Forrest Carter – Küçük Ağacın Eğitimi

BABA öldükten sonra Anne bir yıl yaşadı. Beş yaşındayken Büyükanne ve Büyükbaba’mla yaşamaya başlamam böyle oldu. Büyükbaba’ya göre kabile mensupları, Anne’nin cenazesinden sonra biraz kargaşa yarathlar. Tepedeki derme çatma kulübemizin çukurlu avlusunda toplaşhlar ve gönderileceğim yeri tarhşarak çözmeye çalışhlar, bu arada boyalı yatakla, masa ve iskemleleri de kırdılar. Büyükbaba hiçbir şey söylemedi. Avlunun kıyısında, kalabalığın dışında durdu. Büyükanne onun ardındaydı. Büyükbaba yan Çeroki olmasına karşın, Büyükanne safkandı. Büyükbaba adamların tepesinden bakıyordu. Uzun boyluydu. Büyük siyah şapkası, yalnızca kilise ve cenazelere giderken giyilen parlak siyah takım elbisesiyle bir seksenlikti. Büyükanne gözlerini yere dikmişti ama Büyükbaba bana bakıyordu. Bu nedenle avlunun kıyısından adım adım yaklaşarak onun yanına gittim ve bacağına tuhınd um. Beni çekmeye çalışhklan zaman bile ellerimi gevşetmeyecektim. 7 Forrest Carter • Kiiçük AğaÇ’ın Eğitimi Büyükanne benim hiç ağlayıp sızlanmadığımı söyledi; yalnızca tutunmuşum.


Tutunmakta direndiğimi gören Büyükbaba, uzun bir süreden sonra uzandı ve kocaman elini başıma koydu. “Bırakın onu!” dedi. Onlar da beni bıraktılar. Büyükbaba kalabalıkta ender konuşurdu ama Büyükanne’nin söylediğine göre konuştuğu zaman insanlar onu dinlermiş. Karanlık bir kış gününün öğleden sonrasıydı. Tepeden aşağı inerek kasabaya giden yola doğru yürüdük. Büyükbaba önümüzden giderek bize yol gösteriyordu. Giysilerim kılıktan yapılmış bir çıkınla omzuma atılmıştı. Büyükbaba’nın ardından yürürken tırıs gidilmesi gerektiğini hemen öğrendim; benim arkamdaki Büyükanne de bize yetişmek için ara sıra eteğini topluyordu. Otobüs durağına gelene dek aynı şekilde yürüdük. Büyükbaba öndeydi. Otobüs durağında uzun süre durduk. Büyükanne gelip geçen otobüslerin önündeki harfleri okuyordu. Büyükbaba, Büyükanne’nin herkes kadar okuyabildiğini söyledi. Büyükanne, alacakaranlık inerken burnumuzun dibine gelen otobüsümüzü seçti.

Herkes otobüse binene dek bekledik. İyi de yaptık çünkü ayağırnızı kapıdan attığımız anda sorun çıktı. Büyükbaba önde, ben ortadaydım. Büyükanne de alt basamakta, kapının hemen yanındaydı. Büyükbaba pantolonunun ön cebinden çıtçıth cüzdanını çıkardı ve para ödemeye hazır bekledi. Otobüs sürücüsü, “Biletleriniz?” diye sordu yüksek sesle ve otobüsteki herkes dikkatle bize bakmaya başladı. Bu durum Büyükbaba’yı zerre kadar etkilemedi. Otobüs sürücüsüne para ödemeye hazır olduğumuzu söyledi ve 8 KüçükAğaç Büyükanne benim arkamdan ona gideceğimiz yeri söylemesini fısıldadı. Büyükbaba gideceğiıniz yeri söyledi. Otobüs sürücüsü, Büyükbaba’ya, biletlerin ne kadar tuttuğunu söyledi ve Büyükbaba parayı büyük bir dikkatle -çünkü ışık para saymak için yeterli değildi- sayarken, otobüs sürücüsü kalabalığa dönerek sağ elini kaldınp, “Nasıl!” deyince herkes güldü. İnsanların dost olduklannı ve biletimiz olmadığı için bize tavır almadıklannı görünce kendimi daha iyi hissettim. Sonra otobüsün arkasına doğru yürüdük ve ben hasta bir kadını farkettim. Gözlerinin etrafında doğal olmayan bir morluk vardı ve ağzı kan içindeydi. Yanından geçerken elini ağzına götürerek kustu ve büyük bir gürültüyle, “Wa … Hooo!” diye bağırdı. Ama ağnsının hemen geçmiş olması gerektiğini tahmin ettim çünkü kadın gülüyordu.

Kadının yanında oturan erkek de gülüyor ve bacağına vuruyordu. Kravatında büyük ve parlak bir iğne vardı, bu nedenle zengin olduğunu ve gereksinim duyulduğunda doktor çağırabileceğini anladım. Büyükanne ile Büyükbaba’nın arasına oturdum. Büyükanne uzanıp Büyükbaba’ nın eline vurdu; o da Büyükanne’nin elini benim göğsüınün hizasında tuttu. Kendimi iyi hissettim ve uykuya daldım. Çakıllı bir yolun kıyısında otobüsten indiğimizde gece yarısını çoktan geçmişti. Büyükbaba yürümeye başladı; biz de ardından yürüdük. İnsanın içine işleyen bir soğuk vardı. Tombul bir karpuzun yarısı şeklinde ay çıkmışh; kıvnhp görünmez olan yere kadar önümüzdeki yolu aydın1atıyordu. 9 Forrest Carter • Küçük Ağaç’ın Eğitimi Ortasını otlar bürümüş olan tren raylarına doğru sapana dek dağları farketmedim. Bakmak için başıruzı iyice kaldırmanız gerekecek kadar yükseltilmiş bir bayırın tam üstünde, yarım ayın aydınlattığı karanlık ve gölgeli dağları … Büyükanne ardımdan seslendi, “Wales, çocuk yoruluyor!” Büyükbaba durup geriye döndü. Bana baktı, büyük şapkası yüzünü gölgeliyordu. “Bir şey yitirdiğin zaman yorulmak iyi gelir,” dedi. Yeniden dönüp yola koyuldu ama arhk ona yetişmek daha kolaydı. Büyükbaba yavaşlamıştı, bu nedenle onun da yorulmuş olduğunu tahmin ettim.

Uzun bir süre sonra; tren raylarından ayrılıp bir patikaya saptık ve dağlara doğru ilerledik. Bir dağın tam karşısına çıkacakmışız gibi görünüyordu ama yürüdükçe dağlar açılmaya ve bizi dört bir yandan kuşatmaya başladı. Ayak seslerimiz yankılandığında çevremizden gürültüler geldi. Sanki her şey canlanmış gibi ağaçlardan fısıltılar ve iç çekişler uçuşmaya başladı. Manzara heyecan vericiydi. Her tarafta çıngırtı ve hışırtı vardı. Kayaların üzerinde yer yer gökükler oluşturan sıradağlar görünüyordu. Yarım ay, bayırın ardında gözden kayboldu ve gökyüzünde gümüş rengi bir ışık bıraktı. Bu ışık, çukuru, üzerimizde yansıyan gri bir kubbe gibi aydınlattı. Büyükanne ardımda bir şarkı mırıldanmaya başladı. Bu şarkının yerli dilinde olduğunu biliyordum; anlamım kavramak içinse hiçbir sözcüğe gereksinimim yoktu. Bu şarkı kendimi güvenli hissetmemi sağladı. Bir av köpeği o kadar ani havladı ki sıçradım. Uzun ve yaslı, uzaklara, dağlara doğru yankılanan iç çekişlere bölünmüş bir havlama … 10 Küçük Ağaç Büyükbaba kıkırdadı, “Bu Yaşlı Maud olmalı. Kulaklarına güveniyor.

Diğer köpeklerin ko ku alma duyusu onda bulunmaz.” Bir dakika içinde yanımız yöremiz av köpekleriyle doldu; Büyükbaba’nın etrafında havlıyor ve yeni kokuyu almak için beni kokluyorlardı. Yaşlı Maud bu kez tam yanımızda yeniden havladı ve Büyükbaba, “Kes sesini Maud!” dedi. O zaman Maud onun kim olduğunu anladı ve koşarak gelip üstümüze atladı. Bir su kaynağının üzerindeki kütüğü geçince, büyük ağaçların altına kurulmuş tahta bir kulübeye geldik. Kulübenin ardında dağ, önündeki açıklıkta bir sundurma vardı. Kulübenin, odaları birbirinden ayıran geniş bir holü vardı. Holün iki ucu açıktı. Bazı insanlar buna “galeri” derler ama dağlılar “köpek geçidi” demeyi yeğlerler çünkü av köpekleri buradan geçer. Holün bir yanında yemek pişirmek, yiyip oturmak için yapılmış büyük bir oda, diğer yanındaysa iki yatak odası bulunuyordu. Odalardan biri Büyükbaba’yla Büyükanne içindi. Diğeri ise benim olacaktı. Ceviz ağacından direklerin arasına serilmiş geyik derisi postu n üzerine oturdum. Açık pencereden, yarı karanlıktaki su kaynağının yakınında bulunan ağaçları görebiliyordum. Birden Anne’yi ve bulunduğum yerin yabancılığını düşünmeye başladım.

Bir el başımı okşadı. Yanıma, yere oturan Büyükanne’ydi bu; etekleri etrafına yayılmıştı, örgülü saçları yumuşak bir kıvrımla omuzlarına ve kucağına iniyordu. Pencereden dışarıya baktı; yavaş, yumuşak bir sesle şarkı söylemeye başladı: 11 Forrest Carter • Küçük Ağaç’m Eğitimi “Artık onun geldiğini hissettiler Orman ve koru rüzgarı Dağ Baba şarkısıyla ona ‘hoşgeldin’ diyor Küçük Ağaç’tan korkmuyorlar Onun çok duygulu olduğunu biliyorlar Ve şarkı söylüyorlar: ‘Küçük Ağaç yalnız değil’ Küçük aptal Lay-nah bile Çağıldayan, konuşan sularıyla Dağların arasında dans ediyor neşeyle ‘Oh şarkımı dinle Bize gelen kardeşim hakkında Küçük Ağaç bizim kardeşimizdir Ve Küçük Ağaç buradadır Awi usdi, küçük geyik Ve Min-e-Iee, dağtavuğu Kagu, karga bile şarkıya katılıyor: ‘Küçük Ağaç yüreklidir. Ve onun gücü inceliğindendir Ve Küçük Ağaç asla yalnız kalmayacak'” Büyükanne şarkı söyledi ve yavaşça ileri geri sallandı. Rüzgarın konuşmasını, benim için şarkı söyleyen ve bütün bunları kardeşlerime anlatan Lay-rıah’ı, su kaynağını” duyabiliyordum. Küçük Ağaç’ın ben olduğumu biliyordum ve onların beni sevip istemelerinden dolayı mutluydum. Böylece uyudum ve ağlamadım.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle
  1. küçük ağacın eğitimini gönderebilir misiniz