D. M. Thomas – Hayali Soylesiler, Shakespeare

William Shakespeare kimdir? Bu konuda akademisyenlerin sayısı kadar teori, uzmanların sayısı kadar da fikir ayrılığı var. Aşık Shakespeare filminde onu canlandırdığım role hazırlanırken başlangıç noktam, Shakespeare’in etrafındaki insanların özelliklerini tıpkı sünger gibi içine çeken müthiş gözlemciliğiydi. İşin anahtarı Will Shakespeare’in “sokaktaki adam” olmasıydı: Siyasi görüşleri geniş kapsamlıydı; dini konularda tarafsızdı; cinsellik söz konusu olduğunda her görüşe oturtabilirdiniz onu. Sokaktaki çocuktan krala kadar herkesle anlaşabilirdi ve yarattığı karakterlerle benzer sorunlara sahipti. Şüphelerinin ve çelişkilerinin farkında oluşu onu tam anlamıyla insan yapıyordu. En sevdiğim monologlardan biri Size Nasıl Geliyorsa oyunundaki “İnsanın Yedi Evresi”dir; Shakespeare burada mızıldanan bebekten aşığa, askerlik ve bilgelikten ikinci çocukluğa kadar ömür boyu geçirdiğimiz evreleri tasvir eder. Onun külliyatı sanki kendi hayatının evrelerini yansıtır: Romeo ve Juliet’teki canlı dizelerden Kısasa Kısas’taki nispeten zorlu döneme, oradan da Hamlet’teki bunalımlı adama ve Fırtına’daki coşku ve aşkınlığa… Sanatçının hayatı insan kırılganlığını sıradı-şı bir şekilde yansıtan olağanüstü güzellikteki eserlerinde, tıpkı Rembrandt’ın otoportrelerinin kronolojik olarak sergilenmesi gibi, gözler önüne seriliyor. Elizabeth döneminden bugüne kadar gerçekleşen tüm teknolojik gelişime rağmen Shakespeare’in kaleme aldığı insanlık halleri geçerliliğini korumaya devam ediyor. Hala aşık oluyor, öfkeye kapılıyor, açgözlü davranıyoruz; hala ya zenginliğe önem veriyor ya bağnazlık ediyor ya da maneviyat arıyoruz. Karşımızda insanlığın tüm acılarını anladığı gibi, hayatı, mizahı ve eğlenceyi de sevmiş biri var. Daha yalın bir ifadeyle, Shakespeare gelmiş geçmiş en büyük edebiyatçı hümanistlerden biri. Giriş Son dört yüz yıldır Shakespeare’e duyulan hayranlık onu şair ve oyun yazarı olarak dahi mertebesine yükseltti, sözleri insanların her tür duygu halini anlatabilen bir dile dönüştü. Shakespeare, kendisinin aklına hayaline gelmeyecek şekilde ahlaki, siyasi ve kültürel konularda uzman biri olarak anılıyor. Sırf ismi bile beğenilmenin, meydan okumanın, tartışmanın, deliliğin, ihtişamın ve ara sıra da, özellikle öğrenciler arasında, can sıkıntısının tetikleyicisi olabiliyor. Shakespeare’in mirası, bir hayatın ve o hayatın ait olduğu dönemin hikayesinin çok ötesine geçerek ondan sonra gelen her neslin sanatsal ve kültürel çabalarına hükmediyor.


Shakespeare ile tanışmak nasıl olurdu? Nasıl biriydi? Ona en çok ne sormak isterdik? Bize nasıl yanıt verirdi? Bu projeye başlamadan önce karşılaştığımız, sonrasında çayın demlenmesi gibi akıl süzgecinden geçirdiğimiz sorulardan bazılarıydı bunlar. Öncelikle dünyanın en büyük yazarı karşısında sesimizin tonu nasıl olmalıydı? Şüphesiz o serbest nazım ko-nuşamıyordu, bizim de artık kullanılmayan söz ve deyimlerden oluşan sahte, abartılı bir sözde Shakespeare dili uydurmaya hiç niyetimiz yoktu. Sonunda bizimle samimi, arkadaş canlısı ve fazla abartılı olmayan bir modernlikte konuşması gerektiğine karar verdik, böylece eserlerindeki bazı imaları da açığa çıkarabilecektik. Onun güler yüzlü, gösterişten uzak ve kendini çok ciddiye almayan biri olmasını istedik, çünkü gerçekte de böyle biri olduğunu hayal ediyorduk. Onun tam bir profesyonel, iyi bir iş arkadaşı, ayakları yere basan bir şair, aynı zamanda da mesleki başarılarından gurur duyan biri gibi görünmesini istedik. Ömrünün son günlerini yaşayan birine uygun olarak bir miktar nostalji kurguladık, bu sayede onun cevaplarını duygusal değil, insani bir açıdan renklendirme olanağına kavuştuk. Onu tevazu sahibi, çalışkan, becerikli ve ailesine bağlı biri olarak gördük. Bu kitapta hatırı sayılır miktarda yoruma yer vermek zorunda kaldık. Shakespeare’in hayatı, elimizdeki bilgilerde bulunan pek çok boşluk nedeniyle hayal gücü kullanmaya müsait durumdaydı. Yazarın kısa hayat hikayesinin ardından gelen söyleşimizde onun hakkında bilinen gerçekleri mümkün olduğunca doğrulamaya ve eksik noktaları mantıklı çıkarımlarla doldurmaya çalıştık. Ayrıca, öyle olduğuna inandığımız Shakespeare’i düşünceli, bilgili, önyargısız, nüktedan, iyi huylu ve son derece cana yakın biri olarak resmetmeye çalıştık. William Shakespeare(1564-1616) Kısaca Hayatı Globe Tiyatrosu sessizliğe büründü. Aralarında lord-ların, zarif hanımların, kibar beylerin, tüccarların, denizcilerin, avukatların, hizmetçilerin, uşakların, öğrencilerin, hayat kadınlarının, kerhane sahipleri ve dilencilerin olduğu, birçoğunu sadece bir kuruş karşılığında ayakta dikilenlerin oluşturduğu üç bin kişilik kalabalık, yeni bir oyunu bir bahar vakti gün ışığı altında izliyor. Richard Burbage sahneye Kral Lear olarak giriyor. Kollarında genç bir erkek oyuncunun canlandırdığı kızı Cordelia var.

Burbage büyülü sessizliği bir saat kadar önce bir delilik nöbetinde kopardığı çığlıktan daha acılı bir kederle bölüyor. Çok sevgili Cordelia’sı “toprak kadar ölü”. İngiliz tiyatrosunda bu kadar kasvetli bir sahne görülmemişti. Oyunun 42 yaşındaki yazarı William Shakespeare hikayenin önceki uyarlamalarından tamamen farklı olarak, cesur bir kararla Cordelia’nın ölümüne izin vermişti. Böylelikle varoluşun doğasına dair ciddi sorular sorulmasını ve Kral Lear’ın her sahnelenişinde bu soruların tekrarlanmasını sağlamıştı. Kral Lear Shakespeare’in tartışmasız en iyi ve insanlık tarihinin en üstün sanatsal başarılarından biri. Fakat Shakespeare kimdi ve böylesine cesur, radikal ve sorgulayıcı bir bakış açısını nasıl edinmişti? Yanlış yönlendirilmiş bir yığın insan, Stratford-upon-Avonlu William Shakespeare’in kendisine atfedilen eserleri yazmadığını ispatlamaya adadı hayatını. Onları kimin yazdığını ortaya çıkarmaya yönelik tuhaf araştırmalar 18. yüzyılın sonlarına doğru başladı; bir aristokratın ya da üniversite eğitimi almış birinin bunu yapmış olabileceği söylendi. Shakespe-are hakkında çok az şey bilindiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Hayat hikayesinde karşılaştığımız bu kaçınılmaz boşlukların dışında elimizde belgelenmiş bilgiler de var. İşte o belgeler ışığında bildiklerimiz şöyle: William Shakespeare 26 Nisan 1564’te yaklaşık 1800 kişinin yaşadığı müreffeh bir pazar kasabası olan Stratford-upon-Avon’da bulunan Holy Trinity Kilisesi’nde vaftiz edilir. 1557’de evlenen William John Shakespeare (1530-1601) ile Mary Arden (ö. 1608) çiftinin üçüncü çocuğu olan William’ın ablaları Joan (d. 1558) ve Margaret (156263) bebekken ölürler.

Erkek kardeşi Gilbert 1566’da (ö.1612), bir diğer Joan 1569’da (ö. 1646), Anne 1571’de (ö. 1579), Richard 1574’te (ö. 1613) ve bir oyuncu olan en küçük kardeşi Edmund 1580’de (ö. 1607) doğar. Bir eldiven üreticisi, tabakçı ve beyaz kösele tüccarı olan John Shakespeare aynı zamanda belediye meclisi üyesidir. 1561-1563 yıllarında belediyede mülk ve finans işlerinden sorumlu olan baba Shakespeare 1568’de en üst mevki olan kral temsilciliğine atanır. Bu görevi sırasında Stratford’ta ilk kez, Kraliçe’nin Adamları ve Wor-cester Kontu’nun Adamları adında iki oyun kumpanyası sahne alır. John Shakespeare yasadışı yün ticareti yaptığı ve kredilerine yüksek faiz işlettiği için hakkında soruşturma açılmasına rağmen 1571’de Belediye Meclisi Başkanlığı’na seçilir, bir yandan da kral temsilcisi yardımcılığı ve sulh hakimliği yapar. 1596’da kazandığı hanedan armasıyla resmen yüksek tabakaya girer. Aile armasına simge olarak Non sanz Droict (Doğru Olmaksızın Asla) yazdırır. 28 Kasım 1582’de John’un oğlu William civardaki Shottery köyünden Anne Hathaway’le (?1555- 1623) Worcester Piskoposu’nun özel izniyle evlenir, çünkü Anne halihazırda üç aylık hamiledir. Önce kızları Susan-na (1583-1649), iki yıl sonra da ikiz kardeşler Hamnet (ö. 1596) ile Judith (ö.

1662) dünyaya gelir. Shakespeare’in 1585-92 yılları arasındaki, “kayıp yıllar” olarak da nitelenen hayatına dair yazılı bir kaynak mevcut değil. Yazarın yeniden ortaya çıkışı 1592’de, popüler bir yazar olan Robert Greene’in (1558-92) sözde ölüm döşeğinde kaleme aldığı (kaynağı tartışmalı) bir kitapla olur. Kitapta Shakespeare’in kendini “ülkede sahneleri sallayabilen tek oyun yazarı” olarak gören “yeniyetme bir karga” olduğu yazar. O sıralar Shakespeare’in VI. Henry dönemi üzerine yazdığı üç oyun büyük başarı kazanmış olduğundan, yapılan gönderme mesleki bir kıskançlığı yansıtır gibidir. Yazarın adı ilk kez bir sonraki yıl, oyun yazarı arkadaşı Christopher Marlowe’un da öldürüldüğü 1593’te Venüs ile Adonis adlı erotik bir şiir kitabının kapağında görünür. Bu kitap da, tıpkı 1594’teki Lucrece’e Tecavüz gibi, Southampton’ın üçüncü Kontu Henry Wriothesley’ye (1573-1624) adanmıştır. Her iki şiir de 1616’ya kadar birçok kez basılır ve yaşarken Shakespeare’in en başarılı eserleri arasında yer alırlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir