Claire Harrison – Bitmeyen Dans

Carrie Moore balerinlik mesleğinin doruğuna ulaşmış sayılırdı.bunu, biraz da, erkeklerle duygusal ilişkilere girmemesine ve kendini bale dışında hiçbir şeye kaptırmamasına borçluydu.Ama Neil Taylor’la tanıştığı anda tüm prensiplerini bozacak ve genç adamla bir hafta sonu geçirecekti. Bu iki günlük ilişkisinin bütün hayatını etkileyebileceğini hiç hesaba katmamıştı tabii ki…Çok geçmeden ailesinden ve meslek yaşamından uzaklaşıp ıssız bir yere çekilmek zorunda kalan Carrie hayatının bundan sonra alacağı yönü bilemezdi ama, kesin olarak bildiği bir şey vardı: Neil Taylor’a karnında taşıdığı çocuğun başkasından olduğunu söyleyecekti!… BİRİNCİ BÖLÜM Genç kız beyaz bale giysisiyle sahnede selam verdiğinde kendisini izlemekte olan iki bin beş yüz kişinin alkışlarıyla salon inliyordu.Kuğu Gölü Balesi’nde kuğuların kraliçesi Odette’i oynamış ve bu gece gerçek bir sanatçı olduğunu kanıtlamıştı.Yirmi yıllık yoğun bir çalışmadan sonra bu başarı rüya gibi geliyordu kendisine.Her an çalışma salonunda uyanacakmış gibiydi. carrie, otelin yemek salonunun kapısında kararsız duruyordu.Bu demir kafeslerle yapılmış kemerli bir yapıydı.Salonun yerleri koyu mavi halı kaplıydı.Bembeyaz örtülü masaların üzerindeki altın renkli şamdanlar çevreye loş ve sıcak bir ışık yayıyordu. Genç kızın kulağına bindokuzyüzellilerden kalma bir melodi çalınınca dönüp orkestraya bakmadan edemedi.Bu piyano,davul ve saksafondan oluşan tipik bir caz orkestrasıydı.Hemen önlerindeki pistte birkaç çift müziğin ritmine uyarak dans etmekteydi.Masalarda oturan insanların yüzü iyice gölgede kalıyordu.


Barda bir takım erkeler oturmuştu.Carrie’yi anında fark ederek dönüp bakmaları genç kızı huzursuz etti ve salonu geçerek terasa açılan kapılardan dışarı çıktı. Önünde nefis bir kumsal uzanıyordu. Gece pırıl pırıl bir ay ışığıyla yıkanıyordu.Florida’da güzel bir gece yaşanmaktaydı… Carrie uzun saçlarını eliyle karıştırarak düzeltti. Hafif rüzgar yüzünü okşuyordu. Hava nemliydi ve omuzları çıplak, kırmızı gece elbisesi ürpermesini engelleyemiyordu.Arkadan gelen konuşma ve gülüşmeleri duyunca bir an o da içerideki insanların yanında olmayı istedi. Herkes gibi dokuzdan beşe kadar çalışmayı gerektiren bir işi olsaydı, onun da sosyal yaşamı canlanabilirdi. Carrie karanlıkta belli belirsiz görünen ufka bakarak içini çekti. Seçimini yıllar önce ve kendisi yapmıştı.Ancak mesleğinin dönüşü olamazdı. Üstelik kendisini bu yere getiren organizasyona, partneri Casimir Rudenko’ya ve izleyicilere şu anda sahip olduğu ünün bedelini ödemek zorundaydı. Genç kız tam arkasını dönüp oradan ayrılmak üzereydi ki yanında bir gölgenin kımıldadığını fark etti.”Gitmeyin” dedi genizden gelen bir erkek sesi.

”Çok güzelsiniz”.”Gözlendiğimi bilmiyordum” Genç adamın koyu renk giysisi geceyle öylesine uyumluydu ki daha önce fark edilmemesi doğaldı. Yabancı hafif, yumuşak adımlarla Carrie’ye doğru ilerledi. Renkli lambaların ışığı altında gömleğinin rengi beyazdan maviye, sonra da pembeye dönüştü. Sonunda düzgün burnu ve etkileyici gözleriyle duyarlı ağız ortaya çıktı. Genç adam Carrie’nin yüzünü öyle dikkatle inceliyordu ki, genç kız bir an ürktü. Işıklar sürekli değiştiği halde Carrie’nin ince hatlı yüzünü, koyu renk kirpiklerinin arasından görünen parlak gözlerini fark etmemesi olanaksızdı. genç kızın yüzü gerek afişlere, gerekse dergilere öyle çok konu olmuştu ki onu tanımayan yoktu neredeyse. Carrie her zamanki gibi karşısındakinden bir tepki beklemeye başladı. Oysa umduğu gibi olmamış, genç adam onu tanımamıştı. Bunun üzerine biraz rahatladığını hissetti CArrie. Genç adam,”Burada yeni misiniz?” diye sordu. “Birkaç gün kalacağım.”Carrie’nin yüreği hızla çarpmaya başlamıştı. Genç adam denize doğru dönerek, “Ay ışığı palmiyeler ve deniz kokusu sizce büyüleyici bir ortam yaratıyor mu, yoksa böyle şeylerin palavra olduğunu mu düşünüyorsunuz?” diye sordu.

Carrie gario bir biçimde genç adama baktı.Yabancı erkeklerle böyle karanlık köşelerde bir arada bulunmaya alışık olmamakla beraber bu sözlerin başka konular açmak için başlangıç olarak kullanıldığını sezinlemişti. “Palavra” deyiverdi. “Anlaşılan pek romantik değilsiniz.” Bu konuşma Carrie’nin hoşuna gitmeye başlamıştı.Kendisi şu anda çok ünlü biriydi. Bir sürü yerden başrol teklifleri alıyor hatta filmlerde oynamasını isteyenler bile çıkıyordu. Oysa madalyonun öteki yüzü pek öylesine parlak değildi. Özel hayatı hemen hemen yok gibi bir şeydi. Her yerde özenli konuşmak zorundaydı. Ama şu anda bir yabancıya aklından her geçeni söyleyebilmek çok çekici geliyordu. ” Tersine” edi. “İnanılmayacak ölçüde romantik biriyim. Bir düzine kırmızı gül ya da elime kondurulan bir öpücük karşısında düşüp bayılabilirim” “Bence bu çok tehlikeli. Peki sık sık doktora ihtiyacınız oluyor mu?” Carrie başını salladı.

“Hayır yanıma özel ilaçlar alıyorum” Genç adam bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi. ” Peki bayılmadığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz?” Carrie yanıtlamadan önce bir an durakladı. ” Reklamcılık işinde çalışıyorum” “New York’da mı?” ” Evet, ya siz?” ” Ben enerji uzmanıyım. Petrol şirketleri için çalışıyorum.” Genç kız onun halinden ve tavrından yönetici düzeyinde bir eleman olduğunu tahmin ederek. “çok yolculuk ediyor olmalısınız.” dedi. Genç adam aşağı yukarı otuz beş yaşlarında görünüyordu. “Geçen yıl Arika’daydım.Ethiopia’da.” Carrie onun neden kendisini tanımadığını anlamıştı.Batılı ülkelerin gazetelerinin pek ulaşamadığı bir yerde bulunmuştu. Genç kız artık iyice rahatladığını hissediyordu. Tatilinin çoğunu bir sürü insan kalabalığının arasında geçirmişti.Kimisi resimlerini çekmiş, kimisi röportaj yapmıştı.

Dolayısıyla çalıştığı yerden uzakta, sıradan biri gibi olabilmek amacıyla buraya gelmişti. “Benim adım Neil Taylor.” “Ben…Bonnie Hughes” diye yalan söyledi Carrie. “Dans eder misin Bonnie Hughes?” Genç kız bir ab kasıldı. Ancak kısa süre sonra genç adamın aralık kapıdan duyulan müziği kastettiğini anladı. Başıı kaldırarak gülümsedi. “Koşullar uygun olduğunda evet” ” Ne tür koşullar bunlar?” ” Gökte ay ışığı olmalı, rüzgar denizden hafif bir koku getirmeli ve ışıklar loş olmalı.” Neil Taylor’un hoşuna gitmişti bu sözler. “Peki eşin herhangi biri olabilir mi, yoksa onun da belli özellikleri mi olmalı ?” Carrie bir yabancıyla flört etmenin hiç bu denli eğlenceli olacağını aklına getirmemişti daha önceleri. “Uzun boylu olmalı, çirkin olmamalı ve ayağıma basmamalı dans ederken.” Neil Taylor yerlere kadar eğilerek genç kızı selamladı. “Emrinize amadeyim.Uzun boyluyumi bir sürü hanım bana çirkin olmadığımı söylemişti. Ve en son olarak bir kızın ayağına bastığımda dans okulunun beşinci sınıfındaydım.” Carrie ciddi bir ifade ile, ” Belgeleriniz tamam” dedi.

“Sınavı geçtim mi?” Carrie birkaç adım atarak genç adamın önünde durdu. “Evet Neil Taylor ” Orkestra şimdi Latin müziğinden yavaş parçalara geçmişti. Genç kız kendini bu yabancı erkeğin kollarına bıraktı. Boy farkları göz önüne alınmazsa çok güzel bir çift oluşturmuşlardı. Genç kızın başı erkeğin göğsüne yaslanmış, kolları boynuna dolanmıştı. Carrie erkeğin bedenini gömleğinin altından hissediyor, kendi gövdesi de yavaş yavaş uyanıyordu. “Çok yumuşak ve seri dans ediyorsunuz Miss hughes” dedi genç adam. “İstesem de size yetişip ayaklarınıza basamam”. Carrie’nin içinden bir kahkaha atmak geldiyse de kendini güç tuttu.”Bu bir iltifat mı Mr. Taylor?” Genç adam hafifçe kendini çekti.” İltifat ettiğimde bunu sorma gereği duymayacağınızdan emin olabilirsiniz.” Genç kızı biraz daha kendine çekti. Carrie ay ışığında deniz kokuları arasında bu yabancıyla dans etmekten çok mutluydu. Yalnızca bu anı ve özgürlüğünü yaşıyordu.

Daha birçok erkekle dans etmişti. Ancak onların tümü mesleki beraberlikten başka bir şey değildi. Bir erkeğin dokunuşunun ne denli uyarıcı olduğunu ancak şimdi anlamıştı. Melodiler birbirini izledi ve uzun süre konuşup gülüşerek dans ettiler. Genç kız iyiden iyiye başının döndüğünü hissediyordu. Demek ay ışığı alkol kadar tehlikeli olabiliyormuş diye geçirdi aklından. Neil Carrie’nin ellerini avuçlarının arasına aldı. “ Ne tür bir reklamcılık yapıyorsunuz Miss Hughes?” “ Bonnie” “ Bonnie” diyerek tekrarladı Neil.” Ne tür bir reklamcılık yapıyorsun?” Genç kız bu arada ne söyleyeceğini kararlaştırmıştı bile. “metin yazarım. Sabun ve deodorant satabilmek için cinselliği işliyoruz?” “Bu konuda başarılı mısınız?” “Cinsellik konusunda mı yoksa sabun ve deodorantta mı?”. Carrie bu sözleri söylediği için kendi kendini kutladı. Tam Bonnie’ye uygun sözlerdi bunlar. Carrie oda arkadaşının bu tavırlarına her zaman imrenirdi. Ve Bonnie erkekleri parmağında oynatan kızlardandı.

Yeni boşanmıştı ve şu anda en az altı tane erkek arkadaşı vardı. “Cinsellik konusunda”. Genç adam bir yandan da Carrie’yi bakışlarıyla tartıyordu. Genç kız kendini Bonnie rolüne öyle kaptırmıştı ki çabucak yanıt verdi. “Çok başarılıyım elbet.” Bu sırada garson içkileri getirdi. Carrie bir yudum alarak “ Hımm, çok güzel” dedi. Neil, Afrika’da başından geçen olayları anlatmaya başlamıştı. Bu arada genç kızı bol bol güldürüyordu. Carrie farkında olmadan dördüncü içkisini de bitirmişti bu kez de başı içkiden dönmeye başlamıştı. Gözlerini genç adamın yüzünden ayıramıyor, içinden ona sarılıp ellerini saçlarının arasında gezdirmek geliyordu. Ardından bir kez daha dans ettiler. Neil arada bir durup genç kızı hafifçe dudaklarından öpüyordu. Carrie ürpererek ona biraz daha yaslandıkça o da genç kızı iyice kendine çekiyordu. Carrie erkeğin bakışlarındaki arzu dolu iadenin belki de farkında bile değildi.

Rüyadaymışçasına gülümseyerek başını genç adamın omzuna yasladı, gözlerini kapattı. Kendini öylesine kaybetmişti ki Neil onu salondan çıkarıp asansöre bindirirken hiç tepki göstermedi. Ancak durdukları katın kendi odasının bulunduğu kat olmadığını anlayınca irkildiyse de genç adam onu belinden tuttu. “Sarhoş oldun” dedi. Gerçekten de sarhoştu. Şu anda başarıdan ya da ay ışığından değil, sadece içkiden sarhoş olmuştu. Gecenin nasıl biteceğini anlamıştı ve bundan zevk duyduğunu fark etmişti. Bir kez olsun diğer kadınlar gibi davranarak dilediğini yapmak istiyordu. Ardından yine gösteri dünyasına dönecek, röportajlar, basın toplantıları, davetler birbirini izleyecekti. Ama bu gece ay ışığı, müzik ve bu yabancı erkekle birlikteyken özgürdü. Neil odasının kapısını açınca Carrie onun bir dairede kaldığını anladı. Oturma odasından yatak odasına geçtiler. Genç adam onu bırakarak lambayı söndürdü. Ardından Carrie’yi kucaklayarak yatağa yatırdı. Genç kızın bu sırada başı yeniden dönmeye başladıysa da erkeğin soyunarak yanına yattığını fark etmişti.

Neil genç kızı kendine çekerek, << Ne güzel kokuyorsun>> diye mırıldandı. CArrie bir an için kendine geldi. parmakları erkeğin çıplak göğsüne dokununca ateşe değmil gibi geri çekildi. burada, bu çırılçıplak yabancıyla ne işi vardı? bedeni kaskatı kesilmişti.Ama kendini zorlayarak gevşemeye çalıştı. Ne yapacağını biliyordu. Bonnie Hughes böylesine çekici bir erkeği asla reddetmezdi. Ondan ürkmek yerine, onu cesaretlendirmek için elinden geleni yapardı. Carrie elbisesinin askılarını indirerek genç adama yardım etti. Erkeğin başı boynundan göğsüne doğru inerken inlemekten kendini alamadı. Kendini gitgide büyüyen arzuların seline bıraktı. Neil’in tecrübeli dokuşları bedeninde uyarılmadık yer bırakmıyordu. Carrie’nin elbisesi rastgele yere atılmış, vücudu sanki ömrünce bu anı beklemiş gibi birden can bulmuştu. Bacaklarını hafifçe aralayarak genç adamın sert gövdesini okşamaya başladı. Neil inleyerek ellerini genç kızın saçlarında gezdirdi ve onları bir tutam halinde kavradı.

<< Eski köle kadınlara benziyorsun>> Sonra başını geriye iterek Carrie’nin boynundan öpmeye başladı. <<Yaa, öyle mi?>> diye mırıldandı genç kız. <> diye fısıldadı Neil.<> Neil’in dudakları Carrie’nin bedenini en küçük ayrıntısına değik keşfederken saatler akıp gidiyordu.Genç kız bunca zamandır taşıdığı bedeninde ne denli büyük bir arzunun gizlenmiş olduğunu artık anlamıştı. Öyle ki sonunda genç adama delicesine yalvarmak zorunda kaldı. Ve Neil ta başından beri bu anı bekliyormuşçasına Carrie’yi kendine çekti.Birlikte doruğa ulaşırlarken soluk soluğa kalmışlardı. Gün ışığı tavanın oymalarında karmakarışık olmuş çarşafları aydınlatırken, Carrie’nin yüzünü ve kumral saçlarının arasındaki altın rengi pırıltıları ortaya çıkarıyordu. Genç kız bir eli yanağının altında, yan dönmüş, tek omzu örtünün dışında kalmıştı. Yanındaki genç adam dirseği üzerinde doğrulmuş onu izliyordu. Bakışlarından hem düşünceli, hem şaşkın olduğu anlaşılıyordu. Ardından kararlı bir biçimde yataktan kalkarak Carrie’nin önünde durdu. Carrie gözlerini kırpıştırdıysa da inleyerek öbür tarafa döndü. Ağzı kurumuş, başı ve gözkapakları ağırlaşmıştı sanki.

Kendini zorlayarak güçlükle gözlerini açtı. <> Cariie gözlerini açınca karşısında, elinde bir bardak su ve aspirinle duran uzun boylu erkeği gördü. Vücudunun çıplaklığını örtmeye çalışarak yatakta doğrulup oturdu. Teşekkür ederek bardakla aspirini aldı. Suyu sonuna kadar içip aspirini yuttu. Ardından bardağın soğuk camını alnında gezdirerek baş ağrısını hafifletmeye çalıştı. Bir yandan da gözlerini kapatarak kendine gelmeye çalışıyordu. <<Neredeyim?>> <> Carrie yatağın yanıbaşındaki iskemlede oturan erkeğe baktı. Üzerinde yalnızca blucin pantolon vardı. Pencereden giren ışık göğsünün üzerindeki tüylerde oynaşıyordu. Yüz hatları düzgün ve kararlı, saçlarıysa gür ama o anda karmakarışıktı. <<Şey…ben burada mı uyudum?>> Genç adam başını evet anlamında salladı. <> < Neil gülümseyerek.<< Özür dilerim, rüye görmüş olacağım>> dedi. Carrie bardağı iki elinin arasına alarak sıkıca tuttu.

<<Seviştik…>> Şimdi her şeyi yavaş yavaş hatırlıyordu. Genç adam alaycı bir biçimde gülümsedi. <<Eğer bunu hatırlamasaydın kendimi hakarete uğramış sayacağım>> Carrie karşısındaki bu yakışıklı yüze bakarak dudaklarını ısırdı. Önceki gecenin romantizmi gün ışığında yok olup gitmişti. Genç kadın ne yitirdiğinin bilincindeydi, hem de ne için…İnançları geçmişi, bir yabancının kollarında eriyip yok olmuştu. Bir yabancı!.Hakkında hiçbir şey bilmediği bu adam şu anda dikkatle kendisini süzerken bir yandan da önceki geceyi anımsatıyordu ister istemez. Carrie umutsuzca başını elindeki bardağa eğdi.İçinden haykırmak geliyor, Bonnie’nin kişiliğine bürünmüş olmanın ne kadar anlamsız olduğunu düşünüyordu.Artık özgür ve umursamaz davranmak gelmiyordu içinden. Tersine duyduğu utanç dayanılmaz bir hal almıştı.Keşke Neil’r yalan söylememiş olsaydı.O zaman ne dün geceyi ne de bu sabahı yaşamazdı. Genç kız kirpiklerinin arasından Neil’e göz attı. Bakışları genç adamın ellerine takılınca elinde olmaksızın kıpkırmızı kesildi.

Neil bir aşık olarak kendisine anlayışlı,yumuşak ve özverili davranmıştı. Bu tutumuyla genç kadını daha önce kendisinin bile farkında olmadığı duyarlıklarn, arzuların doruğuna ulaştırmıştı.Tam tersi de olabilirdi. Oysa o genç kadını çok mutlu etmesini bilmişti ve kimse kendisini durumdan yararlanmış olmakla suçlayamazdı.Belki de Carrie onu, kendi çevresinde oluşturduğu duvarı yıkmak amacıyla kullanmış sayılırdı. Genç kadının elinden şu anda ancak durumu anlatıp özür dilemek gelebilirdi. O zaman Neil onu anlar ve ikisi de kendi yollarına giderlerdi. CArrie bu düşünceyle rahatlayarak Neil’e gülümsedi.<> Genç adamın yüzünden garip bir ifade geçtiysede eğilip genç kadının burnuna dokundu. <<İyi, kadınların beni unutmalarını istemem>> Carrie yutkunarak <<Şey ben en iyisi…>>dedi.Ancak Neil sözünü tamamlamasına izin vermedi. <<Önce tenis oynayacağız,ardından öğle yemeği.Sonra da tekne gezintisi yapacağız>> Genç kadının şaşkınlığını gözlerinden okumak mümkündü.<<Yaa, öyle mi?>> Neil alaylı bir şekilde ona bakarak,<< Ne yani el sıkışıp ayrılacak mıydık?>> diye sordu. << Ben sanmıştım ki.

>> Sözünü bitiremedi.Gerçekten de öyle düşünmüştü.Uygar bir biçimde ayrılıp birbirlerini daha fazla tanımaktan kaçınacaklardı.Oysa Neil’in böyle bir şeye hiç de niyetli olmadığı anlaşılıyordu. Sevişmişler ve ikisi de bundan zevk almışlardı.Genç kadın kabul etmeyi istese de istemese de gerçek buydu.Geçirdikleri gece Neil’e Carrie üzerinde hak iddia etme yetkisi veriyordu.Burada kaldıkları sürece birlikte olacaklardı anlaşılan.Ve gerçek kimliğini öğrenmek belki de Neil’i hiç etkilemeyecek, tersine,bunun, ilişkilerini değiştiremeyeceğini savunacaktı. <> Cariie güçlükle konuşarak, <<Önce kahvaltı ederiz sanmıştım.>> dedi. <<Anlıyorum.Dün geceden sonra çok acıkmış olmalısın>> Genç kadın onun sesindeki imayı anlamamazlıktan gelerek gülümsedi.Sesine umursamaz bir hava vermeye çalışarak,<< Evet, açlıktan ölmek üzereyim.>>dedi.

deniziderya 14.02.2007 20:50 Günün geri kalanını burayı bir an önce terk etmekle tatilini tamamlamak arasında bocalamakla geçirdi Carrie.Aslında tatilini tamamlamak demek, bir gün ve bir gece daha burada kalmak anlamına geliyordu. Ve Neil’in varlığı bu kararı güçleştirmekten başka işe yaramıyordu.Neşeli bir adamdı.İyi tenis oynuyor, ama yenildiğinde bunu sorun etmiyordu.Öğleyin yakındaki bir kasabada yemek yediler.Öğleden sonra teknede Neil ona yelken kullanmayı öğretmeye çalıştı.Genç kadının beceriksizliklerine birlikte güldüler. Carrie Neil’in yaşamdan zevk almasını imrenerek izliyordu.Konuşmalarından anlaşıldığına göre Ethiopia’da geçirdiği süre içinde sayısız güçlükle karşılaşmıştı.İş hayatının pek kolay geçmediği kesindi.Ancak genç adam iş dışındaki süreyi elden geldiğince keyifli geçirmeye bakıyor, bu arada yaşama sevincini yitirmiyordu. Carrie de onun gibi olabilmeyi isterdi.

Oysa kendisi günlük çalışmalarını aklına getirdikçe şu anda ne denli tembellik ettiğini düşünmeden edemiyordu. Neil’in küçük olaylardan, ayrıntılardan aldığı zevk, genç kadının yaşama yepyeni bir açıdan bakmasına neden olmuştu. Tatilinin hiç değilse bu açıdan yararlı olduğu söylenebilirdi. Kumsalda uzanıp güneşlenirken Neil’in deniz kabuğu koleksiyonu yaptığını öğrendi. Neil’le birlikte gülüp eğlenirken akşam New York’a giden uçağın kalkış saati çoktan geçip gitmişti.Gece otelde yemek yediler. Genç adamın hayranlık dolu bakışları carrie’nin elbisesinin güzelliğinin başlıbaşına kanıtıydı.Aynı şekilde Carrie de onun koluna girerken genç adamın çok yakışıklı olduğunu görmezden gelememişti.Giydiği smokin bile omuzlarının genişliğini gizleyememişti. Gece bir önceki gibi geçiyordu.Ancak bu kez birbirlerine daha sıkı sarılmış bir halde dans ediyorlar, genç adam arada sırada eğilip Carrie’nin kulağına sevimli sözler fısıldarken onu öpüyordu.Dolayısıyla genç kadın gece boyunca giderek daha fazla uyarıldığını hissetti.Carrie cinsel çekimin başlı başına bir olgu olduğunu anlamıştı.Bu gece kendini Bonnie’nin yerine koymasına gerek yoktu.Kollarının arasındayken bakışlarından bile böylesine etkilendiği bu adam için CArrie olmasının bir sakıncası yoktu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir