David Harvey – Paris, Modernitenin Başkenti

Modemiteye dair mitlerden biri de onun geçmişle kökten bir kopuş oluşturduğudur. Bu kopuşun dünyayı bir tabula rasa, geçmişe referans vermeden -ya da engel oluşturduğunda geçmişi yok sayarak- yeninin üzerine yazılabileceği boş bir sayfa olarak görmemize olanak sağlayan bir durum olduğu varsayılır. Bu nedenle modemite her zaman, ister nazik ve demokratik, ister devrimci, travmatik ve otoriter olsun “yaratıcı yıkım”la ilgili olmuştur. Bu köktenci kopuş edebiyat ve sanat, şehir planlama ve sanayinin örgütlenmesi, politika, yaşam tarzı vb. gibi farklı alanlarda bir şeyleri nasıl yaptığımız ya da sunduğumuzda gerçekleştirdiğimiz değişimlerle mi ortaya çıkar, yoksa tüm bu alanlardaki değişimler modemitenin toplam güçlerinin dünyanın geri kalanım yutmak üzere dışa doğru yayıldığı kritik önemdeki kimi zamanlarda ve yerlerde mi toplanır; buna karar vermek çoğu zaman zordur. Modemite miti ikinci yoruma yakınlık gösterir (özellikle de modernleşme ve gelişme terimlerinin akrabalığı aracılığıyla) ancak ayrıntılara inildiğinde bu yorumun çoğu taraftarı epey kafa karışıklığı üreten eşitsiz gelişimleri kabul etmeye meyillidir. Bu modemite fikrine mit diyorum çünkü köktenci bir kopuş görüşü, böyle bir şeyin olmadığı ve olamayacağı yönündeki çok sayıdaki kanıta rağmen belirli bir ikna gücü ve yaygınlığa sahiptir. Saint-Simon kaynaklı ve Marx’ın içtenlikle benimsediği alternatif modernleşme – modemiteden ziyade modernleşme- teorisi hiçbir toplumsal düzenin zaten var olan durumunda kuluçkada bulunmayan değişimleri gerçekleştiremeyeceğini söyler. Modem düşünce panteonunda baş köşeyi PARİS, MODERNİTENİN BAŞKENTİ işgal eden iki düşünürün bir yanda devrimci değişimin önemi konusunda ısrar ederken aynı zamanda kökten bir kopma ihtimalini bu kadar açık biçimde inkar etmeleri tuhaf değil midir? Ancak bu görüşün iki yönü “yaratıcı yıkımı” merkez alarak birleşir. “Yumurta kırmadan omlet yapamazsınız,” der eski bir deyim; bir biçimde eskiyi hükümsüz kılmadan ya da hatta yok etmeden yeni toplumsal düzenlemeler yaratmak imkansızdır. Eğer modemite terimin bir anlamı varsa, bu anlam yaratıcı yıkımın bazı karar anlarını işaret eder. 1848 yılında Avrupa genelinde, özellikle Paris’te, dramatik bir olay gerçekleşti. Bu tarihte Paris’in ekonomi-politiğinde, yaşamında ve kültüründe bazı köktenci kopuşlar gerçekleştiği üzerine öne sürülecek iddialar, en azından görünürde, bütünüyle akla yatkındır. Ondan önce ortaçağ kentinin altyapı sorunlarını, en iyi ihtimalle düzeltmeye çalışan bir kent vizyonu vardı, daha sonra ise kenti zor yoluyla modernliğe sürükleyen Haussmann geldi. Daha önce Ingres ve David gibi klasikler, Delacroix gibi renkçiler vardı, sonrasında Courbet’nin gerçekçiliği ve Manet’nin empresyonizmi geldi.


Öncesinde romantik şairler ve yazarlar (Lamartine, Hugo, Musset ve George Sand) varken sonrasında Flaubert ve Baudelaire’in sıkı, özlü, bilenmiş romanı ve şiiri vardı. Daha öncesinde zanaatkâr usulüne göre düzenlenmiş dağınık imalat atölyelerinin çoğu yerini makinelere ve modem sanayiye bıraktı. Öncesinde dar kıvrımlı sokaklar boyunca ya da pasajlarda sıralanan küçük dükkanlar varken sonrasında bulvarlara taşan geniş mağazalar geldi. Öncesinde ütopyanizm ve romantizm varken sonrasında gerçekçi işletmecilik ve bilimsel sosyalizm geldi. Daha önceleri önemli bir meslek olan su taşıyıcılığı, şebeke sisteminin geliştiği 1870’lerde neredeyse ortadan kaybolmuştu. Bütün bunlar ve daha fazlası nedeniyle 1848 yeni olan pek çok şeyin eskinin içinden belirginleştiği kritik bir nokta olarak görünür. O halde 1848 ’de Paris’te tam olarak ne oldu? Açlık, işsizlik, sefalet ve huzursuzluk bütün ülkeye yayılmıştı, ekmek arayışıyla insanların akın ettiği Paris bütün bu olumsuzlukların toplandığı yer olmuştu. Monarşiye karşı çıkmaya, en azından onun ilk baştaki demokratik vaadini tutmasını sağlayacak reformları gerçekleştirmeye kararlı cumhuriyet- RESİM 1 Ernest Meissonier’in Haziran 1848’deki Rue de la Mortellerie’deki barikatı resmettiği tablo, Paris’i daha ütopyacı ve sosyalist çizgide bir politik beden olarak yeniden kurmak yönündeki devrimci hareketi bastıran ölüm ve yıkımı tasvir eder. PARİS, MODERNİTENİN BAŞKENTİ çiler ve sosyalistler vardı. Bu reformların gerçekleşmediği durumda devrim zamanının geldiğini düşünenler her zaman vardı. Bu durum zaten yıllardır böyleydi. Grevler, sokak gösterileri ve 1840’lann ayaklanmaları bastırılmıştı ve çoğu kişi onların hazırlıksız durumlarına baktığında bu kez de farklı olmayacağını düşünüyordu. Şubat 1848’de Boulevard des Capucines’de Dışişleri Bakanlığı önündeki küçük çaplı bir gösteri kontrolden çıktı, askeri birliklerin göstericilere ateş açması sonucunda elli kadar sivil hayatını kaybetti. Bundan sonra olanlar ise sıra dışıydı. Öldürülen birkaç kişinin cesedini taşıyan bir at arabası meşalelerle şehirde dolaştırıldı.

Daniel Stem’in yazdığı daha sonra Flaubert’in Duygusal Eğitim ’de ele aldığı efsanevi öykü bir kadın cesedine odaklanır. (Efsanevi diyorum çünkü arabanın sürücüsü arabada hiç kadın olmadığına dair tanıklık etmiştir.)1 Stem’in aktardığına göre sokaklarda toplanmış çoğunluğu sessiz kalabalığın önünde bir oğlan çocuğu belirli aralıklarla genç kadının cesedini meşaleyle aydınlatıyordu. Diğer zamanlarda bir adam cesedi kaldırıp kalabalığa gösteriyordu. Bu güçlü bir semboldü. Özgürlük eskiden beri bir kadın olarak hayal edilmişti, görünüşe göre şimdi özgürlük kurşunlanmıştı. Bunu izleyen gece anlatılanlara göre ürkütücü bir sessizlikte geçti. Pazar yerleri bile sessizdi. Şafak söktüğünde tehlike çanları bütün şehirde yankılandı. Bu devrim çağrısıydı. İşçiler, öğrenciler, muhalif burjuvazi, küçük toprak sahipleri sokaklarda biRESİM 2 Daumier’in 1848 tarihli L’Emeute’si (Ayaklanma). Şubat 1848’deki ayaklanmanın karnavalımsı ve dehşetli niteliğini yakalar. Ölümcül sonu adeta katı bir önseziyle haber verir. 10 GİRİŞ: KOPUŞ OLARAK MODERNİTE raraya geldi. Ulusal Muhafızlar’dan pek çok kişi onlara katıldı, kısa zamanda ordunun çoğu savaşma isteğini kaybetmişti.

Louis Philippe alelacele Louis Mole ve sonra da Adolphe Thiers’ı başbakan atadı. Fransız Devrimi üzerine ciltlerce kitap yazmış olan Thiers, Temmuz Monarşisinde bu görevde bulunmuş ama rejimi Britanya tarzı bir meşruti monarşi olarak dengede tutmayı başaramamıştı. Thiers’m Krala, Versailles’a çekilmesi, kendisine sadık birlikleri toplaması ve gerekirse Paris’teki devrim hareketini ezmesi (bu taktik daha sonra 1871 Paris Kömünü’ne karşı kullanıldı) yönünde öğüt verdiği sanılıyor. Yaşlı ve yılgın kral bu öğüdü işittiyse bile dinlemedi. Tahtı sekiz yaşındaki torununa bıraktığı gibi bir at arabasına atladı. Kraliçeyle birlikte Bay ve Bayan Smith adını kullanarak İngiltere’ye kaçtı. Bu sırada kent çoktan devrimcilerin eline geçmişti. Muhafazakar milletvekilleri kentten kaçtı, yeni Kral için Ulusal Meclis’te bir naiplik tahsis etme çabası bir kenara atıldı. Kentin diğer yakasında Hotel de Ville’de geçici bir hükümet ilan edildi. Aralarında romantik şair, sosyalizm ve cumhuriyet taraftan Lamartine ve eski bir sosyalist olan Louis Blanc’ın da bulunduğu 11 kişilik bir grup geçici hükümetin liderleri olarak ilan edildi. Halk kralın eski ikametgahı Tuileries’i işgal edip yağmaladı. Eşyaları kırıp döktü, tabloları tahrip etti. Sıradan halk, sokak çocukları bile sırayla tahta oturdu, en sonunda taht sokaklardan geçirilerek Bastille’e götürüldü ve orada yakıldı.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir