Daniel E. Lieberman – İnsan Vücudunun Öyküsü

Birçok insan gibi ben de insan vücuduna hayranımdır, fakat bu ilgilerini anlaşılır bir şekilde akşamları ve hafta sonlarında kavalayan pek çok insandan farklı olarak, insan vücudu benim bilimsel kariyerimin merkezinde yer alıyor. Aslında Harvard Üniversitesi’nde insan vücudunun nasıl ve niçin olduğu gibi olduğunu öğrettiğim ve çalıştığım için çok şanslıyım. İşim ve ilgi alaniarım benim her şeyden biraz anlamama olanak sağlıyor. Ögrencilerle çalışmaya ek olarak, fosilieri inceliyorum, insanların vücutlarını nasıl kullandıklarını anlamak için dünyayı geziyorum, insan ve hayvan vücutlarının nasıl işlediğini anlamak için laboratuvarımda deneyler yapıyorum. Pek çok profesör gibi konuşmayı ve soru cevaplamayı da seviyorum. Bana en çok sorulan ve cevaplamaktan hiç de hoşlanmadığım sorulardan biri “İnsan vücudu gelecekte nasıl olacak?”tı. Bu sorudan nefret ederdim! Ben, insan evrim biyolojisi profesörü olarak geçmişi çalışmaktayım, geleceği değil. Falcı da değilim ve bu soru bana gelecekte insanları büyük beyinli, solgun ve küçük vücudu, parlak giysili olarak gösteren ucuz bilimkurgu filmlerini hatırlatırdı. Bir refleks olarak cevabım aşağı yukarı hep şöyle olmuştu: “İnsanlar kültürden ötürü fazla evrilmiyorlar.” Bu, meslektaşlarımın bu soruya verdiği cevabın biraz farklı bir versiyonuydu. 13 İnsan Vücudunun Öyküsü Fakat geçen zaman bu soruyla ilgili fikrimi değiştirdi ve şu anda bunun düşünebileceğimiz en önemli soru olduğu kanaatindeyim. Vücutlarımız için çelişkili bir zamanda yaşıyoruz. Bir açıdan, belki de insan tarihinin en sağlıklı çağındayız. Gelişmiş bir ülkede yaşıyorsanız, büyük olasılıkla çocuklarınızın çocukluk yıllarında hayatta kalmalarını, yaşlanmalarını ve kendilerinin de birer ebeveyn ve büyükanne ya da büyükbaba olmalarını bekleyebilirsiniz. Eskiden binlerce, milyonlarca insanı öldüren çiçek, kızamık, çocuk felci ve veba gibi hastalıkları kontrol altına almış bulunuyoruz.


İnsanların boyları daha uzun ve eskiden hayati tehlikeler arz eden apandisit, dizanteri, kırık bacak ve anemi gibi problemler kolaylıkla iyileştirilebiliyor. Tabii bazı ülkelerde hala beslenme yetersizlikleri ve hastalıklar yoğun olarak görülüyor, fakat bu durum gıda ve tıbbi bilgi eksikliğinden çok, kötü yönetim ve sosyal adaletsizliklerle alakalı. Fakat aslında daha iyi, hatta çok daha iyi bir durumda olabiliriz. Tüm dünyada obezite ile kronik ve önlenebilir hastalıklar dalgası yayılıyor. Bu önlenebilir hastalıklar arasında kanser, tip 2 diyabet, kemik erimesi, kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, bazı alerjiler, demans, depresyon, anksiyete ve uykusuzluk sayılabilir. Yine milyarca insan bel ağrılarından, düztabanlıktan, plantar fasiit, miyopi, romatizma, kabızlık, reflü ve huzursuz bağırsak sendromundan şikayetçi. Bu sorunlardan bazıları çok eski, fakat çoğu ya yeni ortaya çıkmış ya da son zamanlarda yoğunluğu ve şiddeti artmış durumda. Bir bakıma bu hastalıkların artması insanların daha uzun yaşamasıyla alakalı, fakat yine de pek çoğunu orta yaşlı insanlarda görüyoruz. Bu epidemiyolojik (hastalıksal) geçiş dönemi sadece üzüntülere sebep olmuyor, beraberinde ekonomik külfetler de getiriyor. Emekli olanların sayısının artması sağlık sistemlerini ve devlet bütçelerini zorluyor. Kristal küreye 14 Ön söz baktığımızda gördüklerimiz de kötü, çünkü ülkeler geliştikçe bu hastalıklar da yaygınlaşıyor. Karşı karşıya olduğumuz sağlık problemleri ebeveynler, doktorlar, hastalar, politikacılar, gazeteciler, araştırmacılar vs. arasında yoğun ve küresel bir diyalog başlatmış ve ilginin önemli bir kısmı obeziteye odaklanmış durumda. İnsanlar niçin şişmanlıyorlar? Nasıl kilo verip beslenmemizi değiştirebiliriz? Çocuklarımızın fazla kilolu olmalarını nasıl önleyebiliriz? Onları egzersiz yapmaya nasıl teşvik edebiliriz? Buna ek olarak hasta insanlara yardım etmenin gerekliliğinden ötürü, yaygın ve bulaşıcı olmayan hastalıklar için yeni tedavi yöntemleri geliştirmeye yönelik yine yoğun bir çaba var. Kanseri, kalp hastalığım, kemik erimesi gibi bizi ve sevdiklerimizi öldürebilecek hastalıkları nasıl tedavi edebiliriz? Doktorlar, hastalar, bilim insanları ve ebeveynler bu soruları tartışıp araştırırken, pek çoğunun atalarımızın ilk olarak insansı primatlardan ayrıldığı ve dik olarak ayakları üzerinde durduğu yer olan Afrika’nın eski ormanlarını düşündüğünü zannetmiyorum.

Lucy ve Neandertaller bu konularda kafa yoranların çok nadir aklına gelir ve evrimi dikkate aldıklarındaysa, eskiden mağara adamı (bu da ne demekse) olduğumuzu kabul etmek ve böylece belki vücutlarımızın modern yaşam tarzına uygun olmadığını belirtmek içindir. Kalp krizi geçiren birinin ihtiyacı olan şey acil tıbbi yardımdır, insan evrimi dersi değil. Eğer bir gün kalp krizi geçirirsem, ben de doktorumun insan evriminden ziyade benim tedavimin gereklilikleriyle ilgilenınesini isterim. Fakat bu kitapta ben toplumumuzun genel olarak insan evrimini düşünmedeki başarısızlığının, önlenebilir hastalıkları önleyemememizin en önemli sebeplerinden biri olduğunu ileri sürüyorum. Vücutlarımızın bir öyküsü -evrimsel öyküsü- var ve bu son derece önemli. İlk olarak ev15 İnsan Vücudunun öyküsü rim vücutlarımızın niye olduğu gibi olduğunu açıklıyor, böylece hasta olmamızı önlemeye dair gerekli ipuçları sunuyor. Niye şişmanlamaya bu kadar meyilliyiz? Niçin bazen yediğimiz şeyler boğazımıza takılıyor? Niye sırtımız ağrıyor? Bunlarla bağlantılı olarak, insan vücudunun öyküsünü dikkate almamız için bir başka sebep ise vücutlarımızın nelere uyarlarup nelere uyarlanmadığını anlamamıza yardımcı olması. Bu soruların cevapları çok bariz değil, fakat nelerin sağlıklı olmamıza veya hastalıkların ilerlemesine sebep olduğunu ve vücutlarımızın niçin bizi bazen doğal olarak hastalandırdığıru anlamamız konusunda önemli. Son olarak, bence insan vücudunun öyküsünü çalışmamız için en önemli nedenlerden biri de bu hikayenin henüz bitmemiş olması. Fakat şu anda evrim, Darwin’in anlatmış olduğu şekliyle biyolojik olmaktan daha çok, yeni fikirler ve davranışlar geliştirerek bunları çocuklarımıza, arkadaşianınıza ve diğer insanlara aktardığımız kültürel evrim olarak gerçekleşiyor. Bu yeni davranışlardan bazıları, özellikle yediğimiz şeyler ve yaptığımız (veya yapmadığımız) aktiviteler, bizi hasta ediyor. İnsan evrimi eğlenceli, ilginç ve aydırılatıcı bir konu ve bu kitabın büyük bir kısmı vücudumuzu meydana getirmiş olan bu inanılmaz yolculuğa odaklanacak Ayrıca tarım, endüstriyelleşme, tıp ve diğer mesleklerin sağladığı ve bu çağı, şu ana kadar bir insan olmak için tarihteki en iyi zaman haline getirmiş olan gelişime de vurgu yapacağım. Ama Pangloss değilim ve amacımız daha iyiye gitmek olduğu için, son birkaç bölümde nasıl ve niçin hasta olduğumuza odaklanacağım. Eğer bu kitabı Tolstoy yazmış olsaydı, belki şöyle derdi: “Bütün sağlıklı vücutlar birbirine benzer; her sağlıksız vücudun sağlıksız olma şekli diğerlerinden farklıdır”. Bu kitabın temel konuları olan insan evrimi, insan sağlığı ve hastalıklar çok muazzam ve karmaşık konular.

Özellikle 16 önsöz göğüs kanseri ve diyabet gibi ciddi hastalıklada ilgili gerçekleri, açıklamaları ve tarhşmaları, çok fazla basite indirgerneden veya kritik noktaları es geçmeden, net bir şekilde anlatmak için elimden geleni yaptım. Ayrıca daha fazla araştırma yapabilmeniz için web siteleri dahil pek çok referans ekledim. Bir başka zorlandığım konu da genişlik ve derinlik arasındaki doğru dengeyi tutturabilmekti. Vücutlarımızın niçin oldukları gibi oldukları, vücutların karmaşıklığından dolayı tam anlamıyla tartışılması neredeyse imkansız bir konu. Bu yüzden vücutlarımızın evriminin beslenme ve fiziksel aktiviteyle alakah birkaç özelliğine odaklandım ve kitaba dahil ettiğim her bir konuyla bağlantılı ele almadığım en az on konu daha var. Buna ek olarak, bu alanlardaki araştırmalar çok hızlı ilerliyor. Kaçınılmaz olarak siz kitabı okurken, yazmış olduğum bazı bilgilerin zamanı geçmiş olacak, bunun için şimdiden özür dilerim. Son olarak, kitabı insan vücudunun geçmiş öyküsünü, geleceğine nasıl uygulayabileceğimizle ilgili fikirlerirole bitirdim. Tartışmaının ana fikrini şimdiden özetleyeyim. Biz sağlıklı olmak için evrilmedik, bunun yerine çeşitli ve zor şartlarda olabildiğince fazla çocuk sahibi olmak için seçildik. Bunun sonucu olarak, ne yememiz gerektiği, bollukta ve rahatlıkta nasıl egzersiz yapmamız gerektiğine yönelik rasyonel seçimler yapmak için de evrilmedik. Buna ek olarak bize atalarımızdan kalmış olan vücutlarımız, oluşturduğumuz ortamlar ve bazen yaptığımız seçimler arasındaki etkileşimler sinsi bir döngü yaratmış durumda. Vücutlarımızın uyarlanmadığı şartlarda, yapmaya evrildiğimiz şeyleri yaparak kronik hastalıklara yakalanıyoruz ve sonrasında bu hastalıkları çocuklarımıza miras bırakiyoruz ve ardından onlar da hasta oluyorlar.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir