Duygu Asena – Kadinin Adi Yok

Güzel bir bahçemiz var, evin üç yanını kuşatıyor. İçinde meyve ağaçları, kediler, köpekler var. Evin içinden yukarıya doğru çıkan bir merdivenimiz, bir de kardeşim var. Ama o daha merdivenden aşağı kayamıyor. Arkadaşlarımız hep bizim bahçeye geliyor. Kızları da erkekleri de çok seviyorum, aralarında hiç ayrım yapmıyorum. Ama babam yapıyor. Babamın yüzü kızgın bir kedi gibi, hayır hayır köpek, hatta bir eşek gibi. Ona çok kızıyorum. Babam gözlerini dikmiş camdan dışarı, bize bakıyor. O kadar kızgın ki, bakışlarından ateş saçıyor, yüzü maske gibi ve çok korkunç. Oğlanlar babamdan korkuyorlar. Kızlar korkmuyorlar çünkü babam kızlara kızgın bakmıyor. Okula gitmiyorum ama ben artık çok büyüğüm, babamın oğlanları sevmediğini, kızları sevdiğini biliyorum, ama bunun neden böyle olduğunu bilemiyorum, çünkü babamın kendisi de oğlan. Durumu oğlanlar da fark etmeye başladılar.


Babamı gördükçe tuhaflaşıyorlar. Suç işlemedikleri halde, sanki bir kabahat yapmış gibiler. Artık kapıdan değil de, yan duvardan atlayarak bahçeye giriyorlar. Çünkü o zaman görünmüyorlar. Ama nedense onlar da sevimsizleşmeye başladılar. Babam görmediği zaman gizli gizli bir şeyler yapmak istiyorlar, örneğin babam camda olduğu halde, bizim saçlarımızı çekip, eteklerimizi kaldırıyorlar, yakamızı açıp içeri bakıyorlar. Babam görmeyince çok seviniyorlar, zafer kazanmış gibi naralar atıyorlar. Babama yakalanmadıkları sürece bize karşı çok güçlüler. Babam korkunç suratıyla camdan bakmaya başladığından beri oğlanlarla aramızda bir düşmanlık doğuyor. Değişen ve hiç hoş olmayan bir şeyler başladı ama ne? İçimden babama diyorum ki, “Baba, baba, neden bakıyorsun camdan? Sen bakmadan önce, onlar bizim eteklerimizi kaldırmazlardı, terbiyesizce şeyler söylemezlerdi hiç. Baba bakma camdan, asma yüzünü, onlara düşman olma. Sen onları sevmedikçe, onlar da sana düşman oluyorlar, senden korkmayı, senden gizli bir şeyler yapabilmeyi oyun haline getirdiler. Olan bize oluyor sonra. Neden aramıza giriyorsun?” Bir gün annem babama dedi ki: “Kızların çok üstüne düşüyorsun, bahçedeki çocukları korkutuyorsun, daha küçücük çocuk onlar.” Babam da anneme dedi ki: “Küçücük müçücük, çükleri yok mu onların?” Çok şaşırdım, o dediği şeyin ne olduğunu biliyor gibiyim ama bu yüzden onlara kızacağını hiç ummazdım.

Hem o şeyden babamın da var, neden onlara kızıyor hiç anlayamıyorum. Şaşırdım kaldım ama bunu çözmeliyim, ne nedir öğrenmeliyim. 2 Hava çok sıcak, bahçede kimse yok, küçücük kardeşim yukarıda hasta yatıyor. Canım sıkılıyor, herkes onunla ilgileniyor. Neden bilmiyorum hep onu seviyorlar, bana da sen artık ablasın diyorlar. Ben abla olmak istemiyorum. Yandaki komşunun oğlu duvara tırmanmış, “Pışşt pışşşt” diyor. “Gel”, diyorum, bizden yana atlıyor. “Kaç yaşındasın sen?” diyorum; başparmağını küçük parmağının üzerine koyup, “Biiir” diyor, sonra sırayla öteki parmaklarının üzerine koyuyor, “Dööört” diyor. Hiç inanmıyorum, zaten umurumda da değil, isterse üç olsun ama bu çocuk oğlan, bu çocuk bizden farklı, bu çocuğun farkı görünmeyen bir yerde. Babam da bu farklılığı sevmiyor. Ortalıkta kimse yok, şimdi bu farklılığı çözeceğim. “Pantolonunu indirsene” diyorum. “Yaaa. Önce sen donunu indir, sonra ben” diyor.

Uyanık, ama belli ki o da hiçbir şey bilmiyor. Hem donumu indirirsem ne olur? Peki ama neden bize don giydiriyorlar?” Mızıkacağımı anladı. “Eğer donunu indirirsen bu dergileri sana veririm” diyor. Güzel, renkli resimli dergiler… “Peki önce sen göster sonra ben” diyorum. Çaresiz pantolonunu indirmek için dergileri elime tutuşturuyor, arkasını dönüyor, pantolonunu aşağı doğru çekiyor. İki minik pembe yuvarlak, ortasında bir çizgi var, şeftali gibi, bizimki de öyle. Hiç ilginç bulmuyorum, farklı da değil. “Hadi sıra sende” derken, dergilerle eve doğru kaçıyorum. Cici kızlar asla donlarını indirmezler ama sanırım cici kızlar oğlanların popolarını da merak etmezler. Sonunda görüyorum, komşumuz yeni doğan bebeğiyle bize geliyor, biliyorum bebek oğlan, başında dikilip duruyorum, bebeği severmiş gibi yapıyorum. Nasıl olsa bu bebeğin de altını açacaklar. Annem komşuya, “Senin bebeği çok sevdi, kardeşiyle bile böylesine ilgilenmezdi” diyor. Ben aslında hiçbir bebeği sevmem ama daha iyi, öyle sansınlar. Bebeğin altını açıyorlar, gözümü dikip bakıyorum. Evet bir şey var, minik bir şey.

Bu muymuş? Babam giderek tuhaflaşıyor, oğlan çocuklara kızdığı yetmiyormuş gibi şimdi bir de hayvanlara kafasını taktı. Oysa evimizin bahçesindeki havyanlar öyle sevimli ki. Hele bembeyaz bir köpek var, adını Cacık taktık, ona her gün süt veriyoruz. Bir gün babamın iş yerinden haydut gibi adamları geldi, ellerindeki kocaman torbalara kedileri köpekleri toplayıp koydular. Arabaya attılar, götürdüler. Biz çok ağladık, çok üzüldük, anneme sorduk, “Yaramazlık yapıyorlardı, babanız da onları görmenizi istemiyordu” dedi. Ertesi gün bir de baktık ki tüm kedilerimiz köpeklerimiz gelmişler, alt alta üst üste neşe içinde oynuyorlar. Babam onları bir gördü, babam onlara bir kızdı, bahçeye çıktığı gibi tekme tokat hepsini birbirinden ayırdı. Öğleden sonra yine o adamlar geldiler, yine kedilerimizi köpeklerimizi kocaman çuvallara koydular, babam da yardım etti. “Sizi öyle bir yere atacağım ki hadi dönün bakalım geri” dedi. Kötü adamlardan biri beyaz köpeğimiz Cacık’ı çuvala koymaya uğraşıyordu, Cacık savaşıyordu, adamın elini bile ısırdı, adam da Cacık’ın kafasına vurdu, Cacık’ın kafasını çuvala doğru iterken onunla göz göze geldik, sanki ağlıyordu, “Ne duruyorsun bir şeyler yapsana” der gibiydi. Cacık benim kendisi gibi çocuk olduğumu anlayamadı. O gün durmadan ağladık. Hayvanlarımızın ne gibi bir yaramazlık yaptığını hiç anlayamadık. Kız köpekler, oğlan köpekler… Bilemiyorum.

Babam oğlanları da bir çuvala doldurup atmaz değil mi?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir