Edward Hallett Carr – 1917 Oncesi Ve Sonrasi

Bu kitabı oluşturan yazılar Devrim Çahşmalarimn yayımlanma tarihi olan 1950’den beri çeşitli zamanlarda kaleme alınmıştır. Birinci bölüm 1967 yılında ingiltere’de ve Birleşik Devletler’de 1917 devriminin ellinci yıldönümü münasebetiyle verilen çeşitli konferans ve radyo konuşmalarının genişletilmiş halidir: Daha kısa biçimleriyle 9 Kasım 1967’de The Lİstener’da ve Revolutionaty Russia (Devrimci Rusya)’da (ed, R. Pipes, Harvard University Press, 1968) yer almıştır. İkinci bölüm Çernişevski’nin Ne YapmahVsmın tercümesine (Vintage Books, New York, 1964) önsöz olarak kaleme alınmıştı. Üçüncü bölüm 1951 ve 1966 yıllarında The Times Lüerary Supplement için Rosa Luxemburg hakkında kaleme alınan iki makalenin birleştirilmesiyle ortaya çıktı. Dördüncü bölüm yakında Penguin Books’un Pelican Classics serisinde yayımlanacak olan Buharin ile Preobrajenski’nin ABC of Communism’m (Komünizmin ABCsi) İngilizce baskısına yazılan önsözün kısaltılmış hali. Beşinci bölüm 4 Ağustos 1955’te The Ustener’da yayımlanan, BBC programındaki bir konuşmanın düzeltilmiş metni. Altıncı ve yedinci bölümler Herbert Marcuse (The Critical Spirit, Beacon Press, Boston, Mass., 1967) ve Maurice Dobb (Socialism, Capitalİsm and Economic Growth, Cambridge University Press, 1967) anısına yayımlanan derlemeler için yazılmış makaleler. Sekiz, dokuz (i), (ii) ve (iii) ve onuncu bölümler çeşitli tarihlerde The Times Literary Supplement’ta yayımlanmış eleştiri yazıları. Penguin Books’a henüz yayımlanmamış ABC of Commumsm’in (Komünizmin ABCsi) önsözünün, diğer yazıların ise daha önce ilk kez yer aldıkları eserler ve dergilerin editörleri ile yayımcılarına burada tekrar yayımlanmalarına cömertçe izin verdikleri için müteşekkirim. Kitabın son üç parçasının klasikleşmiş üç ciltlik Troçki biyografisi dâhil olmak üzere Zsaac Deutscher kitaplarının eleştirileri olduğu dikkat çekecektir. Böylelikle bu makaleler toplamı özel anlamda yirmi yıllık zaman zarfında yazılarından, sohbetlerinden ve eleştirilerinden çok şey öğrendiğim bir arkadaşın anısına adanmıştır; onun Ağustos 1967’deki trajik ölümünün ardından yayımlanan İlk Cambridge Review sayısında çıkan kısa anma yazısını kitabın sonsözü olarak ekledim. EH. CARR Trİniıy College, Cambridge, 1 Mayıs 1968 BİRİNCİ BÖLÜM Rus Devrimi: Tarihteki Yeri “Rus devrimi” deyimini geniş bir çerçevede ele alacağım.


1917’de dünyayı sarsan on günle değil, daha çok, bu on günün, açıklaması ve bir bakıma da başlangıç noktası olduğu dünyayı sarsan süreçle ilgileniyorum. Devrim doğrudan doğruya, tarihte süreklilik ve değişim gibi tanıdık konuları çağrıştırır. Genel kanıya göre sürekliliği korunan hiçbir durum, statik olsa bile, değişimden muaf değildir ve hiçbir değişim, devrimci de olsa, tam olarak süreklilikten kurtulamaz. Fakat burada iki gözlemde bulunmak gerekiyor. Öncelikle, muhafazakârlar süreklilik konusunun üzerinde durmaya meyillidir – Tocqueville ya da Albert Sorel ve Fransız devrimi gibi; en aşırı biçimiyle bu tavır, devrimin temel bir özelliği olmadığı, ancak yönetici bir grup ya da seçkin bir kesimin yerini bir diğerinin almasından ibaret olduğu inancına dayanır. Öte yandan radikaller ısrarla ani ve kökten değişim öğesini vurgularlar – Engels ve zorunluluk krallığından özgürlük krallığına geçiş ya da Mao ve Büyük Atılım hareketi gibi. İkinci gözleme göre, her devrimin süreklilik öğeleri belirli bir ülkeye özgü olayların tabiatıyla ilgilidir, daha geniş veya evrensel bir uygulamaya tâbi tutulabilecek ögelerse değişimle alakalıdır. Beni bu konuda ilgilendiren Rus devriminin evrensel özellikleri olduğuna göre Rus tarihi bağlamında şüphesiz önemli bir rol oynayan süreklilik Öğelerini değil, devrimin barındırdığı değişim öğelerini vurgulayacağım. Burada incelemeyi umduğum bütün büyük değişimlerin Rus devriminin doğrudan sonucu olduğunu iddia etme çabasında değilim. Devrim, bu değişimlerin bir bakıma sebebi, bir bakıma sonucu, bir bakıma İse belirtisi ya da simgesiydi. Birbirine bağlı bu üç ilişki 1917 devriminin “kendine özgü önemini” gösterir ve tarihteki yerini açıklamaya yardım eder. Devrim kavramı, çağdaş tarihteki yerini 17. yüzyıldaki İngiliz devrimiyle alır. Karşı koyma, hoşnutsuzluk, siyasi ve toplumsal değişim, kendilerini bin yıl boyunca dînî açıdan ifade etmişlerdi. 17.

yüzyıldaki İngiliz devriminin üstü kapalı dinî temaları vardı; Fransız devrimi ise ilk pür laik devrim olmuştu. Fakat İngiliz yazarlar 1688’in olaylarını “görkemli devrim” olarak betimleyip bu deyimi 40 yıl öncesinin daha da dramatik olaylarını kapsayacak şekilde kullandıklarında öncelikle yurttaşların hürriyetinin (dvi! liberty) sağlanmasından bahsediyorlardı ki bu deyimden anladıkları ilahi ya da insan gücüyle elde edilmiş monarşik otoriteye değil, bireysel vatandaşların yasal yollarla sağlamlaştırılmış haklarına dayanan bir toplumdu. 17. yüzyılın ortasındaki çalkantılı yıllarda bir başka fikir, yani, genel anlamıyla, insanların birbirinden bir farkının olmadığı ve herkesin aynı haklara sahip olduğu ilkesi geçici olarak ortaya çıkmıştı; bu ilkeye artık “sosyal adalet” adını verebiliriz. Görünüşe bakılırsa bu fikir yalnızca, göze batmayan fanatik çevrelerde kabul görmüş ve görkemli devrim sıra-sında güvenli bir şekilde görüş alanının dışına itilmişti. Fakat ingiliz tarihinin dehlizlerinde asla tam olarak kaybol10 madı ve bütün çağdaş devrimlerde egemen bir düşünce olarak süregeldi. 1917’den önce devrimin esas modeli olarak kabul gören Fransız devrimi, modern zamanlarda toplumsal ve siyasal bir düzenin tamamen ve şiddet yoluyla bertaraf edilmesinin İlk örneğiydi: Bu da modern tarih üzerinde bıraktığı derin etkiyi açıklamaya yeter. Bu etkiyi üç temel açıdan sağlamıştır. Öncelikle Fransız devrimi hürriyet ve eşitliği bireyin temel hakları ve siyasi eylemin kabul gören hedefleri haline getirdi. Yurttaşın bireysel hakları düşüncesi, 1688 İngiliz devriminden ödünç alınmıştı. İngiliz siyasi teori ve pratiği 18. yüzyılın Fransız aydınları üzerinde büyük bir itibar sağlamıştı. Fakat Fransız devrimi, 1688 yılında nispeten basit bir biçimde ortaya konmuş olan siyasal ve sivil özgürlük fikirlerini daha da ileri götürdü. 17. yüzyılın İngiltere’sinde hafif ima yoluyla sözü edilen toplumsal adalet fikri, devrimcilerin eşitlikçi ideolojisinde ve özellikle Babeuf’ün “komplosunda” daha belirgin bir şekilde ifade bulmuştu; her ne kadar bu talepler somut olarak hayata geçince bir kez daha ezilmiş olsa da, eşitlik düşüncesi artık devrimci üçlemeden ayn tutulamazdı.

İngiliz devrimiyle karşılaştırıldığında Fransız devriminin toplumsal ve iktisadi kökenleri daha derin, iktisadi ve toplumsal sonuçları da daha geniş kapsamlıydı. İlk kez Mirabeau’nun kullandığı iddia edilen ve Napoleon’un da alıntıladığı bir deyişe göre, “Ce n’est pas la liberte qui fait la rĞvolution, c’est Tegalit^.”1 İkinci olarak, Fransız devrimi, her ne kadar bu durum asli taslağının bir parçasını teşkil etmese de, hedeflerini geçmişe değil geleceğe yönelik olarak belirledi ve böylelikle bir ilerleme öğretisine yol açmış oldu. ingiliz devriminin teorisyenleri, çağlar boyu süregelmiş olan otoriteyi geçmişte 1 “Devrimi gerçekleştiren hürriyet değil, eşitliktir”. Annaks: Economits, Socittes, Civilisations.Miv (1959) s. 556. 11 arama alışkanlığına sadık kalarak, 17. yüzyılda İngiltere’de gerçekleşenlerin bir yenilik süreci değil, Stuart krallarının haksız olarak son verdikleri kadim özgürlüklerin yeniden savunulması anlamına geldiğine kanaat getirmişlerdi. Aynı iddiayı bir yüzyıl sonra o zamanlar Amerikan devrimi adı verilen şeyin yaratıcıları da kullanmışlardı; Tom Paine’in kendisi bile çelişkili bir biçimde Fransız devrimini tam da bu gerekçelerle savunmaya kalkıştı: “Şu anda şahit olduklarımıza ‘karşı-devrirri adını vermek yanlış olmayacaktır; da-ha erken bir dönemde birey, fetih ve zulüm yoluyla haklarından mahrum bırakılmıştı, şimdi de bu haklan geri kazanıyor.”* Rönesans’ın yarattığı ve 18. yüzyılın Avrupa toplumunda hâlâ etkili olan klasik Antik Çağ efsanesi, Jakoben düşünce ve söylemde istisnai bir dal oluşturmuştu. Devrimin ateşlediği beklenti ve hevesler bunu aştı ve zamanla da yerine geçti.3 Condorcet, başka herhangi bir bireyden daha belirgin bir şekilde, altın çağındaki insanlığın geçmişten geleceğe geçişinin sembolü haline geldi. Üçüncü olarak, Fransız devrimi -yine bilinçli bir maksatla değil, neticelerinden ötürü-verimlilik kavramını insan ilişkilerinde yeni ve merkezî bir mevkiye taşıdı.

Eski rejimin (anciln rtgime) hiyerarşik düzeninde, yöneticilerin iktisadi ilişkilere olan ilgisi askerî ve idari ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tebaalarının vergi kesilebilecek gelirlerini arttırmakla sınırlı kalmıştı. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla, Machiavelli’den Colbert’e ve onun 14. Louis’nin sarayındaki haleflerinden Prusyalı kameralistlere* dek, ataerkil sistem2 T. Paine, Rights of Man, İkinci Bölüm’un girişi. 3 Fakat bu, onun İngiltere ve Almanya’nın eğitim sistemleri üzerinde kurduğu hâkimiyeti 1914’e dek koruduğu gerçeğini değiştirmedi, (*) 17. ve 18, yüzyıllarda Avrupa’da para cinsinden yükselen zenginliğin bir ulusun ikıisadi gücünü de yükselteceği görüşünü savunan merkatıtilist iktisatçılar grubu — ç.n. 12 de prensin miras aldığı İdare kavramından devletin İdaresi kavramına gelene kadarki ağır gelişme çizgisini gözlemleyebiliriz; bu gelişme giderek artan bir şekilde idarede üretkenlik fikriyle meşgul oluyordu. Fakat nihai amaçları hükümetin mali ihtiyaçlarını karşılamaktı. Ulusların zenginliğinin (merkantilistlerin öğrettiği gibi) ticaretten değil, üretimden geldiğini anlatmak, servetin tüketime ayırdığı harcama ile üretimi arttırmak için yatırıma yapılan harcamayı birbirlerinden ayırmak ve ekonomi politiğin tüm toplumun üretkenligiyle meşgul olmasını sağlamak fizyokratlar ile Adam Smith’e düşüyordu. Marc Bloch’un da belirttiği gibi: “18. yüzyılın önceki bütün iktisadi öğretilerine -ki bunlar bir sonraki çağın ‘klasik’ iktisadına düşünce tarzını miras bırakmıştı-üretim endişesi hâkim olmuştur; 18. yüzyılın Fransız ekonomistlerinin çoğu için üretim öncelikle toprağı İşleme anlamına geliyordu.

”4 Fransız devriminden Önce gelen servet akınının yeni ellere geçmesinin asıl nedeni ticaretten kaynaklanıyordu. Fakat Fransız devrimi burjuva toplumunun doğuşu için sahneyi hazırladığı sırada İngiltere’deki Sanayi Devrimi hızla iktisadi faaliyet alanını genişletip bu alanın tabiatını değiştiriyordu; Marksist terimler kullanacak olursak ticari sermaye sınaî serma-yeye dönüşüyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir