Dionysios Byzantios – Boğaziçi’nde Bir Gezinti

İstanbul Boğazı, tarihi, kültürü ve güzellikleri ile dünyada bir eşi ve benzeri olmayan özelliklere sahiptir.1 İstanbul Boğazı, prehistorik dönemlerden itibaren Avrupa’ dan Anadolu’ya göç eden çeşitli kavimler için bir geçit teşkil etmiş, bu bağlamda en erken dönemlerden itibaren Asya ile Avrupa arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Fransız seyyah Gyllius’a göre, İstanbul Boğazı, “Byzantion’un kurucusu Byzas’tan daha büyük ve daha önemli olup, Byzantion’un ilk yaratıcısıdır.”2 1.1. İsim Tarih boyunca İstanbul Boğazı için birçok isim kullanılmıştır. Fakat bugün batı dillerinde de kollanılan Bosporos (ya da Bosphoros), İstanbul Boğaz’ı için en çok kullanılan isimdir. Araştırmacılar, Bosporos adının kökeni hakkında fikir birliği içinde değillerdir. Bazıları bu adın Trakçadan geldiğini ileri sürerken, çoğunluk Bosporos kelimesinin Hellence bous (öküz, inek) ve poros (geçit) kelimelerinden oluştuğunu ve “öküz geçidi” ya da “inek geçidi” anlamına geldiğini kabul etmektedir. Genelde dereler üzerinde canlıların geçebileceği bölgeler için kullanılan bu ismin (sözgelişi “Oxford”=öküz geçidi), neden akıntısı ile meşhur İstanbul Boğazı’na verildiği bilinmemektedir. Belki de, İstanbul Boğaz’ı iki denizi birleştiren bir boğazdan çok bir ırmağa benzediği için bu ismi almıştır. Antik kaynaklar, Bosporos’un anlamından yola çıkarak, tarihsel değeri olmayan açıklamalar yapmışlardır. Efsanelere göre, Zeus’un, eşi Hera’nın öfkesinden korumak için inek haline getirdiği sevgilisi Io’nun, İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçmesinden dolayı ya da Frigyalıların Avrupa’ dan Asya’ya İstanbul Boğazı üzerinden bir inek önderliğinde geçmesinden dolayı İstanbul Boğaz’ı Bosporos, yani “inek geçidi” adını almıştır.3 1.2.


Boğaz ve Boğaz Akıntısı İlk önce istatistik! bilgiler: İstanbul Boğazı’nın uzunluğu, yani Rumeli ve Anadolu Feneri hattından Sarayburnu ve Kızkulesi hattına kadar uzanan yer, kuş uçumu yaklaşık 30 kilometredir. Öte yandan Asya yakasının kıyı uzunluğu, 34 kilometre, Avrupa yakasının kıyı uzunluğu ise daha girintili çıkıntılı olmasından dolayı 46 kilometredir.4 Boğaz’ın genişliği, en dar yeri olan Aşiyan-Kandilli arasında 698 metre, en geniş yeri olan Büyükdere-Umuryeri arasında ise 3550 metredir.5 İstanbul Boğazı dar ve kıvrımlı olduğundan aynı anda farklı akıntıların meydana geldiği bir yer olarak da ün salmıştır. Karadeniz’in birçok büyük nehir tarafından beslenmesi sonucu Marmara’ dan 40 cm yüksek olması, İstanbul Boğazı’nın dar olması ve bahar ve yaz aylarında (antikçağda denizde seyahat mevsimi) rüzgarın kuzeyden esmesi nedeniyle, Karadeniz’ den Marmara’ ya doğru kuvvetli bir yüzey akıntısı oluşur. Bu yüzey akıntısı, or talama 4-5 deniz mili hızla, en dar yerinde 6-7 deniz mili hızla akmaktadır. 6 Denizcilik Müsteşarlığı’nın verdiği bilgilere göre, “Boğaz’ da bir de ana akıntıya karşı duran koyların veya burunların kıvrımlarına giren suların sahilin kıvrımlarını takip ederek ters yönde kıyıdan ilerlemesi ile “anaforlar” ve bu anaforların tekrar ana akıntıya karıştığı yerlerde halk diliyle “aynalar” (girdaplar) oluşur. Güney rüzgarları ve özellikle Lodos, … Marmara’nın sularını kuzeye doğru yığar ve su seviyesini İstanbul Boğazı’nın güney girişinde yarım metre kadar yükseltebilirler. Bu durumda Boğaz’ın akıntı rejimi de değişir; yüzeyde “orkoz” adı verilen ters akıntı oluşur. Bu akıntının da zaman zaman kuzey akıntısı hızına ulaştığı olmaktadır. Yani 6-7 knot hıza kadar orkoz akıntısı çıkabilmektedir”.7 Bu akıntıların yanında, Karadeniz ve Marmara Denizi arasındaki tuz yoğunluğu farkından dolayı İstanbul Boğazı’nın 40 metre derinliğinde, Marmara’ dan Karadeniz’e akan ve “kanal” olarak adlandırılan bir alt akıntı vardır. Dionysios ve ondan önce Boğaz’ dan ve Boğaz akıntılarından bahseden yazarlar, Boğaz’ daki alt akıntıdan bahsetmemektedirler. Lucretius ve Seneca açıkça Boğaz akıntısının tek taraflı olduğunu yazmaktadırlar. 8 Bu konuda en erken bilgiyi MS 4.

yüzyılın sonları ve 5. yüzyılın başlarında yaşamış olan Macrobius vermektedir.9 Procopius da bu konuda bahseden ikinci erken kaynaktır. 10 Antikçağda Boğaz’ın akıntısı bazı yazarlar tarafından betimlenmiştir. Sözgelimi Polybios bu hususta şunları aktarmaktadır:11 ” … Boğaz’ın geri kalan kısmında Karadeniz’ den gelen suların akıntısı, her iki yakanın birbirine benzer özellik taşımasından dolayı genelde aynıdır.ı2 Ancak akıntı Avrupa yakasındaki Hermaion’a ulaştığında, ki Boğaz’ın en dar yeri olduğunu belirtmiştim, burada dar alanda sıkışır ve Pontos’tan gelen akıntı büyük bir kuvvetle Avrupa kıyısına çarpar.13 Akıntı, çarpmanın etkisiyle geri dönerek, karşı kıyıdaki Asya sahilini aynı kuvvetle vurur. Buradan da aynı şekilde çarpmanın etkisiyle tekrar geri döner ve Avrupa yakasındaki Hestia (Akıntıburnu) olarak bilinen burnun yakınlarına çarpar. Akıntı oradan da tekrar Asya kıyısında, efsanelere göre Io’nun boğazı geçtikten sonra sahile çıktığı ve Bous [Salacak] olarak bilinen yere doğru akar. En sonunda, akıntı Bous’ten doğruca Byzantion’a ilerler ve kentin yakınlarında ikiye ayrılır. Zayıf olan akıntı Keras olarak adlandırılan koya girer, güçlü olan diğer akıntı ise tekrar Sarayburnu’ndan ileriye doğru yoluna devam eder. Ancak akıntı, artık üzerinde Khalkedon şehrinin yer aldığı karşı kıyıya ulaşacak güçte değildir. Zira Boğaz’ da zigzaglar çizerek, burada Boğaz’ın genişlediği yere ulaştığında gücünü kaybeder ve kıyıdan kıyıya çarparak dik açı ile ilerlemez. Burada bir kıyıdan diğer kıyıya geniş açı seklinde ilerlediğinden, akıntı Khalkedon’a ulaşmaz ve Marmara’ya çıkar”. Apollonios Rhodios, Boğaz’ı “ôtv�evTa Boamopov” (“Anaforlu Bosporos”) olarak nitelendirmiştir.

14 Romalı şair Horatius, Boğaz akıntısının korkutucu şöhretinin altını çizmek için, antik çağın tehlikeli sularına çekinmeden yelken açan Fenikeli denizcilerin Boğaz’ dan çok korktuğunu söylemiştir (Carmina 2. 13-4):

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir