Diana Scully – Cinsel Şiddeti Anlamak, Tutuklu Tecavüzcü Erkekler Üzerine Bir İnceleme

ERKEKLERİN kadınlara yönelttiği cinsel şiddeti konu alan bu kitap, araştırma asistanım Joseph Marolla ile birlikte insanı sık sık vazgeçme noktasına kadar getiren, bazen ürküten ama sonuçta oldukça derinden etkileyen birkaç yıl boyunca, yarı-açık ve kapalı erkek cezaevlerinde 114 mahkum tecavüzcü ve 75 diğer grup suçluyla gerçekleştirdiğimiz görüşmelerin bir sonucudur. Bu erkeklerle ilgili araştırmayı sürdürürken çalışmamı öğrenciler, akademisyenler, feministler, tecavüzden kurtulanlar, değişik mezheplerin temsilcileri gibi gruplara, medyaya, ve halka sunma şansım oldu. İzleyiciler bana hep böyle bir projeyi gerçekleştirmeme yol açan dürtünün ne olduğunu ve bir kadın olarak her gün cezaevine kapanıp kadınlara karşı tecavüz, cinayet ve diğer suçlardan mahkum olmuş erkeklerle yüz yüze konuşmanın benim için nasıl bir deneyim olduğunu sordular. Araştırmanın nasıl ve neden yapıldığına duyulan merak, araştırma bulgularına gösterilen ilgiden daha fazla olduğu için, sanırım bu sorular üzerine düşünerek başlamak yerinde olacak. Cezaevlerine kendi istekleri dışında kapatılmış insanlar üzerine yürütülen bir araştırma, diğer pek çok araştırma grubunda karşınıza çıkmayabilecek, pratik engeller, ahlaki çıkmazlar ve yönteme ilişkin sorunlar gibi zorluklar da içermektedir. Bu nedenle önce projeyi yürütürken karşılaştığımız çarpıcı sorunların birkaçından söz etmek istiyorum. 1960’1arın sonunda Amerika’da yükseköğrenimde ikinci dalga feminizmle birlikte yükselen kadınların kurtuluşu hareketinin etkileri hissedilmeye başladı. Geleneksel disiplinlerin programlarında o güne kadar kadınlara ait ve kadınlan ilgilendiren ya da kadın-merkezli bilginin ne kadar eksik olduğunun farkına varılması, üniversite ve kolejlerdeki kadın akademisyenlerin sayısının yavaş yavaş artmasıyla (maaşları erkeklerden düşük olsa da) mümkün oldu. Bir anlamda bu yoksaymalara bir karşılık olarak, kadınların kendi deneyimlerini ve bakış açılarını temel alarak geliştirdikleri yenilikçi dersler yeni bir akademik alanın ortaya çıkmasına sebep oldu – disiplinlerarası kadın araştırmalan. Şüphesiz, yükseköğrenimde kadın araştırmalarının yer alması için gösterilen çabalar kendilerini bu konuya adamış ilk kadın araştırmacıların, kadınların deneyimlerinin önemini, katkısını ve sorunlarını gözardı eden ya da yoksayan bilginin bütününe yabancılaşmalarıyla başlamıştır. Başlangıçta atılan ufak adımlardan sonra bugün artık güzel sanatlarda, insan bilimlerinde, doğal ve toplumsal bilimlerde kadınlarla ilgili yeni bilgi hızla gelişmekte; bazı disiplinlerde dönüşüm diğerlerine göre daha başarılı görünmekle birlikte, 1 bilimsel feminist bilginin etkisi sadece üniversite programlannda değil, genel anlamda bilginin kendisinde gözlenmektedir. Toplumsal bilimlerde feminist eleştiri özünde birkaç temel varsayımdan hareket etmektedir.2 Kadınlar ile erkeklerin fiziksel olmasa bile olgusal olarak ayrı dünyalarda yaşadıklarını biliyoruz. Bu da toplumsal gerçekliğin kurgulanmasında önemli toplumsal cinsiyet farklılıkları olduğu anlamına gelir. Dünyadaki ve dünyaya dair deneyimlerimiz birbirine benzemediği için, dünyalarımızın bize ifade ettiği anlam da farklıdır.


3 Er keklerin kadınlara göre daha güçlü olmaları bilginin ya da bilimin beyaz, ayrıcalıklı ve erkek öncelikli bir dünyaya göre geliştirilmesi sonucunu getirmiş ve bu da ideolojik olarak, erkeğe ait olanın (bu dünyada) karşılaştırma ve yargılarımızın tek ölçütü olduğu varsayımıyla desteklenmiştir.4 Bu sebeple, bilimin objektif olduğu iddia edilse bile, bilginin büyük bir bölümü ataerkil ideolojinin inançlarını yansıtmaktadır. Feministler bu “evrensel” erkek doğrularının kadınlar için en iyimser bakışla hiçbir anlam taşımadığını, en kötümser bakışla ise yabancılaştırıcı ve ezici olduğunu ileri sürerler. Geçmişteki yoksaymaları ve çarpıklıkları düzeltmek amacıyla kadınların dünyalarını anlamaya yönelen ilk bilimsel feminist araştırmalarda toplumsal cinsiyet bir değişken olarak yer almamış; kadınlar yabancılaştırıcı, sömürücü olmayan ve özünde özgürleşmelerinin hedeflendiği araştırmaların merkezine koyulmuşlardır. Feminist araştırmanın iddiası kadınlarla ilgili bilgi eksikliklerini gidermenin ötesinde, dünyada daha bütünsel bir toplumsal cinsiyet anlayışına katkıda bulunmak amacıyla, kadınların deneyimlerini ve bakış açılarını dönüştürecek ya da gerekirse baştan oluşturacak yeni paradigmalar kurmaya dek uzanır. Erkeklerin Dünyasında Feminist Araştırmanın Gerekl iliği Bu yeni ve entelektüel açıdan heyecan verici bilginin kadınların dünyası üzerindeki etkisi ne kadar vurgulansa yeridir. Ama ben feminist araştırmacıların önemli bir başka alanı ihmal ettikleri kanısındayım; bu da erkeklerin dünyasının eleştirel olarak araştırılmasıdır. 5 Bu konuya eğilmek için önemli sebepler vardır. Eğer erkekler delillerin de işaret ettiği gibi kadınlan önemsemeyen ya da hesaba katmayan bir ideolojiyle üstünlük sağlıyor ve kendi toplumsal kur gularını gerçekliğin kendisi olarak görüyorlarsa, o zaman bilgiyi ve sonuçta ataerkil toplumu dönüştürebilmek için bu gerçekliği sorgulamamız ve gereğinde istenmediğimiz yerlere de burnumuzu sokmamız gerekir. Gerçekten de, hakim ideoloji fikri, erkeklerin ayrıcalıklı konumlarıyla dünyayı çarpık bir biçimde algılayıp anladıklarını ileri sürer. Kadınların ikincil konumlarını ortaya koyma gereğini azalmayan bir sorumluluk duygusuyla sürekli olarak taşımakla birlikte, sadece kadınların yaşam ve deneyimlerinden hareketle ataerkillik gerçeğini açıklayamayız diye düşünüyorum. 1970’lerde bir militan olarak yer aldığım kadın hareketi içinde, kadınların cinsel olarak kurbanlaştırılmalarına duyulan feminist öfkeden oldukça etkilendim. Zararlı kalıpyargılardan kaçınmak ve tecavüzden kurtulanlara yardımcı olacak bir yapıyı kurabilmek için,6 tecavüze uğramış kadınların travmalarının ve deneyimlerinin incelenmesi gerekiyordu. 1970’lerin sonunda feminist araştırmacılar bu görevi büyük bir şevkle üstlendiler. Bu yeni farkına varışla birlikte tecavüz kurbanlarının yaşadıkları psikolojik, tıbbi, hukuki sorunlar ve tecavüz efsaneleri üzerine araştırmaların bir an önce başlatılması gerekiyordu (bkz.

öm. Burgess ve Holmstrom 1 974; Holmstrom ve Burgess 1978b). Bu dönem aynı zamanda tecavüz üzerine yazılmış ve sonradan büyük yankı uyandıracak birkaç teorik feminist çalışmanın yayımlanmasına da sahne olacaktı.7 Cinsel şiddet, kadınların ikincil konumlarının kökeni ve bu ikincilliğin sürekliliğini araştıran radikal feminist teorinin merkezine yerleşti. Feminist yaklaşım tecavüz literatüründe giderek varlığını daha çok hissettiriyordu ama cinsel şiddet kullanan erkekler üzerine araştırma yapılmasının gerekliliği ihmal edilmekteydi. Bunun sonucunda, tecavüz araştırmaları erkeklerin ve psikiyatri mesleğinin tekelinde bir araştırma alanı olma özelliğini sürdürmekteydi. Beni, daha çok kadınların tecavüz deneyimleriyle ilgilenen feminist eğilimin bugün geçerli olan varsayımı, cinsel şiddet kişisel, kişiliğe ait bir hastalığın sonucudur varsayımım sorgulayamamış olması ilgilendirmekte (bu noktanın ayrıntılı tartışması için, bkz. 2. Bölüm); sosyoloji alanından geliyor olmam bu açıklamayı şüpheyle karşılamama yol açmaktaydı. Dikkatleri kurbanlaştırılmış kadınlar üzerine yoğunlaştırmak, cinsel şiddet içeren erkek dünyası için yeterli bir tehdit de oluşturmamaktadır çünkü erkek cinsel şiddetinin ipucu kadınlarda değildir. Gerçek şu ki; konuyu kadınlar üzerine yoğunlaştırmak, kurbanı suçlamaya ve tecavüzün erkeklerin sorunu olmaktan çok kadınların sorunu olarak algılanmasına yol açabilir. Kadınlar cinsel şiddet kullanan erkeklerle aynı gerçeği paylaşmadıkları için kendilerine tecavüz eden erkeklerin dürtülerini ve gerekçelerini açıklayamazlar. Böyle bir iç görü ancak tecavüz eden erkeklerin toplumsal kurgularına müdahale etmekle ve bu kurguyu eleştirel gözle incelemekle elde edilebilir. Bu kaygı, bir sosyolog olarak aldığım eğitim ve bir kadın olarak kişisel deneyimlerim bana, benimkinden farklı olan erkeklerin dünyasını biçimlendiren anlamları kavrayabilmek için, cinsel şiddet kullanan erkekler üzerine araştırma yapma dürtüsü verdi. Gerçekten, cinsler arasındaki bu güç denksizliği erkeklere kadınların dünyasını görmezden gelme hakkını tanırken, kadınların ikincil konumu bizleri erkeklerin dünyasını daha dikkatle izlemeye zorlar.

Tecavüzcüler kadınlara yönelik şiddetin ve alçaltıcı eylemlerin tek failleri değildir fakat bu tür eylemler dizisindeki uç konumlarıyla cinsel şiddet uygulayan kültürümüz hakkında bize önemli bilgiler sağlamaktadırlar. Bu kitabın amacı da, cinsel şiddeti tecavüzcünün bakış açısından anlamaya çalışmak —dışarıdakilere içeriden bir görüş aktarmak- olacaktır. l 975’te ABD’de 94-63 sayılı federal yasa, Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü bünyesinde bir Tecavüzü Önlemek ve Denetlemek İçin Ulusal Merkez (NCPCR) kurdu. Bu merkez, çocuklarla yetişkinlere yönelik tecavüz ve cinsel taciz alanlarında araştırmalara kaynak yaratmak ve toplumu eğitmekle görevlendirilmişti.8 Bu olay kadınlar için önemliydi, çünkü böylece tecavüzün ciddi bir sorun olduğu resmi düzeyde tanınmış ve aynı zamanda tecavüz-bağlantılı araştırma lar için de kaynak yaratılmış oluyordu. 1 979’da Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’ne erkek cezaevlerinde yüz yüze görüşmeler yapmak üzere maddi destek alabilmek için başvurdum. Cinsel şiddet taşıyan erkek dünyasına ulaşabilmek için tecavüzcü erkeklerle, yani bu işin uzmanlarıyla doğrudan ve deneysel bir ilişki içine girmek gerektiğine inanıyordum (bugün de inanıyorum). Kamuoyu araştırmaları ve resmi kaynakların istatistik verileri cezaevlerindeki erkeklerle bire bir gerçekleştirilecek gözlem ve konuşmalar sonunda elde edilebilecek bilginin kapsam ve derinliğine ulaşamazdı. Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü araştırmayı desteklemeyi kabul etti. 89 sayfalık kısmen açık uçlu soru formuyla, l 14 mahkum tecavüzcü ve karşılaştırma amacıyla 75 diğer grup suçlu ile yaklaşık toplam 700 saatlik görüşme yapıldı, 15 bin sayfalık veri toplandı. Araştırmanın bütçesi onaylanmadan önce bir dizi can sıkıcı problemin çözülmesi gerekiyordu. Bunlar arasında kadınlara karşı suç işlemiş erkeklerin bir kadınla ya da tersine bir kadının tecavüzcü erkeklerle konuşup konuşamayacağı önemliydi. Diğer konular genel olarak ilişkiler, işbirliği, kişilerin korunmaları ve görüşmelerde elde edilen bilginin doğruluğuyla ilgiliydi. Bu konulan ele almadan önce bu araştırma için neden hapishanedeki tutuklu tecavüzcülerin seçildiğini ve bu seçimin dayattığı sınırlamaları açıklamamız gerekiyor.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir