Euripides – Yakarıcılar

Eski Yunan ve Latin metinleri, tarihin her alanına ışık tutabilen kök bilgileri içermektedir. Dönemin ozanları, tarihçileri ve düzyazı yazarları, birbiri ardına öyle mükemmel tarzlara ve ifade gücüne erişmişlerdi ki, çağlar boyu okuyanı derinden etkilemekte ve doğru düşünme gücünü pekiştirmekteler. Özellikle tragedya ve komedyalar ele alındığında, bu birbirine zıt iki türün, aynı zaman dilimleri içinde kendi kurallarına göre nasıl farklı bir gelişim gösterdiği de dikkate değerdir. Komedya toplumsal kusurları alayla dile getirerek mutlu sonu, tragedya ise geri dönüşü olmayan acı, ölüm, yıkım ve felaketi ele alır. Böylece oyunlar aracılığıyla insanlara kendi vicdanlarıyla kendilerini sorgulatma, dolayısıyla ruhu aklandırma gayreti içindedir. İşte, izleyiciye bu etkiyi hissettirmek üzere adeta birbirleriyle yarış halinde olan ve tarih boyunca ancak birkaç kişinin yetkinleştiği tragedya yazımında Aiskhylos (M.Ö. 525-456), Sophokles (M.Ö. 496-406) ve Euripides (M.Ö. 484-406) siyasal ve toplumsal olaylardan yola çıkarak, başkalarını da felakete sürükleyen olayları ele alıp, özgün bir kurgu ve etkin kelimelerle, toplumsal hataları azaltma gayreti içinde, kişiyi suça iten içsel nedenleri dile getirme çabası içindeydiler. Onlara göre ciddi, bedeli ağır suçlar cezasız kalamazdı. Bilerek ya da bilmeyerek yapılan kötülük, er geç ortaya çıkacaktı. Çünkü her şeyin belirleyicisi doğanın değişmez yasaları bunu gerektirmekteydi.


Hatta kimsenin göremediği, tanığının olmadığı bir suçun bile cezalandırıcısı vardı: Vicdan. Bu yüzden tragedya, hatta komedya yazarları, başka halkların değil, kendi gündelik yaşamlarında kendi toplumunu yakından ilgilendirdiği için siyaset, savaş ve yöneticilerin karakteriyle ilgili konulara fazlasıyla duyarlıydılar. Dünyada çok az kişinin göstereceği cesaretle bu yazarlar, yöneticileri hataya düşüren etkenleri, tarih kadar, derin psikolojik tahlillerle de açıklamaya çalışmışlardır. Bu tahliller bugün bile geçerlidir. Bu da onların yazarlık yeteneklerinin gücünü ve başarısını kanıtlamaktadır. Olasılıkla dönemin bazı siyasetçileri de bu tür etkinliği saygıyla karşılıyorlardı. Günümüzde bile birçok yazarın ulaşamadığı başarıyı taşıyan bu klasik eserlerin tamamı, çeviri hataları olmasına karşın batı dillerine çevrilmiştir. Fakat Anadolu kültürleriyle çok yakın bağı olan Eski Yunan ve Latince eserlerin Türkçe’ye kazandırılması nedense çok yavaş ilerlemektedir. Oysa eskiçağ yazarları çok iyi analiz yaparak eserlerini oluşturdukları ve eski Batı Anadolu anlayışını da yansıttıkları için, bu klasik eserlerin hem insan ruhunu eğitmede hem de bize geçmişi hatırlatmada derin katkısı bulunmaktadır. Gerek tarih, tıp, hukuk, arkeoloji, gerek toplum, düşünce ve kültür alanında bugüne kadar yazılı temel kaynak sayılan bütün bu eserler, yazık ki, günümüzde özellikle akademik çevrede çeviri eser olarak nitelendirilmektedir. Oysa bu metinleri tercüme etmek, onu kurgulamak kadar zahmetli bir iştir. Bu yanlış anlayışın değişmesini dileriz. Çünkü çeviri yaparken, dönemin, tarihi ve düşünce gelişimini, halkın yaşam seviyesini, yazarın karakterini, olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerini anlamak, kelimelerin anlamlarını da buna göre seçmek gerekmektedir. Ayrıca çeviride en büyük sorumluluk, tarihsel değer taşıyan ve eskiçağ araştırmalarına kaynak oluşturan ana metne sadık kalacak şekilde, güç ifadeleri bile o günkü anlamına yakın biçimde kendi dilimize, okuma akışını bozmadan aktarabilmektir. Çağdaş Yunanlı yorumculara göre, Euripides’in “Yakarıcılar”ı, Atina halkı için bir ilahi, ayrıca eskiden sadece dini geleneklere dayalı kuralların akla yatkın oluşuna yeni bir belirti olarak karakterize edilmişti.

İçeriği, olasılıkla M.Ö. 424 yılını kapsamaktaydı, Peloponessos savaşının başlamasından yedi yıl sonrasını. Yazarı teşvik eden olay, aynı yıl, Delos savaşının ardından ölülerin verilmesi konusunda Atinalıların Thebaililerle yaptıkları görüşmeler olmalıydı. Ozan, Troyalı Kadınlar’da (Troades) olduğu gibi, savaş karşıtı sesini duyurmak ve savaşın anlamsızlığını vurgulamak için yine bir fırsat bulmuştu: “Çünkü savaş halkın oyuna sunulduğunda, kimse kendi felaketini düşünmüyor, hatta felaketin ötekileri vuracağına inanıyor.” Eserde efsanevi Theseus’un demokrasinin kurucusu ve savunucusu olarak gösterilmesi ise tarihi bir çelişkidir. Kesinlikle, Euripides’in bu kahramana atfettiği özellikler, Perikles’in de önemli düşünceleriydi. Aynı şekilde yüce gönüllü Attika motifi, Herakles Soylular (Herakleidai) adlı tragedyasında olduğu gibi, burada da Atina hümanizmini, güçsüzlerin haklarını savunmaktadır. Bu eserde tragedyaya konu olan ana tema, savaşta ölenleri gömmeyi yasaklamanın küstahlığı ile ölenlerin yakınlarının gömme ve yas tutmadaki ısrarıdır. Çünkü yas, tanrısal ve toplumsal haktı. Argos’u haksız savaşa süren Adrastos, Kreon’un ahlaki yasalarını çiğneyerek, ölülerin gömülmesini yasaklamıştı. Dolayısıyla olay hem bir halkı, hem ölen yedi komutanın annelerini, hem de dolaylı olarak tüm kent devleti ilgilendirmektedir. Savaş karşıtı bu Atinalı Theseus karakteri, eserde bir yandan ozanın öz niyetini ve derinliğini yansıtmakta, diğer yandan, Atina’ya, elbette sadece Atina’nın efsane kahramanı Theseus’a değil, döneminin demokrasisine de bir övgü niteliğindedir. Bu bakımdan Euripides de vatansever bir ozan olarak görülebilir. Elbette eserin gerçek amacı daha geniş bir kapsamı oluşturmaktadır.

Yazarın savaş karşıtı görüşünü, barışseverliğini vurgulamaktadır. Eğer eserde geçen Euadne olayıyla konuyu ele alırsak, yüzeysel olarak, bu, izleyicinin ilgisini çekmekten başka bir amacı olmayan bir kışkırtma, bir melodram havası olarak görülebilir. Fakat böyle bir görüş hatalıdır ve Euripides’e de haksızlıktır. Euadne, kasıtlı olarak, savaşın getirdiği felaketleri başka hangi aksiliklerin izleyebileceğini temsil etmektedir. Anaların ve çocukların ağıtları, yaşanan acı etkileri ifade etmektedir. Euadne ve yaşlı babası İphes, acıların doğal sonuçlarını yansıtmaktadır. Ağıtın bütününde gerçek bir dayanak vardır. Yani savaş, sadece ölenler için kaçınılmaz mateme neden olmamakta, aynı zamanda yaşamlarını kaybedenlerle bağıntılı olarak, onların ailesi, akrabası ve sevdikleri için de umudu tüketip ölüme sürekleyecek yeni felaketlere yol açabildiğidir. Euripides’in seyircisinin de yedi yıl boyunca Peloponessos savaşının soğuk ortamını yaşadığını ve eserin akışının kalplerinde çok güçlü yankılandığını unutmamalıyız. Aynı ve hatta daha büyük bir etkiyi, onlar için ozanın barışsever çığlığı da yapmaktaydı. Eserin sonunda, tanrıça Athena’nın görünmesi –tipik, tanrının gökten inmesi, eserin hiçbir sorununu çözmeyip– siyasi bir ders niteliği taşımaktadır. Athena yaptığı yardım için politik karşılık istemeyen aklı başında Theseus’a pratik bir tavsiyede bulunur: Argos’la ittifak. Argos’la ittifak Atina’nın konumunu güçlendirir, en azından barış adına. Bu sırada, Sparta ile bir savaş olduğunda Atina’nın Argos’la müttefikliğine de işaret edilmektedir. Eserin Özeti Thebai kralı Kreon, Polyneikes’e iyilik için, Kadmeia’yı (Thebai’yi) kuşatan Argoslu yedi komutanın yenilmesi ve ölmelerinin ardından, komutanların gömülmesini yasaklar.

Bunun üzerine, ölen komutanların yaşlı anaları Argos’tan Kral Adrastos’la birlikte Atina’ya gelirler. Yakarıcılar, Theseus’un annesi Aithra’yı, Eleusis tapınağında toprağın ve bereketli ürünlerinin tanrıçası Demeter’e ibadet ederken bulurlar ve oğlunu kendilerine yardımcı olmaya ikna etmesi için yalvarırlar. Annesini aramaya gelen Theseus, ülkesini düşünmeden yıkıcı savaşa sürükleyen Adrastos’a yardım etmeyi önceleri reddeder. Fakat annesi Aithra tarafından ikna edilir. Demokratik bir kral olduğu için, Theseus da Atinalıları ikna eder ve eğer barışçıl yollarla vermezlerse, ölüleri almak için bir de ordu hazırlar. Gelen Thebaili bir haberci, küstah şekilde Thebai’nın isteklerini belirtir. Öyle ki, silahlarla hesaplaşma artık kaçınılmazdır. Atinalılar zaferi kazanır ve Argoslu ölüler geri alınır. Theseus onları yakar ve küllerini çocuklarına verir. Bu arada Euadne sevdiği kocası Kapaneus’ın ölmesinden dolayı yarı delirmiş halde ortaya çıkar ve yaşlı babası İphes’in çabalarına karşın, kendisini ölü için yakılan ateşe atarak intihar eder. Eser, Argosluların, tehlikeye düşecek olursa Atina’ya yardım edecekleri yeminiyle son bulur. Bu yemini etmeye, eserin sonunda ortaya çıkan ve Theseus’a bazı tavsiyelerde bulunan tanrıça Athena zorlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir