Gerard De Villiers – 75 New York

Loş odada iki parlak, siyah göz Malko’nun üzerine dikilmişti. Malko gördüğü hayali yok etmek istercesine, sağ eliyle Sabrina’nın vücudunu aradı. Çıplak teninde hâlâ, sevişmelerinin etkisiyle oluşan tere karışmış, hafif bir parfüm kokusu duyuluyordu. Geçen gün 53. Cadde’deki “Cheetah” adlı büyük bir diskotekte dans etmişlerdi. Sabrina’ nın üzerinde tamamen altından yapılmış, oldukça göz alıcı bir tunik vardı. Bunu imâl eden fabrikatör her kimse, Başkan ‘ın tutumluluk konusunda verdiği öğütleri pek dinlememişe benziyordu. Tunik o kadar kısaydı ki, genç kadının mini vizon mantosunun altına hiçbir şey giymediği izlenimi veriyordu. Narin, soylu vücudu, kızıl kahverengi saçlarla çevrelenmiş masum yüzü ve mesafeli havasıyla, içerideki bütün erkeklerin akıllarını başlarından almıştı. Kuşkusuz genç kadının mezun olduğu Mary Mount Koleji’ndeki rahibelerin öğütleriyle bağdaşamayacak sevişmesini gören, masum görünüşünün bir aldatmacadan ibaret olduğunu anlardı. Malko yarı uykulu bif halde gülümsedi. Sabrina’da bekâr bir erkeğin hayal edebileceği her şeyi bulmuştu. Genç kadın hem güzel, özgür ve büyüleyiciydi, hem de zengindi. Bir keresinde yaş gününde ona bir Rolls-Royce. 5 alacağına söz vermişti… Hiç kuşkusuz şaka yapıyordu, ama yine de .


Sabrina ile hiçbir şey olanaksız değildi. Karşılaşmaları oldukça garip olmuştu. Sabrina kolunda, üzerindeki mini vizona uyan bir kanişle taksiden fırlayınca, olanca hızıyla Malko’ya çarpmıştı. Çarpışma sırasında gözünden fırlayan gözlükleri yere düşmüş, kırılmıştı. O zaman genç kadın bir çığlık atrhış ve hafif aksanlı, mükemmel İngilizcesiyle, burnunun ucunu bile göremeyecek kadar miyop olduğunu söylemişti. Bu sözler üzerine Malko’nun asil kanı kendini hemen göstermişti. Biraz da kendisinin neden olduğu bu kötü durumla genç kadını başbaşa bırakamazdı. Hemen onu eve götürüp, başka bir gözlük almasını önermişti. Takside birbirlerini daha iyi tanıma olanağı bulmuşlardı. Sabrina’nın babası Kanada’da bir televizyon şirketinin sahibiydi ve New York’da ‘ yaşıyordu. Fakat Sabrina bu şehirden çok sıkılıyordu. Dairesi 5. Cadde’deki, kırmızı tuğlalı bir binanın altıncı katındaydı. Washington Meydanı’ndan sadece üç blok ötedeydi. Diğer tarafta, bütün semte New York’ta az rastlanır bir bohem havası veren Greemvich Village vardı.

Malko açık gri halıyla kaplı bu lüks daireyi görünce kendinden geçmişti. Evin pencerele,- rinden 8. Cadde’nin antikacı dükkanlarını ve Washington Meydanı’ndaki ağaçlan görmek mümkündü. Sabrina başka bir gözlük takmıştı. Bir, çeşit limonata içtikten sonra, Malko onu akşam 6 yemeğine davet etmişti. İtalyan lokantasının sıcak, romantik ortamında, Sabrina bir orkide gibi açılmıştı. Malko pek çok kez onun altın rengi gözlerine dalgın dalgın baktığını görerek, şaşırmıştı. Daha sonra eve-gidip, bir şişe şampanya içmeyi de öneren, yine o olmuştu. Şampanyayı son damlasına kadar bitirirken, biraz televizyon seyretmişlerdi. Sonra Sabrina televizyonu kapatıp, siyah elbisesinin fermuarını açmış ve nazik bir şekilde yatak odasında mı, yoksa o anda oturdukları kanepede mi sevişmeyi tercih ettiğini sormuştu. Malko eski geleneklere sadık kalarak yatak odasını seçti. O zamandan beri büyük bir aşk yaşıyorlardı. Malko Belgrad’daki güç görevinden sonra biraz tatil yapmaya karar vermişti. Sabrina’ya rastlamadan önce Liezen’deki şatosuna gitmeyi düşünmüştü. Sabrina’ya da aynı şeyi teklif etmişti, fakat genç kadın kabul etmemişti.

Malko New York’u sevmiyordu. Zaten Sabrina ile yaşadığı temiz sevginin, iç karartıcı tek noktası da buydu. Ölü gibi uyuduktan sonra, sabahları sık sık korkunç bir baş ağrısıyla gözlerini açıyordu. Kendi kendine bu kez gerçekten aşık olup olmadığını sordu. Sabrina’da hoşuna giden pek çok şey buluyordu. Örneğin genç kadın kalabalıktan hoşlanmıyordu. Amerikalılar gibi partiden partiye koşturmaktansa, Malko’yla başbaşa kalmayı ve küçük bir lokantada yemek yemeyi tercih ediyordu. Hatta sık sık şampanyanın yanında yemek için kendisi soğuk bir şeyler hazırlıyordu. 7 Sonra deliler gibi sevişiyorlar ve Malko deliksiz bir uykuya dalıyordu. İlk uyanan hep Sabrina oluyordu. Malko gözlerini açtığında onu ayakta, makyajını yapmış, saçlarını taramış, hatta bazen giyinmiş buluyordu. Giyinik olduğu zaman bile, Malko’nun yanına uzanmakta tereddüt etmezdi. Bu sabah da, büyük bir olasılıkla öyle yapacaktı. Malko bu düşüncenin verdiği rahatlıkla gözlerini açtı, fakat karşısında yine üzerine dikilmiş parlak ve basit bakışları gördü. Soru sormaya bile fırsat bulamadı.

Kuvvetli bir el onu yataktan çekip aldıktan sonra, çırılçıplak bir halde halıya fırlattı. Tam böğrüne bir tekme yiyince, acıyla bağırdı. Ayağa kalktığında, arkasındaki bir başka adam kollarını yakaladı. Siyah gözlü adamın sağ yumruğu ağzında patladı. İki yabancı ağır ağır bütün güçleriyle vuruyordu. İkisi de Malko’dan daha iriydi. Malko önce ne olduğunu.anlayamadan kafa tuttu. Sonra gücünü iyice kaybetti. Karaciğerine indirilen yumrukla yere düştü. Bütün vücudu acr içindeydi. Hayal meyal adamların onu yatağa fırlattıklarını hissetti. Ağzının kenarından kan süzülüyordu. Sol kaşı da yarıldığından, yanağından oluk gibi kan akıyordu. Kendini kaybetmeden önce, bir kapı sesi duydu.

8. II. BÖLÜM Tekrar kendine geldiğinde, siyah gözlü adamın yalnız olduğunu farketti. Elli yaşlarında gösteriyordu. Sivilceli bir yüzü, kıvrık bir burnu ve arkaya doğru taradığı kıvırcık saçları vardı. Üzerindeki gri elbise 1925’lerdeki gibi bol ve kesimi kötüydü. Yatağın kenarındaki bir sandalyeye oturmuş, Malko’nun üzerine otomatik bir tabanca doğrultmuştu. — Sabrina nerede? diye sordu Malko. Ne düşüneceğini bilemiyordu. CIA’da bunca yıldır sürdürdüğü görevi süresince, tehlikeye alışmıştı. Fakat şimdi, gerçekten bu yabancının ne istediğini anlayamıyordu. Sabrina’nın ortadan yok oluşu da aynı nedene bağlı olmalıydı. Doğrulmak ister gibi bir hareket yapınca,. yabancı hemen tabancasını doğrulttu. —Kaçmaya çalışmayın Rudi Guern, dedi alçak bir sesle, Almanca olarak.

Şaka yapmadığımızı gördünüz. Malko tamamen uyanarak, adamın şaka yapıp yapmadığını anlamak istercesine baktı. Silah çıplak karnına yöneltilmişti ve yabancının yüzü ciddi görünüyordu. — Giyinebilirsiniz, dedi adam. Fakat yavaş hareket edin. Malko adamın ik’inci defa aynı şeyi söylemesine fırsat vermeyerek pantolonunu giydi. Hem kızgın, hem endişeliydi. — Siz kimsiniz? 9 —Sorulan soran siz değilsiniz, Herr Rudi Guern, dedi yabancı kuru bir sesle ve mükemmel bir Almancayla. Adam “herr” sözcüğünün üzerine basa basa söylemişti. Malko kendini kötü hissetmeye başladı. Onun mesleğinde insan her an kötü sürprizlere hazırlıklı olmalıydı. Fakat şu anda görevde değildi, üstelik New York’daydı. 6. Precinct Karakolu, sadece iki yüz metre ötedeydi ve bir telefon etmekle odayı FBI ajanlarıyla doldurabilirdi. Ne varki yabancı ve tabancası, telefonla arasında bulunuyordu… Yediği dayağa rağmen, giyinince kendisini daha iyi hissetti.

Ya şimdi bir şeyler yapmalıydı, ya da kaderine boyun eğmeliydi. Tedbirli bir hareketle telefona doğru bir adım attı. Belki de manyakların arasına düşmüştü. New York’ta insan her türlü şeyle karşılaşabilirdi. Yabancı ne düşündüğünü sezmiş gibi, tabancasının namlusunu kaldırıp,^ Malko’nun göbeğine dayadı: — Kaçmaya kalkışmayın Herr Guern. Bu başınıza gelecekleri çabuklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Malko en sonunda patladı. — Allah aşkına bana niçin “Guern” diye hitap ediyorsunuz? Ben Prens Malko Linge’im. Guern diye birini de tanımıyorum. Öteki yüzünde samimi bir üzüntü ifadesiyle başını salladı. — Hepiniz ilk başta böyle söylersiniz. Malko’yu tehdide yeltenmeden, sol cebinden bir kağıt çıkartarak, dizlerinin üzerine koydu. Mahkemelerdeki zabıt kâtipleri gibi, 10 okumadan önce boğazını temizledi: — Adınız Rudi Guern ve kırk altı yaşındasınız… —* Kırk iki, dedi Malko. — Kırk altı, diye üsteledi yabancı. 4 Temmuz 1922’de Bavyera’da Rupholding’de doğdunuz.

“9 Kasım 1941’de SS subaylığına getirildiniz. O sıralarda başvuranların 23-35 yaşları arasında olma kuralı yumuşamıştı. “20 Nisan 1942’de, Adolf Hitler’in doğum gününde, üstlerinize de yeterince güven vermiş olduğunuzdan rütbeniz yükseltildi. Aynı gün sol koltuk altınıza SS numaranız olan 308625 ve kan grubunuz A, dövme yapılarak yazıldı. Malko bir kahkaha savurdu. — Siz tam anlamıyla delirmişsiniz. Ben hiçbir zaman SS’e katılmadım. Adam onu bir hareketle susturdu: — SS’e girmekle de yetinmediniz Herr Guern, ve kuru kafa grubuna katılmak istediniz. Kasketinizin altında bir kuru kafa işareti taşımaktan gurur duyuyordunuz herhalde, değil mi? Size bu grubun, çalışma kamplarından sorumlu olduğunu hatırlatmaya gerek duymuyorum. “İzinizi Treblinka’da bulduk. Scharführer sıfatıyla 1 no’lu kampın müdür yardımcılığını yapıyordunuz. Bu unvanla 800000 İsrailli’nin öldürülme olayına karıştınız. Tabii birazdan konuşacağımız, kişisel cinayetlerinizi saymazsak… “Çok iyi bir SS subayıydınız, Herr Guern.” “Hatta bazı toprak sahiplerini, komutanınız Heinrich Himmler’e vermek üzere tıp ıı alanında kullanılacak bitkiler ekmeleri için teşvik bile ettiniz.” “2 Ağustos 1943’te Treblinka kampı yok edildikten sonra, orayı terkeden en son SS’lerden biriydiniz.

” Yabancı elde ettiği bilgileri vaaz verir gibi okuyordu. Malko birden paniğe kapıldı. Ya onun aksini ispatlamasına fırsat vermeden, korkunç bir yanlışlık yapılırsa? — Polonya’dan sonra, Rusya’ya geçtiniz. Oradaki göreviniz sırasında, 1945 yılına kadar cinayetlerinize devam ettiniz… Ta ki kendinize, bir düşman tarafından öldürülmüş süsüverene kadar. Böylece izlenmenizi olanaksız hale getirdiniz. Göreviniz nedeniyle, sahte bir kimlik edinebilme konusunda, her türlü kolaylığın önünüze serili olduğunu hatırlatmama’ gerek yok. Sizin Almanya’dan daha önce öldürdüğünüz Samuel Hintzinger adlı bir Yahudi’nin kimliğiyle kaçtığınızı sanıyoruz. Malko yatağın kenarına oturmuştu. Yabancının nefes almak için duraklamasını fırsat bildi. — Bütün bu cinayetleri işleyen Rudi Guern adında biri olduğu kesin, fakat aradığınız ben değilim. Zaten ben Amerikan Haberalma Örgütü’nde çalışıyorum, dedi karşısındakini ikna etmeye çalışarak. Siz de bir kuruluşa bağlıysanız, kolaylıkla bu konuda bilgi edinebilirsiniz… Yabancının yüzünde bir gülümseme belirdi. — Bunları biliyorum Herr Guern. Çok güçlüsünüz. Fakat Bonn’daki hükümetin haberalma teşkilatı da eski Nazilerle dolu… — Haydi artık… 12 —Rudi Guern olmadığınızı ispat etmekte güçlük çekeceksiniz, dedi yabancı üzgün bir sesle.

Çok kesin delillerim var. — Delil mi? Ne deliliniz olabilir? Tabancanın namlusu, suçlayan bir parmak gibi, Malko’nun göğsüne doğru kalktı. — Siz! Birden Malko her yanından buz gibi bir terin boşaldığını hissetti. Hiç kuşkusuz bir delinin eline düşmüştü. — Kalkın ve gömleğinizi çıkartın, dedi yabancı. Sonra da beni takip edin. — Ne yapmak istiyorsunuz? — Fazla uzağa gitmeyeceğiz. Malko söyleneni yaptı. Bir yandan da ani hareketlerde bulunmamaya dikkat ediyordu. Adam ona banyoyu işaret etti. Dairenin içini iyi biliyormuş gibi bir hali vardı. — İçeri girin ve ışığı yakın. Malko ikinci bir şok daha geçirdi. Banyo bomboştu. Sabrina’nın tek bir eşyası bile kalmamıştı.

Aynanın önünde durdu. Görünüşü berbattı. Saçları karışmış, yarasından akan kanla birbirine yapışmıştı. Sol gözünün üzerinde kocaman bir şişlik vardı. Yabancı da arkasından gelmişti: — Kolunuzu kaldırın ve sol koltuk altınıza bakın. Malko baktı ve bakar bakmaz da bunun ancak korkunç bir kâbus olabileceğini düşündü. Mavi mürekkeple yapılan dövme, altı sayıyı ve iki harfi açık açık gösteriyordu. SS-308625 ve A harfi. Bütün SS’ler bu dövmeyi taşırlardı, hatta 13 Heinrich Himmler bile. Malko mürekkepi ovaladı, fakat bir sonuç alamadı. Bunun bir dövme olduğu kesindi. Ya delirmişti, ya da biri geceleyin bu dövmeyi yapmıştı. Peki o “biri” kimdi? Dairede Sabrina’dan başka hiç kimse yoktu. Kolunu indirip, yabancıya döndü. — Bu dövmeyi ilk defa görüyorum, dedi.

Hiç anlamıyorum. Dün koltuk altımda böyle Tbir şey olmadığına yemin edebilirim. — İnandırmakta güçlük çekersiniz Herr Guern. Zaten aleyhinize olan tek delil bu değil. Gelin. Malko titreyerek odaya döndü ve gömleğini giydi. Yabancı sandalyesinin yanındaki siyah evrak çantasını alıp, Malko’ya uzattı. — Bakın. Malko çantayı aldı. İçinden bir demet kâğıt ve büyük bir fotoğraf çıkardı. İçin için erimeye başlamıştı. Fotoğrafta siyah SS üniformalı, gözlüklü, gülümseyen adamın elindeki makineli, üniformalı, içi ceset dolu bir hendeğin kenarına çömeltilmiş mahkûmun üzerine yöneltilmişti. Öbür SS subayı toplama kampına atılmış bir grubun üzerine kurşun yağdırıyordu. Makineliyi tutan SS’in yüzü tıpkı Malko’ya benziyordu. Yirmi yıl önce, yüzünde daha az kırışık varken o da böyle görünüyordu.

Kasket saçların görünmesini engelliyordu. Siyah-beyaz fotoğrafın kalitesi oldukça düşüktü, fakat yine de yüzler rahatlıkla seçilebilîyordu. Malko düşünebilme yeteneğini kaybettiğini hissetti. Fotoğrafta başka hiçbir özellik göze çarpmıyordu. 14 — Bunu bulmak için çok uğraştık, dedi yabancı yumuşak bir sesle. O yıllarda arkadaşlarınızdan biri tarafından çekilmiş. Sonra vicdan azabına dayanamayarak, suçlunun yakalanabilmesi için bize verdi. Malko fotoğrafı yatağın üzerine attı: — Bu fotoğrafın hiçbir anlamı yok. Bu çok bilinen bir hile. Ben hiçbir olaya karışmadım ve hiçbir zaman da SS olmadım. — Fakat kendinizi tanıyorsunuz, değil mi? diye sordu alaylı bir sesle Resimdeki siz değil misiniz? Malko artık ne düşüneceğini bilmiyordu. Bu fotoğraf olağanüstüydü. Hiç kimse onu tanımakta bir an bile tereddüt etmezdi. Bir insan bir başkasına bu denli benzeyemezdi. — Belki bana benzeyen bir başkası, diye cevap verdi.

Fakat size yemin ederim ki, ben değilim. Öteki başını salladı: — Herr Guern, o halde diğer belgelere bakınBelki o zaman bu aptalca savunmanızdan vazgeçersiniz ve mantıklı bir konuşma yapabiliriz. Malko daktiloyla, Almanca yazılmış bir tomar kâğıt çıkardı ve okumaya başladı. İlk belge, Tel-Aviv’de mücevher alıp satan Simon Goldberg imzasını taşıyordu. İmza sahibi Rudi Guern adını çok duymuştu. Katilin bir an evvel yakalanmasını istiyordu. Ailesinin altmış yedi üyesi Nazi toplama kamplarında hayatlarını yitirmişlerdi. Malko iki kağıda daha şöyle bir bakmakla yetindi. Hepsi birbirine benziyordu. Sadece Eliahu Kohn imzalı kâğıtta bir fark vardı. 15 Adam fotoğrafta gösterilen idam sırasında orada olduğuna yemin ediyor ve şöyle devam ediyordu: ”Guern’in yüzündeki canice ifadeyi hiç unutamayacağım. Kurbanlarına son dualarını etmeleri için bile izin vermemişti. Tanrı onun cezasını versin!” Üçüncü yazılı ifade kağıdı, Saloman Wolff tarafından imzalanmıştı ve aynı şeyleri anlatıyordu. Üç adam da Rudi Guern’in devamlı gözlük taktığını öne sürüyordu. — Hâlâ, bunların yalan olduğunu mu söylüyorsunuz? dedi yabancı.

İsrail’e giderseniz, bu adamların gerçekten yaşadıklarını ve sizi tanıdıklarını görebilirsiniz. Fakat sîzin durumunuzda bu biraz tehlikeli olur, değil mi? Bu üç adam Treblinka’dan sağ kurtulmayı başaran kırk kişiden üçü. Üçü de sizi tanıdılar ve aleyhinizde tanıklık yapmaya hazırlar. Buna ne diyorsunuz, Herr Guern? — Benim Rudi Guern olmadığımı, diye cevap verdi Malko. Topladığınız bütün bu delillere rağmen, nasıl bir düzenin kurbanı olduğumu bilmiyorum. Fakat size kolayca Prens Malko Linge olduğumu ve hiçbir zaman SS’lere katılmadığımı kanıtlayabilirim. Bu defa Rudi denilen bu adama ait özel bir dosya olmalı. — SS arşivlerinin 1945’te kaybolduğunu bilmeyen tek kişisiniz. Alman memurların çoğu da, savaş suçlularının ortaya çıkmaması için uğraşıyor. Doğrusu onca dosyanın nasıl yok edildiği insanı şaşırtıyor. Hayır, Herr Guern, bu fotoğrafın sizi teşhis etmeye yarayan tek belge olduğunu söylemekten gurur duyuyorum. Malko biraz zaman kazanmaya karar verdi. Karşısındaki adam onu öldürmek istemiyordu. Kişiliği hakkında bir şeyler daha öğrenirse, işlerin yolunda gideceği kesindi. Şu anda berbat bir durumda olduğu bir gerçekti.

Adam düşüncelerini sezmiş gibiydi

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir