David Eddings – 3 – Karanda’nın İfrit Kralı

Bu sürüp giden hikâyedeki desteği, katkıları ve gönülden işbirliği için eşim Leigh Eddings’e şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Onun yardımı olmasaydı, bütün bunlar asla gerçekleşemezdi. Editörüm Lester del Rey’e de teşekkür ediyorum – metnin yetkinleşmesi için yaptığı katkılar için, ama aynı zamanda sabrı ve desteği için… GİRİŞ m Mallorya ile burada hayatlarını sürdüren ırkların kısa bir tarihçesi. – Angarak Vakayinamesi’nden hülasa edilmiştir Melcene Üniversitesi Matbaası S ÖYLENENLERE göre Angaraklann kadim yurtlan bugünkü Dalasya’nın güney sahillerinde bir yere düşer. Daha sonra Angaraklann Ejderha Tannsı Torak, ilerki günlerde “dünyanın yanlması” olarak anılacak şey için Taş Cthrag Yaska’nm gücünü kullanmıştır. Dünyanın kabuğu aynlıp aşağıdaki sıvı magmanın yukan çıkmasına müsaade ederek, suların Doğu Denizi’ni oluşturmasına neden olmuştur. Dünya zamanla bugünkü halini alıncaya kadar bu afetimsi süreç onlarca yıl devam etmiştir. Bu kanşıklık sonucu, Angaraklar Mallorya’nın vahşi tabiatının derinliklerine kaçarken Alornlar ve müttefikleri batı kıtasının keşfedilmemiş bölgelerine çekilmek zorunda kalmışlardı. Torak, Tann’nın kendisini kullanma biçimine karşı koyan Taş tarafından sakatlanarak çirkinleştirilmiş, Grolim rahiplerinin ise cesa- reti kırılmıştı. Böylece, ihmal nedeniyle liderlik ordunun eline geçmişti; Grolimler kendilerine geldiklerinde ordu tüm Angarak’ta bilfiil bir düzen kurmuştu bile. Önceki üstünlüklerinden yoksun kalan rahipler ise Karanda Dağlan’nın doruğu yakmlannda, Mal Yaska’da karşıt bir güç merkezi kurmuşlardı. Tam bu esnada Torak, ruhban sınıf ile askeri yönetim arasında yaklaşan bir iç savaşa mani olabilmek amacıyla, kendi kendini kaldırmıştı. Ama Mal Zeth’teki askeri karargâhlara karşı hiçbir harekette bulunmayarak, onun yerine Angarak halkmm dörtte biriyle birlikte Cthol Mishrak’ın Kutsal Şehrini kurmak için Kadim Mallorya’nın 12 KARANDA’NIN İFRİT BEYİ kuzeybatısına doğru yürüyüşe geçmişti. Burada Cthrag Yaska’yı denetimine alma uğraşına kendisini o kadar kaptırmıştı ki insanların teolojik meselelerle daha öncekinden farklı bir biçimde ilgilendiklerinin farkına bile varmadı. Cthol Mishrak’ta yanında bulunanlar genellikte Torak’m üç müridi Zedar, Ctuchik ve Urvon’un katı denetimi altındaki bir avuç isterik bağnazdı.


Angarak’ın kalan kısmı değişirken bu üçü Cthol Mishrak cemiyetinde eski düzeni koruyordu. Din ile askerler arasında süregelen sürtünme nihayet Torak’ın dikkatini çekince ordunun başkumandanı ile Grolim Başrahibini Cthol Mishrak’a çağırarak tereddüde mahal bırakmayacak şekilde emirlerini iletti. Sadece Mal Yaska ve Mal Zeth hariç bütün kasabalar ve bölgeler ordu ve ruhban smıfı tarafından birlikte yönetilecekti. Kendilerine zorla boyun eğdirilen ruhban sınıfı ile ordu derhal aralarındaki anlaşmazlıkları gidererek kendilerine ait ayrı bölgelere geri döndüler. Bu zoraki ateşkes generallerin dikkatlerini Mallorya’da yaşayan diğer halklara çevirmelerini olanaklı kılmıştı. Bu halkların kökenleri efsaneler arasında yitip gitmiştir fakat Angaraklardan önce kıtada üç ırk mevcuttu: Güneybatıdaki Dalasyahlar, Kuzeydeki Karandlar ve Doğudaki Melceneler. Ordu bütün gayretini Karandlara karşı çevirmişti. Karandlann kültürel inceliklere pek sabırları yoktu. Evcil domuzların çamurlu sokaklarda serbestçe gezdikleri kaba şehirlerde yaşarlardı. Geleneksel olarak Gar og Nadrak’ın kuzey uçlarındaki Morindimler ile bir akrabalıkları vardı. Her iki ırk da ifritlere tapmıyordu. İkinci bin yılın başlarında doğu sınırlarında başıboş gezinen Karandalı haydutlar önemli bir sorun yaratmaya başlamıştı ve bunun üzerine Angarak ordusu Mal Zeth’ten çıkarak Palliya’daki Karanda Kralhğı’nın batı sınırlarına doğru harekete geçmişti. Güneybatı Palliya’daki Rakand şehri yağmalanarak yakılmış ve şehir sakinleri tutsak edilmişti. Tam bu esnada Angarak tarihinin en büyük kararlarından biri verildi. Grolimler insan kurban etme çılgınlığına hazırlanırken generaller duraksadı.

Palliya’yı istila etmek gibi bir amaçlan yoktu; üstelik uzun mesafe iletişiminin zorlukları da meselenin cazibesini azaltıyordu. Generaller için Palliya’yı kendilerine tabi bir krallık olarak alıkoymak ve insanları boşalmış bir alanı istila etmektense vergiye bağlamak daha akıllıca görünüyordu. Grolimler hiddetten köpürmüştü fakat generaller taviz vermiyordu. Nihayet her iki taraf da bir ka- GİRİŞ 13 rara bağlaması için meseleyi Torak’a götürmeye karar verdi. Tahmin edilebileceği gibi Torak başkumandanlıkla aynı sonuca vardı; eğer Karandlar kendilerine tabi edilebilirse, ileride Batı Krallıklarıyla yapacağı karşılaşmada hem Dinine iman edenlerin, hem de ordusunun sayısı ikiye katlanabilirdi. “Ucu bucağı belli olmayan Mallorya’da yaşayan herkes bana secde edecek ve bana tapacak,” dedi gönülsüz misyonerlerine. Ve şevklerini artırmak için Urvon’u Karandlann kendi dinine döndürülmelerini izlemesi için Mal Yaska’ya yolladı. Burada Urvon kendisini, o güne kadar sofu Grolimlerin hiç bilmediği bir debdebe ve lüks içinde, Mallorya Dininin dünyevi lideri yaptı. Ordu Palliya’nın yanı sıra Katakor, Jenno ve Delchin’e karşı harekete geçti. Fakat Karandalı büyücüler toplumlarını savunmak için ifrit orduları çağırdıklarından misyonerler pek bir şey yapamadılar. Sonunda Urvon, Torak’a danışmak için Cthol Mishrak’a geri gitti. Torak’ın bunun üzerine ne yapmış olduğu belirgin değildir, fakat Karandalı büyücüler kısa bir süre içinde daha önceleri ifritleri denetim altına almak için kullandıkları tılsımların artık işe yaramadığını fark ettiler. Artık bütün büyücüler ancak, canlan ve ruhları pahasına karanlık diyarlara uzanabiliyorlardı. Karandlann ele geçirilmesi bu günleri izleyen birkaç yüzyıl boyunca hem ordunun hem de ruhban sınıfının tüm dikkatlerini üzerine çekmişti fakat sonunda mukavemet kınldığmda Karanda buyruk altında bir ülke olmuş ve genel olarak halkına ikinci sınıf vatandaş olarak bakılmaya başlanmıştı. Öte yandan ordu Ulu Nehir Magan’dan aşağıya Melcene İmparatorluğuna doğru ilerlediğinde daha kültürlü ve teknik açıdan daha üstün bir halkla karşılaşmıştı.

Melcene savaş arabaları ile fillere binmiş süvarilerin taburlan tamamen yok ettiği birkaç feci savaştan sonra Angaraklar gösterdikleri gayretten vazgeçtiler. Angarak generaller banş önerileri getirdiler ve hayret içinde Melcenelerin hemen ilişkileri normale döndürmeyi kabul ettiklerine tanık oldular; Melceneler onlara daha önce Angaraklarda bulunmayan atları satmayı da teklif etmişlerdi. Fakat onlar fillerin satışlarını dahi tartışmayı reddettiler. Bundan sonra ordu yönünü, rahatça fetheği Dalasya’ya döndürdü. Dalasyalılar pek bir savaş yeteneği olmayan çiftçiler ve çobanlardan oluşuyordu. Angaraklar Dalasya’ya girerek on yıllığına bir askeri denetim kurdular. İlk başlarda ruhban sınıfı da bir o kadar başarılı gö- 14 KARANDA’NIN İFRİT BEYİ riinmüştü. Dalasyalılar Angarak itikatını uysalca kabul etmişti. Fakat Dalasyalılar gizemli insanlardı ve Grolimler kısa bir süre sonra cadıların, kâhinlerin ve nebilerin hiç bozulmadan işlerine devam ettiğini fark ettiler. Dahası o rezil Akaid-i Mallorya gizliden gizliye Dalasyalılar arasında el değiştiriyordu. Zamanla Grolimler, gizli Dalasya dinini bastırmayı başarmıştı. Fakat derken, Angarak yaşammın görünüşünü ebediyen değiştirecek bir şey oldu. Her nasılsa efsanevi büyücü Belgarath yanında üç Alornla birlikte bütün emniyet tedbirlerini aşmayı başararak, bir gece görünmeden Torak’ın Cthol Mishrak’ın ortasındaki demir kulesinden Cthrag Yaska’yı çalmaya geldi. İzlenseler de çalman Taş ile birlikte Batı’ya kaçmayı başardılar. Hiddetten deliye dönen Torak kendi şehrini yerle bir etti.

Sonra Murgolann, Thullarm ve Nadrakların Doğu Denizi’nin sınırlarına yollanmasını emretti. Kuzeydeki kara köprüsünden geçişte milyondan fazla can telef oldu ve Angarak toplumu ile kültürü kendini toparlayıncaya kadar uzun zaman geçti. Cthol Mishrak’ın dağıtılması ve yerle yeksan edilmesinden sonra bütün düşüncesini tamamen Batı Krallıklarının artan gücünü eritmek için bazı planlar yapmaya adayan Torak’a yaklaşmak neredeyse tamamen imkânsız olmuştu. Tann’nm ihmalkârlığı orduya artık, Mallorya ve Mallorya’ya tabi krallıklardaki mutlak denetimini sömürecek zaman vermişti. Birçok yüzyıl boyunca sadece zaman zaman vuku bulan, her iki tarafın da tüm güçlerini kullanmaktan kaçındıkları küçük savaşlarla bozulan Angaraklar ile Melceneler arasmdaki huzursuz barış, mevcudiyetini korudu. İki ulus zamanla, lider çocuklarının yetiştirilmek üzere karşı liderlere yollanması alışkınlığını edindi. Bu, zamanla Mallorya İmparatorluğunun idareci sınıfının normunu oluşturan kozmopolit bir gençlik yaratılmasının yanı sıra, her iki tarafça da kabul edilen daha olgun bir anlayışın gelişmesine yol açtı. Bu gençlerden biri, yüksek rütbeli Angarak kumandanlarından birinin oğlu olan Kallath idi. Melcene’de yetişen Kallath, Mal Zeth’e dönerek genelkurmaylığa yükselen en genç adam oldu. Melcene’ye geri gelince, Melcene İmparatorunun kızıyla evlenerek yaşlı adamm 3830 yılında ölümünden sonra kendisini İmparator ilan ettirmeyi başardı. Bundan sonra Melcene ordusunu bir tehdit unsuru olarak kullanarak kendisini Angarakların Başkomutanı ilan ettirmeyi de sağladı. GİRİŞ 15 Melcene ile Angarak’ın birleşmesi çalkantılı olmuştu. Fakat zamanla Melcene sabrı, Angarak kabalığına galip geldi. Diğer halkların aksine Melceneler bürokrasi ile yönetiliyorlardı. Ve sonunda bürokrasinin Angarak askeri yönetiminden daha etkili olduğu ispat edilmiş oldu.

4400’e varıldığında bürokrasinin üstünlüğü tamamlanmıştı. Aynı zamanda bu vakte kadar başkumandan sıfatı unutulmuş ve her iki halkın idarecilerine de sadece Mallorya İmparatoru denmeye başlamıştı. Kültürlü Melceneler için Torak’a tapınmak, yaygın bir şekilde yüzeysel bir uygulama olarak kalmıştı. Dini usulleri gereği kabul etmişlerdi fakat Grolimler onların da Angaraklar gibi, Angaraklann bir özelliği haline gelmiş olan Ejderha Tanrıya, kulluk edercesine itaat etmelerini hiçbir zaman sağlayamamışlardı. Derken 4850 yılında Torak aniden asırlar süren inzivasından çıkarak Mal Zeth kapılarında belirdi. Sakatlanmış yüzünü gizlemek için çelik bir maske takan Torak, İmparatoru yerinden alarak kendisini Kal Torak, yani Kral ve Tanrı ilan etti. Derhal Batı Krallıklarını ezmek ve tüm dünyayı kendi hâkimiyeti altına almak için muazzam bir güç toplamaya başladı. Bu seferberlik kelimenin tam anlamıyla Mallorya’yı eli ayağı tutan erkeklerden temizlemişti. Angaraklar ve Karandlar kuzeye kara köprüsüne yürütüldüler Gar og Nadrak’ın en kuzeyinden geçtiler; Dalasyahlar ile Melceneler ise kendilerini Doğu Denizi’nden güney Cthol Murgos’a taşıma emri almış bekleyen filoların olduğu yere gittiler. Kuzeyli Malloryalılar, Drasniya ve Algarya Krallıklarına saldırmak için Nadraklar, Thulllar ve kuzey Murgolarla birleşti. Malloryalılann ikinci grubu güney Murgolar ile birleşerek kuzeybatıya doğru yürüyüşe geçti. Torak Batı’yı iki devasa ordu arasında ezmeyi amaçlamıştı. Lakin güney güçleri Batı Denizi’ni 4875 yılında süpürüp geçen, bilinen tarihteki en berbat tipiyle diri diri gömülmelerine neden olan garip bir fırtınaya yakalandı. Sonunda fırtına şiddetini azalttığında askeri kol, yazın ilk günlerine kadar erimeyen dört-beş metrelik bir kar yığınının altında kalmıştı. Tabii bir sebepten hasıl olmadığı aşikâr olan bu fırtınayı bugüne kadar açıklayabilen bir teoriye rastlanmamıştır.

Sebebi her ne idiyse güney ordusu tamamen yok olmuştu. Felaketten kurtulabilen birkaç kişi zorluklarla doğuya vararak gerçekten aklın alamayacağı dehşet dolu hikâyeler anlatmışlardır. 16 KARANDA’NIN İFRİT BEYİ Kuzey güçleri de çeşitli felaketlerle karşılaşmış fakat zamanla Batının karma ordusu tarafından tamamen bozguna uğradığı yer olan Vb Mimbre’yi kuşatmıştı. Ve burada Torak (orada Aldur Taşı denilen) Cthrag Yaska’nın gücüyle çarpılmış ve yüzyıllar sürecek bir komaya girmişti; bedeni ise Zedar ismindeki müridi tarafından kaçırılarak gizli bir yere götürüldü. Bu afetleri izleyen yıllarda Mallorya toplumu yeniden özündeki Melcene, Karanda, Dalasya ve Angarak topraklarına bölünmeye başlamıştı. İmparatorluk sadece Korzeth’in İmparator olarak ortaya çıkmasıyla kurtulmuştu. Korzeth tahtı yaşlı babasmdan aldığında sadece on dört yaşındaydı. İmparatorun gençliğiyle aldanan ayrılıkçı bölgeler imparatorluktan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Korzeth bu ihtilali önlemek için kararlılıkla hareket etti. Hayatının geri kalanını, tarihin en büyük kan göllerinden birinde at sırtında geçirdi ama işi bittiğinde ardıllarına birlik içinde güçlü bir Mallorya bıraktı. Bundan sonra Korzeth’in varisleri ülkelerini Mal Zeth’ten mutlak ve sorgusuz bir güç ile yönettiler. Bu durum, halihazırdaki imparator Zakath tahta çıkıncaya kadar devam etti. Bir süre için Zakath Mallorya’nın ve batı Angarak krallıklarının münevver bir idarecisi olmayı vaad eder gibi görünmüştü. Fakat kısa bir süre sonra sorunlar baş göstermeye başladı. Murgolar Taur Urgas tarafından yönetiliyordu ve görünüşe göre bu şahıs hem deli, hem de ilkesizce hırslı biriydi.

Taur Urgas, genç İmparatoru tahrik etmek için bir dolap çevirdi. Bu planının nasıl geliştiği tam olarak hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır. Fakat Zakath bunun ardında Taur Urgas’m bulunduğu öğrenmiş ve öç almaya yemin etmişti. Bu, Zakath’m deli idareciyi tamamen ortadan kaldırmak için başlattığı bir seferberlikte acı bir savaşa dönüşmüştü. Tam bu çatışmanın ortasında Batı saldırıya geçti. Batı Krallıkları Doğu’ya karşı bir ordu gönderdikleri sırada Batının genç Hükümdarı, Büyücü Belgarathın torunu Belgarion, yayan olarak kuzeye doğru ilerlemiş ve Mallorya’ya uzanan kara köprüsünü geçmişti. Yanında Belgarath ile bir Drasniyalı vardı ve kabzasmda Cthrag Yaska, yani Aldur Taşı bulunan kadim Riva Kılıcını kuşanmıştı. Amacı, anlaşıldığı kadarıyla Batı’da bilinen bir kehanete göre Torak’ı öldürmekti. Torak kadim şehri Cthol Mishrak’ın harabelerindeki uzun komaGİRİŞ 17 sından çıkmaya başlamıştı. Şimdi de kendisine meydan okuyan kişiyle yüzleşmek için kendisini kaldırmıştı. Fakat bu karşılaşmada Belgarion Tann’yı yenmiş, onu Kılıcı ile katlederek Mallorya ruhban sınıfını büyük bir keşmekeş ve karışıklık içinde bırakmıştı. Birinci Kısım RAK HAGGA BİRİNCİ BÖLÜM m M EVSİMİN ilk kan hareketsiz havadan süzülerek tüm beyazlığıyla sessizce gemilerinin güvertesine kondu. Halatlarda ve geminin donanımında birikerek katranlı halatları kaim, beyaz kablolara çeviren iri, ağır taneli ıslak bir kardı. Deniz kapkaraydı; dalgalar hiç ses çıkarmadan yükselip alçalıyordu. Geminin kıçından, Malloryalı kürekçiler için tempo tutan boğuk sesli davulun ölçülü gümbürtüsü duyuluyordu.

Süzülen kar taneleri bu karlı sabahta muntazaman kürek çeken gemicilerin omuzlarına ve kırmızı cüppelerinin kıvnmlanna yerleşiyordu. Gemiciler davulun her vuruşuyla bir uyum içerisinde eğilip doğrulurken nefesleri soğuk rutubet içinde tütüyordu. Garion ile İpek pelerinlerine sıkı sıkı sannarak tırabzanlann yanında durmuşlar, ince kar perdesinin arasmdan sıkıntıyla bakıyorlardı. “Sefil bir sabah,” diye dikkat çekti sansar suratlı Drasniyalı, omzundaki karlan tatsızca silkerek. Garion tersçe homurdandı. “Bu sabah keyfin pek yerinde.” “Gülümseyecek pek fazla bir şeyim yok İpek,” diyen Garion kasvetli siyah-beyaz sabaha bakmaya geri döndü. Büyücü Belgarath kıçtaki kamaradan çıkarak birikmeye başlayan karlara gözlerini kısarak baktıktan sonra pelerininin kukuletasını kaldırdı. Sonra kaygan güverteden onlara katılmak için ilerledi. İpek, alenen ihtiyar adamın arkasından güverteye çıkarak, kıça doğru birkaç metre ötede tırabzanlara biraz da sanki bir işi yokmuş gibi numara yaparak dayanan kırmızı pelerinli Mallorya askerine baktı. “Bakıyorum General Atesca hâlâ senin hal ve hatırınla ilgileniyor,” dedi, Rak Verkat limanından yelken açtıklanndan beri Belgarafh’ın bütün adımlarını izleyen adamı işaret ederek. Belgarath askerin bulunduğu yere doğru aceleyle bezgin bir bakış 22 KARANDA’NIN İFRİT BEYİ fırlattı. “Ahmaklık,” dedi kısaca. “Nereye gittiğimi zannediyor ki?” Garion’un aklına ani bir fikir geldi. İleri abanarak çok alçak sesle konuştu.

“Biliyorsunuz ki,” dedi, “aslında başka bir yere gidebiliriz. Elimizin altmda bir gemi var ve gemiler nereye yönlendirilirlerse oraya giderler – Mallorya’ya olduğu kadar Hagga’ya da.” “Bu ilginç bir fikir Belgratah,” diye hemfikir olduğunu belirtti İpek. “Dördümüz varız dede,” diye dikkat çekti Garion. “Sen, ben, Pol Teyze ve Durnik. Gemiyi ele geçirmenin çok zor olacağmı zannetmem. Sonra yolunu değiştirerek daha Kal Zakath, Rak Hagga’ya gitmediğimizi fark edinceye kadar Mallorya yolunu yanlamış oluruz.” Bu konuda düşündükçe, fikir bir o kadar da heyecan verici gelmeye başlamıştı. “Sonra Mallorya kıyısından kuzeye doğru yelken açar Camat kıyılarında bir koya ya da körfeze demir atarız. O zaman Ashaba’ya gitmemiz topu topu bir hafta falan alır. Belki Zandramas’tan önce bile varabiliriz oraya.” Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oldu. “Orada onun gelişini beklemek isterdim.” “Olmayacak şey değil Belgarath,” dedi İpek. “Böyle bir şey yapabilir misiniz?” Belgarath düşünceli bir halde sakalını kaşıyarak havadan elenen karlara doğru gözlerini kısarak baktı.

“Mümkündür,” diye itiraf etti. Garion’a döndü. “Peki ama Camat kıyısına vardıktan sonra bütün bu Malloryalı askerler ile gemi mürettebatını ne yapmayı düşünüyorsun? Zandramas’ın işi bittiğinde hep yaptığı gibi gemiyi batınp insanları da içinde boğmayı düşünmüyordun herhalde?” “Tabii ki öyle bir şey düşünmüyordum!” “Bunu işittiğime sevindim – ama onları arkamızda bıraktığımızda ilk fırsatta en yakındaki garnizona koşmalarını nasıl engelleyeceksin? Seni bilmem ama ensemde bir alay Malloryalı asker fikri beni pek o kadar heyecanlandırmıyor.” Garion kaşlarını çattı. “Galiba bunu düşünememişim,” diye itiraf etti. “Ben de düşündüğünü düşünmedim zaten. İnsanın eyleme geç- meden önce enine boyuna düşünmesinde fayda vardır. Daha sonra karşılaşılacak nahoş durumlardan kurtulmuş olur.” “İyi,” dedi Garion biraz utanarak. “Sabırsızlandığını biliyorum Garion, ama sabırsızlığın iyi tasarlanmış bir planda yeri yoktur.” RAK HAGGA 23 “Müsadenle dede,” dedi Garion bozularak. “Ayrıca belki de Rak Hagga’ya gitmemiz ve Kal Zakath ile karşılaşmamız gerekiyordur. Yoksa Cyradis, Çağlar Kitabı’m ellerime vermek için o kadar uğraştıktan sonra neden bizi Malloryalılara yakalatsın ki? Burada dönen başka bir dolap var ve bence bir-iki şey daha öğrenmeden olayları yanda kesmesek iyi olur.” Kamara kapısı açıldı ve Verkat Adası’nı istila eden Mallorya güçlerinin kumandanı General Atesca belirdi. Kendisine teslim edildiklerinden bu yana Atesca onlara kibar ve her türlü muamelesinde son derece düzgün davranıyordu.

O da onları şahsen Rak Hagga’daki Kal Zakath’a götürmek konusunda hiç taviz vermemişti. Uzun boylu, ince bir adamdı; üniforması bir sürü madalya ve nişanla süslenmiş parlak kırmızıydı. Omuzlarının dik, mağrur bir duruşu vardı; gerçi burnunun geçmiş zamanlardan birinde kırılmış olması gerçeği ona imparatorluk ordusunun bir generalinden çok sokak dövüşçüsü havası veriyordu. Pırıl pırıl parlatılmış çizmelerini umursamadan, sulu karla kaplanmış güverteye çıktı. “Günaydın beyler,” diye selamladı onları sert, askeri bir selamla. “Umarım iyi uyumuşsunuzdur.” “Oldukça,” diye cevapladı İpek. “Kar yağmışa benziyor,” dedi general etrafına bakınıp, sırf kibarlık olsun diye konuşan birinin ses tonuyla. “Ben de fark ettim,” dedi İpek. “Rak Hagga’ya varmamız ne kadar zaman alır?” “Sahile bir-iki saat içinde varırız Asaletmeapları; atla şehre varmamız da iki gün alır.” İpek başıyla onayladı. “İmparatorunuzun bizi neden görmek istediğiyle ilgili bir fikriniz var mı?” diye sordu. “Söylemedi,” diye cevap verdi Atesca kısaca, “ben de sormayı uygun bulmadım. Bana sadece sizleri himayem altına alarak, Rak Hagga’ya kendisine getirmemi söyledi. Kaçmaya teşebbüs etmediğiniz sürece size en nazik şekilde davranılması gerektiğini bildirdi.

Eğer kaçmaya teşebbüs ederseniz İrnparator Hazretleri biraz daha sert olmamı emretti.” Konuşurken ses tonu tarafsız, yüzü ise ifadesizdi. “Umarım beyler bana müsaade ederler,” dedi. “İlgilenmem gereken bazı meseleler var.” Kibarca selam vererek döndü ve ayrıldı. “Ağzında da bakla ıslanmıyor doğrusu, değil mi?” diye dikkat çekti İpek alayla. “Melcenelerin çoğu dedikoduya bayılır ama bunun ağzından her kelimeyi iple çekmek gerekiyor.” 24 KARANDA’NIN İFRİT BEYİ “Melcene mi?” dedi Garion. “Bunu bilmiyordum.” İpek başıyla onayladı. “Atesca bir Melcene ismi. Kal Zakath’ın, kabiliyetin asaleti hakkında garip bazı fikirleri var. Angarak subaylar bu fikri pek sevmiyorlar ama bu konuda yapabilecekleri bir şey de yok – tabii kellelerini korumak istiyorlarsa.” Garion Mallorya siyasetinin incelikleriyle pek ilgilenmiyordu, o yüzden konunun üzerine düşmeyerek daha önce konuştukları konuya döndü. “Söylediklerini çok iyi anladım sayılmaz dede,” dedi, “yani Rak Hagga’ya gitme konusunda.

” “Cyradis yapması gereken bir seçim olduğuna inanıyor,” diye cevap verdi ihtiyar adam, “ve bu seçimi yapmadan önce yerine getirilmesi gereken bazı belirli şartlar var.” “Ona gerçekten inanmıyorsun değil mi?”

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir