E. Fuller Torrey – Beynin Evrimi ve Tanrıların Ortaya Çıkışı

Çocukluğumdan beri Tanrıyı, aslında herhangi bir tanrıyı arıyorum. Kilisede rahip yardımcısı olarak cemaate hizmet ettim; bana Tanrının kilisede olduğunu söylediler. Üniversitede ilahiyat okudum ve tanrıların çeşitli tezahürlerini inceledim. Antropolojide yüksek lisans öğrencisiyken birbirinden çok farklı kültürlerde şaşırtıcı derecede benzer tanrılar keşfettim. Bir hekim ve psikiyatrisi olarak insan beynini araştırdım ve tanrıların beynin içinde nerelere yerleşmiş olabileceğine merak saldım. On yedinci yüzyılda beyni sistemli bir şekilde ilk inceleyen kişi İngiliz hekim Thomas Willis bu tür çalışmaların “insanların zihnindeki gizli yerlerin kilidini açtığını” vurgularken haklıydı. Ayrıca dünyada tanrılara adanmış pek çok tapınağı ziyaret ettim ve hepsini saran esrarlı havayı içime çektim. Özellikle içinde koro müziği yankılanırken uhrevi bir hâl alan Gotik katedrallere bayılırım.1 Bu kitabı yazmaya, İngiltere’de, Avebury’de bu tapmaklardan birini ziyaret ettiğim sırada karar verdim. Red Lion Pub in terasında otururken, yüksekliği 40 metre olan 4.500 yıllık Silbury Tepesini, Avrupa’daki en yüksek insan yapımı toprak tümseği görebiliyordum. Burası bir dizi dairesel bölme içinde kemik ve ahşap aletler kullanılarak öylesine dikkate değer bir mimari beceriyle inşa edilmiştir ki bugün bile erozyon belirtisi yok denecek kadar azdır. Silbury Tepesinin inşası sırasında, Sakkara’daki Mısırlılar, yüksekliği 60 metre olan basamaklı ilk piramidi inşa ediyorlardı; Peru’daki Caral yerleşkesinde halk, 30 metre yükseklikte bir platform tümsek yap­ maktaydı ve Chenzishan’daki Çinliler üstünde bir tapmak bulunan devasa bir platform inşa ediyorlardı. Toprak tümsekler ve piramitler daha sonra Endonezya, Sudan, Meksika, Guatemala, Honduras ve Amerika Birleşik Devletleri (örneğin St. Louis yakınlarındaki Cahokia’daki Monk’s Tepesi) de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde inşa edilecekti.


Bunların hepsi muhtemelen tanrılara ulaşmak ve onları onurlandırmak için inşa edilmişti ki bu beynimizin evriminden kaynaklanan insani ihtiyaçlara mantıklı birer yanıttı. Bununla birlikte, günümüzde tanrılara ilişkin sahip olduğumuz kuramların eksik bilgilerin üzerine kurulduğunu unutmamak gerekir. İnsan beyninin nasıl evrimleştiği ve nasıl işlediği hakkında öğreneceğimiz daha çok şey var. Homo sapiens in evrimi ve dinî düşüncelerin gelişimi hakkındaki bilgi birikimimiz de bölük pörçük. En önemli arkeolojik buluntuların çoğu şans eseri keşfedilmiştir. Örneğin, Rusya’nın Sungir kentindeki 28.000 yıllık gömüler bir kuyudan kil çıkarırken bulundular. Benzer şekilde, Bulgaristan’da Varna, Ürdün’de Ayn Gazal, Türkiye’de Nevali Çori, Çin’de Wuhan ve Peru’da Garagay gibi yerlerdeki olağanüstü buluntular inşaat projeleri sırasında tesadüfen ortaya çıkarken, Türkiye’deki Göbekli Tepe ve İskoçya’daki Brodgar Burnu çiftçiler tarafından tarla sürerken bulundu. Keşfedilmeyi bekleyen muhtemelen daha yüzlerce benzer yer vardır. Bu yerler bize Homo sapiens’in evrimi ve tanrıların ortaya çıkışıyla ilgili ek ayrıntılar sağlayacaktır. Dolayısıyla, anlatacaklarımız şu an bilindikleri hâliyle gerçeklere dayanan geçici bilgilerdir. İnsan evrimini tanımlarken genellikle jeolojik ve arkeolojik dönemlere ait terimleri kullanmaktan kaçındım, bunun yerine yıl olarak günümüzden ne kadar önce olduğunu belirten sürekli bir ölçü kullandım. Kesin tarihler gerektiğinde, MÖ (Milattan Önce) ve MS (Milattan Sonra) kısaltmalarını kullandım. Okurlara kolaylık olması için, kadim yerleri belirtirken şimdiki coğrafi isimleri kullandım. Modern terminolojiye uygun olarak, insanlar da dahil olmak üzere bütün büyük maymunları ifade etmek için hominid (insansı) ve Homo sapiens ile büyük maymunlardan yaklaşık altı milyon yıl önce ayrılan tüm atalarımızı da içeren insan türünü ise hominin (insanımsı) terimleri ile ifade ettim.

Okurlara yardımcı olmak amacıyla, detaylı beyin bilgilerini atlamak isteyenler için bu kısımları net bir şekilde işaretlenmiş bölümlere yerleştirdim ve referansları paragrafların sonunda bir araya getirdim.2 Tanrılar ve din terimleri sorunlu, zira bu ifadeler farklı biliminsanları tarafından oldukça çeşitli biçimlerde kullanılmaktalar. Bazıları atalar, hayvan ve doğa ruhları gibi doğaüstü güçleri olan herhangi bir şeyin tanrı olduğunu ileri sürmekte. Ben tanrıları ölümsüz olan ve insanların yaşamı ile doğa üzerinde bazı özel güçlere sahip olan erkek veya dişi ilahi varlıkları belirtmek için daha sınırlı bir anlamda kullanıyorum. Bu tanım bile, yeryüzü ile insanları yaratmış olsun olmasın, dünyaya ve insanlara dair olaylarla ilgilensin ya da ilgilenmesin, çeşitli derecelerde her şeyi bilen (omniscience), her şeye kadir (omnipotent) ve her yerde bulunan (omniprésence) çok sayıda tanrıyı kapsıyor. Bütün insanlık olaylarından tamamen uzak duran tanrılara bazen yüksek tanrılar denir. Tanrı sözcüğünün ilk harfi büyük yazıldığında Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın monoteistik tanrısına atıfta bulunur. Din de maneviyat duygusundan bir dizi inanç ve ritüele kadar her şeyi ifade etmek için kullanılan çok geniş ve muğlâk bir terimdir. Bu kitap, dinin kesin bir tanımını vermeye çalışmaktan ziyade, tanrıların ortaya çıkışının birçok tezahürü ile dinin gelişimine nasıl yol açtığını gösterecektir. Din terimini “bireylerin ilahi olarak kabul edebilecekleri ne varsa onlara ilişkin duygu, eylem ve deneyimlerini” ifade etmek için kullanıyorum. Buradaki “ilahi” sözcüğü William James tarafından tanımlandığı gibi “tanrısal” anlamında kullanılmıştır.3 Bize tanrıları ve kurumsal dinleri getiren Homo sapiens’in evrimsel yolculuğu gerçekten olağanüstüdür. Beynimiz yalnızca evrilmekle kalmadı, aynı zamanda evrim sürecini anlamamıza, bu süreçle ilgili yazılar yazmamıza ve hayatımız üzerindeki etkilerini düşünmemize olanak tanıyan bir şekilde evrildi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir