Erdinc Babacan – Nasreddin Hoca’yi Nasil Bilirdi

1208 yılında Sivrihisar’a bağlı Hortu köyünde doğmuş, 1284’de Akşehir’de vefat etmiştir. Türbesi Akşehir’dedir. İlk tahsilini doğduğu köyde imam olan babası Abdullah Efendi’den yaptı. Daha sonra Sivrihisar ve Konya medreselerinde ilim öğrendi. Tahsilini tamamladıktan sonra babasının yerine köyünde imamlık yaptı. Bu vazifeden başka kadı yardımcılığı ve medrese hocalığı da yapan Nasreddin Hoca, tasavvuf ilmini Seyyid Muhammet Hayrani’den öğrenmiştir. Nasreddin Hoca, ömrünü insanlara doğru yolu göstermeye hasretmiş, iyilikleri bildiren, doğruya sevk eden ve kötülüklerden sakındıran bir velı̂dir. Bu i şi yaparken kendisine has bir üslûp kullanmıştır. Nasreddin Hoca’n ın üslûbu; “Doğruyu bildirirken, cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için meseleyi halkın anlayacağı bir dil ile gayet manidar lâtifeler halinde kısaca dile getirmesidir. Onun lâtifelerinden her biri hikmet ve ibret dolu birer darb-ı mesel gibidir. Bu bakımdan onun adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak, bir takım fıkraların ona ait olmadığı meydandadır. Ancak, ilim sahibi ve bir evliya olan böyle bir zatın, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediği gayet açıktır. Nasreddin Hoca ile Timur Han ayrı asırlarda yaşamış ve birbirlerini hiç görmemişlerdir. Fıkralardaki Timur Han tiplemesini, o devirdeki zâlim başka yöneticiler olarak algılamalıyız. Araştırmalar, Nasreddin Hoca’n ın efsanevi bir kişi değil, on üçüncü asırda Selçuklular devrinde yaşamış sâlih bir Müslüman olduğunu göstermektedir.


(Ocak 2004 deki ilk basımın önsözü) ÖNSÖZ Uzun yıllar, esas gayesinden saptırılmış, özüne çok yanlış ilâveler yapılmış, İslâmiyet ile hemen hemen alâkasız hale getirilmiş fıkraları, o şekliyle öğrenmiş ve anlatmıştım . Şimdi o cahil ve gaϐil zamanlarımda anlattığım fıkralar için Velı̂Nasreddin Hoca’mızdan içtenlikle af ve helâllik diliyorum. Erdinç BABACAN PENDİK – 05.1.2004 ERDİNÇ BABACAN 1940 yılında Gümüşhane’nin Torul ilçesinde doğdu. İlk ve orta eğitimini bu ilçede tamamladı. 1958 yılında İstanbul Beyoğlu Ticaret Lisesi’ni, 1962 yılında İstanbul İ. ve T. İ. Akademisi Endüstriyel İşletmecilik Bölümü’nü bitirdi. Nasreddin Hoca fıkralarının, en duyarlı olması gereken kişilerce dahi çok olumsuz anlatımlarını fark edip, özel bir çalışma olarak bu düzenlemeleri yapmıştır. ÖNSÖZ Nasreddin Hoca’mızı ve fıkralarını anlatan, yayınlanmış bütün eserlerde, Nasreddin Hoca’mızın hayatı, kimliği, kişiliği ilmı̂ olarak mükemmel bir şekilde araştırılmış, geniş ve düzgün anlatımlarla da okuyucuya sunulmuştur. Bu kültür hazinemizi bize ulaştıran zincirde birer halka olan tüm emeği geçenlere şükranlarımızı sunmak görevimiz olmalıdır. Kitaplarda, Nasreddin Hoca’nın ittifak edilen kimliği yanında, gözlerden kaçan bir husus bizim gözümüze takıldı. “Acaba bu fıkralar bizlere, bugünlere ulaşırken halk arasında nasıl değişikliklere uğradı!… Anlatılan tarzdaki fıkralar Nasreddin Hoca’nın yaşa m şekline, eğitimine, kimliğine uymakta mıdırlar?…” Nasreddin Hoca’nın EVLİYA s ınıfından olduğu yayınlanmış her kitapta özenle belirtilmektedir.

Lügatlerimize baktığımızda; «EVLİYAƹ: (Velı̂sözcüğünün çoğulu) Veliler. Nefsine de ğil, dâimâ Cenab-ı Hakk’ın rızâsına tâbî olmağa çalışan, ibâdet ve taatta, takvâve riyâzatta çok yüksek mertebelere ulaşıp Allah’ın (C.C.) mahbûbu ve karîbi olan büyük zâtlar.» olarak anlatıldığını görmekteyiz. Günümüzde, su kaynaklarının kirlenmiş olmaları olgusu veya olasılığı göz önüne alınarak sular “ϐiziksel ve kimyasal arıtmalarla, anyonik ve katyonik iyon eşanjörleriyle, aktif karbon ϐilitrelerinden de geçirilip, bakteriyolojik dezenfeksiyonu sağlanıp, PH sı da ayarlandıktan sonra” ilgili kuruluşlarca içme hatta kullanma suyu olarak tüketime sunulmaktadır. Yayınlanmış tüm kitaplarda Nasreddin Hoca’nın Evliyadan olduğu tereddütsüz olarak belirtilmektedir. O halde bizlere düşen görev fıkraları Velı̂lerin vasıfları ϐilitresinden geçirmekti. Biz bu eserimizde, özenle onu yapmağa çalıştık. Saygılarımızla 05.04.2006 Erdinç Babacan Değerli okuyucular, Ticari olarak iddiasız, ancak yıllardır yapılmakta olan yanlış anlatımların düzeltilmesine vesile olabilmek için çok iddialı olduğum “Nasreddin Hoca’yı Nasıl Bilirdiniz?” adlı kitabımı görüşlerinize sunuyorum. Okullarımızda nerede ise her yıl mutlaka bir Nasreddin Hoca ödevi veriliyor ki; çok olumlu bir yaklaşımdır. Ancak kaynak kitaplarda genellikle Hoca’n ın kimliği ile uyuşmayan birçok fıkralarla karşılaşan öğrencilerimiz, hocalar ve velîler hakkında yanlış bilgiler ediniyorlar. Nasreddin Hoca 1208 – 1284 yılları arasında yaşamıştır.

Günümüze kadar yapılan tüm araştırmalarda, ilk yazılı metnin 16. yüzyıldan sonra ve 30 fıkralık bir kitapçık olduğu, yâni ölümünden yüzyıllar sonra kaleme alındığı görülmektedir. 1840 yılından sonra yazılan eserlerin sayıları ise yüzlercedir. Dolayısıyla geçen uzun zamanın tozlu raϐlarında kalan fıkraların temizlenip kullanılabilir duruma getirilmesi kaçınılmaz bir görev olarak ortada durmaktaydı. Kitabımın başında Nasreddin Hoca’nın bir sayfalık tanıtımını yeterli gördüm. Yayınlanmış ciddi eserlerde çok değerli inceleme ve tanıtım yazıları var. Temmuz aylarının ilk haftalarında yapılmakta olan Nasreddin Hoca şenliklerinde gönlüm istiyor ki, “değerli bir mümin, âlim, fâkih, hoca ve evliyâdan olan” Nasreddin Hoca, <menfaatçi, çıkarcı, aptal, bön adam, hırsız, edepsiz, hayâsız, münafık vb.> olarak topluma takdim edilemesin. Şaştığım bir husus var; Nasreddin Hoca’nın şahsında ı̂manlı kesim, kendisinin aşşağılandığını neden fark edemiyor? Bilmem derdimi anlatabildim mi? Değerli okuyucularımdan, Velı̂Nasreddin Hoca’mızın asli kimliği ile tanıtılması çabalarıma yardımcı olmalarını arzu ediyorum. 1 – Kim Daha Büyük Hoca’ya: -“Efendi” demişler, “padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?” -“Çiftçi büyük elbet” demiş Hoca ve eklemiş; “Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse pâdişah acından ölür.” Öğüt: İnsanların kendileri gibi işleri de toplumun bir parçasıdır. Bir meslek grubunun eksikliği, vücudumuzdaki bir uzvumuzun eksikliği gibidir. Değil mi? 2 – Gönlüm razı olmadı Nasreddin Hoca, kasabadan Kur’an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.

Yolda Hoca’yı görenler: -“ Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?” diye sormuşlar. -“Ne yaparsın” demiş Hoca, “zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmağa gönlüm razı olmadı.” Öğüt: Aslında her iki halde de eşeğin taşıdığı yük aynı. Olaylara yeteri kadar dikkatli ve inceleyici bir gözle bakmalı, sonra tepkimizi ortaya koymalıyız. Çuvalın içindekilerin üzerine oturulabilir mi? 3 – Ya tutarsa Nasreddin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Odžğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyiϐle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş. -“Ne yapıyorsun Hoca?” -“Göle maya çalıyorum” demiş Hoca. Adam üstelemiş: -“İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç?” -“Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa!…” Öğüt: Bu söz 750 yıldır, bütün insanların hayâl hudutlarına hitab ediyor. Ya şantımızda, güzel örneklerden faydalanalım. 4- Sesimin arkasından koşuyorum Hoca ikindi ezanını okumağa başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Aslında O komşular camiye de pek sık gelmiyorlarmış.

Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki fark eden bir şey yok. O tarafa doğru koşmağa ve koşarken de ezanı okumağa devam etmiş. O komşulardan birkaç kişi Hoca’ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup sormuşlar: -“Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?” -“Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum” demiş. Öğüt: Ezanların insanları ebedi kurtuluşa çağırdığını unutmayalım. Her an eksilmekte olan ömür sermayemizi en mükemmel şekilde kullanma gayreti içinde olalım. 5 – Hanımla muhabbet Hoca bir gün karısına: -“Hatun” demiş, “Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağanın adı neydi?” -“Kendin söyledin ya, efendi” demiş karısı, “Mehmet ağa.” -“Canım, dilim sürçtü işte… Ne iş yapar diyecektim.” demiş Hoca. -“A efendi” demiş karısı, “kendin çarıkçı demedin mi?” -“Anlasana işte” demiş Hoca, “nerede oturuyor demek istedim.” -“Efendi, bugün sana ne oluyor?” demiş karısı “Komşu” dedin ya…” Hoca birden sinirlenmiş. -“Aman be karı… Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!” Öğüt: Sohbetler, basit konularla da kolaylıkla açılabilirler. (örneğin: “Bu gün hava çok güzel” diyene, “görüyorum kör değilim” denir mi?) Sohbetlerimizi sıcak ve faydalı konularda yoğunlaştırabilirsek kazançlı çıkarız. 6 – İnsanlar gibi düşünür Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken, bir papağanın on iki altına satıldığını görünce şaşıp kalarak yanındakilere sormuş: -“Bu kuş neden bu kadar para ediyor?” -“Bu papağandır” demişler, “konuşur.” Hoca doğru evine gitmiş.

Hindisini koltuğunun altına alıp pazara getirmiş. -“Kaça hindi?” diye sormuşlar. -“On beş altın” demiş Hoca. -“Bir hindi on beş altın eder mi?” demişler. -“Görmüyor musunuz!” demiş Hoca;“yumruk kadar papağanı on iki altına satıyorlar.” -“Onun marifeti var, insan gibi konuşur. Ya seninki ne yapar?” diye sormuşlar. -“O düşünmeden konuşur” demiş Hoca;“Bu da insanlar gibi düşünür.” Öğüt: Düşünmeden konuşanın, kendisine ve diğer insanlara pek yararı olmadığı gibi, büyük zararları da olabilir. Konuşabilmek insanlara verilmiş büyük bir lütuftur. Düşünerek, idrak ederek konuşabilmek ise çok daha büyük bir lütuftur. Olgun insanlar iyi düşünürler, faydalı konuşurlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir