Der. W. J. Pomeroy – Marksizm ve Gerilla Savasi

Günümüzde ayaklanma gerçekten savaş türünden bir sanattır ve ihmal edildiği zaman, ihmal eden partinin mahvına sebep olacak kurallara bağlıdır. Partilerin yapısından ve ayaklanma durumunda göz önüne alınması gereken hususlardan mantıksal olarak çıkarılan bu kurallar o kadar açık ve basittir ki, 1848’deki kısa deneyleri Almanlara bunları gayet iyi öğretmiştir. Önce, oyununuzun sonuçlarıyla karşılaşmaya tamamen hazır olmadıkça ayaklanma ile oynamayınız. Ayaklanma son derece berilsiz niceliklerle yapılan bir hesaptır. Bu niceliklerin değeri her gün değişebilir. Karşınızdaki güçler örgüt, disiplin ve yerleşmiş otorite bakımından sözden ileridirler. Sizin onlara karşı kuvvetli üstünlükleriniz olmadıkça yenilir ve mahvolursunuz. İkinci olarak, ayaklanma bir kere başladı mı, en büyük bir azimle ve hücum planında yürür. Savunucu bir eylem her silahlı ayaklanmanın ölümüdür. Düşmanlarla boy ölçüşmeye kalkmadan kaybedilir. Hasımlarınızı güçleri dağınıkken bastırınız; küçük de olsa her gün yeni başarılar, ilerlemeler tertipleyiniz. İlk başarılı ayaklanmanın size verdiği moral üstünlüğü muhafaza ediniz; daima en kuvvetli tahrike kapılan ve daha emin olan yanı gözeten, iki taraf arasında mütereddit kişileri kendi tarafınıza toplayınız; (sayfa 51) düşmanlarınızı size karşı güçlerini bir araya getirmeden geri çekilmeye zorlayınız. Devrimci politikanın bugüne kadar bilinen en büyük üstadı Danton’un dediği gibi, Atılganlık, atılganlık ve yine atılganlık. 1 Friedrich Engels, Germany: Revulation and Counter-Revulotion, International Publishers, 1933, s. 100.


İlk defa Marks’ın adıyla New-York Tribun’de 18 Eylül 1852’de yayınlanmıştır. 2. İSPANYA’DA GERİLLA SAVAŞI Karl Marks İspanyol hazır kuvvetleri yenilgiye uğrasa bile her yerde birden ortaya çıkmıyordu. Yirmi defadan fazla dağılmış olmasına rağmen yine de her zaman düşmanla karşılaşmaya hazırdı ve çoğu kez yenilgiden sonra artan bir kuvvetle yeniden ortaya çıkıyordu. Bu orduyu yenmek faydasızdı, çünkü zararı çabuk telafi ediyorlardı. İnsan kaybı genellikle az oluyordu, arazi kaybına ise aldırış etmiyorlardı. Düzensiz olarak dağlara çekilmeleri; yeniden bir araya gelip en umulmadık anda ortaya (sayfa 52) çıkmalarını, yeni takviyelerle güçlenmelerini sağlıyor ve Fransız ordularına direnmek değilse bile, onları sürekli hareket halinde tutmak ve güçlerini dağıtmaya mecbur etmek imkanını veriyordu. Ruslardan daha talihli olmak üzere. yeniden doğabilmek için ölmeye de ihtiyaçları yoktu. 19 Kasım 1809’da Ocana’daki müthiş savaş, İspanyolların yaptığı son büyük meydan savaşıydı. O zamandan itibaren sadece gerilla savaşları yaptılar. Düzenli savaşın terkedilmesi başat olgusu, yerel hükümet merkezleri karşısında, ulusal merkezlerin ortadan kalktığını kanıtlar. Ordunun bozgunları mutad hale gelmeğe başladığında gerillaların ortaya çıkışı da genelleşti ve ulusal yenilgilerin endişeye düşürdüğü halk kitleleri, kahramanlarının yerel başarılarıyla övünür oldular. Bu noktada hiç olmazsa Merkezi Cunta, halkın kuruntusuna katılıyordu. “Gerilla eylemlerine Ocana savaşından daha büyük bir önem verilmişti.

” Don Kişot’un mızrağıyla baruta karşı koyduğu gibi, gerillalar da Napolyon’a karşı koydular, yalnız sonuç farklı oldu. Avusturya Askeri gazetesi (cilt I, 1821) “Bu gerillalar” diyordu, “dayanakları kendi içlerindeymiş gibi davranıyorlar ve bunlara karşı yapılan her eylem, amacının kaybolmasıyla sonuçlanıyor.” Gerilla savaşının tarihinde birbirinden ayrılabilecek üç devre vardır. İlk devrede bütün taşra halkı silaha sarılıp, Galiçya ve Avusturya’da olduğu gibi partizan savaşları yapmışlardır. İkinci devrede Fransız ordusundan kaçan İspanyollardan, İspanyol ordusunun kalıntılarından, kaçaklardan vb. oluşan gerilla çeteleri kendi davaları gibi, ve bütün yabancı etkilerden bağımsız olarak, çıkarlarına uygun bir biçimde savaşı devam ettirdiler. Şanslı olay ve durumlar sonucunda çoğu kez bütün mıntıkalar bunların bayrağı altında toplandı. Gerillalar bu (sayfa 53) şekilde oluştukları sürece korkulacak bir varlık gösteremediler ama yine de Fransızlar için son derece tehlikeliydiler. Halkın gerçek anlamda silahlandırılmasına öncelik verdiler. Bir yeri zaptetme fırsatı çıkar çıkmaz. ya da el birliği ile gerçekleştirilecek bir iş tasarlanır tasarlanmaz halkın en aktif ve en cesur öğeleri gelip gerillalara katılıyordu. Bunlar son süratle ganimetlerine hücum ediyorlar, ya da girişimlerinin amacına uyan bir savaş düzeni içerisinde yer alıyorlardı. Bunların, bir kuryeyi yakalamak veya düşmana gönderilen erzak ve levazımı zaptetmek üzere bütün bir gün ihtiyatlı düşmanı görecek şekilde ayakta durduklarına tanık olmak olağanüstü bir durum değildi. Genç Mina’nın Joseph Bonaparte tarafından atanan Navarra valisini tutuklaması ve Julian’ın Ciudat kumandanı Rodrigoyu esir etmesi bu yolla olmuştu. İş tamamlanır tamamlanmaz herkes kendi yoluna gidiyor, silahlı olanlar derhal her yöne dağılıyorlar, yalnız iş birliği yapan köylüler, yokluklarının farkına varılmadan sessizce günlük işlerinin başına dönüyorlardı.

Böylelikle bütün yollar ulaşıma kapatılıyordu. Hiçbirinin yeri keşfedilemediği halde binlerce düşman o noktada bulunuyordu. Yakalanmaksızın hiçbir kurye gönderilemiyor, hiçbir ikmal malzemesi yolda tutulmaksızın yerine ulaşamıyordu. Kısacası, yüzlerce göz tarafından gözetlenmeksizin hiçbir hareket yürütülemiyordu. Aynı zamanda bu türden bir iş birliğinin köklerini baltalamak için hiçbir araç da bulunmazdı. Fransızlar hep uçup kaybolan, sonra daima yeniden ortaya çıkan, dağları perde gibi kullanarak, görünmeksizin her yerde hazır ve nazır olan bir düşmana karşı her an silahlı bulunmaya zorlanmışlardı. Abbé de Pradt, “Fransızların gücünü tüketen” diyordu, “savaşlar ve çarpışmalar değil, fakat görünmez düşmanın aralıksız saldırılarıdır. Bu düşman takip edildiğinde halkın içine karışıp kaybolur, sonra yine (sayfa 54) onların arasından yenilenmiş bir kuvvetle ansızın tekrar ortaya çıkar. Hikayedeki sivrisinek tarafından eziyet edilerek ölüme sürüklenen aslan, Fransız ordusunun durumuna tam bir önektir.” Üçüncü devrelerinde gerillalar ordunun düzenini taklit ettiler. Mevcutlarını üç binden altı bine çıkardılar, mıntıkaların tümünün yürüttüğü bir eylem olmaktan çıkıp, bir kaç önderin eline düştüler. Bu önderler gerilla hareketlerini kendi amaçlarına en uygun düşecek şekilde kullandılar. Gerillaların sistemindeki bu değişim, Fransızlara, onlarla mücadelelerinde önemli avantajlar sağladı. Artan sayıları dolaysıyla gizlenme ve eskiden olduğu gibi, bir savaşa zorlanmadan ansızın ortadan kayboluverme olanağını kaybeden guerillero’lar artık sık sık kuşatılıyor, yeniliyor, dağılıyorlar ve uzun süre yeni bir saldırıya geçemeyecek duruma düşüyorlardı. Gerilla savaşının bu üç devresi İspanya siyasal tarihi ile karşılaştırıldığında, bu devrelerin, hükümetin karşı-devrimci tutumunun halkın devrimci ruhunu yatıştırmakta başarılı olduğu, ilerlemeler arzettiği görülür.

Bütün halkın ayaklanmasıyla başlayan mukavemet savaşı daha sonra gerilla çeteleri tarafından devam ettirilmiştir. Bütün havali bu çetelerin yedeği olmakta ve onları çeteciklere bölündükleri veya alay ölçüsüne indikleri sıralarda, kardeş müfrezelerle (komandolar) tamamlamaktaydı. Baştaki hükümete yabancılaşmak, gevşeyen disiplin, sürekli felaketler, sabit biçimlilik. Cadrez’in altı yılı boyunca çözüşme ve yeniden birleşmeler, zorunlu olarak İspanyol ordusuna fertlerini, önderlerinin aynı zamanda hem maşası, hem baş belası olmaya hazır bir duruma getirerek, “Praetorianism” niteliğinin damgasını vurmuş olmalıydı. Generallerin kendileri de zorunlu olarak merkezi hükümete ya katılmışlar, ya onunla çatışmışlar, ya da onlara karşı gizli ittifaklar kurmuşlardır, ve daima siyasal dengeye kılıçlarının ağırlığını koymuşlardır. (sayfa 55) Böylece sonradan Merkezi Cuntanın güvenini kazandığı görülen Cuesta, ülkedeki savaşı kaybetmesiyle birlikte Conjeso Real (Kraliyet Meclisi) ile iş birliği yapmaya ve Leonese mebuslarını Merkezi Cuntaya celbetmeye başladı. Merkezi Cuntanın bizzat üyesi bulunan General Morla, Madrit’i Fransızlara teslim ettikten sonra Bonapartist kampa geçti. Yine Cuntanın üyesi olan züppe las Romeiras Markisi Cuntaya karşı, burnu büyük Francisco Palafoks’la sefil Montijo ile ve ortalığı karıştıran Seville Cuntasıyla gizli birlik kurdu. General Castanos. Blake, La Bisba, birbiri ardı sıra Cortes As Regents zamanında gösteriler yapıp dalavereler çevirdiler ve Valancia Genel Yöneticisi Don Xavicr Elio sonunda İspanya’yı, VII. Ferdinant’ın eline teslim etti. Praetorian öğe, şüphesiz, generaller seviyesinde, birliklerde olduğundan daha çok gelişmişti. Öte yandan ordu ve gerilla birlikleri savaş boyunca savunma hatlarından; Porlier, Lacy, Eroles ve Villacampa gibi bazı önderlerini alırlarken, savunma hattı da sırası gelince Mina, Empenicado vb. gibi bazı gerilla önderlerini alıyordu. Ordu ve gerilla kuvvetleri İspanyol toplumunun en devrimci kesimini teşkil etmekteydi.

Bunlar her rütbeden asker bulundurarak kuvvetlendirildikten başka, gayet hararetli, yüksek emeller besleyen ve yurtsever gençleri de kapsıyorlardı. Merkezi Hükümetin uyuşturucu etkisine girmemişlerdi. Eski rejimin zincirlerinden kurtulmuşlardı. Mensuplarından bazıları (Riego gibi), Fransa’daki bir kaç yıllık bir esaretten dönenlerdi. Şu halde İspanyol ordusunun ilerideki karışıklıklarda ne devrimci inisiyatifi ele almakta, ne de devrimi, praetorianizm ile yozlaştırmakta gösterdiği etkenliğe şaşmamak gerekir. Gerillalara gelince, şurası açıktır ki, kanlı mücadeleler sahnesinde gösteriler yaptıktan, boş gezme alışkanlığını (sayfa 56) edindikten, bütün kin, intikam ve yağmacılık tutkularını serbestçe tatmin etme zevkini tattıktan sonra, bunlar barış zamanının en tehlikeli güruhu olacaklardır. Bunlar herhangi bir parti veya ilke adına kendinden istenecekleri yapmaya hazır, kendisine iyi para verecek, ya da yağma vesilesi hazırlanacak olanın tarafında bulunacak kimselerdir. 3. GERİLLA SAVAŞI ÜSTÜNE Friedrich Engels Son altı hafta zarfında Fransız-Prusya Savaşının karakteri önemli ölçüde değişmiştir. Fransa’nın düzenli orduları yok olmuştur. Mücadele, yeni harekete geçirilen birlikler tarafından devam ettirilmeğe başlanmıştır. Bu birliklerin tecrübesizliği de onları oldukça düzensiz hale getirmiştir. Açıklık yerlerde toplanıp savaşmaya teşebbüs ettiklerinde kolaylıkla yenilmişler, fakat barikatlar ve mazgallarla teçhiz edilmiş köy ve kasabalarda çarpıştıklarında ciddi bir direniş gösterebilecekleri ortaya çıkmıştır. Beklenmedik gece hücumları ve diğer gerilla savaşı yöntemleriyle, bu tip bir mücadelenin yürütülmesi, hükümet bildirileri ve emirleriyle de teşvik edilmiştir. Aynı zamanda hükümet bu güçlerin eylemde bulundukları bölgenin halkına, kendilerine mümkün olan her yardımın yapılmasını bildirmiştir.

(sayfa 57) Eğer düşman bütün ülkeyi işgal etmeye yeterli birliklere sahip olsaydı bu direniş kolaylıkla kırılabilirdi, fakat Metz’in teslimine kadar düşmanın böyle bir gücü yoktu. Her yerde hazır ve nazır olan ve emirlerine mutlak itaat isteyen “Dört Uhlan” 2 artık esaret ve ölüm tehlikesine maruz kalmaksızın kendi sınırları dışındaki bir köy veya kasabaya saldıracak durumda değillerdi. Savaşa girecek müfrezelere koruyucu birliklerin refakat etmesi ve münferit refakat birliklerinin ya da süvari bölüklerinin köy içinde dört yana dağılarak gece hücumlarına ve aynı zamanda, harekette iken de geriden yapılacak hücumlara karşı nöbette bulunmaları gerekiyordu. Alman mevzileri, tartışılmakta olan bir arazi bölgesiyle çevrelenmişti. Ve işte tam bu alanda halk direnişi kendini en ciddi şekilde hissettirmekteydi. Bu halk direnişini kırmak için Almanlar, modern geçmiş ve barbarca bir tür sıkıyönetime baş vurmaktaydılar. Almanlara ateş açan veya genellikle Fransızlara yardımcı olan bir veya daha fazla kişinin savunmakta olduğu köy ve şehirler ateşe verilecekti. Bundan başka silah taşıyan ve onların nazarında resmi asker olmayan herkes sorgusuz sualsiz vurulacaktı. Bundan başka bir şehrin önemli bir kesiminin böyle bir suçu işlediğinden herhangi bir şekilde şüphe edildiğinde, eli silah tutacak durumda olan herkes derhal katledilecekti. Geçen altı hafta boyunca merhametsizce yürütülen bu politika hâlâ şu anda da tamamen egemendir. İnsan, yarım düzine bu tür askeri infaz raporuyla karşılaşmaksızın bir tek Alman gazetesi okuyamazdı. Tabii, bunlar “dürüst askerlerin alçak katillere ve haydutlara karşı” faydalı bir tutum içerisinde yürüttüğü basit bir askeri adalet örneği olarak gösterilmekteydi. (sayfa 58) Şüphesiz, düzensizlik, yağma, kadınlara tecavüz, usulsüzlük söz konusu değildi. Gerçekten değildi. Herşey sistematik ve düzenli bir şekilde yapılıyordu.

Mahkum edilen köy kuşatılıyor, ahalisi dışarıya çıkarılıyor, erzak müsadere ediliyor, evler ateşe veriliyordu. Gerçek veya hayali suçlular savaş divanına getiriliyorlar ve nasipleri, kısaca bir son itirafla, yarım düzine kurşun oluyordu. Alman ordularının Fransa içlerinde yürürken geçtikleri yolu kana ve ateşe boğduklarını söylemek mubalağ olmayacaktır. Bu 1870 yılında, asker oldukları derhal anlaşılmayan kimselerin eşkıyalarla bir olduklarını ve ateşle ve kılıçla susturulmaları gerektiğini iddia etmek yeterli değildi. Böyle bir iddia, resmi orduların savaşı dışında başka bir savaş türü bulamayan XVI. Louis veya II. Frederick zamanı için geçerli olabilirdi. Fakat Amerikan Bağımsızlık Savaşından Amerikan Ayrılma Savaşına 3 kadar halkın savaş içinde yer alması, istisnadan ziyade, kural haline gelmiştir. Nerede bir halk, ordularının direniş gösteremeyecek durumda olması nedeniyle ve salt bu nedenle, boyun eğmeyi kabullenmişse, bir alçaklar ulusu olarak genel nefreti kazanmıştır; ve nerede halk olağanüstü bir savaşı enerjik bir biçimde yürütmüşse istilacılar çok geçmeden, modası geçmiş kan ve ateş kanununu yürütmenin imkansız olduğunu anlamışlardır. İngilizler Amerika’da, Napolyon’un yönettiği Fransızlar İspanya’da, ve 1848’de Avusturyalılar İtalya ve Macaristan’da, çok kısa bir zaman içinde halk direnişini tamamen yasal bir savaş biçimi olarak kabullenmeğe zorlanmışlardır. (sayfa 59) Onları buna zorlayan kendi esirlerine karşı bir misillemeye girişilmesi korkusu olmuştu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir