Eric J. Hobsbawm – Tuhaf Zamanlar

Otobiyografi yazarları aynı zamanda otobiyografi okurlan da olmalı. Bu kitabı kaleme alırken, tanıdıgım insanlardan ne kadar çogunun kendi hayatı hakkında kitap yayınladıgını fark etmek beni şaşırttı, üstelik başkalan tarafından kaleme alınan ve (genellikle) pek meşhurlar ve skandal yaratanlar hakkında yazılanlar da cabası. Bir de modemlerin roman kıhfına soktugu hatırı sayılır miktarda otobiyografi var ki onları saymıyorum bile. Belki de şaşırmak yersiz. Işleri iletişim kurmak ve yazmakla ilişkili insanlar bunu yapan diger insanların arasında bulunma egilimindedir. Bu minvalde makaleler, röportajlar, matbu malzeme, bantlar hatta video bantlar mevcuttur ve şaşırtıcı ama bunlar ekseriyetle meslek hayatını üniversitelerde geçiren insanlar tarafından ortaya konmuştur. Yani, yalnız degilim. Ancak benim gibi birinin neden otobiyografi yazmak isteyecegi, daha dogrusu benimle özel hiçbir bagı olmayan, kitapçının birinde gördügü kitap kapagından önce varlıgımdan bihaber olan başkalarının kitabı nasıl olup da okumaya deger bulabilecegi sonısu akla geliyor. Londra’nın en azından bir kitapçılar zincirindeki “Kişilikler” -veya günümüzün tabiriyle “ünlüler”- başlıklı serisinde yer alan, biyografi bölümüne ait özel alt türlerden olmadıgım aşikar. Şu ya da bu nedenden dolayı epey 9 bir kitle tarafından tanınan, isimleri bir merak odagı haline gelen insanlardan söz ediyorum. Hayatları sayesinde otobiyografilerine “Anılar” adını vermeye hak kazanmış, genellikle daha geniş kesimlere yönelik bir platformda savunacagı ya da yazacagı eylemleri olan, ya da büyük olaylara tanık olmuş, onlara etki eden kararları alanlar sınıfına da dahil degilim. Onlardan biri degilim. Muhtemelen benim adım, tarihyazımı ve 20. yüzyıl Marksizmi gibi bir iki uzmanlık alanının tarihçesine dahil olacak ve belki de 20. yüzyılingiliz aydın kültürüne ilişkin bir iki kitapta belirecektir.


Beş yıl önce nafile yere aradıgım ailemin mezar taşının Viyana Merkezi Mezarlıgı’nda kaybolması gibi, bunun ötesinde adım tamamen silinse bile 20. yüzyıl tarihinin anlatımıyla ilgili ne Ingiltere’de ne bir başka yerde gözle görülür bir boşluk ortaya çıkacaktır. · Yine, bu kitap, günümüzde çok satarlık saglayan günah çıkarma tarzında kaleme alınmadı. Çünkü böyle kendi kendine hava basmanın tek mazereti dehadır ve ben de ne San Augustine ne de Rousseau’yum. Ayrıca hiçbir yaşayan otobiyografi yazarı, hayattaki diger insanlan da ilgilendiren meselelerle ilgili mahrem gerçekleri birilerini ineitmeden ortaya koyamaz. Bunu yapmak için yeterli sebep göremedim. Bunlar yazarın ölümünden sonra kaleme alınan biyografi alanına aittir, otobiyografiye degil. Bu meselelere düşkünlügümüz ne olursa olsun tarihçiler dedikodu köşesi yazan degildir. Generallerin askeri maharetleri, yatakta nasıl oldukları ya da olmadıklanyla ölçülemez. Keynes’in ya da Schumpeter’ın iktisadını hayli dolu ve fakat degişik cinsel hayatlarında arayan çabalar mahkum edildi. Ayrıca yatak odası hikayelerine dayanan biyografi tadını arayan okurlar için hayatıının hayal kırıklıgı yaratacagı kanısındayım. Bu kitap, yazarının bir resmi savunması niteliginde de degil. 20. yüzyılı anlamak istemiyorsanız, kendi kendini aklayanların, kendisinin avukatlıgına soyunanların ya da tam tersi nedamet getiren günahkarlann otobiyografilerini okuyun. Bunların hepsi de ölüm nedenini bizzat cesedin araştırdıgı otopsilerdir.

Bir aydının otobiyografisi düşüncelerini, eylemlerini, 10 duruşunu içermeli ama bir savunma dosyası olmamalıdır. Ömür boyu komünizme baglı kalan, sıradışı “Marksist teorisyen Hobsbawm”la ilgilenenler ve gazetecilerin sıklıkla sordugu sorular için sanırım bu kitap yanıtlar içeriyor. Gerçi hedefim bunları yanıtlamak degildi. Tarih, siyası hayatımı yargılayacaktır -ki zaten bunu doyurucu bir şekilde yerine getirmiştir- ve okurlar da kitaplarımı degerlendirecektir. Peşinde oldugum tarihsel idraktir, onaylanmak, hemfikirlik ya da duygudaşlık degil. Yine de, insanın kendi türüne duydugu merakın ötesinde kitabı okunınaya deger kılan başka nedenler de var. Insanlık tarihinin en sıradışı ve korkunç yüzyılına neredeyse başından sonuna tanık oldum. Hayatımı birkaç ülkede geçirdim ve üç ayrı kıtadaki bir takım başka ülkeleri de gördüm. Kagıt üzerinde hatırı sayılır miktarda iz bıraksam da bu uzun hayatın sonunda dünyaya bir iz bırakmayabilirdim. Ancak on altı yaşında tarihçi olmaya karar verdikten sonra hayatıının çogunu dinleyerek, izleyerek geçirdim ve tanık oldugum tarihi anlamaya çalıştım. 18. yüzyılın sonuyla 1914 arasındaki döneme ilişkin dünya tarihini yazdıktan sonra nihayet The Age of Extremes: Tlıe Slıort Twentietlı Century adını verdiğim tarihe el attım. Yazdıgım kitap sanırım hem bir bilim adamı hem de antropologların deyimiyle “katılımcı gözlemci” oluşumdan yarar gördü. Bunu iki yolla gerçekleştirdim. Kişisel anılanm 20.

yüzyılın uzakta kalan tarihini genç okurlara yakınlaştınrken yaşlıların da kendi anılarını canlandırdı. Ve tarihsel bilim adamlıgımn yükümlülüklere baglı kalma zorunluluguna ragmen, digerlerine nazaran daha temkinli biçimde, bu kitap aşırılıklar çagına özgü tutkuyla yazıldı. Her iki gruba mensup okurlar da aynı şeyi söyledi. Ancak bunun ötesinde kişinin kendi hayatıyla yaşadığı zamanı bagdaştırmasının ve her ikisini gözlemlernesinin daha derin bir yolu var. Bu yol, umarım, kendini her ikisinden de bagımsız kılabilen tarihsel tahlile şekil vermeye yaradı. Bir otobiyografinin yapabilecekleri bunlar. Bir bakıma bu kitap Tlıe Age of Extremes’ in daha az popüler olan diğer yüzü: ,, Bu bireyin deneyimlerinden yola çıkılarak dünya tarihinin resimlenmesi degil, bu, deneyimi şekillendiren dünya tarihi, ya da daha ziyade, sundugu seçenekler yer degiştiren ama daima sınırlı olan bir dünya tarihi – Marx’ın sözlerine başvurursak, bu “insanoglunun hayatını kurdugu ancak bunu istedigi gibi, kendi seçtigi koşullar altında degil , dogrudan geçmişten (ya da eklemek gerekirse çevremizdeki dünyadan) aktarılan, verilen ve karşısına çıkan koşullar altında yaptıgı” tarih. Bir diger açıdansa bir tarihçinin otobiyografisi çalışmalarının yapısının önemli bir kısmını teşkil eder. Kurguyla gerçek arasındaki farka ve akla beslenen inancın yanında farkındalık -yani kişinin hem bedeninin içinde hem dışmda duralıilmesigerek tarih gerek sosyal bilimlerdeki oyunu sürdürenler için gerekli bir yetenektir. Bilhassa da söz konusu olan kişi benim gibi konularını sezgisel ve rastlantısal olarak seçen ve fakat onları nihayetinde tutarlı bir bütün haline getirmiş bir tarihçiyse. Kitabıının bu türdeki meslege degin yanları diger tarihçilerin dikkatini celbedebilir. Bununla birlikte, umarım digerleri, kitabı dünya tarihinin en sıradışı yüzyılına, bir insanın hayatının -başka türlü gerçekleşmesi olanaksız bir hayatınizledigi güzergah vasıtasıyla bir giriş yapmak olarak görür. Meslektaşım filozof Agnes Heller’in ortaya koydugu gibi tarih “dışarıdan bakıldıgında vakıalar hakkında, içeriden bakıldıgındaysa vakıalara dair anılar hakkındadır”. Bu kitap bilginlerle ilgili itiraflar için degil yalnızca teşekkür ve özürleri belirtmek içindir. Teşekkürlerim herkesten çok yan ömrümü birlikte geçirdigim; bütün bölümleri okuyup iyi niyetle eleştİren ve sıklıkla aklı başka yerlere giden, huysuz ve ara sıra bezgin kocası, şimdiki zamandan ziyade kagıda dökmek için boguştugu bir geçmiş zamanda yaşarken ona tahammül eden eşim Marlene’e … Aynı zamanda editörler arasında bir prens olan Stuart Proffitt’e.

Bu otobiyografiyle baglanıılı olarak yıllar içinde kendilerine danışugım insanların sayısı, içlerinden bir kısmı yazmaya başlarnamdan bugüne hayatta kalamadıgı halde, anamayacagım kadar fazla. Onlar kendilerine neden müteşekkir oldugumu biliyor. 12 Ozürlerim de yine aileme ve Marlene’e. Bu, onların tercih edecegi türde bir otobiyografi degil. Gerçi onlar benimkine, ben de onların hayatına girdigirnden itibaren kitabın içinde yer aldılar, ancak bu kitap özel hayattan daha ziyade kamusal olanla ilgili. Aynı zamanda bu sayfalarda yer almamış, burada anımsanmayı umut etmiş ya da daha uzun anılmayı beklemiş olan arkadaşlarımdan, meslektaş ve ögrencilerimden de özür diliyorum.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir