Fikret Otyam – Pavli Kardeş

«Vaktiniz hoş olsun can seven’im, Morgen nix arbayt-bayrammış iş olmadığıntlan evdeyim. neylersin? Nere gidersin? Bilmez dilin, işitmez kulağın, sudan çıkmış balığım! Dün akşam işten dönerken Banhof’ta bayide gördüm Cumhuriyet’i, bir mark dediler. O anda tüttü burnuma köprüdeki balık ekmek gibi, o da bir lira idi. Çeyrek ekmek arasında alır yersin ya bir kokuyla? Gazete bu, neresi koktu derseniz: Uy Babooo, can kurban! Nerede benim sevgiliye sallanan beyaz mendil misali martılarınun kanatları? Nire kaldı, beni -beşikte anamdan 12 çok emziren, sallayan denizim? lkirpiksiz, yalvannalı balkış:. lı, çaresiz çırpınan balıklar gibiyim burada! Mix Doç’tan başka tlil bilmezsin, iki ay oldu geleli, yiyeceğini dükkaniardald kutuların üzerindeki resimlerden ararsın, benzer ya, peynir alırsın sabun çıkar! Yüzde otuzbeşi vergi diye kesilen dört mark’a bir sene jandarmasız, gardiyansız, adaletsiz, muhakemesiz mahkum, mukaveleli! Ayda 52 mark yol parasJ., 150 ev kirası. Sabah karanlığında düşersin yollara, yabancı işçi olarak istihza dtolu ıbakışlar altında, varll”Sın İş�Metal’e, asit havuzlarının başına, tahammülü güç lroşullara düçar … İş elbisesi verilmez, nerene bir damla ilişse yanarsın, ya da erirsin! En adi gömlelk on mark’sa kimin umurunda? Yarım saat öğle paydosu için gözün dakikalara takılı. Gün’de onüç saat kırkbeş dakika, gece karanlığı uyur yürür örneği cesedin düşer de eve, biter mi iş? Ne yiyeceksin akşama, ya yarına? «Ne aradın orada, suyu mu çıktı yurdunun?:. derseniz, yazmakla, aniatmakla sığar mı sayfalara? Yedi sene önce idi yine yazmıştım sizlere, araştırın Gide Gide 8’de.:. MASAL GİBİ… Çok içten bir mektuptu gelen, 3 Kasım 1965, Rumelikava­ �’ndan, bir balık emekçisinden: «Sayın Bay Fikret Otyam, Yazımdan, ifade tarzımdan anlıyacağını� veçhile tahsilen yoksun bir bablıkçıyım. Oy Fırat Asi Fırat yazı serinizin sonunu bugün olkumuş bulunuyorum. Değin’diğiniz konular bu vatanın çocuğu olmamdan beni fazla etkiledi. Ne yazık ki memleketimizin insanının derdi sade karalarda olmadığını takdir edeceğinizi umarak size bu mektubu yazıyorum:�>. Deniz emekçilerinin, deniz ağalarınca nasıl acımasızca söinürüldüğü sıralanıp gidiyordu mektupta, rakamlarla, insanın içini paralayan ve şöyle noktalanıyordu: «Sadece karada mı ağa var? Bu deniz ağalarından da bahsedin ağabey.


Onlar yalılar’da ve apartınanlarda otururlar, bizler bir kıyıda başımızı sokacak kümes misali ev yapsak başımıza yıkarlar! Sizin, ağa aramak için kelek üzerin13 de ne işiniz var? Evvela buradan başlamanız gerekmez miyd . ı. ? Hoşıça kalın efendim, selam ve hürmetlerimle.» Oysa 10 Mart 1963’de Cumhuriyet Gazetesi’nde bu konuyu deşeleyen «Denizi Yiyenler» yazı dizim başlamış ve onbeş gün sürmüştü. Bu dizi ve bir kaç tanesi 1966 yılında kitaba dönüştürülünce «Denizi Yiyenler» bölümünün başına severek şu yazıyı koymuştum: «DENİZİ YiYENLER yazı dizisini, bana 3 Kasım 196p tarihinde mektup yazan İstanbullu balıkçı özer’e ve O’nun gibi deniz emekçilerine adıyorum.» Ve mektubunun tamamını kitabıma alarak. Sakladığım adresine güzel bir mektupla yeni kitabımı göndermek, mutluluk olmuştu benim için ve bu dostluk böyle başlamıştı. Ve yıllar sonra Almanya’dan bir mektup, martıların, bibi kuşlarının, denizanalarının özlemi dolu; O da düşmüş gurbet ellerine yurdunda aç bırakıldığından, O’nu da mektupsuz komadım. «(. ) Bir kulübeden bahsetmiştim yedi yıl önceki mektubumda, başıma yıktırılan! O kulübe, ev olacaktı. Evde eşim, derede ördeklerim, kulağımda denizimizin sesi. Açıldığımda engine, umutla uğr�ştayken hiç bıkmayacağım, asla usanmayacağım. Sahilde me-‘ rak eden eşimi düşünerek ona koşmak gibi bir mutluluk yerine, yıllarca bir sandalın tentesi altında mutsuz yaşamaya itilmek! Yeryüzünün vatanı, insan soyunun milleti olduğuna kendisini inandırmış RUM denilen PAVLOS MOSHAKİS … Şimdi Yunan’a sürüldü, Atina’da. Orada TÜRKüLOS -Türk tohumudiye nitelenen mazlum. O mutsuz kulübeyi tuvaline adımla resmetmişti.

Ressamdı aynı zamapda. Şimdi tablo, başımın ucunda asılı diyor bir mektubun’da. Onun bir örneğini 1972 yeni yıl hatırası olarak karta dönüştürüp bana göndermek lutfunda bulunmuş. Bulundu�m koşullar içinde hatırladıkça o günlerimi, tarifi ‘güç azap oluyor bana, ‘gözüm g’örmesin onu. Yedi sene sonra nire, şimdi nire demeyin bana, daha dün gibi keleık üstünden düşüp Fırat’ta boğulduğunuz, öldüğünüz 14 haberi; sonra bunun röportajınıza bir giriş olduğunu anlamış ve sevinmiştik. Daha çok yaşayın ölümlü can sevenim. Hediye, mediye olmaz ama, hem umutsuz hem mutsuz bir kişi olarak sizlere gönderiyorum bu kartı, 1972 yeni yıl hatırası. Bana cevabınız<ia «Senin gibi yurtseverler çoğaldıkça, böyle gelmiş böyle gitmeyeceb diyordunuz, hani nire? Az mı yedi sene ışık hızına ulaşmamız biz ölümlülere? Çok mu tez canlıyım dersiniz? Öyle olsun ağabey.! Sizi severim, mesleğini can severliğine hasredenlerdertsiniz, takdir ederim. Bu didinmemi, bir motorla değerlendirip yurda getirip bir tekneye sahip olduğum zaman, adını isyan diye yazıp çalıalarken denizde gözünüze ilişirsem, hemen tanıyın ve gelip tanıtın kendinizi . Şimdilik elve<la, iyi günlere, hoş vakitlere.:. KİMDİ BU ADAM? Kirndi bu adam, yeryüzünün vatanı, insan soyunun milleti olduğuna inanmış, RUM denilen PA VLOS MOSHAKİS, şimdi Yunan’a sürülü, Atina’da, aynı zamanda ressam? Yaman meraklandım! Ve oniki yıl sonra, 1 Ağu’Stos 1984.de, Antalya’nın Gazipaşa ilçesine dokuz kilometre uzaklıkta, en yakın komşumuzun Tanrı olduğu bu akevde Pavlos Moshakis’in, kısaca Pavli’nin ve Özer’in yaşamını yazmaya başladım; bu kitap, o yaman merkımın sonucudur.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir