Claire Sylvia – Kalp Değişimi

Claire Sylvia’nın olağanüstü hikâyesinin doğrusunu biliyorum. Onunla, kalp nakli geçirdikten kısa bir süre sonra hastanede tanıştık ve o zamandan beri de ilişkimizi kesmedik. Claire’in başına gelen olağanüstü şeyleri açıklayamıyorum ama yaşadıklarına inanmakta hiç zorluk çekmedim. Gökbilimcilerle ve ku-antum fizikcileriyle konuşmayı sevmem de bu yüzdendir. Onlar da sürekli esrarengiz, açıklanamaz olaylarla uğraşır dururlar. Fizikçilerin de çevremizdeki esrarengiz şeyler olduğu gerçeğini kabul edecekleri günü özlemle bekliyorum. O gün yaklaşıyor. Bunun her yerde işaretleri var. İnsanlar akıl ve bedenin arasındaki bağlantının sınırlarını keşfetmeye çalışan Canda-ce Pert’le Joan Borynesko’yıı ve de onlar gibi çalışmalar yapan yüzlerce araştırmacıyı seviyorlar. Advances ya da Alternative Therapies gibi yeni gazetelerde, bilginler ve düşünürler sağaltım mucizesini anlamanın yeni yollarını okurlarla paylaşıyorlar. San Fransisco’da, Randolph Byrd adlı bir kardiyolog Koroner Bakım Ünitesi’nde yatan 393 hastanın üzerinde duaların etkisini inceleyen bir araştırma yaptı. Grup gelişigüzel bir şekilde ikiye ayrıldı. Bunlardan bir yarısı için dua edilirken diğer yarısı için dua edilmedi. Hastalara da, idarecilere de kimin hangi grupta olduğuna dair bir bilgi verilmedi. Çalışma bittiğinde, kendileri için dua edilen hastalar istatistik olarak diğer gruptakilerden daha iyiydiler.


Bu çalışma daha sonuçları ilan ;V: -11- edilmeden, iki büyük tıp dergisi tarafından reddedildi. Talihsiz bir durum, çünkü bütün olasılıklara açık olmalıyız. Eğer Dr. Byrd’ın makalesi bu sonuçların alınmasını sağlayan bir ilaç hakkında olsaydı hemen basılırdı. Doktorlar metafizikçilerden uzak durmaya gayret ediyor, ancak bilim ve ruh bu kadar uzak değil birbirinden. Einstein, “Sahip olabileceğimiz en güzel deneyim, gizemdir,” demiştir. “Bu gerçek sanatın ve gerçek bilimin temellerini kuran esaslı bir duygudur.” Claire ile tanışmadan çok önce, ciddi hastalıkları olan bir sürü insanla çalışmaya başlamıştım. Bu hastaların %15 ile %20’lik bir kısmının bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ölmeyi tercih ettiklerini keşfetmiştim. Daha geniş bir grup ise doktorları memnun etmeye uğraşıyorlardı. İlaçlarını alıyor, randevularına geliyor ve doktorların kendilerine öğütle-dikleri şeyleri yerine getiriyorlardı. Tabii bu öğütler yaşama biçimlerinde radikal bir değişimi gerektirmiyorsa. Üçüncü grupta diğer %15-20’lik bir kısmı “olağanüstü” dediğim insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar kurban olmayı reddediyorlardı. Kendilerini, kendilerine bakma konusunda uzman olarak yetiştiriyorlardı.

Otorite olarak görmekten çok, partner olarak gördükleri doktorlarını sorguya çekmekte hiç tereddüt etmiyorlardı. Bu olağanüstü hastaların farklılığı güçlerini koruyor oluşlarından kaynaklanıyordu. Sizin de fark edeceğiniz gibi, Claire Sylvia bu gruptandı. Tabii onun durumunda hasta sözcüğü belki de yanlış kelime diye düşünülebilir. Hasta sözcüğü her şeyden önce, konuşmadan ya da olay çıkarmadan gerekli olanı yapmaya istekli, itaatkâr bir kişi anlamına gelir. İstisnai hastalar öyle davranmazlar. Başkalarını dinlerler, ama kendi kararlarını kendileri verirler. Kendi şanslarını yaratırlar ve eğer özel bir tedavi istenilen şekilde işlemezse ondan vazgeçip, yeni bir şeyler denerler. -12- Claire sezgileriyle, birçok doktorun yeni yeni anlamaya başladığı şeyi öğrenmişti. Yani, fiziksel iyileşmeye, büyük ölçüde akıl ve beden arasındaki iletişim yollarını açmanın yardım edeceğini… Bunu yapmanın bir yolu duygularınızı kullanmaktan geçer: nefret ve kıskançlık gibi olumsuz duyguları yok etmek ve aşk, kabullenme, affetme gibi olumlu duygulara kapılarımızı açmak. Bir diğer yol da, vücutlarımızdaki iyileşme işlemini hayalimizde canlandırmaktır. Ve Claire bunu da yaptı. Vücudumuz ve aklımız birbiriyle sürekli olarak bilinçsiz bir şekilde iletişim içindedir. Bu yüzden ben hastalarıma hep rüyalarını not etmelerini öğütlerim. Çünkü vücut semboller kullanmadan konuşamaz.

Rüyaları anlamak zaman zaman zor olabilse de, Claire onların, göz ardı edilemeyecek, hayati bilgiler edinmekte ne kadar önemli olduklarını gösterdi. Meditasyon iç dünyamızla iletişim kurmanın bir başka yoludur. Bir zamanlar birisi, “Dua etmek konuşmaksa, meditasyon dinlemektir,” demişti. Aslında meditasyon, derinlerdeki düşüncelerimizi dikkate alabilmek için baskıları ve günlük hayatımızda dikkatimizi dağıtan şeyleri dinleme işlemini geçici olarak durdurmaktır. Meditasyonun fiziksel yararları, birçok araştırmacı tarafından çok güzel belgelenmiştir. Claire’e ve diğer birçok kişiye nasıl meditasyon yapacaklarını öğreten Dr. Herbert Benson bunlardan biridir. Claire Sylvia gizemi birçoğumuzdan daha fazla yaşamıştır. Olağanüstü yolculuğu sırasında, kendi ruhunu keşfetmek konusunda istekli olmuş ve birçoğumuzun baskı altında tuttuğu duygulan serbest bırakmıştır. Umarım sizler de hem kalbinizi, hem de zihninizi onun olağanüstü hikâyesine açarsınız. Bernie SIEGEL, M.D 13- 1. BÖLÜM En Derin Soluk Yıllar önce, nadir görülen ve öldürücü sonuçları olan bir hastalık sebebiyle, ölmek üzere yatarken, göğsüm kesilerek açılmış, kalbim ve ciğerlerim dışarı çıkarılmıştı. O boşaltılmış çukura dokiorlar, hayatımı kurtarmak için, motosiklet kazasında yaşamını yeni kaybetmiş genç bir adamın kalbini ve ciğerlerini yerleştirdiler. Çok büyük bir yücelik, cömertlik ve zarafet göstererek, genç adamın ailesi bu değerli ve eşsiz hediyeyi tamamen yabancı birine vermeye razı olmuştu.

Karar vermelerini takip eden saatler içinde, o genç adamın kalbi daha önce hiç bilmediğim bir hız ve yaşama gücüyle benim kanımı pompalarken, ciğerleri de benim bedenimde nefes almaya başlamıştı. Ameliyattan sonra uyanıp hayata döndüğümde, çıktığım uzun yolculuğun sonunda bittiğini sanmıştım. Aslında yeni başlıyormuş. Çok geçmeden yeni organlardan daha fazla bir şeylerin bedenime geçtiğini hissetmeye başladım. Nakledilen kalbin ve ciğerlerin bir şekilde kendi isteklerini ve hatıralarını da birlikte getirip getirmediklerini düşündüm. Rüyalar gördüm; organlarını aldığım kişinin ruhunun ve kişiliğinin bazı yönlerinin şimdi bende varolduğu hissini veren birtakım değişiklikler yaşadım. -15- Hayatım boyunca bana hep, şairlerin itirazlarına ve gizemli mırıldanmalarına rağmen, kalbin sadece kanımızı pompalamaya yarayan bir organ olduğu söylenmişti. Çok önemli bir pompaydı, evet, ama sadece bir pompaydı işte. Monoton bir görevi olan gerekli bir makineydi. Bu görüşe göre, kalbimizde duygular ve hatıralar yoktu. Üstelik hiçbir bilgelik de taşımıyordu. Bunlara hep inanmıştım, ama bugün artık daha farklı olduğunu biliyorum. Belki de kalbin başka düşünme şekilleri vardır. Belki de yüzyıllardan beri kalbe atfedilen birçok özellikten bazıları mecazi bir anlam taşımaktan daha çok şey ifade ediyordur. Bugün bile, aydınlanmış ve bilimsel diyebileceğimiz çağımızda, biz hâlâ duygularımızı ve birtakım değerleri tartışırken kalbimize göndermelerde bulunuruz.

Aşk bittiğinde ya da ölüm birden geldiğinde kalbimiz kırıldı deriz. Sevinsek de üzülsek de kalp sözcüğünü dilimizden düşürmeyiz. Duygularımızı göstermeye kalktığımızda kalbimizi açmaktan söz ederiz ya da birisi duygusuz davrandığında, kalpsiz olduğunu söyleriz. Temiz kalpli, yumuşak kalpli, cesur yürekli deriz. Kalp ağrısı çekmekten söz ederiz. Bu liste böyle uzayıp gider. Bu deyimlerde, kelimesi kelimesine bir gerçeklik olması acaba olası mı? En tutucu kardiyologlar bile kalbin sağlıklı çalışmasının, yalnızlık, depresyon ve soğuma gibi belirli duygusal gerçekler tarafından etkilendiğini kabul edeceklerdir. Akıl ve vücudun birbirine derinden bağlı oldukları genel olarak kabul edilirken, ciğerlerimiz, pankreasımız hatta beynimizle bile ilgili pek fazla tabirimiz yoktur. Yeni bir kalp edindiğimde yeni bir ritim de edinmiştim. Yeni tepkiler, yeni bilgiler ve yeni sorular gibi. Kendimi, hazırlıksız yakalandığım ve hiç beklemediğim, çok ilginç ve gizemli bir yolculukta bulmuştum. Bazen korkutucu, bazen de çok keyifli bir yolculuktu bu. Bir keşif macerası, aynı zamanda da kendini keşfetme olan bu yolculuk hayatın gizemli yüzüne tamamen yeni bir açıyla bakmama yol açtı. -16- Seyahatim kalp ve ciğer nakliyle başladı. Belki de daha erken.

Ama ancak ameliyatın üzerinden beş ay geçtikten sonra çok canlı bir rüya gördüğümde bu süreçte olduğumu tam olarak anlayabildim. Ilık bir yaz günüydü. Açık havada çimenli bir tarladaydım. Yanımda da uzun boylu, zayıf, kum rengi saçlı, sırım gibi bir adam vardı. Adı Tim’di ve soyadının Leighton olabileceğini düşünüyordum. Neşeli bir ilişkimiz vardı ve iyi arkadaştık. Sonra, gösteri yapan bir grup akrobata katılmak için oradan ayrılma zamanım geldi. Tim’den uzaklaşarak bir yoldan aşağıya doğru yürümeye başladım. Ama birden aramızda yarım kalan bir şeyler olduğunu hissederek geri döndüm. Onunla vedalaşmak için geriye yanına yürümeye başladım. Ben yaklaşırken o da geri dönmemden memnun olmuş bir ifadeyle beni izliyordu. Öpüştük. Öpüşürken onu içime çektiğimi hissettim. Bu şimdiye kadar aldığım en derin nefes gibiydi. Ve o anda, ikimizin, Tim’le benim sonsuza kadar birlikte olacağımızı anladım.

Uyandığımda hayatımın en derin nefesini henüz almış olmama rağmen soluğum kesilmiş gibiydi. Tam o sırada içimde yeni bir takım ciğer ve bir de kalp olduğunu tam olarak özümsedim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir