Glenn Meade – Seytanin Muridi

Böylesine soğuk bir gece, böylesine beyaz bir kış, böylesine dondurucu bir ölüm olamaz. GreensviUe Cezaevi’nin dışındaki, dolmak üzere olan park yerine arabamı bıraktığımda kar yağıyordu. Arabadan dışarıya adımımı atar atmaz, ocak ayının buz gibi havası akciğerlerimi ateş gibi yaktı. Sekiz yaşındaki Bronco marka arabamın kapısını kilitleyip hapishanenin girişine doğru yürüdüm. Lapa lapa yağan kar, haber kanallarından gelen çekim ekiplerinin üstlerinde dans ediyordu, televizyoncuların araçları ve uydu çanak antenleri buz kristalleriyle donmuştu. Ayaklarını sertleşmiş kaıın üstünde çatır çutur sesler çıkarıyordu, ne üstümdeki yün manto ne de kaşkolüm insanın kemiğine işleyen soğuktan beni korumaya yetiyordu. Ayaklarımda eski deri çizmeler vardı, mantom açık bej rengiydi, yani ölüm karası değildi. Bir idama tanıklık etmek üzere burada olsam da biraz sonra bir insan ölecek diye ağıtlar yakmıyordum; bu ölümü kutluyordum. Bir katil birazdan zehiıii bir iğneyle ölecek ve ben, infazı sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü bu adam öyle sıradan bir katil değildi. Bir televizyon muhabiri beni tanıdı, seslendi, “Kate, Kanal Beş izleyicilerine söylemek istediğin herhangi bir şey var mı?” Soruyu duymazlıktan gelip yürüdüm. “Bayan Moran, birkaç kelime sadece. Lütfen. Constantine Gamal birazdan idam edilecek, Tanrı aşkına!” Gazete muhabirleri ilgimi çekebilmek için ellerini kollarını salladılar, ama ben medyayı görmezden geldim ve projektörlerle ışıklandırılan girişe vardım. Birkaç cezaevi görevlisi kapının yanında duruyordu, kaşkollar takmışlar ve askeri paltolar giymişlerdi, havanın soğukluğundan ağızlarından buharlar çıkıyordu.


Görevlilerden biri kapıyı açtı, cezaevi kabul salonunun sıcak havası yüzüme çarpıncaya kadar bana eşlik etti. Sıra sıra plastik iskemleler ziyaretçileri bekliyordu, bir köşede ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html 12 de çikolata ve meşrubat makineleri duruyordu. Salonun ucundaki hapishanenin iç kısmına girilen metal detektörlü kapıyı ve kapınm yanındaki masayı gördüm. Masada bir görevli oturuyordu, masanın önüne geldim, kimliğimi gösterdim ve cezaevi müdürü Lucius B. Clay’in bir tebligatını imzaladım. Onu telefonla özel olarak aramış bu gece burada tanık olarak bulunma izni talep etmiştim. “Sayın Bayan Moran, îş bu belgeyle 13 ocak, cuma günü saat 21.00’de gerçekleştirilecek olan Constantine Ganıal’ın idamının infazına tanıklık etmenize izin verildiği teyit edilir.” Belgenin altında da, “Şeytanın piçinin çığlıklar atarak cehenneme gitmesine tanıklık ederken meşrubat ikram edilecektir” diye yazsın istesem de böyle bir şey yazmıyordu tabii ki.

Fakat yine de idam tanıkları arasında nasıl olsa birkaç kişi çıkıp Constantine Gamal’ın idamım bir kara mizah olarak nitelendirir diye geçirdim içimden. Cezaevi görevlisi belgelerimi gözden geçirdi, ardından da yüzümü inceledi; belgelerimin hepsi sahte olabilirmiş gibi bir tavrı vardı, hatta ne FBI belgelerimi önemsedi ne de cezaevi müdürünün bana göndermiş olduğu davetiyeyi ciddiye aldığım belli etti. Cezaevi görevlisi yüzüme bakıp “Uzman Ajan Katherine Moran mı?” dedi. Aslında cezaevi görevlisine, hayır ben burada federal hükümet görevlisi bir ajan olarak değil, Kate Moran adında sade bir vatandaş olarak bulunuyorum, demek geçti içimden, ama işi fazla uzatmak istemedim; görevliye, “Evet, benim” dedim. “Diğer tanıklar L Ünitesi’ndeki infaz odasına cezaevi minibüsleriyle gönderildiler.” “Richmond’a gelene kadar trafik çok yoğundu, o yüzden geç kaldım.” “Tabii, anlıyorum, kar yüzünden bu gece herkes geç kaldı. Merak etmeyin, ben sizi götürecek bir minibüs bulacağım. Ama önce izin verirseniz cezaevi müdürünü arayıp sizin burada olduğunuzu söylemem gerekiyor Han’fendi.” Görevli, belgelerimi bana geri verdi, kısa bir telefon görüşmesinden sonra telefonu kapattı. “Hepimiz hazırız. Cezaevi müdürü yola çıktı ve birazdan bir minibüs gelip sizi alacak. En fazla beş dakika sürer.” “Teşekkür ederim.” Tanrım, hep bu anı bekleyip durdum.

Constantine Gamal cehennem fırınında pişirilecek ve ben de bu alayı maç seyreder gibi tribünden seyredeceğim. Kafamı geriye doğru çevirdim, pencereden dışarıya, haber kanallarının buz tutmuş park yerindeki ekiplerine baktım. Muhabirler, kameramanlar, teknik görevliler kahvelerini yudumluyorlar, ısınmak için ayaklarını yerlere vururken ağızlarından da buharlar çıkarıyorlardı. Karlı kış manzarası park yerini aydınlatan ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html güçlü ışıkların altında göz kamaştırıcı bir beyazlıkta parıldıyordu. İşte tam o sırada bu geceyle ilgili tuhaf bir durum olduğunu fark ettim. Radarlarımın algılayabileceği ola- 13 ğanüstülükte bir şeydi bu, ama birtakım nedenlerden ötürü (belki geç kaldığım için, belki de diken üstünde olduğum için) algılayamamıştını. infaza kırk beş dakika kalmış olmasına rağmen cezaevi dışında, tek bir idam cezası karşıtı görülmüyordu. Bir tekinin bile olmaması olağanüstü bir şeydi. Genellikle protestocu gruplar olurdu; büyük bir çoğunluğu iyi niyetli kişilerdi; bazıları mum yakarak idamı protesto ederlerdi: CİNAYETLERİ DURDURUN ve İDAM AHLAK DIŞIDIR gibi sloganların yazılı olduğu pankartlar taşırlar, dualar edip ilahiler söylerlerdi.

Ama ocak aymm bu buz gibi gecesinde hiçbiri yoktu. Doğrusunu söylemek gerekirse, idam cezası karşıtları arasından bir kişi bile çıksaydı da Constantine Gamal’ın birazdan gerçekleşecek olan infazını bir trajedi olarak görseydi şaşardım, idam cezası karşıtları arasından bile bu adamın damarlarına zehir akıtmaya gönüllü birilerinin çıkacağından emindim. Ama bu idam öyle sıradan bir idam değil. Ayrıca birazdan idamı infaz edilecek olan adam da sıradan biri hiç değil. Aslında, bu katili tanımlayabilecek en güzel ismi Washington ‘lu bir gazeteci koydu: Şeytanın Müridi. Onu Arizona’da bundan bir yıl önce yakaladığım gün, hayatım boyunca hiç unutamayacağım bir dönüm noktası oldu. Gerçekte, o gün iki çok önemli şey meydana gelmişti, ilki, kafama kurşun sıkıp intihar etmek isteyişimdi. 2 Arizona Saat gecenin ikisi, hava alışılmadık derecede soğuk ve rüzgârlı, Se-dona’nın bir uçundayım, beylik otomatik silahım kafama dayalı, üzerinde kara kara yağmur bulutlarının gezindiği uzaklardaki çöle bakıyordum. Yağmur kaldığım Comfort Inn Moteli’nin »lamını dövüyordu. Yorgunluktan bütün kemiklerim sızlıyordu ve uykusuzluktan şişmiş gözlerim bulanık görüyordu. Penceremin ötesindeki sıcaktan kavrulmuş doğa manzarası, insanda sanki dünyanın sonunun geldiği duygusunu uyandıran, ufuk çizgisinde şimşeklerin çaktığı, bardaktan boşanırcasına yağmurların yağdığı Arizona fırtınalarından biriyle dövülüyordu. Dünyam duygudan yoksundu, yıkılmak üzereydi, her şey ters gitmişti. Glock marka tabancamı yanağıma dayadım, soğuk demiri yumuşak tenimin üstünde hissettim. Bu bana David’in parmaklarının tenimde dolaşmasını anımsattı. Tanrım.

Bana bunu neden çektiriyorsun? Onsuz zaten çok kötü bir yıl geçti ve bu acının bir sonu yok. Ne olursun Tanrım, buna bir son ver artık. ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html Silahı yeniden şakağıma kaldırırken gözlerimin yaşlarla dolduğunu fark ettim. Düzensiz bir uyku uyumuştum ve on dakika önce de bana çok yabancı gelen şiddetli, başa çıkılması güç bir çaresizliğin pençesinde uyanmıştım. Dört yıl boyunca ölesiye çalışmak bana acılardan ve sinir bozukluklarından başka bir şey vermemişti. Kafamın içindeki bir ses bana buna bir son vermemi, David ile Megan’a, yani hayatta en çok sevmiş olduğum iki insanın arasına katılmamı söylemişti, ama yine başka bir ses de, David ile Megan’ın katillerini yakalamak gibi bir borcun var senin, demişti. Boşandığım eşim Paul benim genellikle sert biri olduğumu, ama kırk yılın başında da olsa bazen yumuşadığımı söylerdi. İşte o sırada da yumuşadığımı hissetmiştim. Ama bu durum hiç de bana göre değildi.

Yatak odamın kapısının ansızın yumruklanmasıyla yerimden sıçradım, az kalsın tetiği çekecektim. 15 “Kini o?” diye seslendim ve Glock marka otomatik silahımı komodinin üzerine bıraktım. “Kate, ben Lou.” Tanıdık birinin sesini işitmek beni rahatlatmıştı; gözlerimi sildim, yataktan kalkıp kapıyı açtım. Lou Raines karşımda duruyordu, güneşten teni biraz yanmış gibiydi, ama yorgun görünüyordu, gömleği ve kravatı biraz perişanlaşmıştı. Huysuz Lou, yani benim patron, ağzına geleni söyleyen, iğneleyici konuşan bir adamdı. O, yirmi beş yıllık hizmeti cüzdanında taşıyan, derisi bir jokeyin kıçı kadar sertleşmiş. Washington DC yönetim bürosunda görevli müfettiş ajandı. Ama FBI’ya katıldığım günden beri bana karşı bir baba gibiydi, ben de onu her zaman sevmiştim. Hatta onunla hep aynı şeyleri hissettiğimizi bile düşünürdüm. “Şu yağmura bak, amma da kasvetli yağıyor, değii mi miço? Hey, öyle paldır küldür içeriye girdiğim için kusuruma bakma Şaşırmış gibisin.” Lou’ya oturması için yer gösterdim. David’in ağabeyi Patrick’in bir yelkenli yatı vardı, bir gün David’le birlikte Lou’yu bu yatla gezintiye davet etmiştik, işte o günden beri bana ne zaman takılsa hep “miço” derdi. “Ben de seni Mag’larla Hawaü’de üç haftalık tatildesin sanıyordum.” Lou ceketindeki yağmur sularım silkeledi, homurdanarak kapıyı kapattı.

“Biz dün sabah döndük” dedi. “Karım, baş başa tatilimize bir gün daha devam edersek, birimizin cinayetle yargılanacağına karar verdi, ben de madem öyle, o zaman gidip soruşturma ne durumda bakayım dedim. Bürodan da senin burada olduğunu öğrendim.” “Buraya ne zaman geldin?” “Dün gece Phoenix’e vardım, son dakikada uçakta yer bulabildim ve bir araba ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html kiralayıp buraya geldim. Dayak yemiş gibi bir halin var. Seni uyandırdım mı?” Lou’nun hiç de canı sıkıldığı için kalkıp da buralara kadar gelmiş gibi bir hali yoktu, bu yüzden de gardımı almaya karar verdim. “Biraz dinleniyordum” dedim. “Sen de iyisindir umarım.” Odanın içini gözden geçirdi, komodinin üzerinde duran kahve fincanım ile Glock’uma, kırışıklığından, açılmadan Üzerinde yatıldığı anlaşılan yatak örtülerine öylesine bir baktı.

“İçimden sana, en son ne zaman şöyle güzel bir uyku çektin, diye sormak geliyor.” Bir haftadan beri geceleri üç saatten fazla uyku uyuyamamıştım. “Durup dinlenmeden işi bitirmeye çalışırsan ne hale geleceğini biliyorsun.” Lou’nun kaşları çatıldı. “Beş yıldan beri bu işi bir an önce bitirmeyi umut edip duruyoruz. Benim yokluğum sırasında bir şeyler oklu gibi geliyor bana. Anlatmak ister misin?” “Katilimizle ilgili teorimizi hatırladın mı?” Lou ıslak ceketini çıkardı, bir iskemlenin arkasına astı ve eliyle kel kafasını kaşıdı. “Bir sürü farklı teorimiz vardı Kate. Hangisi olduğunu hatırlatsana bana.” 16 Lou’nun oraya gelmesi öfkemi de yatıştırmıştı, yatağın üzerine oturdum. “Şu ana kadar Mürit’le ilişkilendirdiğimiz yirmi sekiz maktulün tamamı ikişer ikişer öldürüldü, cesetleri de yakıldı. Bunlar çoğunlukla ya baba kızdilar ya da aralarındaki yaş farkı nedeniyle, yaşlı adam olanı baba ve genç bayan olanını da kızı olarak kabul ettik; sadece üç vakada, öldürülen ikililerden genç olanı buluğ çağındaki erkeklerdi. Çoğunluğu Amerika’da öldürülse de ikişerli maktullerden onu yurtdışındaki şehirlerde öldürüldüler. Bu şehirler Paris, Londra, Roma, Viyana ve İstanbul’du. İşte bu yüzden de başlarda katilimizin ya bir uçak pilotu ya uluslararası bü işadamı ya da üst düzey holding yöneticisi olduğunu düşünmüştük.

Ya da kurbanlarını öldürmeden önce benzodiazepinle uyuşturduğuna göre tıp ya da veterinerlik eğitimi almış biri olabileceğini düşünmüştük.” Lou başını “evet, öyle” anlamında salladı. “O zamanlar bu bize makul bir değerlendirme olarak gelmişti; çünkü tamamen yanmamış bazı kurbanların cesetlerinde bu ilacın izine rastlamıştık. Bu da bizi çıkmaza sokmaktan başka bir işe yaramadı Kate. Ancak, her cinayetini bir öncekinden daha profesyonel bir çabayla ve cinayetlerini en mükemmele ulaşmaya çabalayarak ya da dengesiz beyninin kusursuz olarak nitelediği biçimde işlemesi seri katil mantığına uygundu. Sen ne diyorsun bakalım?” “Elimizde yeni ipuçları olmadığını görünce ben de geriye doğru gitmeye karar verdim. Her şeyi bir başka açıdan yeniden ele alacağız.” ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html “Ne açısı bu?” diye sordu Lou. “Mürit’in cinayetleri hep aşağı yukarı altı ay aralıklarla meydana geldi, en fazla bir aylık bir oynama olmuştur, işte bu yüzden ben de önümüzdeki bir iki ay içerisinde bir dizi yeni cinayet meydana geleceğini tahmin ediyorum.

Senin izne gitmenden hemen sonra, bir buçuk ay içerisinde ülkede yapılacak olan her uluslararası konferansı gözlemlemeye karar verdim. Toplam sayı elli iki. Araştırma birimini beş ekibe böldüm ve bu konferansların hepsini izlemeye başladık. Sadece bu hafta içinde, sekizinci kongreyi gözlemledik.” Lou bir kaşını kaldırdı. “Bir sürü iş yani” dedi. “Sedona’daki ne toplantısı peki?” “Sheraton’da otuz ülkeden yüz yirmi delegenin katılımıyla akıl ve. ruh sağlığı uzmanları için bir sempozyum düzenleniyor.” Lou, “Peki o zaman strateji nedir?” dedi. “Şöyle başlayalım, Mürit’in kurbanlarının öldürülüp parçalandıkları yerlerin büyük bir çoğunluğu uzak, sapa yerlerdeki yer altı mahalleri, genellikle de mağaralar ya da tüneller, terk edilmiş maden kuyuları, yeraltı metro istasyonları, mahzenler, gözden ırak, kapalı ve karanlık neresi varsa orası. Kurbanların cesetlerini tüyler ürpertici törenlerle yakıyor, iki maktulün arasına, siyaha boyalı ahşaptan küçük bir Isa’lı haç bırakıyor. Cesetler olaydan epey bir süre geçinceye kadar bulunamıyorlar, bulunamadığı süre zarfında da katilin kullandığı ulaşım aracının geride bıraktığı izler çeşitli etkenlerden ötürü silinmiş oluyor. Bulduğu- 17 muz iki adet belli belirsiz araba tekerleği izi de cinayet mahallerinde yağan sağanak yağmurdan ötürü hiçbir işimize yaramadı. Ayrıca, Isa’lı haçları bulduğumuz mahallerde, geride hiçbir iz bırakılmamıştı.” Lou kafasını “evet” anlamında salladı.

“Isa’lı haçların ne anlama geldiği konusunda geçerli bir neden bulamadık, tek düşündüğümüz şey bunun dini bir gerekçesi olabileceği. Şimdi bana araba kiralayan delegeler üstünde yoğunlaştığınızı falan söylemeyeceksindir herhalde? Bir de hani dini konularda geçmişi falan olanlarla ilgilenmemişsinizdir umarım. Eski rahiplerle ya da halen görevlerini sürdürenlerle ya da pastörlerle demek istiyorum.” Başımı “hayır” anlamında salladım. “Dini geçmişlere girebilmek için daha fazla zamana gereksinimimiz var Lou. Armut piş ağzıma düş olmadığı, zanlı karşımıza rahip yakalığıyla çıkmadığı sürece bu konuyu bir tarafa bırakmalıyız. Ama arabalar konusunda haklısın. Delegelerden yirmi dördü araba tuttu. Üç delegeyi kadın oldukları için saymadık çünkü profil uzmanlarımız aradığımız kişinin bir erkek olması gerektiğini söylüyor, bir de bir üçüncü kişiyi yaş profilinin dışında olduğu için listeden çıkardık.” Lou kafasını salladı. “Tamam. Konuya gelelim.” ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.

html ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html “Katilin yirmi beş ile kırk yaşları arasında bir Amerikan vatandaşı olduğunu düşünüyoruz, çünkü cinayetlerin büyük bir çoğunluğu Amerika’da işlendi, bu niteliklerde araba kiralayanlar arasında dört kişi bulundu. Ben bu dört kişiden seçtikleri araba tipine göre eksiltme yaptım, iki kişi üstü açık spor araba kiraladı, bu tür arabalarda ceset taşıyacak genişlikte bagaj bulunmuyor, ayrıca bu tür arabalar çok lüks görünümlü arabalar oldukları için dikkat çekiyorlar, bu yüzden de birilerini kaçırmaya uygun arabalar değil, işte geriye gözümüzü üzerinden ayırmamamız gereken iki delege kaldı. Bu arada bir ikinci ekibim de Chicago’daki Hilton’da bu gece yapılacak olan dişçi kongresinin katı-lımcılarıyla ilgili inceleme yürütüyor.” Lou’nun dudaklarında bir gülümseme belirdi, bir kaşını kaldırdı. “Bütün bu emeklerin harcamalarının faturasını görünce patronun atacağı bokları temizlerken epey ter dökecek olsam da çalışmandan etkilendim. Çok çalışmışsın.” “Ben bir de orman bekçilerinin uyarılmalarının iyi olacağını düşündüm, özellikle de Sedona bölgesinde, mağarası olan doğal koruma alanlarında çalışanların, çünkü bunlar katilimizin işine yarayabilecek türden yerleri oluşturuyor. Orman bekçilerine önümüzdeki birkaç gün boyunca gözlemlerinde biraz daha dikkatli olmalarını, karşılarına çıkan biri en ufak bir şüphe çektiğinde hemen bizimle temasa geçmelerini ya da polisi çağırmalarını söyledim. Onlar da en ufak bir şüphede bizi bilgilendireceklerine söz verdiler.” “Güzel bir çalışma yapmışsın. Peki Vance Stone nerede? 0 da bu işte mi?” 18 “Hayır, o birkaç günlüğüne izinli.” Lou kaşlarını çattı.

“Onu da çağırmayı düşünmedin mi? Stone bence çok iyi bir uzmandır Kate.” Vance Stone çalışma arkadaşlarımdan biriydi, ama aramızda birtakım meseleler vardı. “Tabii ki öyle, ama aramızın nasıl olduğunu da biliyorsun, kedi köpek gibi kavga edip duruyoruz. Bu yüzden de yapılacak en iyi işin birbirimize ayak bağı olmamamız olduğunu düşündüm.” Lou kafasını iki yana salladı. “Seninle hemfikir değilim. Peki senin şu izlemeye aldığın iki adam kim?” “İşte beni heyecanlandıran da bu nokta Bunlardan biri şarap rengi bir Toyota Camry kiraladı, diğeri de açık mavi bir Ford Taurus. Aralarında görünüşü beni daha çok heyecanlandıran Taurus’u kiralayan.” “Neden seni heyecanlandırdı ki?” “Çünkü bu arabayı kiralayan Constantine Gamal adında bir psikiyatrisi. Ermeni asıllı bir göçmen, bu ülkeye on beş yıl önce öğrenci olarak gelmiş ve burada kalmaya karar vermiş. Soyadı aslında Gamalyan ama kısaltmış, ayrıca vatandaşlık başvurusunda çocukluğunu İstanbul’da geçirdiğini söylüyor. Bakın işte, bana ABC Amber LIT Converter http://www.processtext.com/abclit.html ABC Amber LIT Converter http://www.

processtext.com/abclit.html fakslanan bilgi burada.” Dosyamdan başvurunun bir kopyasını çıkarıp Lou’ya verdim, Lou da eline alıp kâğıdı inceledi, kafasını kaldırıp bana baktı. “Bence ihtimal dahilinde. Baksana. Adam psikiyatrist olduğuna göre kendini kaptırıp acımasız bir katile dönüşmüş olabilir. Bu benim de aklıma yattı. Bana şundan biraz daha bahsetsene.” “Burada görmezden gelinmeyecek kadar önemli bir tesadüf söz konusu. Mürit’in cinayetlerinden ikisi Virgi-nia’da işlendi, bir de İstanbul’da. Gamal’ın bu her iki bölgeyle de bağlantısı var.” Lou’nun gözlerinde şimşekler çaktı. “Peki Virginia’yla bağlantısı ne?”

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir