Polonya asıllı maden mühendisi, doğabilimci, gezgin ve yazar. Uzakdoğu mistisizmi, sosyal antropoloji, madencilik, dilbilim ve toplumbilim gibi geniĢ bir yelpazede yazı ve kitaplarıyla tanınır. St. Petersburg’da öğrenim gördü. 1900’de Sorbonne Üniversi-tesi’nde fizik ve kimya laboratuvarlarmda çalıĢmalar yaptı. Bir süre Sibirya’da öğretmenlik yaptıktan sonra, Bering Boğazı’ndan Kore’ye kadar Büyük Okyanus kıyısındaki tüm kömür madenlerini araĢtırdı ve bu alanda uzmanlaĢtı. Sibirya’ya ve Rusya içlerine bilimsel amaçlı çok sayıda keĢif gezisi düzenledi. Rus-Japon savaĢı sırasında (1904-1905), General Kuropotkin’in emrinde Rus ordusunun kimya danıĢmanlığını yaptı ve Yakıt Yüksek Komiseri olarak görev aldı. Birinci Dünya SavaĢı sırasında, özel bir araĢtırma göreviyle Moğolistan’a gönderildi ve o yıllarda Moğolca’yı öğrenerek, yalnızca madencilik konusunda değil kültürel konularda da araĢtırmalar yaptı. Daha sonra Petrograd Politeknik Enstitüsü’nde Endüstriyel Kimya Profesörlüğüne atandı ve Ekonomik Coğrafya Kürsüsü’ne baĢkanlık yaptı. Rus Hükümeti Maden Komitesi adına, altın ve platin madenleri konusunda elde ettiği bulgular, bu alanda önemli geliĢmelerin yolunu açtı. Aynı dönemde “Altın ve Platin” adlı bir gazetenin yöneticiliğini üstlendi; Rus ve Leh dillerinde yaptığı teknik inceleme ve çalıĢmaları kitaplaĢtırarak yayımladı. 1917’de Ekim Devrimi’nden sonra karĢıdevrimci Amiral Alek-sandr Kolçak’in yanında yer aldı ve Sibirya Maliye ve Tarım Ba-kanlığı’na atandı. Kolçak’ın BolĢeviklere teslim olmasından sonra bir süre cezaevinde kaldı. 1920 yılı baĢlarında BolĢeviklerden kaçarak Büyük Okyanus kıyılarına ulaĢmak üzere giriĢtiği Orta Asya yolculuğu büyük bir serüvene dönüĢtü ve birçok kez ölümle karĢı karĢıya geldi.
1920’lerin ortasında Senegal, Sudan, Yeni Gine, FildiĢi Kıyısı gibi birçok Afrika ülkesini gezdi, yaptığı incelemelerde 4000 tür böcek ve 550 tür deniz böceği topladı ve bunları tanımlayarak kaydetti. Fas, Tunus ve Cezayir’deki deneyimlerini, gezi yazılan biçimin- de çeĢitli kitaplarında biraraya getirdi. Daha sonraları, VarĢova Harp Okulu ve Yüksek Ticaret Okulu’nda profesör olarak bulundu. YaĢamının son yıllarına iliĢkin belirgin bilgiler olmamakla birlikte, dünyanın çeĢitli ülkelerini dolaĢırken gizli servisler adına çalıĢtığı söylenmektedir. Yapıtbm: • Çöl ġahini (?) • Man, Beasts and Gods (1922, Hayvanlar, Ġnsanlar ve Tanrılar) • Man and Mystery in Asia (1924, Asya’da Ġnsan ve Gizem) • From President to Prison (1925, BaĢkanlıktan Cezaevine) • The Shadow of Gloomy East (1925, Umutsuz Doğunun Gölgesinde) • The Nineteenth Century and After (1926, Ondokuzuncu Yüzyıl ve Sonrası) • Çin Seddi’nin Ötesi (?) • The Fire ot Desen Folk (1927, Çöl Halkının AteĢi) • The Breath oi the Desert – A Journey Through Algeria and Tunusia (1927, Çölün Soluğu – Tunus ve Cezayir Yolculuğu) • Slaves of the Sun (1928, GüneĢin Köleleri) • Riff Dağları’nın Aslanları (1929) • Lenin (1929) • ġempanze Ket’in Günlüğü (1930) • Kaptan Blanco (?) • Çar Awiza (?) Türkçe Baskıya SunuĢ E linizdeki kitap, “Hayvanlar, Ġnsanlar ve Tannlar”da., Polonya asıllı maden mühendisi, doğabilimci, gezgin ve yazar Ferdynand Antony Ossendowski’nin, 1917’de Rusya’da gerçekleĢen Ekim Devrimi sonrasmda, Büyük Okyanus kıyılarına doğru BolĢeviklerden kaçıĢı sırasında yaĢadığı ölüm kalım mücadelesi ve ummadığı olaylarla karĢılaĢması anlatılmaktadır. Önceleri, bir rejim karĢıtlığından kaynaklanan basit bir kaçıĢ gibi baĢlayan Ossendowski’nin öyküsü, bir yandan Asya’nın çetin ve acımasız, bir o kadar da görkemli doğa koĢullarının; bir yandan da Moğolistan’ın bağımsızlığını kazanmasının hemen öncesindeki siyasal ve askeri koĢullarm arka fonunda değil, tam orta yerinde geçen bir varoluĢ mücadelesidir. Bir araĢtırmacı bu mücadele için, “Nefes kesen inisiyatik bir serüven” ifadesini kullanmaktadır. Yazar, bu serüven sırasmda karĢısına çıkan “Sırların Sırn”nın, yüzyılların efsanesi Agarthi’nin peĢine düĢüyor; bu konuya iliĢkin olarak, “resmî tarih kitaplan”nın ötesinde hatta, bir söylence ya da bir folklorik öge olmanın da ötesinde, Ġç Asya’nın yaĢayan en kutsal kiĢilerinin sözel tanıklıklarını aktarıyor. 13 HAYVANLAR, ĠNSANLAR VE TANRILAR – A garthi, Agharta, Agarttha, Agarta, Shambala, Belovod-ye, Belogorye, Beyaz Ada, Kaf Dağı’nın ötesi… Himala-ya Dağları’nın altmdaki esrarengiz yeraltı ülkesi!. Yüzyıllardır, baĢta Tibet, Hint ve Moğol tradisyonları olmak üzere yeryüzünün hemen hemen tüm kültürlerinde, masal, öykü, söylence, özdeyiĢ düzeylerinde olmak üzere bir yeraltı ülkesinden, hükümdarlığından söz edilir. Ondokuzuncu yüzyılın sonlannda ve yirminci yüzyıl boyunca, Rus ressam ve kâĢif Nicholas Roerich, Batı teozofisinin kurucusu Madam H.P. Blavatsky, Fransız gezgin, yazar ve ilk Batılı kadm guru Alexandra David-NĞel, Fransız asıllı Mısırlı düĢünür ve yazar RenĞ Guenon, Fransız yazar Ser-ge Hutin, Ġspanyol asıllı Fransız okültist ve yazar Papus (Ge-rard Encausse), Fransız yazar Robert Charroux, çeĢitli yapıtlarında, Asya’daki esrarengiz bir yeraltı ülkesinin varlığından, dolaylı ya da dolaysız biçimde söz etmiĢlerdir. Agarta’nm varlığını açık biçimde Batı’ya bildiren ilk kiĢi ise, Fransız ezoterist ve simyacı Marki Saint Yves d’Alveyd-re (1842-1909) olmuĢtur.
D’Alveydre’nin, ölümünden sonra yayımlanan (1910) “Hint Misyonu” adlı kitabında Agarta’ya iliĢkin olarak kullandığı ifadeler, Ossendowski’nin “Hayvanlar, Ġnsanlar ve Tanrılar “daki anlatımlarıyla büyük benzerlikler taĢır. Hatta kimi araĢtırmacılar Ossendowski’yi, kaynak belirtmeden d’Alveydre’nin kitabından alıntı yapmakla suçlar. D’Alveydre, Hindu kaynaklarından yararlandığı için “Agartha”, Ossendowski, Moğol kaynaklarından yararlandığı için “Agarthi” sözcüğünü kullanmaktadır. Kimi yazarlara göre “Agarthi” sözcüğü Tibetçedir ve “Dünyanın merkezindeki yeraltı krallığı”; kimilerine göre, Sanskrit bir sözcüktür ve “ele geçirilemeyen, ulaĢılamayan, 14 – TÜRKÇE BASKIYA SUNUġ Ģiddetin eriĢemeyeceği yer” gibi anlamlara gelir. Orta Asya Türkçeleri ve Hinduizm üzerinde odaklanmıĢ olan belirli bir etimolojik incelemeye göre, Agarthi/Agarti sözcüğünün Türkçe kökenli “ak-ağartı” sözcüğünden geldiği varsayılır, ki “ağartı”, karanlıkta uzaktan güçlükle seçilebilen, belli belirsiz aydınlık, anlamlarını taĢımaktadır. (Bu noktada, Van’m 35 km doğusunda, Van gölü kıyısında bulunan “Agarti” adlı bir köyden ve burada bulunan Urartu kalesi Ayanis’ten söz edilebilir. Van bölgesine iliĢkin Ġngilizce yazılmıĢ bir yazıda ise Ayanis/Agarti sözcükleri birlikte verilmekte ve bu ad Ġngilizceye “Ağartı” olarak aktarılmaktadır.) Öte yandan ilgili çevrelerde bir de Agarta-ġambala ayrımı “çatıĢması” yaĢanmaktadır, ki bir kesim, bu türlü iki merkezin varlığının ve onların birbirleriyle çatıĢma halinde oldukları iddiasının satanist ekollerden kaynaklandığını ve asla böyle bir ayrımın olmadığını öne sürmektedir. Kimileri ise, kutupsallık olmamakla birlikte, anlamlı bir ayrım öne sürer: Agarta, tanrısal sevgiyi, ġambala tanrısal iradeyi sunar, ki bu da ‘Tek’ indinde bir ayrım değildir! <<j yayvanlar, Ġnsanlar ve Tanrılar”, ilk kez yayımlandığı ±~lyıl olan 1922’den itibaren, aralarında, Lehçe ve Ġsveççe de olmak üzere onlarca dile çevrilmiĢtir. Kitap, son bölümünde aktarılan kehanetin içeriği bakımından ve 21. yüzyılın eĢiğindeki dünyanm toplumsal ve siyasal kargaĢa koĢullarıyla yakından bağlantılı biçimde, olanca güncelliğiyle anlamını sürdürmektedir. “Dünyanm Hâkimi’nin 1890’daki Kehaneti” baĢlıklı bu son bölüm, ilk bakıĢta ünlü Fransız kâhin Nostraramus’un kimi ifadeleriyle büyük benzerlikler göstermektedir. Ancak, 15 HAYVANLAR, ĠNSANLAR VE TANRILAR – burada bir kehanetten çok, bugün bütün özellikleriyle ortaya çıkan ve dünyanm her yanmda açıkça yaĢanılan “Kali-Yuga” (Demir Çağı) dönemi anlatılmaktadır. Hinduizmde ve budizmde bu dönemin tanımı tüm açıklığıyla yapılmıĢtır. Böylesine bir Kali-Yuga döneminde bu tanımı yapan “Dünyanm Hâkimi” aslında, bu küresel kargaĢadan çıkıĢ yolunu da göstermektedir.
Bu da insanın iç dünyasında bulunmaktadır. Ġnsan, aklını ve en önemlisi vicdanını kullanarak, ne kölelikle ne de ölümle karĢılaĢmayıp, Kali-Yuga döneminin tüm negatif etkilerini kendisinin lehine çevirebilir. Bu da, bireyin, tamamen kendisine bağlıdır. Orta Asya budizminde, Kali-Yuga dönemi hoĢnutlukla karĢılanmaktadır. Çünkü bu müthiĢ basmç sayesinde insanlar -biraz da “bir dıĢ zorlama”yla- kendi içlerine dönebileceklerdir. Kimbilir, belki de Himalayalar’ın ya da daha baĢka dağ dizilerinin altmda hiçbir zaman böylesi “fiziksel bir yeraltı ülkesi” olmadı! “Agarta” belki, C.G. Jung’un “kolektif bilinçaltı” olgusuyla tanımladığı derin bir sembolizmi barındırmaktadır. Eskilerin “Anima Mundi” (Dünya Canı), mikro-kozmos-makrokozmos öğretileri düzeyinde bakılırsa, “Agarta” belki de bugünün Dünya insanının, fiziksel bedeninin “yeraltı”nda, üzeri kat kat dünyasal kabalıklarla, nefsaniyet-lerle örtülmüĢ, saklanmıĢ ve artık en içte belki de en uzakta kalmıĢ öz varlığıdır; ıĢığı henüz sönmemiĢ, çok uzaklardan zorlukla seçilen ama hâlâ, daha güzel bir dünya umudunu canlı tutan o öz varlığın “ağartı”sıdır.
Ferdynand A. Ossendowski – Hayvanlar, Insanlar Ve Tanrılar
PDF Kitap İndir |