Gerard De Villiers – 41 Hartum Dugumu

Ted Brady hiçbir şey düşünmemeye çalışarak Cebel Marra Dağı’mn arkasından batmakta olan güneşi seyrediyordu. Korkusu, dudaklarını çatlatan ve dilini kuru bir süngere çeviren susuzluğunu neredeyse unutturuyordu. Kendisini bir hayvan gibi kampın dışına bağlamışlardı. Kamp, Hartum kenti ve El-Faşer arasında, Kordofan Çölü’nün tam ortasında bulunuyordu. Adamlar yanlarında silahlan, çadırlarının önüne uzanmışlardı. Amerikalı gözlerini kapattı ve güzel şeyler düşünmeye çalıştı. Bu kütüğe bağlanalı üç gün olmuş, tuvaletini bile altına yapmak zorunda kalmıştı. Birden bir motor sesi duydu. Doğudan gelen bir araç kampa yaklaşıyordu. Ted Brady kafasını çevirdi, ama alacakaranlıkta hiçbir şey göremedi. Araç iyice yaklaşınca bunun bir Land Rover olduğunu farketti. Kampa giren Land Rover durdu. Askerlerden ikisi ellerinde Kalaşnikof’larıyla, kalkıp arabaya doğru yürümeye başladılar. Ted Brady arabadan ineni hemen tanıdı. Adam safari bir takım giymişti ve silah taşımıyordu.


İhtiyacı da yoktu zaten, çünkü şef oydu. Gözlerini kapattı ve korkunç düşüncelere daldı. Biraz sonra duyduğu ayak sesleriyle gözlerini yeniden açtı. Kendisini kaçıran safari 5 takımlı Habib Kotto, ifadesiz bir yüzle onu seyrediyordu. Kuzey Çadlı Araplar gibi ince hatlı, koyu tenli ve orta boyluydu. —Dostlarınız randevuya gelmedi, dedi İngilizce olarak. Ted Brady gözlerini tekrar kapattı ve mırıldandı. —Su… Çok susadım. Habib Kotto sanki hiç duymamış gibi sözlerini tekrar etti: —Kimse gelmedi. Süre bugün sona erdi. Blöf yaptığımı sanmakla hata ettiler. O silahlara ihtiyacım var ve onları elde edeceğim. Ted Brady’nin başı önüne düştü. Artık sonunun geldiğini anlamıştı. Habib Kotto kalktı ve çadırlara doğru uzaklaştı.

Biraz sonra adamlarından biri elinde su kabı ve ekmekle tutsağa yaklaştı. Nöbetçiler bileklerini çözdü. Ted Brady ekmeği dizinin üzerine koyduktan sonra suyu içmeye başladı. Adamlar kendisini bağlamadan önce bir parça ekmek yemeye çalıştı. Yarım saat kendini iyi hissetti, ama sonra ağzı yeniden kurumaya başladı. Neyseki yorgunluktan uyuyakaldı. * ** Sırtındaki sıcaklık Amerikalıyı uyandırdı. Sabahın yedisi olmasına rağmen yakıcı bir sıcak vardı. Vücudunun her yanı ağrıyordu. Mavi takımının rengi atmış, sakalı çıkmıştı. Hartum’daki CIA şefi, diplomat eşlerinin gözdesi olan Amerikalı, çölün güneşi ve rüzgârı yüzünden artık tükenmişti. Habib Kotto’nun adamlarının çadırları sökmekte olduklarını farketti. Bir Land Rover’ın motoru çalıştı. Askerin teki develere yaklaştı ve bir tanesi dışında diğerlerini çözdü. Ted Brady hareket hazırlıklarını seyrediyordu.

Kendisini nereye götüreceklerdi acaba? Herhalde en önemli üslerinin bulunduğu Çad sınırına giderlerdi. Düşüncesizliğine kızıyordu. Bundan sonra asla bir Afrikalıya güvenmeyecekti. Halbuki bu kıtadaki üçüncü göreviydi ve onları tanıdığını sanıyordu. Özellikle de cana yakın, yumuşak sesli Habib Kotto’yu. Şimdi ise bu herif kendisini rehin tutarak Şirket’e şantaj yapıyordu. Şişmiş gözkapaklarınm arasından üç kişinin kendisine yaklaştığını gördü: Habib Kotto omzunda bir Kalaşnikof taşıyor, iki adamı da ona eşlik ediyordu. Bunlardan biri, üstündeki leopar desenli giysisini uyurken bile çıkartmayan zenci Yüzbaşı Sodira idi. Diğeri de, Çad Kurtuluş Kuvvetleri Merkez Komutanlığı’nın (ÇKKMK) “siyasi görevli”si Fuat idi. Fuat açık teniyle bir beyaza benziyordu. Üç adam, daire şeklinde Ted Brady’nin bağlı olduğu kazığın etrafında durdu. — ÇKKMK’nın verdiği süre dün sona erdi, dedi Habib Kotto. Şefleriniz bizi ciddiye almamakla hata ettiler. ÇKK Savaş Konseyi sizi ölüme mahkûm etti. Sözler Ted Brady’nin kafasına çok zor giriyordu.

Artık hiç konuşmak istemiyor, çok acı çekiyordu. Bu saçma karara karşı çıkacak enerjisi yoktu. Zenci uzaklaştı ve tek kalan deveyle döndü. Onu Ted Brady’nin bağlı olduğu kazığa bağladı. Komando bıçağıyla da Amerikalının bileklerindeki ipi kesti. Sonra siyasi görevliyle birlikte ayak bağlarını çözmeden onu devenin altına doğru 6 7 sürüklediler. Ceplerinden çıkarttıkları sicimlerle Ted Brady’nin ellerini, yüzü devenin arkasına bakar şekilde, hayvanın arka bacaklarına bağlamaya başladılar. Amerikalı öyle yorgundu ki, hiç karşı koymadı. Adamlar sonunda işlerini bitirdi. Habib Kotto parmakları kemerinde, olanları seyrediyordu. Sodira ve Fuat ter içinde doğruldular. Sıcaklık şimdiden 40 dereceye yaklaşmıştı. ÇKK Şefi, Ted Brady’nin karşısına çömeldi. Hiçbir şey söylemeden elini Yüzbaşı Sodira’ya uzattı ve yüzbaşı bıçağını avucuna koydu. Habib Kotto sol eliyle Ted Brady’nin başını geriye doğru itti.

Amerikalı kurbanlık koyun gibi başını keseceklerini düşündü. Ama dayanılmaz acıyı hissettiği yer karnı oldu. Haykırdı, gözlerini aşağı doğru kaydırdı ve Habib Kotto’nun çabadan gerilmiş yüzünü gördü. Kotto bıçağı fazla derine sokmadan tam kasığına batırmış ve göbeğine kadar karnını yarmıştı. Bıçağı çekti ve ayağa kalktı. Ted Brady, acıdan gerilmiş yüzüyle yarasından akmaya başlayan kana bakıyordu. Bu sırada üç adamın uzaklaşmakta olduğunu far ketti. Bağırsaklarının dışarı çıkmasını önlemek için ellerini çözmeyi denedi, fakat hem çok güçsüzdü, hem de çok sıkı bağlıydı. Birden kötü kokulu, sıcak ve iğrenç bir sıvı Amerikalıyı ıslattı. Deve üstüne işiyordu. Gözleri asitten yanınca tekrar haykırdı. Uzaklaşan motorların gürültüsünü duydu. Habib Kotto kampı taşıyor, kendisini Ölüme ter kediy ordu. II. BOLUM Elliot Wing yediye kurulmuş saatin sesini duyunca sıçradı.

Gözlerini açtı, sonra tekrar kapattı. Kalkacak hali yoktu. Cehennem gibi bir gece daha geçirmişti. Bütün Hartum’da olduğu gibi geceyarısı elektrik kesilmiş, o da havalandırmanın çalışmaya devam etmesi için jeneratörü devreye sokmak zorunda kalmıştı. Ama eskimiş olan motor çok gürültü yapıyordu. Uykusu derin olan karısı Helen bile saat dörde kadar yatakta dönüp durmuştu. Şimdi ise karısı yüzüstü yatmış, uyuyordu. Elliot Wing ona sevgiyle baktı. Evleneli sadece dört ay olmuştu. Hartum’a bu kadar çabuk alışmasını takdir ediyordu. Yan döndü ve onu okşamaya başladı. Helen ürperdi ve kocasına iyice sokuldu. —Bugün ne yapıyorsun? —Elçiliğe gidiyorum, ya sen? —Kulübe güneşlenmeye gideceğim, sonra da videoda bir film seyredeceğim. O sırada kapı vuruldu, ardından da uşakları Hüseyin’in sesi duyuldu: —Bay George dışarda. George, Elliot Wing’in telsizcisiydi.

Elliot ayağına bir pantolon geçirdi ve aşağıya indi. George çok sinirli görünüyordu. —Elçiliğe bunu bıraktılar. Getiren acil olduğunu söyledi. Elliot zarfı aldı. Üstünde “Cad Kurtuluş Kuvvetleri Merkezi Komutanlığı” yazılıydı. 8 9 Açtı ve mesajı yüksek sesle okumaya başladı: —ÇKK Şefi Habib Kotto, Bay Ted Brady’yi serbest bırakmaya karar verdi. Tutuklu, Sodiri – Umm Badr Pisti’nin bir kilometre kuzeyinde bir arazide bulunuyor. (Sevinçle George’un sırtına vurdu.) Hemen onu almaya gidelim. Helikopter bulmak gerek. Orası en azından üç yüz mil uzakta. —Benzin de bulmak gerek, dedi George. Hartum’da benzin karneye bağlanmıştı. Sudan Hava Yolları’nın birçok seferi bu yüzden iptal edilmişti.

Arabayla bile gitmek için gidişdönüş yakıtını almak gerekiyordu. — George, siz gidin. Elçilikte görüşürüz, dedi Elliot. * * * Elliot Wing büyük zeytin yeşili helikopterden çölü dikkatle inceliyordu. Adamların, Ted Brady’yi Hartum’dan bu kadar uzak bir yere niçin bıraktıklarını bir türlü anlayamıyordu. CIA şefi çok kötü bir durumda olmalıydı. Elliot Wing onu ne durumda bulacağını düşünmemeye çalıştı. Yanına içinde morfin ve serum bulunan bir ilkyardım çantası almıştı. Helikopterde doktor için yer yoktu. Yanında, Sudan Emniyeti Dışişleri Servisi Şefi Albay İsmail Hac Torit ağzını hiç açmadan oturuyordu. Elliot Wing haber verdiğinde gelmek için ısrar etmişti. Yer düz olduğundan helikopter çok alçaktan uçabiliyordu. Mesajda belirtilen yere yaklaşıyorlardı. Elliot Wing pilotun omzuna dokunarak eliyle inmesini istediği yeri gösterdi. Pilot başıyla olur işareti yaptıktan sonra alçalmaya başladı.

Aşağıda terkedilmiş bir deve vardı. Helikopterin gürültüsünden korkan deve kaçmaya çalışıyordu. Elliot Wing o zaman devenin altında bir şey olduğunu gördü ve heyecandan nefesi kesildi. — İnin! diye bağırdı. Aşağıda devenin altına bağlanmış biri var. Albay Torit sakin bir sesle pilota söyleneni tercüme etti ve pilot bir toz bulutu kaldırarak indi. Elliot Wing daha pervanenin dönmesi durmadan aşağı atladı ve koşmaya başladı. Devenin yanına geldiğinde ter içinde kalmış, ayrıca bu kadar acele ettiğine de pişman olmuştu. Amerikalı, gözlerini bir türlü devenin altındaki cisimden ayıramıyordu. Yüzü ve vücudu deve pislikleriyle kaplanmış ve başının bir bölümü hayvanlar tarafından yenmiş olan Ted Brady’den geriye fazla bir şey kalmamıştı. Açık kar m bir sinek sürüsüyle kaplıydı. Elliot Wing kendini tutamayıp kusmaya başladı. Albay Torit yanına geldiğinde hâlâ çıkarmaya devam ediyordu. Sudanlı, tek kelime söylemeden hayvanın altına eğildi ve cesedin bağlarını kesti. Sonra da hiç iğrenmeden onu güneşin altına çekti.

— Ne yapmışlar, gördünüz mü? diye mırıldandı Elliot Wing. — Evet, yaptıkları pek iyi sayılmaz, dedi Albay Torit. Tipik Afrikalı duygusuzluğu. Deveye doğru gidip bağını çözdü. Hayvan hızla piste doğru uzaklaştı. Elliot Wing terine karışan gözyaşlarını sildi. — Çok uzaklaşmış olamazlar, bu pis 10 ıı herifleri yakalamamız gerek. —Yeterli yakıtımız yok. Sadece Hartum’a dönmemize yeter. Ayrıca ne zaman ve hangi yöne gittiklerini de bilmiyoruz. Çok uzakta olabilirler. Amerikalı önerisinin ne kadar saçma olduğunu far ketti. Artık tek istediği bir an önce Hartum’a dönüp Langley’e bir telgraf çekmekti. Habib Kotto hakkında çok yanılmışlardı. Çadlı blöf yapmamıştı.

* ** Elliot Wing 11. Sokak’a döndüğü zaman göğsüne yumruk yemiş gibi oldu. Evinin önünde mavi bir polis arabası vardı. Land Rover’ından deli gibi fırlayan genç Amerikalı, bahçeyi koşarak geçti. Hüseyin iki polisle konuşuyordu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir