Bu konuyu çekici bulmasının nedeninin kendi evliliği olduğunu itiraf edecek kadar dürüsttü.Evliliğinin başarısız bir şekilde son bulmasının ardındaki nedenleri araştırmaktaydı hala.

Önce dayak yiyen kadınlarla ilgilenmişti.Kocaları tarafından acımasızca dövülen bu kadınlarla arasında bir bağ olduğunu acı bir alaycılıkla fark etmişti.Doğru, Philip hiç el kaldırmamıştı kendisine, ama duygusal olarak, neredeyse aklını oynatacak derecede hırpalanmıştı.Sonra, giderek yükselen boşanma oranlarını araştırmaya başlamış ve bir teori geliştirmişti.Erkeklerin karılarına bağlı kalmayı arzuladıkları yolundaki iddiaların tam tersiydi teorisi.Her Şey Mübah’ta, tek eşliliğin, temel erkek davranışına aykırı olduğunu yazmıştı.Eleştirmenler ve aydınlar arasında kitabın yarattığı etki müthiş olmuş, amansızca eleştirilmişti.Ama Jessica bu iddiasından vazgeçmemişti.O kadar çok boşanmış kadınla, kocaları kadın peşinde koştuğu için mutsuz olan o kadar çok zavallıyla konuşmuştu ki, erkeklerin çoğunluğunun sadık ve dürüst olmadıklarına inanmıştı.Kendi evliliği de ötekiler kadar açık bir şekilde bu gerçeği doğruluyordu.Şimdi, Philip’in neredeyse ta baştan beri bu bağdan kurtulmak istediğini anlıyordu. Boşanma duygusal açıdan da etkilemişti Jessica’yı.Artık yirmi yaşlarındaki eski Jessica değildi.O zaman çok daha yumuşak, dünyanın nasıl bir yer olduğu konusunda çok daha saftı.Aşk gibi ütopik konulara inanmaya çok daha hazır, etkilenmeye çok daha açıktı.

Yirmi yaşındaki haline bakılınca, Philip’in kendisini nasıl öyle kolayca hayal alemine götürebildiğini daha iyi anlıyordu.Görür görmez aşık olmuştu ona.Yakışıklılığı, kendine güveni ve dünya çapında bir otomobil yarışçısı olarak kazanmaya başladığı ün başını döndürmüştü.Dört yıl birlikte yaşamışlardı.Philip’in mesleği ve giderek artan sert, kırıcı tartışmalr yüzünden sık sık ayrılıklarla geçen dört yıl…Son kavgaları Philip’in çekip gitmesine neden olmuştu ve o olaydan sonra Jessica değişmeye başlamıştı. Erkekler konusunda alaycı, onların iyiliğine inanmayan biri olmuş, hayata karşı acımasızlaşmış, sertleşmişti.Evliliğin ona göre bir şey olmadığına karar verip, kendini tümüyle işine adamıştı.Ve, boşanan öteki arkadaşlarının aksine, Jessica, Philip’ten sonra kimseyle yatmamıştı.Philip’in içinde uyandırdığı duyarlık ve şehvet, evliliğiyle birlikte ölmüştü. Ama, bir daha kesinlikle evlenmemeye karar vermiş olmasına rağmen, bir çocuk sahibi olmak için yanıp tutuşuyordu.Tatlı, dişsiz tebessümlerine, yumuşak, çıplak başlarına bayılıyordu.Minicik elleri ve ayakları boğazına bir yumruğun tıkanmasına neden oluyordu.Bir bebeği evlat edinebilirdi; bekar kadınlar da çocuk sahibi olabiliyorlardı.Ama Jessica, içindeki özlemin bir bebeği karnında taşımayı da kapsadığının farkındaydı.Bir zamanlar bu düşünün gerçekleşmesine öyle az kalmıştı ki, eğer….

“Taksi!” Jessica düşüncelerinden sıyrılınca, çoktan uçaktan inip havaalanının dışına çıkmış olduğunu fark etti.Çevresindeki telaşlı kalabalığın farkına bile varamayacak kadar düşüncelerine dalmış olması şaşılacak bir şeydi.Hayretle salladı başını.Sıralanmış taksilere bakarken elini gözüne siper etti. “Hey, hanımefendi taksi istiyor musunuz, istemiyor musunuz?” “Özür dilerim…evet” Taksi hızla Memorial Köprüsü’nü geçip kuzeybatıya, Jessica’nın evinin olduğu yere doğru yol alıyordu.Oturduğu ev annesiyle babasına aitti.Onlar, emekli olduktan sonra güneye, Florida’ya taşınmışlar, orada bir daire alarak yerleşmişlerdi.Bu ev yirmi yıllık acı tatlı anılarla doluydu onun için.Evinin bulunduğu sokakta büyümüş, o sokakta ağaçların altında oynayıp, kaldırımlarında bisikletle dolaşmıştı.Annesi de , babası da çalışıyorlardı.Babası avukat, annesi öğretmendi, ama, tek çocuk olmasına rağmen hiçbir zaman kendisini yalnız hissetmemişti.O bölge, genellikle yeni evli, genç çiftlerin tercih ettikleri bir yerdi ve Jessica oyun arkadaşı bulmakta hiç zorluk çekmemişti.Şimdi o arkadaşlarının çoğu başka yerlere taşınmışlardı, ama anne babaları hala eski evlerinde oturuyorlardı. İşte bu yüzden, hiçbir zaman büyük bir kentte yaşadığını hissetmemiş, yalnız olmaktan da korkmamıştı.Ev geniş değildi.

Tam ortadaki sokak kapısının iki yanında cumbalı pencereleri olan, iki katlı, küçük, tuğla bir binaydı.Sık yapraklı ağaçların gölgelediği sokak da sesiz ve sakindi.Washington’ın tehlikeli bir kent halini aldığı yolundaki haberlere hiç aldırış etmezdi Jessica.Güvenli ve rahat bir yerdi evi onun için.Bu yüzden, şoförünün parasını verip bavulu elinde merdivenlere doğru yürüyene kadar ön kapının aralık olduğunun farkına bile varmadı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir