Doğan Avcıoğlu – 31 Mart’ta Yabancı Parmağı

Atatürk’ün laik Türkiye’sinde, bugün dahi Yeşil Bayrak açılmakta, Şeriat Devleti isteriz homurtuları yükselmektedir. Derviş Vahdeti geleneğini sürdüren bir gazetenin, mahkûm olunca Suudî Arabistan’a sığınan başyazarı, Halk hakimiyeti yerine Allah hakimiyeti’ne dayanan bu en müstakar ve müreffeh Müslüman ülkeye övgüler düzmektedir. * * Bugün, 11 isan 1969 Kimdir bu şeriat devleti isteyenler? Yakın tarihimize bakınca şeriat isteğiyle ortaya çıkan bütün hareketlerin gerisinde, emperyalizmin çirkin yüzü sırıtmaktadır. Mekke Şerifi Emir Hüseyin, gâvurlukla suçladığı Türk devletine karşı 1916 yılında şeriat adına ayaklanmıştır. Đngiliz belgelerinden öğrenmekteyiz ki; Mekke Şerifi Hüseyin, Đngiliz emperyalizminin kiralık adamıdır. Đngiliz Hükümeti, şeriatın emperyalizm hizmetinde kullanılması için, Emir Hüseyin’e 1915-1920 yılları arasında, her ay, 200 bin altın sterling ödemiştir. Bu ücretli şeriatçı ve oğlu Faysal, Siyonistlerin Filistin’de yerleşmesinde de, önemli bir rol oynamıştır. Tel Aviv’deki Weizman Enstitüsü arşivlerine göre, Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal, siyonistlerle temas ederek, yahudilerin Filistin üzerinde haklan olduğunu kabul etmişlerdir. 1918’de Waida’da Weizman ile görüşen Faysal, Siyonistlerin Filistin’e yerleşmelerinin onlara yararlı olacağını söylemiş ve Türklere karşı, Yahudilerle anlaşma halinde hareket edilmesini istemiştir. Şerif Hüseyin, şeriat adına Halife ve Sultan’a karşı ayaklanırken bütün Müslümanlara seslenen bildirilerinde Đngiltere ve Fransa’nın övgülerini yapmakta kusur etmemiştir. Şerif, Đngiltere ve Fransa’nın yaptığı iyilikleri görmemek için, bütün tarihin reddi gerekir buyurmuş ve Fransa’dan borç para aldıkları halde, Almanlara yaklaşan nankör Đttihat ve Terakki liderlerini sadakat ve şeref yoksunluğu ile suçlamıştır. Kutsal şehirlerin koruyucusu olan bu kişi, Đttihatçıların Đngiliz dostluğundan ayrılmalarım, şeriat adına giriştiği ayaklanmanın baş nedenlerinden biri olarak, Müslümanlara ilân edebilmiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında da, Hürriyet ve Đtilâf Partisi ile Saray, şeriatı, Đngilizlerin hizmetinde kullanmıştır. Lloyd George’un ısrarı üzerinedir ki, Şeyhülislâm Dürrizade, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Katli vaciptir fetvasını vermiştir. Cumhuriyet yıllarına gelelim: Atatürk yönetimine, şeriat adına el kaldıran Şeyh Said’in iplerini Đngilizlerin çektiği, belgeleriyle ispatlanmıştır.


Bugün de, Türkiye’deki şeriatçı akımların belli başlı kaynağını teşkil eden Suudî Arabistan’ın durumu, şeriat devleti özlemlerinin gerisinde nelerin yattığını göstermek için yeterlidir. Bu şeriat devleti içinde gerçek devlet, Aramco (Arabian American Oil Company)’dur. Şeriat devleti bütçesinin yüzde 80’ini karşılayan Aramco’nun, gizli polisi dahi vardır. Bu gizli polis, Müslüman Kral Faysal adına, yabancı ideolojilerle ve en başta Solculukla mücadele etmekte ve bu kutsal mücadelesini, şeriata dayanarak yürütmektedir. Suudî Arabistan’dan beslenen bizdeki gericilerin, büründükleri yeşil şal sıyrılınca, petrol ve dolardan başka Allah tanımayan Aramco tipi bir Amerikan şeriatçılığının gözler önüne serileceğinden şüphe edilmemelidir. Nitekim Cumhuriyet gazetesi, Đçişleri Bakanlığı ile ulusal güvenlik örgütlerine gelen bilgilere dayanarak yayınladığı bir haberde, şeriat devletleri kurmayı amaç edinen Râbitat-ül-Âlem-ül- Đslâm’ın (Ekteki belge Il’ye bakınız) 500 milyon liralık dev bütçesinin, Aramco tarafından karşılandığını açıklamıştır. Habere göre, Türkiye’de bir Đslâm Devleti kurulması yolundaki hareketin yakında başlayacağını ilân eden Bugün gazetesi başyazarı, Suudî Arabistan’da Râbitat-ül-Âlem-ül Đslâm tarafından beslenmektedir. Bu şeriatçı kuruluş, rahatça çalışabilsin diye, başyazarın altına son model siyah bir otomobil çekmiştir. Başyazar, Aramco hakkında yazılar yazarak ve şeriat devleti Suudî Arabistan’ı, şeriatçı Kral Faysal’ı göklere çıkartarak, bu borcunu ödemektedir. Türkiye’nin Diyanet Đşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür de dahil, birçok resmî görevli din adamları ile şeriat tüccarları, dolar ve petrol kokan Râbitat-ül-Âlem-ül-Đslâm’ın toplantılarına katılmakta ve davetlerinden yararlanmaktadır. Eski DP milletvekili Ahmet Gürkan’ın açıkladığına göre, Fethi Tevetoğlu ve Haç reklâmcısı Şevki Güler gibi AP’li parlamenterler de, bu petrolcü teşekkülün toplantısında bulunmuşlardır. Gürkan, kanunlarımıza göre katılınması suç teşkil eden bu toplantıya, Süleyman Demirci’m tasvibiyle gittiğini söylemiştir. Bu şeriatçılar, bir yandan Đslâm devleti isterlerken, öte yandan Amerika ve yabancı sermaye savunuculuğu yapmaktadırlar. Komünizmle mücadele dernekleri, şeriatçı akımın bir yan örgütüdür. Akımın elebaşlarından olan bugünkü Diyanet işleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür ile ilgili bir belge, bunu açıkça göstermektedir.

Đçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yusuf Danışman’ın imzasıyle 12/8/1965 tarih ve 7807 sayıyla Devlet Bakanı’na gönderilen belgede şunlar yazılıdır: izmir gezici vaizi Yaşar Tunagür’ün, Cumhuriyet, Atatürk ilkeleri ve 27 Mayıs Đnkılâbı aleyhtarlığı ve gericilik aşıladığı, millî birlik ve beraberliği bozduğu, Îmam-Hatip ve Kurban kursu öğrencilerini, Komünizmle Mücadele Derneği ve Türk ocağına üye kayıtlarını yaptırmaya ve bu derneklerin bilumum toplantılarına katılmaya zorladığı, bu zümrenin, önümüzdeki milletvekilleri seçimlerinde din istismarı yoluyla partiler propagandalarında direkt, ve endirekt rol oynayacakları anlaşılmaktadır, 1965’te Amerikancı Bir iktidar sağlanmasındaki hizmetinden dolayı olacak ki, Yaşar Tunagür, Diyanet Đşleri Başkan Yardımcılığına getirilmiştir. Devlet güvenlik servislerinin resmî raporuna göre, Tunagür, Demirel’e yakın çevrelerle dostluk kurmuştur. Başbakanın kardeşi, ünlü kapitalistlerden Hacı Ali Demirel’in özel arabasında gezmekte, Nazmiye Demirel’e ait bir apartman katında yaşamaktadır. Odalar Birliği eski genel sekreteri, Planlama Teşkilâtı Yabancı Sermaye Teknik Müdürü, TPAO Genel Müdürü, Planlama Teşkilâtı Müsteşarı ve Mobil Şirketi müdürü, Tunagür’ü desteklemektedir. Demek ki, kaynakları Aramco ve Mobil şirketlerine kadar uzanan bir şeriatçı akım, devlet teşekküllerine de sızmakta ve tutuculuğun hizmetinde ciddî bir tehdit olarak gelişmektedir. Nitekim, Đnönü de son gelişmeler üzerine, Mecliste yaptığı konuşmada, irtica hareketinin gerisindeki yabancı parmağa dikkati çekmiştir: Bazı din görevlileri, millete, anayasaya ve anayasa müesseselerine meydan okurcasına, devlet yönetimine el koyma tasavvurlarını gerçekleştirme teşebbüsüne açıktan geçmişlerdir. Bu teşebbüsün ardında bazı yabancı siyaset ve iş çevrelerinin bulunduğu yolundaki haberler, meselenin vehametini büsbütün artırmaktadır. Gerçekten, Đmran Öktem’in cenazesinde çıkan olaylar, Aramco’nun ve Morrisoncuların beslediği, iktidar partisinin kol-kanat gerdiği şeriatçı güçlerin, Türkiye’de cüretlerini gittikçe arttırdıklarını ortaya koymuştur. O kadar ki, yeni bir 31 Mart olayından söz edilmektedir. ÖCE ĐGĐLTERE, SORA ŞERĐAT Tarihimizde yankısı çok büyük olan 31 Mart (13 Nisan 1909) irtica olayında da, Derviş Vahdetî’lerin ve Mevlanzade Rıfat’ların iplerini elinde tutan gerçek güç, emperyalizmdir. O günlerin lider emperyalist devleti Đngiltere’nin Kıbrıs’ta yetiştirdiği Derviş Vahdetî’nin, 31 Mart öncesi, Volkan’da yazdıklarının dikkatli bir incelenmesi dahi, 31 Mart şeriatçılığının rengini göstermektedir: 15 Aralık 1908 tarihli Volkan, Đngilizlerin adem-i merkeziyetçiliği sayesinde, Kıbrıs’ın Küçük bir Đsviçre haline geldiğini ileri sürmektedir. 8 Nisan 1909 tarihli Volkan, Đngiliz Hükümetinden, kuvvetli müteferinin, her surette müterakki, hâmî-i insaniyet bir hükümetin mevcudiyetini hâlâ mutasavver mi? diyerek, bugünkü şeriatçılarımızın Amerikan dalkavukluğunu hatırlatır biçimde, hâmî-i insaniyet efendi devletin propagandasını yapmaktadır. Bütün Müslümanları şeriat bayrağı altında birleştirme iddiasında bulunan Vahdeti, Đngiliz efendilerinin, Abdülhamit tipi şeriatçılık ve Panislamizm’den, Hindistan ve Mısır Müslumanlarını ayaklandırır endişesiyle, bir ara fena halde ürktüklerini bilmektedir. Bu nedenle, Vahdetî’nin Đttihâd-ı Muhammedisi, sınırlı bir panislamizm hareketidir. Hatta Vahdeti, Đngiltere’nin dostu olduğu için Rusya’yı da korumakta ve Rusya Müslümanlarını Đttihad-ı Muhammedi egemenliği dışında tutmaktadır.

Nitekim, 21 Şubat 1909 tarihli Volkan’da, Đngiliz yetiştirmesi, şeriatçı Vahdeti, bir yandan dünya Müslümanları ile dayanışma kuracağını ileri sürerken, öte yandan Đngiliz ve Rus Đmparatorlukları içinde bulunan Müslümanları, bu yüksek Đslâmî dayanışmanın dışında bırakmakta, Çara ve Đngiliz Kralına Müslümanlar üzerindeki egemenliklerine dokunulmayacağı hususunda teminat verme ihtiyacını duymaktadır. Emperyalizm uşaklığı, Đslâmdan önde gelmektedir. Şeriatçı Volkan Gazetesi ile Đttihâd-ı Muhammedi Derneği’nin yöneticisi Derviş Vahdetî’ye göre, Rus Çarı ve Đngiliz Kralı, Đslâmın dostlarıdırlar. Peki ya, düşman kimdir? Düşman, Đngiliz dostluğuna inandığı halde, milliyetçi eğilimlerle, Đngiliz politikasına az çok karşı çıkan Đttihat ve Terakki’dir. Nitekim Volkan, Sadrıazam Kâmil Paşanın Mevkii adlı 12 Ocak 1909 tarihli yazısında, Đttihat ve Terakki’yi, Đngiliz belgelerinde çılgınlık derecesinde Đngiliz taraflısıdır diye tanıtılan Sadrıazam Kâmil Paşaya aleyhtarlık ediyor diye suçlamaktadır. Volkan’a göre, Đttihat ve Terakki açıkça Đngiliz düşmanlığı yapmaktan korkmakta, fakat Kâmil Paşaya karşı cephe almakla, aslında Đngiltere’ye karşı düşmanlık etmektedir. Đşte 31 Mart olayının başkahramanı Derviş Vahdeti dahi, günümüzün Amerikan şeriatçılarına benzer biçimde, koyu bir Đngiliz şeriatçısıdır. Ve 31 Mart yobazları, önlerine çıkan ilerici subayları şehit ettikleri halde, Hıristiyan kâfirlere karşı davranışlarında son derece gentlemendirler. Yobazlar, 31 Mart günü yollarda rastladıkları Hıristiyanlara korkmamaları için teminat vermişler, yabancı elçiliklerin kapılarına da nöbetçiler dikmişlerdir. Ne yazık ki, 31 Mart irtica olayı, Đngilizcilikleri, şeriatçılıklarından çok önce gelen din sömürücülerinin eseri olduğu halde, bu nokta üzerinde şimdiye kadar pek az durulmuştur. 31 Mart konusunda pek çok inceleme yayınlanmış, fakat genellikle irtica olayı, bir avuç yobazın ve alaylı askerin marifeti sayılmıştır. Bu zavallı kuklaların iplerinin kimin elinde bulunduğu unutulmuştur. Bu unutkanlıkta, büyük devletlerle ipler kopar diye zülf-i yâre dokunmaktan çekinen Đttihatçıların tutumu, bir ölçüde rol oynamıştır. Đttihatçılar, 31 Mart olayında, ünlü Đntellingence Service mensup, Đngiltere Sefareti Baştercümanı Fitz Maurice ile onun hizmetindeki yerli işbirlikçilerin marifetlerini tespit etmişler, ama bu konuyu kurcalamaktan kaçınmışlardır. 31 Mart konusunda yeni bir inceleme yayınlayan Ecvet Güresin’in deyimiyle; Volkancıların arkasında dış ülkelerin gizli teşekküllerinin parmağı olduğunda şüphe yoktur.

Nitekim bu şüphe, duruşmalar sırasında kuvvetlenmiş, fakat Đttihatçılar, Mahmut Şevket Paşa, Düvel-i Muazzama ile arayı bozmamak için soruşturmaya izin vermemiştir. Đşin dikkat çekici bir yanı, aradan uzun bir süre- geçtikten sonra yayınlanan Đngiliz resmî belgelerinde, 31 Mart ile ilgili pek az belge bulunmasıdır. Foreign Office ile Đstanbul’daki temsilcileri arasındaki yazışmalar, 31 Mart günlerinde, ilginç sayılabilecek bir azalma göstermektedir. Bu durum 31 Mart olayının gerisinde yatan ve esasen gizli servisler eliyle yürütülen emperyalist oyunları tam bir kesinlikle ortaya koymayı güçleştirmektedir. Đrtica olayını gerçek boyutlarıyla ortaya koymak yine de mümkündür. Bunun için her şeyden önce, Türkiye’de cirit oynatan emperyalist çıkarların tespiti gerekir. II. ABDÜLHAMĐT’Đ ĐSLAMCILIĞI FUAT PAŞAI YABACI MUŞTASI Tanzimat’la birlikte açık pazar haline gelen Türkiye’de, büyük devletler sefaretlerinin ve en başta Đngiliz Büyük Elçisi Lord Stratford Canning’in saltanatı kurulmuştur. Sultan demek, Lord Stratford demektir konusu yaygınlaşmış ve Lord’a Sultanların Sultanı adı takılmıştır. Lord Stratford’un Türkiye Hatıraları adlı kitapta, Canning’in yardımıyle kabul edilmiş yasaları uygulamayan paşalar, tepetaklak olurlardı denilmektedir. Yine aynı kitapta, Canning’in Babıâli’deki nüfuzu şöyle anlatılmaktadır: Büyükelçinin kendilerini ziyaret edeceğini öğrenen Nazırlar, girecek delik arıyorlardı. Reşit Paşa hariç, Büyükelçinin karşısında yılgınlığa kapılmayan kimse yoktu. Öbür devlet elçileriyle görüşme yapıldığı zaman, oyalama, kaytarma çareleri pekâlâ yürüyordu, ama Vanning Babıâli’de boy gösterdiği zaman memurları bir korkudur alıyordu. Veziriazam bile acele toparlanıp, arzularını söylemek üzere bu azılı Đngiliz’in yanına koşuyordu. Reşit Paşanın da Sultanların Sultanı Canning’e celadet gösterdiği sanılmamalıdır.

Büyük sıfatına lâyık görülen Reşit Paşa, kariyerini, velinimeti saydığı Đngiliz büyükelçisine bağlamıştır. Canning, 1853’te karışma yazdığı bir mektupta; Osmanlı Hükümeti apansız değişiverdi. Resit’le Sadrıazam azledildi. O saat padişaha çıktım, yeniden vazifeleri başına getirildiler buyurmaktadır. Yine aynı kitapta, Hariciye Nâzın Reşit Paşanın, gözlerinden yaşlar akarak, büyükelçinin elini Öptüğü yazılıdır. Tanzimat Paşaları, bu haysiyet kırıcı durumu kabullenmişlerdir. Fransızlara yakınlığıyle tanınan Âli Paşa, Londra Elçimiz Müzürüs Paşaya yazdığı bir mektupta, Türkiye’de gerçek kudretin, sefaretlere ve konsolosluklara kaydığını itiraf etmektedir: Görevini yaparken, konsolosların hoşuna gitmemek bet-bahtlığında bulunan bir vali mahvolmuş demektir. Vükelâ-yı devlet de aynı durumdadır. Vükelâsını azil ve nasbeden padişah değildir. Nüktedan Fuat Paşa ise, bu durumu filozofça kabullenmektedir: Bir devlette iki kuvvet olur: Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuçcu muştası gibi, yerden bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir. Oysa çok yakın bir geçmişte, sefirlerden medet ummak şöyle dursun, sefirlerin müdahalesi, en sert tepkiyle karşılanmaktaydı.

Nitekim, Fransa ile dostluk günlerinde, Fransız Büyük Elçisi, Babıâli’den Cezar Ahmet Paşanın cezalandırılmasını bir yazı ile isteyince, durumdan haberdar edilen III. Selim şu karşılığı vermiştir: Haya etmeden, elçi bu takriri nice verebilirmiş. Bu devleti tahkir değil mi ? Bir devlette iki devlet olabilir mi? Edepsiz kâfire iyi bir cevap veressiz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir