George Bernard Shaw – Sezar Ve Kleopatra

George Bernard Shaw, Pygmalion’u müzikal yapmak için kendisinden izin isteyen Alan Jay Lerner’e şu karşılığı vermişti. “Ne gerek var? Sözcüklerimin müziği size yeterli gelmiyor mu?” “My Fair Lady” ancak yazarın ölümünden sonra, mirasçılarının izniyle sahne ışıklarına kavuşabildi. “Ruhu müzikle yoğrulmamış olan adamdan kork,” der Shakespeare. Shaw’un yaşantısı müzikle yoğrulmuştu. Gördüğü en esaslı eğitimin müziğe dayandığı söylenebilir. 26 Temmuz 1856’da, Dublin’de, 33 Synge Sokağı’nda, beş odalı bir evde doğdu. Babası George Carr Shaw ne devlet memurluğunda, ne de zahire tüccarlığında tutunabilmişti. Đyi huylu, içkiye düşkün, şaşı bir adam. Oscar Wilde’ın göz hekimi olan babası bir ameliyatla gözlerini düzeltmek istemiş. Öyle aşırı bir başarı göstermiş ki, adamcağızın gözleri ters yana kaymış. Yani şeşi beş görürken, beşi şeş görmeye başlamış. Bessie Gurley adındaki bir genç kız kendisini prenslere, düklere layık gören, bu yüzden eğitiminde fazla titizlenen kambur halasının baskısından kurtulmak için orta halli, orta yaşlı George Carr ile evlenmeye razı olmuş. Evlendiklerinin ertesi günü ne görsün? Kilerde dizi dizi içki şişeleri. Limanda almış soluğu. Gemilerde hosteslik bulup Amerika’ya kaçmayı kurmuş.


Gelgelelim limandaki sarhoş gemicilerden öyle ürkmüş ki evdeki sarhoşa fit olmuş. George Bernard Shaw bu evlilikten doğan üçüncü çocuk. Annesi, Bessie halasından yalnızca yarım yamalak Fransızca konuşmayı ve piyano tıngırdatmayı öğrendiği için ev işlerinden anlamaz, çocuklarını dadıların eline bırakırdı. Shaw, “Annemi pek az görebildiğim için onu gözümde büyütürdüm,” der. Dadısı oğlanı parka değil, eşinin dostunun oturduğu bakımsız, pis, kenar mahallelere götürürmüş. Daha o yaşta gönlünün katlanamadığı yoksulluğu ortadan kaldırmak için savaşmayı ilke edindi. Okuyup yazmayı, toplayıp çıkarmayı, çarpım tablosunu dadısından öğrenmişti. Okula gittiği ilk gün kendisine bölmeyi öğrettiler. Orada öğrendiği tek şeyin bölme olduğuna ant içiyor. Evde herkes müzikle uğraşırdı. Babası trombon çalar, ablası Lucy opera aryaları söyler, kendisi ses alıştırmaları yapardı. Ama müziğe en fazla düşkün olan annesiydi. Nefis bir mezzosoprano sesi vardı. Bu merakını sonunda müzik öğretmeniyle kaçacak kadar ileri götürdü. George Vandaleur Lee sevdiği kadının çocuklarına kol kanat gerdi.

Özellikle Shaw’un yetişmesine yardımcı oldu. Yazar ergenlik çağındayken birçok saatini müzelerde geçirirdi. Đncil’e yüzde yüz inanmasa da Michelangelo, Raffaello ve Leonardo da Vinci’ye inancı tamdı. Handel, Mozart, Beethoven ulu kişilerdi gözünde. Shelley, Dickens, Mary Woolstancraft, Samuel Butler’ın yapıtlarını ezbere bilirdi. Okulu bir çeşit tutukevi sayıyordu. Orada bir çocuğun kişiliğini yoğurmak gibi aptalca işlere kalkışılıyordu. Bir çocuğun kişiliğini yönlendirmeye kimsenin hakkı yoktu. Bir okul kitabına “Jan Dark” (Saint Joan) oyunundan bir bölüm almak isteyenlere şu karşılığı vermişti: “Kim benim oyunlarımı okullarda zorla okutur, benden de Shakespeare’den nefret edildiği kadar nefret edilmesine neden olursa, Allahından bulsun! Benim oyunlarım işkence aracı olmak için yazılmamıştır.” Ancak on beş yaşına kadar okula gitti. Annesi iki kızını da alarak şan öğretmeniyle birlikte Đngiltere’nin yolunu tuttuktan sonra, babası ağzına içki koymadı ama maddi durumu iyice sarsılmıştı. Shaw on beş yaşında çalışmaya başlamak zorunda kaldı. Bir emlak komisyoncusunun yanında kâtiplik yapıyordu. Öğlen tatilinde bürodaki memurları, hademeleri toplar, Verdi’nin Rigoletto operasındaki “Miserere” korosunu söyletirdi. Bir gün patron erken döndü.

Shaw elinde şef değneğiyle donakaldı. Kovulacağını sanıyordu. Tersine maaşını artırdılar. Oralarda duramazdı artık. Böyle anlamsız bir çevrede sıradan bir memur olarak kalmak…Ver elini Đngiltere! Londra’da basılan ilk sürekli yazıları “Corno di Basetto” takma adıyla yaptığı müzik eleştirileridir. Yaşlı, zengin bir Fransız madam, kanadı altına aldığı genç bir kemancıyı dinletmek için onu salonuna çağırmıştı. Resitalden sonra madam sordu: “Nasıl buldunuz Mr. Shaw?” “Bana Victor Hugo’yu hatırlattı.” “Đyi ama Victor Hugo keman çalmazdı.” “Bu da çalmıyor.” Daha sonra tiyatro eleştirilerine sıra geldi. Zengin bir lord bir oyun yazmış, beğeneceğini umarak Shaw’a göndermişti. Yerin dibine geçirildiğini görünce öfkesinden küplere bindi. Kapısını çalıp gırtlağına yapıştı. “Mr.

Shaw, Mr. Shaw, siz yalnızca para için yazıyorsunuz. Oysa ben şan için, şöhret için, şeref için yazıyorum.” Shaw soğukkanlılıkla omuzlarını kaldırdı. “Her ikimiz de kendimizde bulunmayan şeyler için yazıyoruz.” Oyun yazmaya girişmeden önce beş tane roman yazmıştı. Bunlar altmış yayınevince geri çevrildi. Bu basımcılardan biri bir akşam yemeğinde yanına düşmüştü. Bir ara yazarın derin düşüncelere daldığını görünce, “Mr. Shaw, şu anda aklınızdan geçen düşünce için bir şilin veririm,” dedi. Yazar, “Değmez,” diye karşılık verdi. “Çünkü sizi düşünüyordum.” Ekonomiyle ilgilenmek, “Das Kapital”i okumak önünde yeni ufuklar açmıştı. Đngiliz Đşçi Partisi’nin çekirdeği olan Fabian Derneği’nin kurucularındandır. Durmadan bildiriler yazar, açıkoturumlara katılır, konuşmalar yapardı.

Bir kez Hyde Park’ta sosyalizm üstüne konuşurken, kendisine göz kulak olsun diye altı polis gönderildi. Yağmur çiselemeye başladı, sonra bir sağanağa döndü. Dinleyiciler dağıldı. Yalnızca görevli altı polis memuru yerlerinden kımıldanamıyordu. “Para aldınız, dinleyeceksiniz.” diyerek bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında tam bir buçuk saat, polislere sosyalizmi anlattı. Oyun yazarı olarak ünlenmesi kırkından sonradır. O yaşa kadar annesinin desteğiyle yaşadı. Varlıklı bir ailenin kızı olan yeşil gözlü Charlotte ile evlendiğinde kırk iki yaşındaydı. Daha eli ekmek tutmadan evlilik bağına girmekten çekiniyordu. Evlenme önerisinde bulunan Charlotte oldu. Shaw buna pek şaşmadı. Çünkü kadın erkek ilişkilerinde inisiyatifin dişinin elinde olduğuna inanıyordu. Ona kalırsa, erkek bir kadını istediğini sanır. Aslında avını gözüne kestiren, ona türlü tuzaklar kuran kadındır.

Charlotte’un açıksözlülüğü hoşuna gitmişti. Darwin, Lamarck ve Butler’ın yaratıcı gelişme üstüne görüşleri Shaw’u uzun uzun düşündürdü. “Men and Superman” (Đnsan ve Üstün Đnsan), “Back to Methuselah” (Methuselah’a Dönüş) adlı yapıtlarında, dirimselcilik (vitalism) ve yaşama coşkusu (élan vital) konularını işledi. Shaw’a göre dünyanın yaratılması daha tamamlanmamıştır. Bizler hem yaşamın sürüp gitmesini, hem daha üstün aşamalara varmasını sağlayacak birer aracız doğanın elinde. Dişilik erkeklikten daha ilkel, daha esaslı, daha güçlüdür. Yaşamın süregitmesi için ağır biyolojik yük dişiye düşmüştür. Erkeğin biyolojik görevi çok daha hafif, çok daha önemsizdir. Fazla enerjisi kaslarına ve beynine gitmiş, dişinin yuvayı kurmasından da yararlanarak, ona danışmadan uygarlığı yaratmıştır. Ulaşamadığı düşünceler, amaçlar, kahramanlıklar ürkütür kadını. Gelgelelim erkeklerin yüzde doksan dokuzunu evin aşını tuzunu getiren biçare baba durumuna getirir. Yalnızca yüzüncü erkekle başa çıkamaz. Bu kendisi kadar amansız, kendisi kadar yırtıcı, kendisi gibi yaratıcı olan dåhidir. Kendisi yaşamayı yürütürken dâhi daha önce ulaşılmamış bilinç ve güzellik doruklarına yükselir.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir