Francis Scott Key Fitzgerald – Sevecendir Gece

Saturday Evening Post’ta 1929’da yayımlanan “At Your Age (Senin Yaşında) adlı nispeten az bilinen kısa öykü. Caz Çağı’nın sonunda F. Scott Fitzgerald okurlarının bekler oldukları kendine has bütün özellikleri taşır. Geleneksel orta sınıf geçmişinden sıkılan yakışıklı, sempatik bir kahraman; alev gibi parlayan huysuzlukları gençliğin havailiğini temsil eden dizginlenemez bir uçarı kız;1 gösterişli bir arabayla kızı alıp kaçan kibirli, değersiz bir rakip; kızının üzerine titreyen ve onun gelenekleri umursamayan tavırları karşısında afallayan, olup bitenleri anlamaktan aciz bir anne vardır ve The Other Side of Paradise’da (Cennetin Bu Yakası) on yıl kadar önce işaret ettiği yeniyetmelerin çok da ileri gitmeden sarmaş dolaş oldukları şu fantezi partilerden söz edilmektedir. Yine de “Senin Yaşında”, iyi bilinen Fitzgerald formülünden en azından çok önemli bir özelliğiyle ayrılır. Amory Blaine, Dexter Green veya Jay Gatsby’nin aksine Tom Sguires, kızı çok yoksul 1 Orijinal metindeki “flapper” kelimesinin sözlük anlamı dağınık saçlı kız olmakla birlikte, Caz Çağı tabir edilen 1920’ler Amerikası’nda modayı takip eden, Victoria dönemi güzellik anlayışını kökten değiştiren, kısa saçlı, kısa kollu bluz ve diz boyu etek giyen, caz partilerinde martinisini yudumlayan, çarliston yapan, araba kullanan, serbest tavırlı genç kadım anlatmak için kullanılır. Bunlar arasında en bilineni Fitzgerald’m çılgın karısı Zelda’dır. Terimin Türkçe bir karşılığı yoksa da, Ülker lnce’nin “Flappers and Philosophets”ın çevirisinde kullandığı “Uçan Kızlar” uygun bir karşılık gibi görünüyor – ç.n. 21 olduğu için değil çok yaşlı olduğu için kaybeder. Ellisindeki Tom Squires, Annie Lorry’nin güzelliğinin ve sosyal mevkinin olduğu kadar yaşının da çekimine kapılır. Genç kız onun için kendi ergenlik çağının “samimi kesinliklerinin” anılarını canlandıran ve “romantik genç terminolojisini” yeniden tanıtan gerçek bir gençlik pınarıdır (Price). Hikâyenin acıma duygusu uyandıran niteliği, Tom’un yaşlılığın bir kronolojik ölçü değil, kafada olup biten bir şey olduğu inancından kaynaklanır. “Yaşlı değilim,” der kendi kendine. “Elli yaşımda, kırkındaki çoğu insandan daha gencim” (Price).


Ama Annie onu otuz yaş daha küçük yakışıklı bir köylü delikanlısıyla aldattığında, kendi Ponce de Leön2 iddialarının ahmaklığı karşısında şaşkına döner. Bir ebeveyn ses tonuyla genç kadını azarlarken, “büyük bir şaşkınlıkla kendisinin ve Annie’nin annesinin aynı yaşta insanlar olduğunu kavrar.” Hikâyenin sonunda Tom yaşına uygun davranmaya karar verir. “Gençliğe ve bahara karşı mücadeleyi kaybetmiş ve çektiği acıyla yaşlılığın bağışlanmaz günahını -ölmeyi reddetme- ödemiştir (Price). Haykırış kabilinden bir pasaj Tom’un gençleşme takıntısını özellikle iyi ortaya koyar: “Gençlik, Tanrım – gençlik! Yakınımda olmasını istiyorum, çepeçevre etrafımda olmasını, umursamayacak kadar yaşlanmadan önce bir defa daha istiyorum” (Price). Bu ifade Fitzgerald’ın tüm külliyatını gayet güzel açıklar, çünkü bütün yazılarında gençlik saplantısı merkezî bir yer tutar. Esas olarak, yaşlılık Fitzgerald’a kendine güven ölçütü sunmuştur. Fitzgerald genç olduğuna inandığı sürece erken başarı vaadini dile getirir. Yirmi üç yaşında “Her zaman olağanüstü kişilere ilgi duydum, çünkü ben de onlardan biri sayılırım,” demişti. “Princeton’daki sınıfımızda sanırım en genç on kişiden biriydim” (Correspondence / Mektuplaşmalar). On yedi yıl sonra neden erken gelen başarıya olgun yaşta gelen başarıdan fazla değer verdiğini açıklar: “Genç yaşta başarıya ulaşan kişi iradesini kullandığına inanır, çünkü yıldızı parlamaktadır,” diye yazar “Early Success”de (Erken Gelen Başarı, 1937). “Otuzunda olduğunu söyleyen bir kişi güç ve yazgıdan her birinin katkıları hususunda dengeli bir görüşe sahiptir; bu noktaya kırkında ulaşan kişi ağırlığı sadece iradeye verme eği2 Avnıpalılann Florida’ya yaptıkları ilk geziyi (1513) yöneten İspanyol konkistador. Hakkında yanlı; bir yorumla gençlik çeşmesini aradığı yolunda hikâyeler anlatılmıştır – ç.n. 22 limindedir” (Crack-Up / Çöküş).

Gençlik tanrıların leziz bir armağanı, yazgının sıkı çalışma üstüne zaferini sağlayan ilahi bir lütuftur. Fitzgerald’ın 1940’taki zamansız ölümünden önce bile John Peale Bishop, Princeton Üniversitesi’nde beraber okudukları eski arkadaşının insanın kendini başarısız saymaması için “erken yaşta eser vermesi gerektiğine” inandığını hatırlıyor: “Kendisine ölçü olarak on yedi yaşı aldığını, daha sonraki her şeyi bir düşüş saydığını düşündüğümü söyleyerek yakındım. Bir an duraksadı, sonra, ‘Şunu on beş yaparsan, katılırım,’ dedi” (Bishop, “The Missing Ali,”). Ne yazık ki çoğu eleştirmen Fitzgerald’ın yaş bilincine ilişkin kültürel arka planını göz ardı etmekte ve onun gençlik takıntısını sanatının olgunlaşmasını engelleyen bir kişilik kusuru olarak tanımlamaktadır. Yine de onun yaşlanmaya karşı tavrı, 20. yüzyıl popüler kültürüne özgü daha geniş bir gençlik fetişizmini yansıtır. “Zaman, yaşlılığın vakar, itibar ve güç, gençliğinse çaresiz kölelik anlamına geldiği zamanlardı,” diye sızıldanıyordu altmış iki yaşındaki Charlotte Perkins Gilman 1922’de. “Yaşlılık saygı talep etmektedir, yaşlı insanlar zamanın ilerlemesiyle hiç çaba harcamaksızın bilgelik biriktirdiklerini varsaymaktadırlar. (…) Ama şimdi manzara değişmektedir – hem de tanınmayacak kadar. Yaşlılık [artık] gelişen bir toplumun artçısı olarak durmaktadır.” Fitzgerald’ın yazılarında gençliğin önemini değerlendirmek için kişisel patolojinin ötesinde hayat döngüsüne ilişkin çağdaş tavırların topuna bakmak gerekir. Neden, Gilman’ın ifadesiyle, “yaşlıların gününün geçtiğini ve gençliğin gününün geldiğini” anlamayı gerektirir (Gilman, “Vanguard”). Gençliğin yüzyıl boyunca kültürel normları, değerleri, beğenileri ve yerleşik ahlâk kurallarını sarsmasından sorumlu güçler çok yaygın ve çok çeşitlidir. Çoğu tarihçinin işaret ettiği gibi, hayat döngüsünde belirgin ve geçici bir dönem olarak ergenlik tanımı, 1890’lara kadar üst sınıflar dışında mevcut değildi; bu tarihten sonra, ailelerin çocuklar üzerindeki denetimlerini aşındıran sanayideki ve şehirleşmedeki gelişmelere cevaben, yetişmekte olan gençliğin ahlâkî gelişimini denetlemekten sorumlu bir dizi kurum ortaya çıktı. Zorunlu devlet okulları, çocuk işçi yasaları ve hatta izci ve YMCA3 gibi müfredat dışı kanallar; kuşak içi özdeşleşmeyi teşvik eden, akran arkadaş grupları halinde ta3 Young Man’s Christian Associatıon / Genç Hıristiyan Erkekler Birliği – ç.

n. 23 bakalaştırdığı genç insanlara toplumsal bir alan açmak suretiyle onları yetişkin kültüründen ayırdı. Toplumbilimciler bu yeni deney kategorisinin psikososyal özelliklerini ergenlik öncesinden ve yetişkinlikten ayırt etmeye başlarken, hayatın eşik aşaması olarak bir yeniyetmelik fikri şekillendi. Eğitim alan çocukların erken yaşta yetişkinleri taklit etmeye çalıştığını göz önünde bulunduran yeni ideal, gençlik yıllarının karmaşa dolu tek gelişme dönemi olduğunda ısrar etmiştir. Viktoryen ahlâkçılar, doğru bir şekilde ergenliğe adım atılmasını sağlamak için sıkı bir ahlâkî denetim rejiminde ısrar ederlerken, çağdaş düşünürler gençlerin kimliklerini akran ilişkileri yoluyla oluşturmasını özendiren hoşgörülü bir tavrı desteklemişlerdir. 1920’lerde bu yeniyetmelik kavramıyla yetiştirilen ilk gençlik kendi argosu, üslubu ve geçiş törenleriyle ayrı bir alt kültür olarak kamusal alanda gözükmeye başladı. Genç bir kuşağın ansızın öne çıkması halkın ilgisini çekti; bu kuşağın çılgınlığının ve modaya düşkünlüğünün etik olup olmadığı üzerine on yıldan fazla sürecek bir tartışma başladı. Gençliğe çevrilen vesveseli dikkat ve ilgi, büyüyen kuşaklar arası uçuruma aracılık edecek bir sözcüye talep de yarattı – bu rolü o dönemde Fitzgerald’dan daha iyi oynayacak kimse yoktu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir