Erhan Afyoncu – Muhtesem Suleyman

Kanunî dönemi o kadar ihtişamlıydı ki 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun içine girdiği buhranlı yıllarda, ıslahat layihası kaleme alanlar Kanunî dönemini dönülmesi gereken “Altın Çağ” olarak göstermişlerdi. Kanunî dönemi her açıdan renkli bir dönemdi. Büyük fetihlerin yapılması da, imparatorluğun bir süper güç olarak dünyayı şekillendirmesi de, ilk defa Harem-i Hümâyûn’dan bir hasekinin Hürrem Sultan’ın aktif bir rol oynaması da bu dönemde oldu. Birçok şeyh klasik anlayışa aykırı fikirleri yüzünden idam edildi. Tahta çıkarken tek evlat olmanın rahatlığını yaşayan Kanunî, saltanatı sırasında iki oğlu ile altı torununu öldürttü. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı İmparatorluğu, dünya siyasetinin belirleyici gücü oldu. Afrika’nın Hristiyanlaşması önlenirken, Avrupa’da milli monarşiler korundu ve Protestanlığın yeni bir mezhep olarak Avrupa’da kabul görmesine destek verildi. Saltanatının ilk dönemi çok parlakken son yılları oğul ve torunlarını öldürtmesi, yaşlanması ve sefere gitmemesi yüzünden çok tartışmalı hâle geldi. Bu yıpranmışlığı yüzünden sefere çıkan Muhteşem Süleyman’ın ölümü de muhteşem oldu. 46 yıllık saltanatı boyunca 13 sefere çıkan ve 10 yıl İstanbul’dan ayrı kalan Kanunî Sultan Süleyman, son nefesini Sigetvar surları önünde şehid olarak verdi. Büyük hükümdar aynı zamanda büyük bir aşıktı. Kanunî, gönlünü Hürrem Sultan’a kaptırmıştı. Zafer mutluluğu kadar aşkı ve ayrılığın ıstırabını da bilen bir hükümdardı. Bu kitabı hazırlarken yardımlarını gördüğüm değerli dost ve meslektaşlarım Recep Ahıshalı, Uğur Demir, Fatih Gürcan, Nilüfer Epçeli, Aykut Can ve Nihal Metin’e yardımları için teşekkür ederim.


Erhan Afyoncu Kozyatağı, Ocak 2011 KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN Doğumu Trabzon-6 Kasım 1494. Ölümü Sigetvar-7 Eylül 1566. Tahta çıkışı 30 Eylül 1520. Tahttan inişi 7 Eylül 1566. Babası Yavuz Sultan Selim. Annesi Hafsa Hatun. Eşleri Mahidevran Sultan, Hürrem Sultan, Gülfem Hatun (Diğerleri bilinmiyor). Oğulları Şehzâde Mustafa, Şehzâde Selim, Şehzâde Bâyezid, Şehzâde Cihangir, Şehzâde Mahmud, Şehzâde Murad, Şehzâde Mehmed, Şehzâde Abdullah. Kızları Mihrimah Sultan, Raziye Sultan ve ismi bilinmeyen küçük yaşta vefat eden bir kız. Lakapları Muhteşem Süleyman, Kanunî Sultan Süleyman, Büyük Türk, Süleyman-ı Evvel (Birinci Süleyman). Doğumu Osmanlı tarihinin en ihtişamlı hükümdarlarından Kanunî Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valisi olduğu yıllarda 6 Kasım 1494’te Trabzon’da doğdu. Adını bir rivayete göre doğduğu zaman Kur’an’da açılan bir sayfada geçen Hz. Süleyman’dan almıştır. Dönemin batılı tarihçileri Birinci Süleyman’ı “Büyük Türk”, “Muhteşem Süleyman” şeklinde anmışlar, daha sonraki tarihçiler ise Kanunî Sultan Süleyman olarak zikretmişlerdir. Şehzâdelik Yılları Çocukluk yıllarını sütkardeşi Yahya Efendi ile birlikte Trabzon’da geçirdi.

Burada bir taraftan eğitimini alırken bir taraftan da Konstantin isimli bir Rum’dan kuyumculuk öğrendi. Yavuz, oğlu için babasından sancak isteyince Şehzâde Süleyman’a Şarki Karahisar verildi. Ancak taht mücadelesini hesaplayan Amasya Valisi Şehzâde Ahmed bu tayine itiraz etti. Bolu Sancağı’nın verilmesini de Şehzâde Ahmed kabul etmedi. Bunun üzerine Şehzâde Süleyman’a Kefe Sancakbeyliği verildi. Şehzâde Süleyman, 15 yaşında gittiği Kefe’den ancak babasının tahta çıkmasından sonra İstanbul’a çağırıldı. Yavuz Sultan Selim’in kardeşi Şehzâde Ahmed ile mücadelesi sırasında babasına vekâleten İstanbul’da kaldı. Yavuz’un kardeşlerini ve yeğenlerini tasfiye etmesinden sonra 1513’te Manisa Valiliği’ne tayin edildi ve tahta çıkana kadar da burada valilik yaptı. Ancak babasının İran ve Mısır seferleri sırasında ise tahta vekâlet için Edirne’de bulundu. Yavuz Sultan Selim’in Ölümü Yavuz Sultan Selim, İran ve Mısır seferleriyle imparatorluğun doğu ve güneyini emniyet altına almıştı. Batı’ya sefere çıkmak istiyordu. Ancak bu seferin kuvvetli bir donanma olmadan gerçekleşemeyeceğini biliyordu. İstanbul’daki tersaneyi büyütüp, yeni gemiler yapılması için emir verdi. İstanbul’a gelen Venedik ve İspanya elçilerine iyi muamele edildi. Macaristan’la ateşkes uzatıldı.

Hedef Rodos’tu ancak Yavuz hazırlıkları yeterli görmüyordu. Hasan Can, daha sonraki bir dönemde oğlu Hoca Sadeddin Efendi’ye meseleyi şöyle anlatmıştır: “Seferin yaklaştığını işittik. Lâkin padişahın halinden buna dair birşey hissetmezdik. Bir gün Eyyüb el-Ensarî’nin ziyaretine gitti. Eyüp’te Fatiha okurken kaptan paşanın kadırgasının Eyüp’e doğru geldiğini gördü ve ‘henüz sefer kararlaştırılmamışken bunu kimin emriyle denize indirdi’ diye kızdı. Kaptanıderya Cafer Paşa’nın idamını emretti. Ancak Veziriazam Pîrî Paşa devreye girerek yeni inşa olunan geminin denenmesi için denize çıkarılması gerektiğini söyleyerek kaptan paşayı affettirdi. Yavuz, bu sefer vezirlerine dönüp, ‘Ben cihangirliğe alışmış bir padişahım. Siz beni bir kale fethine götürmek istersiniz. Kale almanın birinci şartı baruttur. Kaç aylık barutunuz var’ diye sordu. Vezirler zahire miktarını söyledilerse de barutun ne kadar olduğunu ancak ertesi gün söyleyebildiler. Dört aylık barut vardı. Yavuz, bu cevap üzerine vezirlerine kızgın bir şekilde bakarak ‘ceddim (Fatih) zamanındaki utanç unutulmamış iken onu iki kat mı yapmak istersiniz? Bizzat gitmemi düşünüyorsunuz. Gidip de eli boş dönecek olursam hiçbiriniz sağ kalmaz.

Rodos’un zaptına dört aylık barut yetişir mi? Siz Rodos’u dört ayda değil altı ayda dahi alamazsınız. Belki sekiz veya dokuz ayda alınabilir’ buyurdular. Daha sonra, ‘bize sefer yok, meğer sefer ahrete ola’ dediler”. Yavuz ömrünün son günlerinde Edirne’ye gitmişti. Buraya gitmeden önce sırtında çıkan şirpençe denilen bir çıbandan muzdaripti. Bu çıbanı hamamda sıktırıp, ovdurtması ve ardından Edirne’ye at ile gitmeye çalışması hastalığını iyice artırdı. Padişahın hastalığı artınca Çorlu yakınlarında babası ile savaştığı yerde, 40 gün konaklandı. Yavuz’un hastalığı günden güne iyice ağırlaştı. Sultanın hastalığı boyunca yanında gece gündüz musahibi Hasan Can vardı. Büyük hükümdarın son günlerinde ikisinin aralarında şu konuşma cereyan etmişti: Yavuz, musahibine “Hasan Can bu ne haldir?” diye sorunca, Hasan Can, “Sultanım Cenabı Hakk’a teveccüh edip Allah’la beraber olacak zamandır” cevabını verdi. Yavuz “Bizi bunca zamandan beri kiminle bilirdin? Cenabı Hakk’a teveccühümüzde kusur mu gördün” diyince Hasan Can, “Hâşâ ki bir zaman zikr-i Rahman’dan şaştığınızı görmedim. Lâkin bu zaman başka zamana benzemediğinden ihtiyareten cesaret eyledim” dedi. Yavuz, bu cevaptan sonra Hasan Can’a “Sure-i Yasin tilavet eyle” dedi ve onunla birlikte okumaya başladı. Yasin Suresi’nin ikinci okunuşu sırasında “Selâm” âyetine gelindiği zaman Yavuz Sultan Selim ruhunu teslim etmişti. Tarih 1520 yılının 21 Eylül’ünü 22 Eylül’e bağlayan geceydi.

Ölümü tek oğlu olmasına rağmen asker arasında karışıklık çıkmaması için, önceki hükümdarlarda olduğu gibi yeni padişah gelene kadar saklandı. Yavuz’un mirası Osmanlı padişahları içerisinde en şanslı olarak tahta çıkan kişi Kanunî Sultan Süleyman’dır. Tek erkek çocuk olduğundan kardeşleriyle mücadele etmek zorunda kalmadan, babasının kısa sürede oldukça kuvvetlendirdiği ve zenginleştirdiği Avrupa’nın en büyük devletinin başına geçmiştir. Kanunî tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu arazi, nüfus ve bütçe açısından Avrupa’daki devletlerin her birinden daha büyüktü. 1525-1526 yılı Osmanlı bütçesinde, devletin gelirleri 9.5 milyon duka altınıyken, aynı yıllarda İspanya’nın gelirleri 9 milyon, Fransa’nınki 5 milyon, Venedik’inki 4 milyon altındı. Yavuz’un tahta çıktığı sırada Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir tehlike olan Safevîler, onun hükümdarlığında sindirilmişti. Yine Mısır ve Suriye alınarak Hint ticaret yolu Osmanlı denetimi altına sokulmuştu. Yavuz Sultan Selim’in doğu ve güneydeki tehlikeleri ortadan kaldırması, Kanunî devrinde Avrupa’ya karşı rahat hareket edilebilmesini sağladı. Bunun sayesinde de Osmanlılar bu dönemde Avrupa’nın bugüne kadar gelen siyasi çehresinin oluşmasında önemli rol oynayabildiler. Birinci Selim, ömrünün son yıllarında tersaneleri genişletip, sayılarını artırarak Osmanlı deniz kuvvetlerini güçlendirdi. Avrupalılar’la yapılan mücadelenin sadece kara kuvvetleriyle başarılamayacağını anlamıştı. Denizcilik sahasında yaptığı hazırlıklar Kanunî devrinde denizlerde Avrupalı devletlere karşı kazanılan başarıların alt yapısını hazırladı. Tahta Çıkışı Babasının vefatı üzerine Manisa’da bulunan Şehzâde Süleyman’a Veziriazam Pîrî Paşa tarafından silahdarlar kethüdâsı Süleyman Ağa gönderilerek İstanbul’a dâvet edildi. Şehzâde Süleyman’ın, “fetret olmadan yetişesiz” diye haberleri üzerine derhal İstanbul’a hareket etti.

Yavuz Sultan Selim’in beş oğlu dünyaya gelmişti. Ancak Şehzâde Orhan, Şehzâde Musa, Şehzâde Korkut, Şehzâde Salih küçük yaşlarda vefat ettiği için Kanunî tek şehzâdeydi. 16. yüzyıl tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Âli, Yavuz Sultan Selim’in bir cariyeden Üveys isimli bir oğlunun olduğunu, ancak Üveys’in saraydışında yetiştirildiğini söyler. Zamanla paşalığa kadar yükselen Üveys Paşa’nın da bu yüzden imparatorluğun uzak bölgelerine tayin edilerek, İstanbul’dan uzak tutulduğu da rivayet edilir. Birinci Süleyman 30 Eylül 1520’de tek erkek çocuk olarak taht mücadelesine girmeden, zengin ve güçlü bir imparatorluğun başına geçti. Kanunî babasının fetihleri ve tek erkek evlat olması sayesinde daha önceki hiçbir padişahın sahip olmadığı avantajlarla Osmanlı tahtına çıkmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir