Daphne Du Maurier – Dag Cicegi

YILININ 3 mart günü Andriff ten Doonhaven’a gitmekte olan John Brodrick, alaca karanlık basmadan yolun ilk on beş milini geçmek istiyordu. Güneybatının tipik bir günüydü. Gökyüzü, insafsız bir rüzgârın önünde sürüklenen, sağanak getirdiği zaman el kadar mavilik bırakmayan, iyice alçalmiş yağmur bulutlarıyle kaplıydı. Ara sıra ortaya çıkıp hemencecik kaybolan güneşin silik görüntüsü hiç de umut verici değildi. Bozuk yolda hızla ilerlerken, arabanın içinde bir köşeden öbürüne savrulan John Brodrick, arabacıya seslenerek, bir kazaya sebep olup yaralanmalarını ve aç bir gece geçirmelerini istemiyorsa, daha dikkatli sürmesini söyledi. Yeni bir yol açılacağı üzerine, çevrede sürekli söylentiler dolaşıyordu. Ama, ülkede yapılamayan daha birçok iş gibi, bunun da gerçekleşmeyeceği belliydi. Hükümetten, yol onarımı için tek kuruş bile beklenemezdi. Harcamaları uzun bir süre John Brodrick’Ie öteki toprak sahipleri karşılamak zorundaydı. İşin nğmWA^&’ asıl zor yanı, aralarında elini cebine atabilecek kadar yürekli kimselerin olmamasıydı. Böylesine anlayıştan yoksun insanlar kandırılmaya ne kadar uğraşılsa da, yine bir bahane ileri sürecekler, geçim zorluklarından, ödenmemiş kiralarından ve sorumsuz kiracılarından söz edeceklerdi. Bu durumda sanırım en iyisi, meseleyi burada unutup yolun Kileen çevresindeki bataklıklardan biraz daha iyi olduğuna şükretmekti. John Brodrick yine de Slane’de yaklaşan seçimleri yeniden kazanmak isteyen Hare’ye, Bakanların, memleket işlerini bir yana itip Londra’da yaşasınlar diye seçilmediklerini açıkça hatırlatacaktı. îş başa düşünce, toprak sahipleri arasında ortaya çıkacak kişilerin sayısı da çok az oluyordu. John Brodrick’e gelince, o günlerde Andriff’de, kendisinden başka başarılı yatırımlar yapabilecek, imkânları önceden görebilecek kimse bulunacağını ummuyordu.


Robert Lumley, daha başlangıçta karşı durmuş, bu işi çok rizikolu gördüğünü, yatırımının karşılığını hiç bir zaman alamayacağını, yoksul düşerek topraklarım bile satmak zorunda kalacağını söylemişti. John Brodrick de aynı görüşe katılmış: «Kuşkusuz, rizikolu olacak,» diye karşılık vermişti. «Maddeni çıkarmak için birçok makine almak gerekecek. Bol para ve yoğun çalışma isteyen bir iş. Cornwall’daki gibi, kazma kürekle maden çıkarmak burada mümkün değil. Toprağın özelliği Cornwall’inkinden çok farklı. Barutsuz, bir delik bile açılamıyor. Fakat bakır toprak altında bizim çıkarmamızı beklemekte. Cornwall’m başarılı madencilerinden biri olan Bay Taylor da, benimle aynı düşüncede. Topraklarımızda bizi bekleyen büyük bir servet var. Benim yönetimim altında, şartlarımı kabul ederek birlikte özel bir şirket kurmak isterseniz, sizden daha çok sorumluluk yüklendiğimi göreceksiniz. înanm, birkaç yü içinde hisseniz yılda bin pound’un üzerinde kâr getirecektir. Eğer anlaşmak istemiyorsanız, söyleyecek başka sözüm yok.» Oturduğu yerden doğrulup kâğıtlarmı topladı ve yardım cısma, konuşmalarının; bittiğini belirten bir işaret yaptı. Robert Lumley arkasından seslendiğinde, odanın yansına gelmişti.

«Aziz dostum Brodrick, aceleye hiç gerek yok. Kararımı vermeden önce bir iki noktanın açıklanmasını isterim.» Ve yeniden oturup, defalarca üzerlerinde konuştukları noktaları sabırla, bir kere daha tartıştılar. Anlaşmaya varılıp kâğıtlar imzalandıktan sonra, Andriff malikânesinin kütüphanesinde bir şeyler içildi. İşini bitiren John Brodrick, bir an önce oradan ayrılmak için sabırsızlandıysa da, ev sahibini kırmamak için bir süre daha oturmak zorunda kaldı. John Brodrick : «Doonhaven’a işiniz düştüğünde, Clonmere’ye uğramanızı çok isterim,» dedi. «Kızlarım çok sevinirler. Oğullarım da silâh kullanmakta ne kadar usta olduklarını gösterirler.» Madenden istediği yüzde yirmi hisseyi koparmış olan Lumley de, genç Brodrickleri Duncroom’a, tavşan ve sülün avına çağırdı. John Brodrick arabasına binmek üzereyken, Lumley’nin damadı Simon Flower, yüzü ve ayakkabıları çamur içinde, yanında on iki yaşındaki kızı, avdan dönüyordu. «Bizim beyefendiye imzalatabildiniz mi şu kâğıdı?» diye gülerek sordu. John Brodrick : «Hungry Hill’deki bakır madenini işletebilmek için bir şirket kurduk. Eğer öğrenmek istediğiniz buysa,» diye karşılık yerdi. «Demek, birkaç saat içinde anlaşmaya vardınız! Bense, evin damım birkaç kiremitle kapattırabilmek için tam on beş yıldır uğraşıyorum. O, harcına bile para vermez.

» «Bir iki yıla kadar elde edeceğimiz kazanç hem yeni bir dam yaptırmaya, hem de evi onarmaya yeter.» Simon Flower alaylı bir tavırla başını göğe doğru kaldırdı: «Vicdanım elvermez. Size doğruyu söylüyorum, aziz dostum Brodrick. Genç işçilerin uzun saatlar ter dökerek çıkaracakları bakırdan kayınpederimin elde edeceği paranın kuruşuna* dokunamam. Ev başıma yıkılsın, daha iyi.» Arabasında oturan John Brodrick, gülümseyen, tasasız, hayatında bugüne kadar doğru dürüst bir iş tutmayıp karısının parasını yiyen Simon Flower’le, babasının düşüncelerini olduğa gibi kabul etmiş görünen güzel kızma baktı. «Şirketimizde müdürlük yaparsanız iyi olur, Flower. Uzun çalışma saatlarında, madendeki işi denetlemek, işçilerin düzenli çalışmasını sağlamak, gemiyi her altı ayda bir Bronsea’ya göndermek, hesaplara bakmak ve daha bir sürü iş…» Simon Flower başını sallayarak içini çekti. «Madenciliğin başlaması bile üzücü bir durum,» dedi. «Şimdiki yaşantımızdan memnunduk. Niçin bizi tehlike ve heyecana itiyor, zavallı işçileri çalıştırarak güzelim dağın altını üstüne getirmek istiyorsunuz?» John Brodrick, arabasına iyice yerleştikten sonra karşılık verdi : «Ben bu ülkenin kalkınmasını, geçim zorluklan çeken kimselere iş yaratmayı, çocuklarımın ve onların çocuklarının bolluk içinde yaşamalarını istiyorum.» Simon Flower : «Ah,» dedi. «Ama, onlar iyilikten anlamazlar. Evet, Brodrick; madenciliğe başlayıp servet sahibi olun. Ben de, yattığım yerden kârın bir bölümüne konarım.

» Eğilip kızını başından öptü. «Zavallı işçilerin bizim çıkarlarımız için toprağı kazdıklarını da unutmayın,» dedi, gülerek Brodrick’i selamladı. JOHN BRODRİCK, Mundy körfezine bakarken, ‘Normal,’ diye düşündü. Flower da, kasabadaki birçok adam gibiydi. Sorumsuz, ilgisiz, köpekten ve attan başka bir şeyden anlamayan, yılın yarısını Kara, Avrupasında, güneşin altında; öbür ya10 nsını da kapılarının önünde uyuklayarak geçiren, kiracılarmca hor görülen, öğleden sonra ikide bile sarhoş dolaşanlardandı. Simon Flower’i, önemsemediği bazı kişiler gibi kolaylıkla aklından çıkardı. Mundy körfezine girmekte olan Atlantik gemisine bakarken, Doonhaven körfezinden kıyı boyunca dolanıp Bronsea limanına maden taşıyacak gemileri düşünmeye başladı. İşin en zor yanı taşınması olacaktı. Sular çekildiği zaman, gemiler karaya oturacak, kötü havalarda ise haftalarca sefere çıkamayacaklardı. Birden, yıllarca önce Sarah’la, Mundy körfezinde nasıl üç haftadan çok beklediklerini, kaptanın, gemisini yakın bir yer için bile tehlikeye atmak istemediğini, karayolunun bozukluğunu ve Sarah’ın, Jane doğmadan az önce olan çektiği sancıyı hatırladı. Gemiler kış aylarında çok sefer yapamayacaklarına göre, yazın daha yoğun çalışmaları gerekecekti. Birkaç hafta önce Slane rıhtımında yatan iki üç gemi gözünün önüne geldi. Bir tanesi yeni suya indirilmiş, daha boyası bile tam kuramamıştı. Maden şirketi kurulduğu üzerine söylentiler ağızdan ağza dolaşmaya başlamadan işin peşine düşülürse, uygun bir fiyata satın alınabilirdi bu gemi. Owen Williams da, Bronsea’de böyle bir kelepir düşürebilmek için gözlerini açacaktı.

Gelecekte madeni eritip döküm merkezlerine dağıtacak şirketle şimdiden olumlu bir anlaşmaya varmış olduğu için şanslıydı. İlerdeki yıllarda Bronsea’ye sık sık gideceğini düşünerek, kıyıya yakın, oturabileceği küçük bir yer satın almayı aklına koydu. Hem, kızları için de iyi bir değişiklik olurdu. Clonmere sessiz ve uygarlıktan uzak bir yerdi. Büyüyüp serpilmeye başladıklarından beri, özellikle Eliza, her fırsatta bu konudaki görüşünü belirtiyordu. Clonmere, oğullan için Eton ve Oxford’dan sonra dinlenme yeri sayılıyordu. Ama kızlar, onlar gibi Doon adasında tavşan ya da bataklıklarda çulluk avına gitmediklerine göre, pek eğlenceleri yoktu. Araba, Doonhaven tapmaklarının en uzağı olan Ardmore kilisesinin önünden geçip Hungry Hill dağının eteklerine dön11 düğü noktada, John Brodrick arabacı çocuğa durması için seslendi. «Bir dakika bekle beni; seni çok geciktirmeyeceğim,» dedi. Arabayı ve çocuğu gözden yitirinceye kadar tırmanıp beş dakika kadar da yürüdükten sonra, madenin çıkarılacağı yere geldi. Elleri arkasında, bir süre çevresini inceledi. Birkaç ay sonra burada maden kuyuları, bacalar, şimdi patika bile bulunmayan yerde yeni bir yol, sundurmalar, işçi kulübeleri olacağını, makine gürültüleri duyulacağını düşündü. Patlayıcı maddeler, rüzgârda titreşen bodur otları, yosunlu kayaları, kısa bir sürede yok edecekti. O anda, kıvrılarak uçan bir çulluk gözüne ilişti… John Brodrick başını yukarıya kaldırdığında, vahşî, insan, eli değmemiş Hungry Hill tepeleri sis içindeydi. Bu dağı her havada, her mevsimde bilirdi.

Kışın her yer bembeyaz karla, en tepedeki göl ise ince bir buz tabakasıyle kaplı olurdu. Bu hoş manzarayı Clonmere’den seyrederdi. Şubat ayında sisle örtülen tepeler, yağmur ve fırtınaların ardından insanı çulluk ve tavşan avına ya da balıkçılığa çeken, tembelliğe sürükleyen ve güneşin altında saatlarca uyuklamaktan başka bir şey düşündürmeyen temiz dağ havası, ancak Doonhaven’da görülürdü. Yazın bunaltıcı sıcağını, havadaki atmacaları, gölün kıyısında uçuşan kelebekleri ve çocukken gölün soğuk suyunda yaptığı banyoyu hatırladı. Artık Hungry Hill’in altında yatan gizli servet ortaya çıkarılarak dünyaya dağıtılacak ve ilerleme hamleleri uğruna dağın sessizliğine son verilecekti. ‘İnsanlar, tabiattan yararlanmasını bilmelidirler,’ diye düşündü. Ancak o zaman, ilgi gösterilmemiş bu yoksul ulus, dünyanın zengin ulusları arasındaki yerini alabilirdi. Başına bir yağmur damlası düşünce, John Brodrick arkasını Hungry Hill dağına vererek yola doğru inmeye başladı. Arabanın yanına vardığında, yolda bir adamın kendisini beklediğini gördü. Altmış yaşlarında, bastonuna dayanmış adamm açık 12 •mavi gözleri, esmer teniyle çelişiyordu. John Brodrick onu gördüğü zaman belirsiz bir biçimde gülümseyip selâm verdikten sonra : «İyi günler, Donovan, o zayıf bacaklarınızla evden çok ¦uzaklaşmışsınız,» dedi. Adam: «İyi günler, Brodrick. Ayaklanma gelince, tepeleri ve yolları arşınlamaya yetecek güçtedir,» diye karşılık verdi. «Maden bölgesini nasıl buluyorsunuz?» «Madeni nereden biliyorsunuz, Donovan?» «Belki periler bana haber vermiştir.» «Artık, kimseden gizlememizin gereği yok.

Evet, Hungry Hill dağından bakır çıkartılmaya başlanacak. Bugün Dunc-roomlu Bay Lumley’le anlaşma imzaladım. Pek yakında çalışmalara başlayacağız.» Donovan sesini çıkarmadan bir an John Brodrick’i süzdükten sonra mavi gözlerini tepelere dikerek : «Bu işte pek kârınız olamayacaktır,» dedi. «Onu zaman gösterecek.»«Yapacağınız servetten söz etmiyorum. Ben ve çocuklarım, geriye kalan küçücük toprak parçası üzerinde günden güne yoksullaşırken, bakır sizi de, oğullarınızı da, onların oğullarını da zengin edecektir. Ama, başınıza açacağı dertleri düşünüyorum.» «Sanırım, biz onların üstesinden gelebiliriz.» Donovan, bastonuyle tepeleri göstererek : «Dağ için izin almalıydınız, Bay Brodrick,» dedi. «Evet, şimdilik gülebilirsiniz. Güvendiğiniz kültürünüz, paranız ve Doonhaven’ın kendi rahatları için kurulduğunu sanan kızlarınız ve oğullarınız, sizi, gelecekte karşılaşabileceğiniz gazı güç durumlardan kurtaramayacaktır. Size, maden ocaklarınızın yıkılacağı, evinizin yok edileceği, çocuklarınızın kötü yollara düşeceği, ama yine de tepenin şimdi durduğu yerde duracağını hatırlatmak istiyorum.» 13 John Brodrick umursamazlık içinde konuşarak arabaya girdi: «Belki Bay Morty Donovan, bakır madenlerinden hisse almak isterler. O zaman bu kadar belirli hoşnutsuzluk göstermezler.

Madende çalıştıracaklarıma iyi ücretler ödeyeceğim. Oğullarınız, hayatlarında bir defa olsun dürüst çalışmayı isterlerse, onlara seve seve iş veririm.» Yaşlı adam öfkeyle yere tükürdü. «Oğullarım bugüne kadar hiç bir patronun yanında çalışmadılar. Ben yaşadığım sürece de çalışamazlar. Buradaki toprak ve bakır hepimizin ortak malı değil mi? İstesek hepsini alamaz mıyız sanıyorsunuz?» Brodrick sinirli ve sabırsızca : «Aziz dostum Donovan; siz iki yüz yıl geride kalmış hikâyelerden söz ediyorsunuz. Bakırı istiyorduysanız, bugüne kadar neden şirketler kurup makineler satın alarak işletmeye girişmediniz?» «Bay Brodrick, benim yoksul bir kişi olduğumu pekâlâ biliyorsunuz. Bu yüzden suçlayabileceğim tek kişi varsa, o da de-denizdir.» John Brodrick: «Unutulması gereken eski aile kavgalarını tartışacak vaktim yok, Bay Donovan. İyi geceler,» diyerek çocuğa arabayı sürmesi için işaret etti. Artık dudaklarmdaki gülümseme silinmiş olan adamı, bastonuna dayanmış bir durumda orada bıraktı. DAĞA tırmandıkları sırada, John Brodrick aşağıdaki manzarayı seyrediyordu. Körfezin hemen karşısında Doonhaven limanı, girişindeyse Doon adası ve Doonhaven’ın ötesinde sulan 14 tekleyen bir nöbetçi gibi, gri renkli Clonmere malikânesi görünüyordu. Araba tepeden aşağıya inip kasabayı geride bıraktı. Körfezi de geçtiler.

Davar ve kaz sürülerini pazar meydanına doğru dağıtarak ilerlerken, tavukları kümese kovalayan yalınayak-lı bir çocuğu az kalsın eziyordu. Postaneyi, Murphy’nin dükkânını ve Oakmount’daki kulübeleri aşınca kendi bahçe kapılarına ulaştı. Brodrick, şimdi de olduğu gibi, bahçe kapısının açık kalmasına çok sinirlenirdi. Çünkü sığırları kırlara kaçınca, Morty Donovan’in adamları onları yakalayıp kendi damgalan vuruluyor, bu da, aileleri arasındaki alışılagelmiş gerginliğin sürmesine sebep oluyordu. Bu defa, kapıdaki kulübede yaşayan dul Creevy’yle konuşmaya, işini savsakladığı takdirde, kiracılarından bazılarının bunu severek yapacaklarını hatırlatmaya kararlıydı. Parkın ortasından ilerledi ve ikinci kapıdan girdi. Dedesinin diktirmiş olduğu ağaçları, zavallı Sarah’ın özenerek büyüttüğü şimşirleri geçerek, derenin yanındaki çakıl taşlı yola inip ^ri duvarlı Clonmere malikânesine vardı. 2 BRODRICKLER akşam yemeğine saat tam beşte otururlardı. John Brodrick elbiselerini değişip elini yüzünü yıkamaya gittiğinde yemek hazırlanmış, bütün aile masanın çevresinde toplanmış, Slane ve Mundy’ye yaptığı bir haftalık yolculuktan dönen babalarını karşılamak üzere bekliyordu. Birkaç yıl önce ölen karısı Sarah’ın masadaki yerinde büyük kızı Barbara oturuyordu. Babasını öpmek için ilerleyen Barbara’mn ardın15 dan, kardeşleri Eliza ve Jane de yürüdüler. John Brodrick’în< büyük oğlu Henry, bu görevi daha önce yerine getirdiğinden, yemekte eti bölüştürecek olan babasına yardımda bulunmak amacıyle bıçağı bilemekteydi. Garsonları Thomas, ayakta duruyordu. John Brodrick şükran duasından sonra Thomas’ın uzattığı tabaklara etleri dağıtmaya koyuldu. Barbara: «Yurdu dolaşmaya çıkan Devlet Bakanını öldürmek için gerçekten alçakça bir suikast mı hazırlanmış, baba?» diye sordu.

«Korkarım doğru. Neyse, kimseye zarar gelmeden planları ortaya çıkmış. Bakm, göreceksiniz, bu işte parmağı olaa alçaklar kısa zamanda yakalanıp adalete teslim edilecekler. Sla-ne’de bu konunun dışında hiç bir şey konuşulmadığına göre,, olay kesinlikle seçimleri de etkileyecektir.» Henry : «Bay Hare ilçede yeniden kazanmayı düşünüyor mu?» dedi. «öyle sanıyorum. Henry, aklımdayken söyleyeyim, adamlarıma benim istediğim adama oy kollanmalarını bildir. O gün. sebepsiz yere oy kullanmayanların evsiz kalacaklarını da önceden haber ver.» Henry, gülerek konuştu : «Seçim günü hastalanıp yataklarının başına papazı çağur- tacak bir ikisini tanıyorum.» John Brodrick, masadaki yerini alırken: «Rahibin aklı varsa, başını derde sokmamak için o gün«’ ortalıkta görünmez,» diye karşılık verdi. Yanında boş duran iskemle sinirlenmesine yol açmıştı. «John yine mi geç kaldı, benim döneceğimi bilmiyor muydu?» Barbara: «Adaya geçtiğini sanıyorum,» diye atıldı. «Garnizondan1 bir subayla ava gidecekti. Belki yelkenliyi getirirken bir güçlükle karşılaştı.

» 16 «Kimsenin, hele on dokuz yaşındaki bir çocuğun gecikmesini bağışlayamam. Burası, Simon Flower’in, Andriff malikâne-sindeki düzensiz hayatını benimseyemez. Hepinizin bunu bilmesini isterim.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir