Denis Diderot – Konusmalar

XVIII. yüzyıl Fransız filozoflarının en ileri fikirlisi, en inkılâpçısı olan Diderot 1 ekim 1713 te Langres’de doğdu. Babası bu şelıirde bir bıçakçı dükkânı işletiyordu. Yani ınateıyalist mektebinin şefi bir küçük buıjuva muhiti içinde doğmuş ve büyümüştür. Gerek temayülleri, gerek şahsi alışkanlıklarında bu muhitin izlerini taşımıştır. Aile hayatı dolayısıyle, ansiklopedistlerin içinde halka en yakın olanı odur. Bununla beraber Diderot’nun babası hali vakti yerinde bir insandı. Ölümünden sonra çotuklanna bıraktığı mirastan Denis’nin payına iki yüz bin frank kadar bir şey düşmüştür. Diderot’nun babası, çocuklannı yüksek hayata karıştırmak için büyük bir arzu duymaktaydı Halbuki o zamanlar, bu çeşit arzulara kendini kaptıran küçük buıjuvalar için cemiyette mevki sahibi olmanın tek bir yolu vardı: oğlan çocukları papaz olarak yetiştirmek, ev-lemniyen kızlan da zengin bir manastıra yerleştirmek. İhtiyar Diderot bu yoldan yürüyerek büyük oğlu Deniş ile küçüğü Didier’yi Lang-res’deki cizvit kolejine verdi ve kızlarından birini de bir manasüra soktu. Daha sonralan Diderot. La Religieuse adlı romanında bu kız-kardeşinin başına gelenleri anlatmıştır. Küçük kardeşine gelince, o da Langres Katedralinin sayılı bir papazı olmuştu. Fransız papaz sınıfı onu daima hem bir model hem de tariz vesilesi olarak dinsiz ağabeyinin karşısına çıkarmıştır. Gerçekten de ne garip tecellidir ki babasının imanı bütün bir papaz olarak yetiştinnek istediği Deniş hem de materiyalist olmuştur.


Diderot’nun çocukluğuna ait çok şey bilmiyoruz. Lâkin iyi öğretmen olan Cizvitler bu çocuğun meziyetlerini ve istidadını keşfetmişlerdi, onun uzun gezmelere olan meylini bildikleri için, bir gün babaocağmdan kaçarak, hocalarından biriyle uzaklara gitmeğe onu teşvik etmişlerdi. Hareket edecekleri akşam kendisini yakalıyan babasına, Paris’e gidip orada cizvitlere gireceğini söyledi. Babası bunu fena karşılamadı ve bir müddet sonra bu arzusunun gerçekleşebileceğini vadetti. On beş yaşma girince Paris’e gönderdi. Paris’e geldikten sonra. Denir, d’Hardouıtı kolejine girdi. Burada eski dillerle, matematiğe çalıştı. Bu çalışmalar onu teolojiden soğutuyor. nefret ettiriyordu. Böyle de olsa bu kolej onun zekâsına ileride kendi kendine keşfedeceği ufukları açmaya elverişli değildi. Di-derot bu kolejde tahsilini bitirerek 2 eylül 1732’de maitre es arts «nvanını kazandı. Babasının hoşnutsuzluğuna aldırış bile etmeden katiyen papaz olmıyacağını söylüyordu. Babası çaresiz boyun eğip oğluna bir iş aramak zorunda kaldı ve hemşerilerindenbir noterin yanma koydu. Fakat delikanlı işinden çok o saralarda kibar âleminde ve âlim muhitlerinde pek moda olan İngilizceye çalışıyordu.

İşte bu sıralarda kendini tamamiyle Hobbes’ura Lock’un ve Nevvton’un eserlerine vardı. Bir taraftan da ihtiyar Diderot oğlunu sıkıştırıyor, papazlığa değilse bile, belli ve şerefli bir işe girmeye zorluyordu. Kızı Mine de Vendeul’un yazdığına göre, Diderot babasına «adam öldürmeğe niyeti olmadığı için hekim olmak istemediğini, noterliğin de çok incelikleri olan güç bir meslek olduğunu, avukatlığı gönül hoşluğuyla kabul edebileceğini, fakat bütün ömrü boyunca hep başkalarımn işleriyle uğraşmaktan fena halde tiksindiğini söylemişti.» 1 Bunun üzerine babası meseleyi kökünden halletmek üzere Denis’ye bir ültimatom gönderdi. Oğluna ya Langres’a dönmesini, yahut da artık kendisine para gönderemeyeceğini bildiriyordu. Oğlu bu ikinci şıkkı tercih etti ve Paris’de kaldı. Bu hâdise 1733 — 1734 sıralarında olmuştur. O andan itibaren Diderot için başı boş hayat, avare bir artist hayatı başlamış oluyordu. Bir tavan arasında oturuyordu. Bu tavan arasının kapısı belirli bir işi olmıyan evsiz barksız ahbaplara daima açıktı. Sırtında eski püskü bir elbiseyle dolaşır dururdu. Baba kararında inadetti ve hiç para göndermedi. Annesi, on yıl zarfında üç defa biıkaç para göndermişti. Diderot önce matematik, daha sonralan İngilizce dersleri vererek kıt kanaat yaşıyor; şuna buna bir mektup, bir yazı yazıyor, bazılarına nutuk bazılarına da vaaz sureti kaleme alıyordu. Meselâ, Allah kelâmım Amerika yerlilerine duyurmak isteyen bir misyonere vaaz örnekleri yaznuştı.

Daha düzenli bir hayata ancak 1731 den itibaren kavuşabildi. Bu sırada sonradan karısı olan Antoinette Champion adlı fakir ve kendi halinde genç bir kızla tanışmıştı. O zaman Antoinette küçük çamaşırcı dükkânı işleten anasiyle beraber oturuyordu. Kısa bir zaman sonra genç adam kıza talip oldu. İkisi de bir yandan kızın anasının, bir yandan da oğlanın babasımn mukavemeti ile karşılaştılar. Nihayat 6 kasım 1743 de gizlice evlendiler. Bu yıllarda yazılarından daha muntazam bir şekilde para gelmeğe başlamıştı. İngilizceden üç ciltlik bir Yunan tarihi tercüme etti. Önsözü yazan Buffon’un idaresinde, diğer iki arkadaşiyle birlikte altı ciltlik bir tıp lügati tercüme etmeye başladı. Herhalde onun kafasında büyük bir ansiklopedik lügat çıkarmak fikri bu işi yaparken tomurcuklanmış olmalıdır. Bir müddet sonra yazı hayatındaki başarısına inanarak, tercümeyi bıraktı ve şahsiyetinin damgasını taşıyan eserler vermeğe başladı. Geleneklerle çok az münasebeti olan felsefi doktrini de o günlerde şekillenmeğe başlamıştı. Bununla beraber Diderot’yu dalıa başlangıcından itibaren inkılâpçı bir fikir adamı olarak göstermek gerçeğe aykırıdır. Onun fikirleri, ideolojik önderliğini yaptığı burjuvazinin gelişmesine uygun olarak olgunlaşmıştır. Gerçekten de XVIII.

yüzyılın ilk ve ikinci yanlanmn sınırında siyasi hayatın nabzı şiddetle vurmaya başlamıştı. Bu, kendini bilhassa katolik kilisesinin dünya görüşüne yöneltilen yıkıcı tenkitlerle açığa vuruyordu. Modem büyük bir fikir ve siyaset adamının dediği gibi: Allah’ın tenkidi, dünyanın tenkidi; dinin tenkidi, hukukun tenkidi; katolik teolojisinin tenkidi de siyasetin tenkidi oluyordu. Bilhassa bu sonuncu tenkidin Fransa’da pek büyük tesirieri olmuştur. İşte Diderot inkılâpçı fikir hayatına bu noktadan başlamış bulunuyordu. Diderot 1741 de, İngiliz ahlâkçısı Shafesbuıy’nın Characteristics of men, mamers, o pinions adlı eserini Essai sur le merite et la vertu adiyle Fransızca’ya çevirdi. Diderot bu kitabı, Langers şehrinin ruhani muhitlerinde önemli bir şahsiyet haline gelmiş olan papaz kardeşine armağan etmişti. Armağan için yazdığı satırlarda, taassupla dinin bir araya gelemiyeceğini ve faziletli olmak için dindar olmanın yetmediğini ifade eünişti. İşte Diderot’nun fikir gelişmesinin böyle sessiz başladığını görüyoruz. Fakat yalniz bu fikir, kardeşini çileden çıkatmasına ve ağabeysine «sen ahlâksızlık uçurumuna yuvarlanmışsın» diye çullanmasına sebep oldu. Aynı devirde de Diderot’nu Rousseau ile ahbap olduğu görüyoruz. 1741 da tanışmamışlardı. Fakat onların asıl 1746 ile 1749 yıllan arasında sıkı fıkı olduklarım, sık sık bir küçük meyhanede baş başa verip hararetle münakaşalara daldıklarım görüyoruz. Bu dostça konuşmalara kansan üçüncü arkadaş abbe de Condillac idi. Üçü de İngiliz felsefesinden, bilhassa Lock’un felsefesinden söz açardı.

Her biri amprizmi ve sansüalizıui kendini ilgilendiren sahaya tatbike çalışıyordu : Diderot, hiç olmazsa ilk zamanlarda, teolojiye. Condillac pisikolojiye ve bilgi nazariyesine. Rousseau’nda içtimai meselelere ve teıbiyeye. Bu gurupta en geniş bilgi ve görüşe sahip olan Diderot idi. Condillac’a meşhur Traite des sensations adlı eserinin ana fikrini veren o olduğu gibi, Rousseau’nun Dijon akademesine verdiği meşhur cevabın ilhamıni da o vermişti. Fakat üç arkadaşın yürüdükleri fikir yolu gittikçe birbirinden ayıldı. Her ne kadar Condillac, ihsasla teemmülün muadeleti fikrini atarak Lock felsefesini aşmış ise de, kendini bir türlü fenomenizmden kur-taramamıştı. Rousseau da hiçbir zaman sansualist bir deizrn fikrinden kurtulamamıştır. İçlerinde daha ileri gidebilen, yalnız Diderot oldu. Daha 1741 den itibaren bir «mataryalist felsefe programı» tasarlamaya başlamıştı. Aynı zamanda dostlukları da gevşemeğe başlamış, eski sohbetler sona ennişti. 1758 de ani bir bozuşma diderot ile Rouseau’yu birbirinden ayırdı. Diderot 1749 da Letne surIes aveugles âl’usage de ceux qui voient 2 yi yazdı. Bu kitap materyalist bir felsefenin ilk taslağı sayılabilir. Aynı yıllar zarfında Diderot kalemini edebiyat sahasında da denedi.

Bununla beraber ilk eserleri. Les bijoıvc indiserets ile V oiseau blanc, conte bleu bize ne «burjuva dramı» nın öncüsünü ne de Jacçues le fatalisteQ) muharririni haber vermektedir. Her ne kadar Diderot bu kitapları muharrir adı olmaksızın çıkardı ise de, Fransa’da siyasi hava bulutlarla kaplamnca, polis tarafından tanındı, ve hapse atıldı. Avusturya hanedanı harbi sırasında hükümet yeni vergiler koymuştu. Bu vergilerin sulhun imzasından sonra kal-dınlması lâzımdı. Bu sulh 1748 nisanında imzalandı. Fakat vergiler kaldırılmadı. Halk bu vergiyi vennedi ve eyalet meclisleri de bu ha-reketi tuttu. Tazyik altında kalan hükümet bazı müsaadelerde bulundu. Vergiler yan yanya indirildi; kanşıklıklar devam ediyordu. Alaylı tür-küler, karikatürler yayılmaya başlamıştı. Kilisede bazı tazyik ted-birlerine başvurunca kıral ve hükümet aleyhine yazılmış bir sürü buroşür ve beyanname ortalığı kapladı. Siyasi durum bilhassa 1749 temmuziyle ağustos arasında çok gerginleşmişti. İşte o zaman hükümet büyük çapta tazyik tedbirlerine başvurmaya karar verdi. Bastille ve Vincennes zindanlan birçok muharrir, edebiyatçı, âlim ve hattâ jansemst papaziyle doldu, taştı.

İşte Diderot Vincennes şatosuna kapıtılanlar arasında bulunuyordu. Onu 1749 yılının 24 temmuzunda yakalamışlardı. Diderot zindanda yinni sekiz gün kaldı. Hürriyetine kavuştuktan sonra onun için yem ve uzun bir devir açılıyordu: bundan sonra Encylopedie yi kunnaya çalışacaktır. Diderot’un kafasında bir ansikpoladik lügat çıkarmak fikri 1740 sıralarında doğmuştu. Bu sırada, başlannda Le Breton’un bulunduğu bir gunıpun da böyle bir proje hazarlamakta olduğunu öğrenmişti. Diderot bunlarla temasa geçti ve D’Alembert’in yardımını da sağladı. Başlangıçta İngiliz Chambers’in ansikpoledisini on iki cilt halinde çevirmeği düşünmüşlerdi. Bu arada Diderot hapse atıldı. Hürriyetine kavuştuktan sonra kendisini ihtirasla, hayatının yinni yılını dolduran ansiklopedi çalışmalarına verdi. Nihayet 1751 de Encylopedie’nin ilk cildi çıktı. İlk iki kısım dolduran önsözü «Disdeurs preliminaire» d’Alembert yazmıştı. İlimlerin bölünmelerine aynlan üçüncü bölüm de Diderot tarafından yazılmıştı. İkinci sayıdan itibaren papazlar, ansiklopediye karşı ayaklandılar ve toplatılması için kıraldan emir çıkarttılar. Diderot bundan da yılmadı Bütün eneıjisiyle çalışarak her yıl bir cilt çıkardı Bu sırada şahsi eserlenne daha az yer vermeğe başlamıştı.

Bunlar arasında en mühimi 1754 de yayınladığı Prensees sur V interpretation de la nature’dür. Bu kitap açıkça materyalist bir eserdir. Metod ve teori bakımından ehemmiyeti büyüktür. Bu sırada Dedirot’nun sanat anlayışı da gittikçe olgunlaşıyordu. Aristokrat sanatın karşısına bir burjuva sanaü çıkarmaya hazırlanıyordu. Eserlerinde basit insanların büyüklerin gözünden kaçan sade yaşayışım, onların zevklerini ve kederlerini anlaüyordu. Bu bakımdan Diderot yepyeni bir sanat nevinin edebiyat tarihine «Buıjuva dramı» diye geçen tarzın kurucusu olmuştur. Bu anlayışla 1757 de Lefils Naturel, 1758 de de Le Pere de Famille adlı piyesleri yazdı. Bu piyesler bugün için büyük bir değer taşımasalar bile yeni bir çığır açma bakımından ehemmiyetli oldukları için XVIII. asırda bütün Avmpa’da ün kazanmışlardı. Aym yıl çıkardığı sur la poesie dramaticjue de dram anlayışım katı olarak for-ınülleştirmiştir. Daha ileriki yıllarda çalışmalarına hızla devam ederken bilhassa ansiklopedi yüzünden başına birçok dert açıldığım görüyoruz. Önce D’Aleınbert papazların gittikçe artan düşmanlıklarından korkarak ayrılıyor. Bir müddet sonra Voltaire de aynı yolu tutuyor. 1758 de Ro-usseau ile aralan katı olarak açılmıştır.

Bütün bu dostlarının vefasız çıktıklarından doğan kederlen yanında bir ihanet onu derinden derine sarsıyor. Encylopedie’yi çıkaran Le Breton gizli basılan son on ciltteki maddeleri elden geçiriyor, yumuşatıyor, kendisince zararsız hale koyuyor; bazen bütün mânâsım mahvederek öldürüyor. Diderot bu işin farkına tesadüfen 1764 te vanmş ve ilk provaları gördükten sonra Le Bre-ton’nun bunları nasıl kısırlaştırdığını anlamıştır. Bu ihanet Diderot’yu çileden çıkarıyor, kızı Mme de Vandeul, o zaman babasının nasıl fer-yadettiğini, işi bırakmaya kalktığım «Hâtıralar» mda anlatır. Diderot, 2 kasım 1764 te Le Breton’a şunları yazmıştı: Siz beni iki yıl alçakça aldattınız. Zamanlarını size vermiş olan yirmi namuslu insanın emeğini öldürdünüz, yahut vahşi bir hayvana öldürttünüz. Onlar, hiçbir karşılık beklemeden gece gündüz iyilikten ve hakikatten başka bir şey düşünmeden çatışmışlardı. Tek ümitleri fikirlerinin yayıldığını görmek, lâyık oldukları takdirleri toplamaktan ibaretti ki sizin haksızlığınız ve nankörlüğünüz onları bundan da mahrum etmiş bulunuyor. Buna rağmen Diderot içinde hep bu acıyı taşıyarak çalışmalarına devam ettii ve ömrünün yirmi yılım verdiği dev gibi eseri tekbaşına yürüterek bitirdi. 1772—1755 arasındaki devre Diderot’nun kendisini hemen ta-mamiyle ansiklopediye verdiği ve başka işlere pek az yer ayırdığı yıllara tesadüf etmekle beraber hayatının en yaratıcı devreleri olmuş, bütün şaheserlerini o yıllarda yazmıştır. Diderot bilginin ve sanatın her sahasında kalemini kolaylıkla yürütebilen nadir yaradılışlı bir insandı. Onun bu devirde yazdığı kitapların ölümünden sonra basılmış olmasının ehemmiyeti yoktur. Bu eserler dost çevrelerin dışında duyulmuştu. Grimm bunlan el yazması gazetesinde haber veriyor, yabancı memleketlere tanıtıyordu. 1773 e kadar Diderot, felsefe sahasında l’Entretien entre dAlembert et Diderot; le Reve de dAlembert; La süite de l’entretien.

(1769) 3 nevinden şaheserler yazmıştı. 1770 de Pensees sur I’ inter prelatiun de la nature’deki temayı tekrar ele alarak Principes philcsophiques surla matiere et le meiavement’ı yazdı. Bu kitabın d’ H o 1 b a c h’ ı n .S’v.vtheme de la Nature adlı eseriyle büyük bir bağlılığı vardır. Diderot içtimai felsefe meseleleriyle, kendisi için daima tazeliğini muhafaza eden din meselelerine 1772 de yazdığı Sııpplement du voyage de Baugainville de yer vermişti. Diderot nesirle yazılı edebî eserlerinin en önemlilerini de bu devirde vermiştir. 1760 da meşhur Reli gieuse’ü yazdı. 1762 de Le Neveu de Rameau 4 ’yu bilirdi. Diyalog şeklinde yazlımış olan bu kitap, bütün on sekizinci aşırın olduğu kadar, dünya edebiyatının da tazeliğini, kuvvetim hiç kaybetmiyen en parlak şaheserlerindendir. Bu diyaloglarda, neşeli ve şiir dolu bir fanteziye bürünmüş olarak yapılan cemiyet tenkitleri, bugün bile kuvvetinden, doğruluklarından hiçbir şey kaybetmemiştir. Goethe, Le Neveu de Ramau’nun müsveddelerini okuduğu zaman Fransız dehasının bu güzel eserini kendi memleketinde de tanıtmak için bir solukta Almancaya tercüme etmişti. KONUŞMALAR Diderot 1773 te nesirle yazılmış büyük bir epope olan Jacque Le Fataliste’i bitirdi. Bu ana eserin yanında da gerçekten artistik minyatür denilebilecek küçük yazılar yazmaktan da geri kalmıyordu. 1773 de Paradoxes sur le Comedien’i 5 yazdı.

Bu kitapta Diderot doğmdan doğruya tiyatroyu ve aktörün oyununu ele almaktadır. Diderot güzel sanatlarla (arts) el sanatlan veya zanaatlar (metiers) arasında çok büyük sanılan mesafeyi kolayca aşmıştı. Her ne kadar onun teknik üzerine yazılmış belli başlı bir eseri yoksa da, ansiklopedideki resimler ve tablolar onun tekniğe verdiği ehemmiyetin canlı bir vasikasıdır. Devrindeki zanaatlarda kullanılan aletlerin ve makinelerin resimlerini atelyelere giderek bir bir kendi yapmış veya beraber götürdüğü ressamlara yaptırtmıştı. Makinelerin kullanılışı hakkında zanaatkarlarla, işçilerle uzun uzadıya konuşur, onlan kendi eliyle söker, sonra yine kurardı. Ansiklopedinin bu konudaki maddeleri bize endüstri inkılâbının arifesinde, tekniğin durumu hakkında çok kuvvetli ve doğru bir bilgi vermektedir. Diderot böylece zanaatlan incelerken bunlarda çalışan işçilerle, onların haliyle de yakından ilgileıuııiş, işçi sınıfının varlığını da tanımıştır. İşçilerin yaşayışından bahsederken: «Eğer gündelikçi yoksulluk içinde ise, millet de yoksul demektir» 6 diye yazmıştı. Diderot’yu 1773 yılma yani altmış yaşına kadar böylece durup dinlenmek bilmeden çalışır görüyoruz. Bu ihtiraslı çalışmaya o yıl Rusya’yı yaptığı uzun seyahat biraz aralık vennişti. * * Rusya’yı sert bir kölelik sistemi, Asyalı metotlariyle despotça idere eden Katerine II. Avrupa’da kendine sempati toplamak için hür fikirli münevverlere, bilhassa Fransanın «aydınlık filozoflarına» sempati göstermekten, onlarla dostluk bağlan kunnaktan geri durmuyordu. Bilhassa d’Alembert’e oğlunun hocalığını teklif etmiş, Voltaire’e «Katerina II. nin asrı» nı yazdınnaya çalışmış, bunlara devrin modası gereğince maaşlar bağlatmıştı. Bu arada Diderot’ ya da yakın bir alâka göstermişti.

Artık ihtiyarlıyan filozofun kızına drahoma verebilmek için kütüphanesini satmak istediğini Paris’teki sefiri Ga-litzin’le, Diderot’nun en yakın dostlarından Grimm’den öğrenmiş, 1765 te kütüphaneyi 15.000 franga satın almış fakat büyük bir cömertlik göstererek, ölümüne kadar bu kütüphaneden faydalanmasına müsaade etmiş, üstelik de Diderot’yu bu kütüphaneye ayda 1000 frank maaşla kütüphaneci tâyin etmişti. 1773 yılının 28 eylülünde Diderot, Saint-Petersburg’a gelmişti. Katerina onu büyük bir muhabbetle veya böyle görünerek karşıladı. Halbuki filozof çariçenin kendisini ancak bir iki defa kabul edeceğini sanıyordu. Diderot Katerina hakkında ilk intibaını şöyle ifade etmişti: «onda Kleopatra’nın cazibesiyle, Brutus’un ruhu birleşmiş» Diderot, Ka-terina’nın karşısında. Paris salonlarında veya dostu d’Holbach’ın meclisindeki kadar açık sözlülükle konuşmuş, düşüncelerini olduğu gibi söylemekten çekinmemişti. Katerina da büyük bir ustalıkla ona candan görünür gibi yapmıştı. Fakat bu alâka ve yakınlık bir maskeden ibaretti. Gerçekten, inkılâpçı kafalı filozofun fikirlerine karşı büyük bir antipati duyuyordu. Netekim bunu 1787 de Corna de Segur’e şöyle anlatmıştı: «Onunla sık sık ve uzun boylu, konuşurduk. Ama bunu faydalanmaktan çok bende uyandırdığı merakı gidermek için yapardım. Eğer Diderot’nun söylediklerine kulak verecek olsam, imparatorluğumda her şey altüst olurdu ve kanunları, idareyi, siyaseti kaldırıp bunların yerine birtakım çok garip nazariyeleri koymam gerekirdi.» Şurası muhakkaktır ki köleliğe dayanan bir devletin başında bulunan bu çariçe, Diderot’nun inkılâpçı buıjuva nazariyelerine, garip nazariyeler adını veriyordu. Saraya bağlı tarihçilerin uydurdukları masalın aksine olarak feodal bir devletin başında hüküm süren Katerina Diderot’nun fikirlerinden yani genç ve inkılâpçı Buıjuvazin’in görüşlerinden nefret ediyordu.

Diderot da bunu farketmiş, fakat alçakgönüllülükle şöyle açığa vurmuştur:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir