Erich Fromm – Ozgurlukten Kacis

ÇAĞDAŞ insanın kişilik yapısı ve toplumbilimsel etkenlerle ruhbilimsel etkenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorunlarını ele alan geniş kapsamlı bir çalışmanın bir bölümünü oluşturan bu kitap, birkaç yıldır üzerinde çalışmakta olduğum, ve aslında, tamamlanmasının daha da uzun sürmesini tasarladığım bir konuyu içermektedir. Günümüzdeki siyasal gelişmelerle, bu gelişmelerin modern kültürün gerçekleştirdiği en büyük başarılar — bireysellik ile kişiliğin benzersizliği özelliği—karşısında oluşturduğu tehlikeler, geniş kapsamlı inceleme üzerindeki çalışmamı kesmeme ve yaşamakta olduğumuz kültürel ve toplumsal bunalım açısından büyük önem taşıyan bir yönü üzerinde yani çağdaş insan için özgürlüğün anlamı konusunda yoğunlaşmaya karar vermeme yol açtı. Aslında özgürlük, ancak ve ancak, çağdaş insanın kişilik yapısının bütünüyle çözümlenmesi temel alındığında tam anlamıyla anlaşılabilir; dolayısıyla, uygarlığımızdaki insanın kişilik yapısı ile ilgili tamamlanmış bir incelemeyi okura su-nabilseydim, bu kitapla ulaşmak istediğim noktaya çok daha kolay varabilirdim. Bu durumda, sık sık belli kavramlara ve varılmış sonuçlara gönderme yapmak durumunda kaldım; ve bu kavramları, geniş kapsamlı bir çalışmada olacağı şekilde enine boyuna tartışamadım. Daha da büyük önem taşıyan diğer sorunlarıysa, zaman zaman şöyle bir anmakla yetinmek durumunda kaldım, bazen de onlardan hiç söz edemedim. Ancak bana göre bir ruhbilimci, bir incelemenin önemli özelliği olan tamamlanmışlığı feda etmek pahasına da olsa, yaşanmakta olanı bir bunalımın anlaşılmasına hiç gecikmeden katkıda bulunmak durumundadır. 12 ONSOZ Ruhbilimsel kaygıların, içinde bulunduğumuz durumla ilgili önemine işaret etmek, benim görüşüme göre ruhbilime hak etmediği bir görevi yüklemeyi gerektirmez. Toplumsal sürecin temel nesnesi bireydir, onun arzulan ve korkulan, tutkuları ve düşünceleri, iyilikte ve kötülükte bulunma istekleridir. Bireyi anlamak için onu, belli bir kalıba döken kültürün kapsamı içinde görmek zorunda olduğumuz gibi, toplumsal sürecin dinamiğini anlamak için de bireyde işleyen ruhsal-mantıksal süreçlerin dinamiğini anlamak zorundayız. Bu kitap, kendisine güvenlik verirken onu sınırlayan bireyselliköncesi toplumun bağlanndan kurtulmuş olan çağdaş insanın, kendi bireysel beninin gerçekleştirilmesi yani, zihinsel, coşkusal, duyusal gizilgüçlerinin anlatımını ortaya koyması şeklindeki olumlu anlamda özgürlük kazanmadığını öne sürmektedir. Özgürlük, ona bağımsızlık ve ussallık getirmiş olmasına karşın, onu soyutlanmış ve dolayısıyla kaygılı ve güçsüz kılmıştır. Bu soyutlanma dayanılmaz bir durumdur; bunun karşısındaki seçenekse, bu insanı ya özgürlüğünün yükünden kaçarak yeni bağımlılıklara ve boyuneğmelere sığınmak, ya da insanoğlunun tekliği ve bireyselliği temeline dayalı olumlu özgürlüğün tam anlamıyla gerçekleşmesi yönünde ilerlemek durumunda bırakmaktadır. Gerçi bu kitap, bir tahminden çok bir tanı — bir çözümden çok bir çözümlemedir, ama kitapta varılan sonuçlar, gidişatımızı etkileyici niteliktedir. Çünkü totaliter güçlere karşı zafer kazanmak amacıyla herhangi bir etkinlikte bulunmak için, özgürlükten totaliterce kaçmanın nedenlerini anlamak gerekmektedir. Düşüncelerimi hızlandırmaları ve yapıcı eleştirileriyle katkıda bulunmaları nedeniyle kendilerine borçlu olduğum dostlara, meslektaşlara ve öğrencilere teşekkür etmenin bana vereceği hazzı bir kenara bırakıyorum.


Okur, bu kitapta dile getirilen fikirler için kendilerine çok şey borçlu olduğum yazarların adlannı dipnotlarda görecektir. Ancak, kitabın tamamlanmasına doğrudan katkıda bulunanlara derin şükranlarımı sunmak isterim. Her şeyden önce, gerek önerileriyle gerek eleştirileriyle, bu kitabın düzenlenmesinde paha biçilmez yardım-lan dokunan Miss Elizabeth Brown’a şükranlanmı sunanm. Aynca, elyazmasını düzeltmedeki büyük yardımından dolayı Mr. T. Wood-house’a, ve değinilen felsefesel sorunlarla ilgili yardımlan için Dr. A. Seidemann’a teşekkür ederim. ÖNSÖZ John Calvin’in Institutes of The Christian Religion (Hıristiyanlık Dini Kurumlan, çev. John Ailen) adlı yapıtından bölümleri yayımlayan Philadelphia, Hıristiyan Eğitimi Kurulu’na, Jacob S. Schapiro’nun Social Reform and The Reformation (Toplumsal Reform ve Yeniden Biçimlendirme) adlı yapıtından bölümleri içeren Columbia Studies in History, Economics, and Public Law (Tarih, Ekonomi ve Kamu Hukuku Columbia İncelemeleri) adlı yapıtı yayımlayan Columbia University Press’e, Martin Luther’ın The Bondage of the Will (İradenin Boyunduruğu) adlı yapıtından (Çev. Henry Cole) parçalar yayımlayan Grand Rapids, Michigan’daki Wm. B. Eerdmans Publishing Company’ye, R.H.

Tawney’nin yazdığı Religion and the Rise of Capitalism (Din, ve Kapitalizmin Yükselişi) adlı kitaptan parçaları yayımlayan New York’taki Harcourt, Brace and Company’ye, Adolf Hitler’in Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabından kısaltmalar yayımlayan Boston’daki Houghton Mifflin Company’ye, Jacob Burkhardt’ın The Civilization of the Renaissance in Italy (‘italya’da Rönesans Uygarlığı) adlı kitabından kısaltmalan yayımlayan New York’taki Macmillan Company’ye yayınlanndan alıntılar yapma ayncalığını tanıdıklan için teşekkür ederim. E.F. ÖNSÖZ II iE)u KİTABIN birinci basımının yayımlanmasından bu yana ner-deyse yirmi beş yıl geçti. Ruhbilimciler, ilgili okurlar ve özellikle de öğrenciler, o günden bu yana yapılan yirmi dört basımı okudu; Avon Kitaplığından çıkan bu karton kapaklı basımın, kitabın, çok daha fazla sayıda okura ulaşmasını kolaylaştırması beni sevindiriyor. Özgürlükten Kaçış, insanın, pek çok ‘tehlikeyle karşı karşıya olmasına karşın, kendisini güvenlikte ve korunmuş hissettiği ortaçağ’ın çökmesinin, insanda yarattığı kaygı görüngüsünün bir çözümle-mesidir. insanoğlu, yüzyıllar süren mücadeleden sonra, aklından hayalinden geçmeyen bir maddi servet oluşturmayı başardı; dünyanın bazı yerlerinde demokratik toplumlar oluşturdu, ve yakınlarda, kendisini yeni totaliter yönetimlere karşı savunmada zafere ulaştı: bütün bunlara karşın, Özgürlükten Kaçıktaki çözümlemede açıklanmaya çalışıldığı üzere, çağdaş insan hâlâ kaygılı; özgürlüğünü çeşit çeşit diktatöre teslim etmeye doğru gidiyor; ya da kendisini makinanın küçücük bir çarkına dönüştürmüş, karnı tok, sırtı pek, ama özgür bir insan değil de bir robot haline gelerek bu özgürlüğü yitirmek yönünde ilerletiliyor. Aradan yirmi beş yıl geçtikten sonra sorulacak soru, bu kitaptaki çözümlemenin dayandırıldığı toplumsal ve ruhbilimsel eğilimlerin varlığını sürdürüp sürdürmediği, ya da yok olmaya yüz tutup tutmadığıdır. Bu son çeyrek yüzyılda, insanoğlunun özgürlükten korkması, kaygı içinde bulunması ve bir robot haline gelmeye istekli bulunması için gerekli nedenler varlıklarını sürdürmekle kalmamış, büyük ölçüde artmıştır. Bu konuyla ilgili en önemli olay, atom ener16 ONSOZ II jisinin keşfi, ve bunun bir imha silahı olarak kullanılabilmesidir. insan ırkı, tarihte daha önce hiçbir zaman toptan yokolma, üstelik de, tümüyle kendi sayesinde yokolma olgusuyla karşılaşmış değildir. Oysa, görece olarak kısa bir süre önce, Küba krizi sırasında, Amerika’da ve Avrupa’da yaşayan yüz milyonlarca insan, birkaç gün boyunca, kendilerinin ve çocuklarının bir sabaha daha uyanıp uyanmayacağını bilemediler. O zamandan bu yana benzer bir kriz tehlikesini azaltmak için girişimlerde bulunulmakla birlikte, yıkıcı silahlar hâlâ varlığını koruyor, düğmeler hâlâ yerli yerinde, gerekliliğin zorunlu kılar gibi gözüktüğü anda bu düğmelere basmakla yükümlü adamlar hâlâ yerli yerinde, kaygı ve çaresizlik hâlâ olduğu gibi duruyor. Nükleer devrimden başka sibernetik devrim de yirmi beş yıl önce pek çok kişinin tahmin edebileceğinden daha hızlı gelişti. İnsanın yalnızca fiziksel enerjisinin —bu durumda insan elinin ve kolunun— değil, beyninin ve sinirsel tepkilerinin de yerlerini makinalara bıraktığı ikinci sanayi devrimine girmekteyiz.

Birleşik Devletler gibi en gelişmiş sanayi ülkelerinde, giderek artan yapısal işsizlik tehlikesi yüzünden yeni kaygılar gelişmekte; insanoğlu, yalnızca dev kuruluşlar görüngüsünün değil, kendisinden çok daha hızlı ve çoğu kez daha doğru düşünen ve nerdeyse kendi düzenini kendisi kuran bilgisayarlar dünyası görüngüsünü karşısına aldığında kendisini daha da küçük hissetmekte. Yok olacağı yerde artan bir başka tehlike daha var: nüfus patlaması. Bu durumda da insansal gelişmenin bir ürünü olan tıbbi başarılar, özellikle gelişmemiş ülkelerde öylesine büyük bir nüfus artışı yarattı ki, maddi üretimdeki artış, artan insan sayısına zar zor ayak uydurabiliyor. Bu yirmi beş yıl içinde, toplumdaki dev güçler çoğaldı, insanoğlunun yaşamını sürdürmesi karşısındaki tehlikeler, ve dolayısıyla insanın özgürlükten kaçma eğilimleri de arttı. Ama gene de umut verici işaretler var. Hitler ve Stalin diktatörlükleri yokoldu. Sovyet blokunda, özellikle küçük devletlerde, aşın tutucu ve totaliter tutumun korunmasına karşın, liberalleşmenin giderek arttırılması eğilimi açıkça görülüyor. Birleşik Devletler, bütün totaliter girişimlerin etkili olması karşısında dirençli olduğunu gösterdi. Zencilerin siyasal ve toplumsal bağımsızlığı yönünde önemli adımlar atıldı; Zenci özgürlüğü için ön saflarda savaşan —hem Zenci hem de beyaz— insanların gösterdiği yüreklilik ve disiplin bu olguyu daha da etkileyici kılmaktadır. Bütün ONSOZ II -bu olgular, insan doğasında bulunan özgürlük dürtüsünün, yoz-laştınlabilir ve bastırılabilir nitelikte olmasına karşın, tekrar tekrar kendini açığa çıkma eğilimi taşıdığını kanıtlamaktadır. Bununla birlikte, bütün bu güven verici olgular, bizi, “özgürlükten kaçma” tehlikelerinin, bugün, bu kitabın ilk yayımlandığı günlerdeki kadar, hatta o zamankinden daha da büyük olmadığını sanmaya götürmemelidir. Bu, toplumsal psikolojinin kuramsal kavrayışlarının, insan gelişmesi üzerindeki etkileri açısından işe yaramadığını mı gösterir? Bu soruya inandırıcı bir yanıt vermek güç, ve bu konuyu irdeleyen yazar, kendisinin ve meslektaşlarının çalışmalarının toplumsal değeri konusunda yersiz bir iyimserliğe kapılmış olabilir. Bu olasılığın geçerliliğini kabul ediyorum, ama bireyin bilinçliliğinin ve toplumsal gerçekliğin önemli olduğuna inancımda bir değişme söz konusuysa, o da inancımın güçlendiği yönündedir. Bunun neden böyle olduğunu kısaca anlatabilirim. Karşı karşıya bulunduğumuz en büyük güçlük, insanın zihinsel yetilerindeki gelişmenin, coşkulanndaki gelişmeyi aştığı olgusunda yatmaktadır; insanoğlunu ve çağımızdaki durumu inceleyen pek çok kişi bu olguyu giderek artan bir kesinlikle kabul etmektedir, insanoğlunun beyni yirminci yüzyılda yaşamakta; çoğu insanın bey-niyse hâlâ Taş Çağı’nda yaşıyor, insanların büyük çoğunluğu bağımsız olma, akılcı, nesnel olma olgunluğuna henüz erişemediler, insanoğlunun kendisiyle başbaşa olduğu, kendisinin dışında, yaşama anlam verecek hiçbir yetkenin bulunmadığı olgusunu kabullenmek için mitlere ve tanımlara gerek duyuyorlar, insanoğlu usdışı yıkıcılık tutkularını, nefret, kıskançlık, öç alma duygularını bastırıyor; yetkeye, paraya egemen devlete, ulusa tapıyor; öte yanda insan ırkının büyük tinsel liderlerinin, Budha’nın, peygamberlerin, Sokrates’in, isa’nın, Muhammed’in öğretilerine sahte bir bağlılık gösteriyor — bu öğretileri bir batıl inançlar ve putperestlik ormanına dönüştürmüş bulunuyor, insanlık zihinsel-teknik alandaki aşırı olgunlukla coşkusal gerilik arasındaki bu uyuşmazlıktan dolayı kendi kendini yok etmekten nasıl sakınabilir? Görebildiğim kadarıyla bunun yalnızca bir yanıtı var: Toplumsal var oluşumuzun belli başlı olgularının giderek daha fazla bilincine varmak, onanlmaz çılgınlıklar yapmamızı engellemeye, nesnellik ve sağduyumuzu biraz arttırmaya yetecek bir bilinçliliğe ulaşmak.

Yüreğin çoğu çılgınlıklarını ve onların imgelemimizle düşüncelerimiz 18 ÖNSÖZ II üzerindeki yıkıcı etkisini tek bir kuşakta yok etmeyi bekleyemeyiz; insanoğlunun kendisini yüzbinlerce yıllık bir insan-öncesi tarihten söküp çıkarması için bin yıl geçecek belki. Ama şu kritik dönemde, kavrayıştaki — nesnellikteki— küçücük bir artış, insan soyu için ölüm ile yaşam arasındaki fark kadar önemlidir. Bu nedenle, bilimsel ve dinamik toplumsal bir ruhbilimin geliştirilmesi, yaşamsal önem taşımaktadır. Fizik ve tıptaki gelişmelerden kaynaklanan tehlikelere karşı korunmak için toplumsal ruhbilimde gelişme gereklidir. Bu alandaki bilgimizin yetersizliğini, bu konuyu inceleyen araştırmacılardan daha iyi bilen yoktur. Umarım bunun gibi kitaplar, araştırmacılara bu türden incelemelerin gerekli olduğunu ve de aynı zamanda, temelden başka hemen hemen hiçbir şeyimizin bulunmadığını göstererek, onları enerjilerini bu alana yöneltmeye yüreklendirir. Bir soruya daha yanıt vermem beklenebilir; yirmi beş yıl sonra, kuramsal vargılarımda büyük değişiklikler yapmalı mıydım? Bu çözümlemenin bütün temel öğelerinin hâlâ geçerli olduğu ve bu öğelerin çok yönde genişletilmeye ve yorumlanmaya muhtaç olduğu kanısını taşıdığımı itiraf etmeliyim. Özgürlükten Kaçış’ı yazdığımdan bu yana, bu genişletme ve yorumlama işinin bir kısmını ben yapmaya çalıştım. Sağlıklı Toplum’Aa çağdaş toplum çözümlemesini genişlettim ve de-rinleştirdim; Kendini Yaratan insanda, yetke ve yücelme temeline değil de insan üzerine bilgimize dayanan ahlaksal değer ölçüleri temasını geliştirdim; Sevme Sanatında., sevginin çeşitli yönlerini çözümledim; Sevginin ve Şiddetin Kaynağı’nâz, yıkıcılığın ve nefretin kökenlerini araştırdım; Yanılsama Zincirlerinin Ötesinde adlı kitabımda, dinamik bir insan biliminin iki büyük kuramcısının —Marx’m ve Freud’un— düşünceleri arasındaki ilişkiyi çözümledim. Özgürlükten Kaçış’m bu basımının da dinamik toplumsal psikoloji alanında giderek artan ilgiye katkıda bulunacağını ve genç insanları, özellikle daha başlangıç aşamasında olması nedeniyle zihinsel coşkularla dolu bir alana eğilmeye heveslendireceğini umarım.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir