Georg Lukacs – Roman Kuramı

Roman Kuramı, Lukacs’ın Marksist olmadan hemen önce yazdığı son büyük yapıt- kitabı bir yere oturtmak isteyenlerin hemen başvurduğu bu saptama da kısa sürede bir klişeye dönüşmüş ve her kJişe gibi, bazı zor soruları kapatmaya yaramıştır. Üstelik, yalnız karşı kampta yer alanların ya da Lukacs’ın Marksizmine sempati duymayanların ürettiği bir klişe değildir bu; yazarın kendisi de, kitaba 1 962’de yazdığı önsözde, bu “erken yapıtı” neredeyse tümüyle redderler gibidir. Lukacs bu önsözde Roman Kuramı’nın bazı özgün yönlerine kısaca değinir (“estetik kategorilerin tarihselleştirilmesi” çabasında Hegel’den bile daha ileri gitmiştir) ama daha çok yetersizlikleri üzerinde durur: Kitap, büyük ölçüde Flaubert’in Duygusal Eğitim romanından esinlenmiş bir tipolojik gelişim şemasına fazla sadık kalmış ve bu yüzden Defoe, Fielding ve Stendhal gibi romancıları içerememiştir. Ama Lukacs’a göre asıl zaaf, Roman Kuramı yazannın ideolojisinden kaynaklanmaktadır: Kendini soyut bir savaş karşıtlığıyla ortaya koyan ve “sol ahlak ile sağ epistemolojinin” birliğiyle tanımlanan bir ütopyacılık. Sonunda, kitabı sadece bir tarihsel belgeye indirgeme eğilimindedir Lukacs: Roman Kuramı,” 1 920’lerin ve 1 930’lann önemli ideolojilerinin tarih-öncesiyle daha yakından tanışmak isteyen” okura belli bir yarar sağlayacaktır. “Ama kitabı kendine yol göstermesi umuduyla eline alırsa, yolunu daha da kanştırmasından başka bir sonuç beklenemez.” Bu sözler, Lukacs’ın kendine katı davranmaktan çekinmeyen serinkanlı tevazuuna bağlanabilir. Ama söyledikleri doğru mudur? Eğer Roman Kuramı, bazı ideolojilerin (üstelik, etkinliği sa- 8 ROMAN KURAMI dece belli bir tarihsel dönemle sınırlı kalan ideolojilerin) ön-tarihini tanımaya yarayan bir “belge”den ibaret olsaydı, gözünü kırpmadan kendi kendini silebilmesiyle ünlenmiş bu diyalektikçi, kitabı kırk küsur yıl sonra bir kez daha sunmaya yanaşır mıydı? Eleştirmen Paul de Man’ın yargısı (1966) bu noktada daha anlamlı görünüyor: Georg Lukacs’ın yapıtının Batı’da epeyce geç keşfedilmesi, daha önceki Marksist-olmayan LuUcs ile daha sonraki Marksist Lukacs arasında çok derin bir kopuş olduğu düşüncesinin kemikleşmesine yol açmıştır. Ruh ve Biçim (l9ll) ve Roman Kuramı (1914-15) gibi erken denemeler ile Av· rupa Gerçekçifiği Üstüne Araştırmalar (1953) v eya Çağdaş Gerçekçiliğifr Anlamı (ı 957) gibi yapıtlar arasında, ton ve amaç açısından keskin bir farklılık olduğu doğrudur. Ama bu farkın abartılması ve yanlış anlaşılması da mümkündür. Örneğin, daha sonraki Lukacs’ta bulunan bütün zaafların Marksizme geçmesinden kaynaklandığı gibi rahatlatıcı bir varsayıma bel bağlamak pek akıllıca bir tavır olmazdı; Roman Kuramt gibi Marksizm öncesi bir yapııla Marksist Tari lı ve Sm if Bilifrci arasında önemli ölçüde süreklilik vardır; ilkini hayranlıkla okuyan birinin ikincisini tümüyle yadsıması imkansızdır. İyi bir erken Lukacs ile kötü bir geç Lukacs gibi �ın basiıleştirici bir düşünce de benzer bir tehlike içerir. Gerçekçilik üzerine yapıılarla ilgili eleştiriler fazla insafsızdır; buna karşılık Romall Kuramı, Harry Levin tarafından, “roman gibi kolayca el konulamayan bir konıı hakkında, muhtemelen en derine inen çalışma” diye niıelenmekıedir. Gerçekçilik üzerine kitapların toptan mahkum edilmesi -Qzellikle, Lukacs’ın geç yapıtı Estetik’te [ı 963] bol miktarda bulunan o tartışılabilir ama ilginç ieorik ıemellendim1eler düşünüldüğünde- açıkça haksızsa eğer, Roman Kuramı ‘nın nerdeyse koşulsuzca savunulması da aynı ölçüde yanlıştır. İnsan Lukacs hakkında ne düşünürse düşünsün, hiç kuşkusuz bir bütün olarak incelenmeyi hak edecek kadar önemli bir zihindir bu … Daha sonraki yapııların zaafları başlangıçtan beri mevcuttur, ve erken kuvvetin bir bölümü de etkisini sonuna kadar sürdürür.


Ama zaaf da kuvvet de anlamlı bir felsefi düzlemde yer almaktadır ve ancak on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl düşünsel tarihinin daha geniş perspektifi içinde kavranabilir ler: Romantik ve idealist düşünce mirasının parçasıdırlar.ı “Miras” terimi, her şeye rağmen Lukacs’ı felsefi müzeye havale etme çabasının (ve dolayısıyla, büyük yazann süregiden etkisi1. Paul de Man, Blindness and Jrısight: Essays in the Rhetoric ofContemporary Criricism (Londra. 1993), s. 51-52. SUNU Ş 9 ne ve güncelliğine karşı psikolojik bir savunma ihtiyacının) belirtisi olarak görülebilir; yine de Man’ın uyansı yerindedir. Roman Kuramı’nın türsel ve tipolajik eleştiri alanında getirdiği yenilik (zaman-üstü “estetik kategorilerin tarihselleştirilmesi” ve bir “biçimler tarihinin” tasarlanması), Lukıics’ın sonraki yazılannda da (örneğin Thomas Mann üzerine ya da Soljenitsin’in Ivan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün’ü hakkında denemelerinde) keskin perspektifierin geliştiritmesini sağlayacaktır. Öte yandan, Lukıics’ın sonradan Thomas Mann dışında bütün modemİst yazariara sırtını dönmesinin kökenieri de, kitap boyunca imkansızlığına işaret ettiği halde yine de ısrarla sahip çıktığı “bütünlük” kavramının eleştirisiz bir kullanımında bulunabilir. Genç Lukacs ile olgun Lukacs arasındaki sürekliliğe, özellikle “bütünlük” kavramını olumlayarak dikkat çeken bir başka yazar da Fredric Jameson’dır.2 Ancak, ne Man’ın ne de Jameson’ın değindiği bir başka süreklilik var ki, Lukacs’ın ı 980’lerden itibaren olumlu ya da olumsuz bir referans noktası konumunu gittikçe yitirmesine yol açacaktır: Perspektifinin Avrupa romanıyla ve Avrupa tarihiyle sınır!ı olmasından söz ediyorum. Kuşkusuz, Hegelci mirasın neredeyse zorunlu bir sonucudur bu ve dönem göz önünde tutulduğunda daha da anlaşılabilir bir sınırlılıktır: Goethe’ nin ve Marx’ın (Komünist Manifesto) bir kavram olarak gündeme getirdikleri “dünya edebiyatı”, ancak ı 960’lardan sonra, “Üçüncü Dünya! ı” yazarlardan yapılan çevinierin {sadece Batı dillerine değil, birbirlerinin dillerine de çevirilerin) hızla artmasıyla belli bir ampirik gerçekJik kazanmıştır. Ama bu eksikliğin Lulaics’ın estetiği tarihselleştirme -ve böylece görelileştirme- çabasını epeyce kısıtladığı da söylenebilir.3

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir