Friedrich Hebbel – Maria Magdalena

Friedrich Hebbel 18 Mart 1813’te Wesselburen’de bir duvarcı ustasının oğlu olarak doğmuş, 13 Aralık 1863’te Viyana’da ölmüştür. Çocukluğu ve gençliği darlık içinde geçmiş, öğrenimini de kadın yazar Amalie Schoppe ve Elise Levsing gibi kendisini beğenen ve yakın ilgi gösteren kimselerin yardımıyla yapabilmiştir. Hebbel, Hamburg Üniversitesi’nde bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra, 1836 -1839 yılları arasında Münih ve Heidelberg Üniversitelerinde öğrenim görmüştür. Sanat dünyasında tanınması 1841 ‘de yazdığı “Judith ” adlı dramıyla başlar. Bunu 1843’te çıkan “Genoveva ” izlemiş ve şair, özellikle bu ilk iki yapıtında gösterdiği dramatik güçle çağdaşları arasında kendim göstermiştir. Böylece Alman dram yazarları arasında yerini alan Hebbel’in, bunlardan sonra yayınladığı yapıtlarının en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: 1844’te “Marta Magdalena”, 1850’de “Herodes ve Marianne”, 1855’te “Agnes Bemauer”, 1856’da “Gyges ve Yüzüğü” yayınlandıktan sonra, “Niebelungen ” admı taşıyan ünlü üçlemesi 1862’de Schiller ödülü’nü kazanmıştır. Şair bu üçlemede, kısaca “kişi istencinin dünya istenciyle çatışması” biçiminde özet9 lenebilecek olan trajedi üzerine görüşünü belirtir. Yapıt, iki dönemin dönüm noktasında, toplumsal eylemlerle kendini gösteren, dünya görüşlerinin birbirleriyle karşılaşmasını ve Hıristiyanlığın Cermen paganizmine karşı kazandığı utkuyu canlandım. Hebbel’in bu yapıtlarının temelini oluşturan iki öğe güçlü düşünceyle gerçek duygudur. Bu, gerek dramlarında, gerekse şiir ve düzyazılarında özellikle kendini gösterir. Hebbel, ayrıca güldürüler de yazmışsa da bunlar dramlarının yanında ikinci derecede sayılırlarYirmi yaşından başlayarak tuttuğu günlüğüyse yapıtlarının arasında önemli bir yer alır. Çevirisini verdiğimiz Maria Magdalena’y& gelince: Otto Ludwig, bu yapıt üzerine görüşlerini şu tümcelerle özetler: “Bu yazarda yazgı, yapıtındaki kahramanların eylemlerinden çok, bu kahramanların içinde yaşadıkları dönemin ürünüdür. Birbiriyle çarpışan insan doğaları değil, değişik felsefi anlayışlarıdır.” Gerçekten Hebbel, kendini daha çok düşünce düzleminde yoğunlaştırmıştır ve metafizikçi olarak Hegelciler, mistikten kaçındıktan için onu daha iyi anlamışlardır. Maria Magdalena’daki kahramanların başında gelen ve yapıtın belkemiğini oluşturan Anton Usta’nm sarsılmaz bir dünya görüşüne ne kadar büyük bir inatla sarıldığını düşünürsek bu görüşe hak vermemiz gerekir.


Kadın ve erkek ruhsal yapılarının özellikle çatıştığı bu yapıtta kendine feci bir biçimde kıyan Klara’nın babası dünyayı zamanının gözlüğüyle görmekte ve yaşadığı dönemin içinden tomurcuklanan yeni zamanın, yeni bir dünya görüşünün temsilcilerine, bunlar ne kadar güçlü belgelerle de konuşsalar, dirençle karşı durmaktadır. Dostluk, vefa, babaio hk duygulan gibi en temel insancıl değerler bile bu katı gözlük camlarından geçince adeta soğumakta, insancıllıklarından çok şey yitirmektedirler. Anton Usta kanılarında katı, inanışlarında sarsıntı kabul etmez bir eski zaman adamıdır. Gerektiğinde sevecenlik, sevgi, ince ve derin insan duygularına karşı acımasızca tavırlar alır ve bu tavırlarıyla övünebilir. Kızının, deneyimsizliğinin kurbanı olarak, bağışlanmaya değer bir günahın vicdan sızıları içinde kıvranması karşısında yüreği bir türlü uyanamaz: Dış dünya, yaşadığı çevre ve bu çevreyi dolduran zamanın inanışları, onun için yürekten duyulan, her zaman ye her şeye karşın insanı doğru yola yönelten zorunluluklara, esinlere oranla çok üstündür. Son sahnede, Klara’nuı kendini öldürdüğü haberi geldiği zaman bile, kılı kıpırdamadan bu iç itkilere karşı direnir, onları bir kalemde yok sayar ve kendi zayıflıklarını yenen bir kahramanın doyumunu duyuyormuş gibi, oğluna, ölüyü anasının ölüsünün bulunduğu odaya götürmelerini buyurur. Yaptığı bütün yanlışları anlayarak pişman olacağını sandığımız dakikalarda söylediği son söz de, yalnızca, “Ben bu dünyayı artık anlamıyorum “dur. Anton Usta’yı hiç kuşkusuz kendi çağı içinde anlamak ve geçmekte olan bir mevsimin son günlerini yaşarken, bu mevsimin içinden doğan yeni zamanı anlamakta zorlanan bir tip olarak değerlendirmek gerekir. Bu böyle olmakla birlikte yapıt, yine özellikle bu bakımdan, insanın her çağda, bütün çağlan yaşamış ve yaşamakta olan değişmez bir tipini, yaradılışımızın eksikli, fakat güçlü bir yanını aydınlatması bakımından insan üzerinedir. Anton Usta her toplulukta, her çağda yaşamıştır, bugün de yaşamak11 tadır. Bu gibi katı anlayışlı eski zaman kişilerini aramızda da bulabiliriz. Bunlar, doğarken buldukları bir çağın bütün inançlarını, ya kendi ölçüleriyle tarttıktan sonra, yahut bunları körükörüne benimseyerek bir kez kutsallaştırmışlardır. Artık çevrelerinde yıllar boyunca olup biten olaylara gözlerini yumarlar. Her şey önlerinden akıp geçer ve bu geçenler iç dünyalarında doğrudürüst hiçbir iz bırakmaz. Kendilerini en özverili, en doğru yolda sadıkları zamanlarda bile korkunç yanlışlara düşmelerinin nedeni budur.

Sevdiklerini sandıklan zaman bile acımasız olurlar. Hatta çöküp gitmiş bir ilke adına en acımasızca davranışta bulunurken iç doyumu duyabilirler. Ve tehlikeli, hatta korkunç bir biçimcilik, her olup biteni çevrenin donup kalmış görüşlerine göre değerlendirme inatçılığı, bunların başlıca güçlerini ve zayıflıklannı oluşturur. Komşu, eş dost, şöyle bir durum karşısında, ne diyecektir? Evlerinde geçen bir olayı çevre nasıl anlayacak ve kendileri hakkında nasıl bir yargıya varacaktır? Önemli olan şey, göçmekte olan bir çağın dar bir çerçeve içine dolan ve donan inançlandır. Gençler, yetişen kuşaklar, hatta kendi çocuklarının içine doğdukları ve daha uyanık duyarlıklarıyla sezdikleri yeni zaman, onları uyandıramaz, ilgilendirmez. Kanları, oğullan ve kızları, kendilerini sürükleyen yeni koşullann zorlamasıyla kaçınılmaz, hatta suçsuz olarak bir yanlışa düştükleri zaman, hemen onur sorunu ortaya çıkar. Hepsi ölebilir, kendilerine kıyabilirler; fakat eski adam, ortaya çıkan durumu hiçbir zaman o günün gerçek sınırları ve ölçüleri içinde değerlendirmek veya değersizlendirmek olanağını bulamaz. Ama bütün bu acı yanlanna karşın Anton Ustalar bi12 ze yine sevimli görünmektedir. Çünkü gerçekten içtendirler. Çünkü kendilerine özgü bir değerler dünyası içinde yaşarlar ve bu değerlere candan bağlanmışlardır. Her şeyden özveride bulunabilirler, fakat Anton Usta’nın da dediği gibi, kanılarından asla! Çok kez acı yemişler vermesine karşın onların bu saf inanışları, inançlarına bu kahramanca bağlanmaları, sert çizgili yüzlerini gözümüzde yine de sevimlileştirmektedir. Kızının ölümünde büyük bir sorumluluk yüklenmiş olmasına karşın Anton Usta’yı bir bakıma sevimli buluyoruz. Ve Maria Magdalena, hiç kuşkusuz insana özgü yanlarımızdan en özellikli birini güçlü bir biçimde anlatan yapıtlardan sayılır. Dünya yazınının değerleri arasında yer almasının başlıca nedeni de budur.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir