Emile Durkheim – Dini Hayatın İlkel Biçimleri

Bir dini sistem, şu iki koşulu yerine getirdiğinde onun gözlemlenebilir en ilkel din olduğu söylenebilir: Birincisi, bu dini sistemin organizasyonlarının basitliği başka hiçbir toplumda bulunmayan bir şekilde olması; ikincisi, bu dini sistemin kendisinden önceki başka bir dinden her hangi bir unsur alınmaksızın açıklanabilir olması gerekir. … çok arkaik bir din hakkındaki bu inceleme, yalnızca söz konusu dinin garipliklerini ve tuhaflıklarını bir kez daha anlatmanın zevkine yönelik olmayacaktır. Eğer onu araştırma konumuz olarak seçmişsek, bunun sebebi onun insanın dini doğasının anlaşılmasına, yani insanlığın temel ve daimi bir yönünü bize göstermek için başka herhangi bir şeyden daha uygun görünmüş olmasıdır. 1 En şaşırtıcı ya da en kaba ayinler ve en garip mitler, ister sosyal isterse bireysel olsun bir kısım beşeri ihtiyaçlara ve hayatın bazı yönlerini ifade ederler. İnananların bu ayinler ve mitleri meşrulaştırmak maksadıyla ileri sürdükleri gerekçe, yanlış olabilir ve çoğunlukla da öyledir; ancak, hakiki sebepler var olmaya devam ederler ve bu hakiki sebepleri ortaya çıkarmak da bilimin işidir. O zaman esas olarak, yanlış olan hiçbir din yoktur. Bütün dinler, kendilerine göre doğrudurlar. … En basit protoplazma gruplarından insana kadar yaşayan bütün varlıklar eşit derecede yaşayan varlıklar olduğu gibi, bütün dinler de eşit derecede dindirler. Her şeyden önce modern dinleri, tedricen şekillendikleri tarzı tarihsel olarak izlemedikçe onları anlayamayız. Gerçekten de tarihsel analiz, onlara uygulanabilecek yegane açıklama vasıtasıdır. Yalnızca tarih, bir müesseseyi parçalarına ayırabilmemiz hususunda bize yardım eder. Çünkü o, söz konu su unsurların peşi peşine zaman içinde doğdukları şekliyle bize gösterir. İkinci olarak, tarih, kurumun her bir unsurunu bu kurumun içinde doğduğu şartların bütünü içine yerleştirerek, onu meydana getiren sebepleri tespit etme hususunda sahip olduğumuz yegane vasıtayı elimize koyar. En uzman bilim adamları bile, kendilerini sırf bilgi edinmeye dair bir görevle sınırlamayı kastetmiyorlarsa bir hipotez seçe rler ve, eğer analiz edecekleri olguları açıklamaya çalışmayı istiyorlarsa ilhamlarını söz konusu hipotezden alırlar. Eğer mevcut bir dinin nelerden oluştuğunu bilmek faydalıysa; genel olarak dinin ne olduğunu bilmek çok daha önemlidir.


… Bütün dinler karşılaştırılabilir aynı cins içindeki varlık türleridir, o zaman hepsi için ortak olan bazı unsurlar vardır. … Bütün inanç sistemlerinin ve kültürlerin teme linde, zorunlu olarak belli sayıda temel semboller ve ayin uygulama tarzlarının olması gerekir. Birinin ya da ötekinin alabileceği şekil farklılıklarına rağmen bunlar, her nerede o lursa olsunlar aynı anlama sahiptirler ve aynı işlevi yerine getirirler. Kesinlikle bu, tarih boyunca ortaya çıkan karmaşık dinleri gözlemlemekle yapılamaz. Daha düşük düzeydeki toplumlarda, durum bütünüyle farklıdır. … Grup, çok gelişmiş toplumlarda yalnızca nadiren bulacağımız entelektüel ve ahlaki tek biçimliliği düzenli olarak üretir. … Sonsuz bir şekilde tekrar edilen tek bir konudan olu şan mitlerden ya da katılımcıların artık bir şey yapamayacakları hale gelmelerine kadar tekrar edilen bir çok küçük hareketten oluşan ayinlerden daha temel ne ol abilir ki? … Esas olmayan, ikincil ve lüks gelişmeler, henüz birincil olanı gizlemeye başlamamıştır. Ancak bu, her türlü lüksün ilkel ibadetlerde bulunmadığını söylemekle aynı şey değildir. Aksine, her dinde kesin olarak belli bir faydayı hedeflemeyen inançlar ve uygulamaların bulunduğunu göreceğiz. Bu lüks, dini hayat için vazgeçilmez bir şeydir; onun kalbinde yer alır. Ancak, diğer dinlere nazaran daha aşağı dinlerde çok daha gelişmemiş bir halde bulunur. Bu da bize, onun burada bulunma sebebi ni daha iyi bir şekilde belirlememize yardım eder. 2 Kendilerini en çok tanıdığımız dini şekillerin incelenmesi, uzun bir müddet bizi, tanrı fikrinin dini olan her şeyin ayırt edici özelliği olduğuna inanmaya götürdü. Aşağıda inceleyeceğim din, büyük kısmı itibariyle her türlü tanrı düşüncesine yabancıdır. Onda, ayinlerin kendisine yöneltildiği güçler, modern dinlerimizde işgal ettikleri önde gelen yerden büyük ölçüde farklıdırlar ve bunun içindir ki ancak onlar, modem dinleri daha iyi bir şekilde anlamamıza yardım edeceklerdir.

İlkel dinler yalnızca dinin kurucu unsurlarını ortaya çıkarmamıza izin vermekle kalmazlar; onların en büyük faydaları da, dinin açıklanmasına yardım etmeleridir. Şüphesiz, kökenle, mutlak bir ilk başlangıç kastediliyorsa, mesele hakkında bilimsel hiçbir şey yoktur ve kesinlikle bir kenara bırakılması gerekmektedir. Din şu anda başlamıştır denilebilecek olan kesin bir an yoktur. Hem bir kozmoloji hem de tanrı hakkında spekülasyon içermeyen hiçbir din yoktur. Eğer felsefe ve bilim dinden do ğmuşlarsa, bu, dinin kendisinin hem bilim hem de felsefenin görevini ifa edecek şekilde başlamış olmasından kaynaklamaktadır. Dini tasavvurlar, kolektif gerçeklikleri ifade eden müşterek tasavvurlardır; ayinler, yalnızca, bir araya gelmiş gruplar arasında doğan hareket tarzlarıdır. Bu grupların hedefi, bu grupları meydana getirmek, onları devam ettirmek ya da yeniden yaratmaktır. Günlere, haftalara, aylara, yıllara vs. ayırma; ayinler, bayramlar ve halka açık törenlerin düzenli aralıklarla yinelenmesine tekabül eder. Bir takvim, ortak faaliyetin ritmini olduğu gibi, bu müşterek faaliyetin düzenliliğini de ifade eder. Aynı şey, uzay için de geçerlidir. … Bizatihi uzayın ne sağı, ne solu, ne yukarısı ne de aşağısı, ne kuzeyi ne de güneyi vs. yoktur. Bütün bölünmel er, açıkça farklı duygusal renklerin bölgelere atfedilmesi olgusundan ileri gelmektedir. Ve aynı medeniyete mensup insanların hepsi, uzayı aynı tarzda düşündükleri için, bu duygusal renklerin ve onlardan kapaklanan ayırımların ortak olarak kabul edilmiş olması açıkça zorunludur.

Bu ortak oluş da, hemen hemen zorunlu bir şekilde, onların sosyal kökenli olduklarını ima eder. Ayrıca, bazı örneklerde bu sosyal karakter çok açık bir şekilde görülür. Bunlar, Avustralya ve Kuzey Amerika’daki toplumlardır. Buralarda, uzay kampın kendisi yuvarlak olduğu için büyük bir daire şeklinde tasavvur edilir ve uzay dairesini, tamamıyla kabile dairesi gibi, ona kıyas ederek taksim ederler. Biz genel olarak manayı markalara ( label) ilişkilendirsek de, a prioristler (kategorilerin her şeyden önce var olduklarını kabul edenler), olgulara daha çok ehemmiyet verirler. Eğer akıl, bireysel tecrübenin bir şeklinden başka bir şey değilse, o zaman akıl, yok demektir. Diğer yandan eğer sahip olduğu, ancak açıklanamayan potansiyelleri kabul edilecek olursa, o zaman da akıl tabiatın ve bilimin dışında bırakılmış olur. 3 Eşya arasında var olan en gelen ilişkileri ifade ederler; bütün fikirlerimizden daha geniş bir alana sahip olan kategoriler, entelektüel hayatımızın bütün parçalarını idare ederler. Eğer her an insanlar bu temel fikirler hakkında anlaşamamış ve zaman, uzay, sebep, sayı vs. hakkında türdeş bir anlayışa sahip olmasalardı, zihinler arasında tam bir uzlaşı olmazdı ve bütün ortak hayat imkansız hale gelirdi. Bundan dolayı toplum, kendisini inkar etmeksizin bu kategorileri bireyin özgür tercihine bırakamaz. Yaşamak için toplum, ikisi de olmaksızın varlığını devam ettiremeyeceği asgari düzeyde ahlaki ve mantıksal bir uzlaşıyı gerektirir. … En derunumuzda, bu temel düşüncelerden kurtulmaya çalıştığımızda bile, tam olarak özgür olmadığımızı hissederiz; içimizden ve dışımızdan bir şey bize karşı koyar. Dışımızda, bizim hakkımızda hüküm veren bir kanaat vardır; ayrıca, toplum içimizde de temsil edildiğinden, bu devrimci itkilere içeriden de kar şı koyar. Birinci Kitap TEMEL SORULAR Birinci Bölüm Dini Fenomenlerin ve Dinin Tanımı Var olmanın zorunlulukları, ister inanan isterse inanan olmayalım, içlerinde yaşadığımız, haklarında sürekli olarak hükümlerde bulunduğumuz ve davranışlarımızın dikkate almak zorunda olduğu şeyleri bir şekilde tasavvur etmemizi bizden ister.

Dini olan her şeyin, ayırt edici özelliği olarak kabul edilenlerden biri, “tabiatüstü” düşüncesidir. Bununla, anlama kapasitemizi aşan eşya düzeni kastedilir; tabiatüstü gizemin, bilinemezin, ya da anlaşılamaz olanın dünyasıdır. O zaman din, bilimin ve genel olarak açık düşüncenin sınırları dışında kalan her şey hakkında bir tür spekülasyondan ibaret bir şey demektir. Spencer’e göre, “dogmaları bakımından birbirleriyle taban tabana zıt olan dinler, içerdiği ve kuşattığı her şeyi ile birlikte dünyanın, bir açıklama ihtiyacı duyan bir sır olduğu hususunda zımnen anlaşırlar; o, dinleri esas olarak, zihni aşan her yerde hazır ve nazır olan bir şeyin varlığına inanmaktan ibaret olduğunu kabul eder”. … Max Müler de, “bütün dinleri, tasavvur edilemez olanı tasavvur etmeye ve ifade edilemez olanı ifade etmeye yönelik bir çaba, sonsuza doğru bir arzu olarak görür”. İnsanların, modern aklımız için bu kadar problematik olan fikirleri kabul etmeleri, bize onların yerine daha makul olan larını bulamamalarından kaynaklanıyor gibi görünmektedir. Ancak gerçekte, bizi bu kadar şaşırtan açıklamalar, ilkel insan için bu dünyadaki en basit şeymiş gibi görünmektedir. O, bunları aklın ümitsizlik içinde kalarak kabul ettiği bir tür ultima ratio (son çare olarak) değil fakat, etrafında gözlemlediği şeyi tasavvur etmenin ve anlamanın en kısa yolu olarak görür. Onun için, ses ile ya da mimikle cisimlere hükmetmekte, yıldızların hareketini durdurmak veya hızlandırmakta, yağmuru yağdırmak ya da onu durdurmak vs de garip olan hiçbir şey yoktur. Toprağın ya da kendisini besleyen hayvan türlerinin bereketini garantilemek maksadıyla kullandığı ayinleri onun gözünde artık akıl dışı bir şey değildir. … onlara inanan kimse için, bugünün fizikçileri için ağırlık ya da elektrik ne ise onlar için de söz konusu güç aynı şeydir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir