Ekrem Acar – Siddet Siz Siniz

nsanlık tarihi boyunca nesiller kimi zaman itici bir güç kimi zaman da bir pranga olarak toplumların hayatında önemli rol oynamışlardır. İyi yetiştirilmiş, maddi ve manevi değerlerine sahip çıkan nesiller, yaşadıkları toplumları bulundukları konumdan çok daha ötelere taşımayı bilmişlerdir. Bütün toplumların gayesi de bu amacı gerçekleştirecek nesilleri yetiştirmektir. Eğitim anne karnından başlayıp ailede ve yakın çevrede devam eden, sonrasında ağırlıklı olarak sistemli ve kurumsallaşmış enstrümanlar vasıtasıyla sürdürülen bir süreçtir. Bu süreçte amaç çocuklarımızı ve gençlerimizi bilimsel, ahlaki ve kültürel yönden yetiştirmek ve bir ülkü etrafında toplayabilmektir. Sevginin, saygının olmadığı, şiddetin yaşandığı bir ailede, toplumda ya da kurumda sağlıklı bir nesli yetiştirmek mümkün değildir. Şiddetin yaygın olduğu bir yapıda ne bilgiyi aktarabilir ne de ahlakı yerleştirebilirsiniz. Dolayısıyla şiddet, bir tıkaç gibi nesli besleyen bütün kanalları kapamaktadır. Değerli hocam, Ekrem Acar Bey bu anlayıştan hareketle sebepleri ve çözüm yollarıyla sistemli bir şekilde üzerinde çok da fazla durulmayan bu konuyu ele alarak çok önemli bir probleme işaret etmekte ve bizlere çözüm yolları sunmaktadır. Eğitim mekânları bizler için iyi birer laboratuardır. Bu noktada Ekrem Acar Bey bu laboratuarda gözlemler yaparak son derece yararlı sonuçlar üretebilmiştir. Zaten bu kitabı farklı kılan temel nokta, kitap yazarının bizzat sahada yaptığı gözlemleri de değerlendirerek teorik bir aktarımdan öte, pratiği de işin içine katan bir yaklaşımla bu konuyu ele almasıdır. Belki eğitim kurumları özelinde ayrı bir parantez açarak oradaki problemlerin temelinde yatan model öğretmen eksikliği ve disiplin problemi ayrı bir kitap konusu yapılabilir. Eğitim kurumlarındaki şiddetle de bu konu yakından ilgilidir. Ümidim, velut bir kaleme sahip olan Ekrem Acar Beyin ileride bu konuyu da enine boyuna ele alarak bizleri aydınlatmasıdır.


Ekrem Acar Beyi ortaya koyduğu bu güzel kitap için kutluyorum; bu eserin, okuyanların hayatlarına güzellikler getirmesini temenni ediyorum. Hakan BAYKAL ÖNSÖZ “Biz, bizden öncekilerin ekip biçtikleriyiz; bizden sonraki nesiller de bizim gayretimizin semeresi olacaktır.” (F.G.) Teknoloji ilerledikçe insanlar mutsuzlaşıyor. Çünkü insanlar çok hızlı ve değişken bir hayat yaşamak zorunda kalıyor. Bu gün sahip olmayı çok istediğimiz ve bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz bir araç yarın bizi mutlu etmeyebiliyor. Bu durumdan da en çok çocuklar etkileniyor. Anne babalar da çocukları mutlu etmek için adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Ancak çocukları teknolojik araçların dışında da mutlu edecek nedenleri araştırmıyorlar. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse diğer düğmelerde yanlış iliklenmiş olur. Bu durum ancak son düğmeye gelince fark edilir. O zamana kadar her şey normal görülür. Son düğmeye gelindiğinde yakanın biri uzun biri kısa kalır. Düzeltmek için düğmeleri tek tek açıp yeniden iliklemek gerekmektedir.

Bu örnekte de olduğu gibi çocuklarımız büyüme sürecinde doğal gelişim süreçlerine uygun olmayan çeşitli davranışlarda bulunurlar. Veya anne ve babalar olarak bizler çocukların yanında uygun olmayan davranışlarda bulunuruz. Çocuklarda hem kendi yaptıkları yanlış davranışlar, hem de anne ve babadan gördüğü davranışlar farkında olmadan yerleşir. Yani çocuklar bu gelişim dönemlerinde doğru ve yanlışı kendileri fark edip düzeltme yeteneğine sahip değildirler. Belki çocuğun yaptığı çoğu olumsuz davranışlar, bazı anne ve babalar tarafından küçük olması nedeniyle hoş karşılanıp o davranışın yapılması teşvik edilebilir. Çocuğa bu dönemde aynı zamanda olması gereken ve toplumun beklentilerine uygun, öğrendiği olumsuz davranışları da izale edecek bir takım ahlaki, dini ve toplumsal eylemler de öğretilmezse, tıpkı gömleğin yanlış iliklenmesinin son düğmede fark edildiği gibi, çocuğun gençlik yıllarında da bir sürü telafisi mümkün olmayan yanlış davranışlar ortaya çıkacak belki saldırgan, kavgacı, küfür eden, yaramaz, arkadaşları ile iyi geçinemeyen, çevresi tarafından sürekli şikayet edilen çocuk olacaktır. Tabi bu aşamadan sonra anne ve babalar nerede ve neyi yanlış yaptıklarını araştırmazlar. Çünkü gömleğin düğmesini yeniden düzeltme imkanları yoktur ve bu çocuğu kim bu hale getirdi, çocuk neden böyle oldu diye etrafı suçlamaya başlarlar. Basını, televizyonu, bilgisayarı, film ve dizileri, interneti ve cep telefonunu, cadde ve sokakları, mahalleyi, okulu, öğretmenleri, çocuğun arkadaş çevresini vs. suçlayarak sorumluluğu üzerlerinden atarlar. Ancak herkesin birbirini suçlaması veya çocuğu suçlaması çözüm değildir. Yani suçlu çocuk yoktur. Bir şekilde suça itilmiş çocuk vardır. Aileler olarak, toplum olarak etrafı suçlama yerine yaptığımız hataları araştırıp, nerede yanlış yaptığımızı kabullenip, ona göre de çözümler arayarak çocuklarımızda istenmeyen davranışları düzeltebilme çarelerini aramalıyız. İşte bu kitap anne ve babalara, çocukların yetiştirilme sürecinde yaptıkları hataları fark etme ve bunların düzeltilmesi konusunda yardımcı olmaya çalışacaktır.

Sevgi, ilgi ve dikkatle okuyacağınız bir kitap olması dileğiyle tüm anne ve babalara saygılarımı sunarım. Ayrıca bu kitabın hazırlanması aşamasında bana yardımcı olan Kırıkkale Gazi Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi Edebiyat öğretmeni Yasin PEKUZ Beye katkılarından dolayı gönülden teşekkür ederim. GİRİŞ Yüce Allah insanı tertemiz ve berrak, işlenmeye hazır kıymetli bir mücevher suretinde yaratmıştır. Bu, onun hayra da şerre de istidadının bulunduğunu ve yaratılıştan kazanılmış olan kalb, akıl, ruh ve vicdan gibi güzel cevherlerinin, hangi inanç ve kültür havzasında yoğrulursa o yöne doğru meyledeceğini göstermektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “Allah sizi hiçbir şey bilmediğiniz halde annelerinizin karnından çıkardı ve size işitmeniz için kulaklar, görmeniz için gözler ve anlayıp idrak etmeniz için de gönüller verdi ki bundan dolayı O’na şükredesiniz” (Nahl, 16/78) âyeti de, insana doğuştan İlâhî bir lütuf olarak kazandırılan cevherlerin varlığına dikkat çekmektedir. Dolayısıyla insan, hayatını devam ettirmek için herhangi bir terbiyeye ihtiyaç hissetmeden tabii insiyakıyla yaşantısını sürdüren hayvandan farklı olarak, potansiyel hâldeki donanımını bir eğitim sürecinden geçirerek geliştirmek ve belli bir düzeye getirmek mecburiyetindedir. İnsanın bu eğitim süreci de içinde bulunduğu aile ve çevrede gerçekleşecektir. Bu eğitim yerinde ve zamanında verilmediği zaman insana verilen donanım, amacı dışında kullanılacak ve insanlar birbirlerine zarar vermeye başlayacaktır. Filozoflardan Thomas Hobbes’a göre “İnsan insanın kurdudur” insanlar doğuştan eşittir. Bu eşitlik sonuçta amaçlarına erişme umudunun eşitliğini sağlar. Buradan hareketle aynı anda sahip olamayacakları bir şeyi isterlerse çatışma doğar. Çatışma, düşmanlığı ve diğerini baskı altına almayı ya da yok etmeyi doğurur. Kişi kendi varlığını korumak için gerekli her şeyi yapacaktır. İnsanın doğasında üç temel savaş nedeni mevcuttur: rekabet, güvensizlik ve şan, şeref… Birincisi kazanç için, ikincisi güvenlik, üçüncüsü ise toplumsal statü için mücadele etmeye iter. Birincisinde insan kazanmak için çevresindeki fiziki ve sosyal unsurları egemenliğine katmak ister, bunun için şiddete bile başvurur.

İkincisinde kendini korumak için, ikincisinde ve üçüncüsünde de aynı gerekçelerle şiddete başvurur, yani sonuç olarak birlikte yaşayan herkes, herkese karşı savaş halindedir. Günümüz anne ve babaların en temel sorunları arasında çocuklarını nasıl yetiştireceği, Thomas hobbes’un bahsettiği bu dengeyi nasıl kuracağı, çocuklarını şiddetten nasıl koruyacağı korkusu bulunmaktadır. Çocukların bedensel ve duygusal gelişimlerini etkileyen en önemli etmenlerin basında şiddet gelmektedir. Çocuklar şiddetle bazen aile ortamında, bazen okul ortamında, bazen arkadaş çevresinde, bazen sokakta ve genelde medyada karşılaşmaktadır. Eğer çocukların karşılaştıkları bu şiddet örneklerine karşı gerekli önlemler alınmazsa çocuklar bu örneklerle büyüyecek belki kendi istek ve arzularını yerine getirmek için birbirlerinin kuyusunu kazacak veya aynı ortamlarda bulunduğu insanları yok etmeyi düşünecektir. ŞİDDET NEDİR VE NASIL ORTAYA ÇIKAR Şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür. Yani insanın bir başkasına fiziksel, sözel duygusal, sosyal veya cinsel saldırıda bulunmasıdır. Şiddet öğrenilmiş bir davranıştır. Doğuştan gelmez. Şiddetin oluşmasında kişinin içinde bulunduğu kızgınlık, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi olumsuz duygular etkili olmaktadır. Şiddeti ortaya çıkaran bu duygular insana yaratıcı tarafından insani vasıflar olarak verilmiştir. Aslında itici kavramlar olsa da yerinde ve zamanında kullanıldığında insan ve toplum için çok faydalı ama yerinde kullanılmadığında hem insan için hem de toplum için bir felakete dönüşmektedir. Örneğin, kin ve nefret insana dostunu ve düşmanını bilsin, ülkesini ve vatanını sevsin diye verilmiştir. İnsanın malına, namusuna, canına, vatanına ve bayrağına kastedildiğinde devreye girer ve canı pahasına da olsa bu değerleri korumaya çalışır. Ancak bu duyguların ne zaman ve nasıl kullanılacağını insanın içinde yaşayacağı toplumun belirlemesi gerekir.

Çünkü insanı insan yapan içinde yaşadığı toplum ve onun değerleridir. Bu bahsettiğimiz duygular her insanda yaratılış olarak aynen vardır. Ancak onun kullanılması içinde yaşadığı toplumsal değerlere göre farklılaşmaktadır. Yani hangi davranışlar karşısında öfke duyacağız, hangi davranışlar karşısında da kin duyacağız bunları bireyin kendisi değil toplum belirler. İnsan sosyal bir varlıktır. Belirli bir topluma veya bir gruba ait olarak yaşamını sürdürebilir. Bu nedenle de bu ait olduğu toplumun veya grubun değerlerini öğrenmek zorundadır. Buna sosyalleşme diyoruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir