Gottlob Frege – Aritmetiğin Temelleri

Frege, 1897’de yazmış olduğu, ama ancak ölümünden sonra yayımlanmış olan Mantık’ta şunları yazıyor: “Mantığa atfettiğimiz görev, konusu ne olursa olsun tüm düşünme faaliyetlerinde en yüksek genellikte neyin sağlandığını söyleyebilmesidir. Düşünmemizin ve bir şeyi doğru kabul etmenin kurallarının doğruluğun yasalarıyla belirlenmiş olduğunu varsaymak zorundayız. Kurallar, yasalarla birlikte verilmiş olmaktadır. Dolayısıyla diyebiliriz ki: Mantık, doğruluğun en genel yasalarının bilimidir.”1 Yine ölümünden sonra yayımlanmış olan başka bir yazısında: “. mantık yasaları, ‘doğru’ sözcüğünün içeriğinin açığa çıkmasından başka bir şey değildir. Her kim ki bu sözcüğün anlamını kavrayamaz,… mantığın görevinin ne olduğu konusunda açık bir fikre sahip olamaz.”2 Frege için mantık, doğruluğun ne olduğunun açığa çıkması ve doğruluğun yasaları aracılığıyla hakikatin örtüsünün açılmasıdır ki, aslında bu son ifade kendisinden önceki pek çok düşünüre atfen de kullanılabilir. Frege’yi kendisinden önceki düşünürlerden ayırt eden, mantığa, mantıkla doğal dilin ilişkisine olan farklı yaklaşımıdır; ve bu yaklaşım, mantıkta bir devrime karşılık gelecek ve Frege’yi modern simgesel mantığın kurucu babası yapacaktır. Frege, mantığı, doğal dilin örgüsünün içinde ve onun zemininde aramış, doğal dili bir yandan mümkün kılan, ama bir yandan da doğal dilin kendisinin üstünü ört1 Frege, Posthumous VVritings. Çev. P. Long ve R.


VVhite, s. 129, Blackwell 1979 (Nachgelassene Schriften, [NS] s. 139); bundan sonra PW / NS. 2 PW s. 3/NS s. 3. tüğü bu yapıyı, hem doğal dilden hareket ederek, hem de doğal dili çözümleyerek yapmıştır. Buradaki yeni soru, doğal dilin ‘ne’ aracılığıyla çözümleneceğidir; yani doğal dili, hem onun sınırları içinde kalarak, ama bir yandan da onu ‘aşarak’ inceleyebilmek nasıl mümkün olacaktır. Frege’nin modern mantığm kurucu metni olan Begriffsschrift’le başlayarak yapmaya çalışacağı ve bu yolla yeni bir ‘hakikat’ anlayışına doğru evrilecek bir felsefe anlayışının ortaya çıkmasını sağlayacak temel sorunsal budur. John Rawls ünlü Bir Adalet Kuramı kitabına: “Tıpkı hakikatin düşünce sistemlerinin ilk erdemi olması gibi, adalet de toplumsal kurumların ilk erdemidir”3 sözleriyle başlıyor. Felsefi düşünmenin de (Rawls’m sözleriyle) ilk erdem olarak yöneldiği hakikatin dayanağını veya mekânını ayırt etmek, Batı Felsefesi geleneği içinde tüm düşünce tarihinin çok genel bir görünümünü vermeye de olanak verebilir: Hakikatin dayanağının aşkın (transcendent) ve insan akima ‘dışsal bir mekânda’ olduğu tasavvur edilen dönem, felsefi düşünmenin Platon’dan Kant’a kadar olan dönemine; hakikatin dayanağının özne ve öznenin aklı düzleminde olması Kant’m Transandantal Felsefesiyle başlayan döneme; bu dayanağın dil düzlemi olması veya dilin sınırları içinde olması ise “dile dönüş” (linguistic turn) adı verilen döneme karşılık geldiği [çok genel ve kaba bir şemalaştırma olarak gözükse de] ifade edilebilir. “Dile dönüş”, kabaca, dil ortamının hakikatle düşünme arasında sadece saydam bir aracı ortam olmadığını, bizzat bu ortamın felsefe meseleleri adı verilen meselelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir zemin olduğunu, bu zeminin bizzat kendisinin yapısı anlaşılmadan felsefe meselelerinin asli doğalarının da anlaşılmayacağını ileri süren anlayıştır. Felsefe meselelerinin anlaşılmasında dilsel çözümlemenin rolünü öne çıkaran ve dilsel çözümlemenin felsefi bir yönteme dönüşmesinde en etkili olmuş ilk kaynak metinler arasmda Russell’m “On Denoting”i ve Wittgenstein’ın “Tractatus Logico-Philosophicus”u sayılabilir. VVittgenstein, Tractatus’un önsözünde şunları söylüyor: Felsefe sorunlarının soru olarak ortaya çıkmaları, dilimizin manüğınm yanlış anlaşılmasına bağlıdır” 4 3 John Rawls, A Theory of ]ustice, Harvard University Press, 2003, s. 3. 4 Ludwig VVittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, BFS. İst.

1985, çev. Oruç Aruoba. İleride söz edeceğiz, Kant’ta, geleneksel felsefe ve metafizik anlayışının kökten bir eleştiriye tâbi tutularak, metafiziğin sağlam bir (transandantal) bilim olarak kurulması tasarısında dikkatlerin duyusallığm ve düşünmenin asli özelliklerinin (yani transandantal yetilerin ve onların transandantal form ve kavramlarının) belirlenmesi olarak ortaya çıkan felsefi tavır, VVittgenstein’da dil ve dilin mantığı üzerinden yapılan bir inceleme olarak karşımıza çıkmaktadır. VVittgenstein, Defterler’de “Çalışmam, mantığın temellerinden dünyanın doğasına doğru genişledi,”5 Tractatus’ta “Mantık dünyaya nüfuz eder; dünyanın sınırları onun da sınırlarıdır”6 diye yazarken, Kant’m Transandantal Felsefesiyle başlayan, Frege ile dilin mantıksal derin yapısının araştırılmasına evrilen yaklaşımın, kendisinde nasıl yeni bir felsefe anlayışına (Kant’m amaçladığından önemli bir sapma gösterse de) dönüştüğünü ifade etmektedir.7 Bu anlayışı özetle ifade edelim: Dilimizin mantıksal bir yapısı var. Ve bu yapı, dünya hakkında bir bildirimde bulunduğumuzda kendi yapısını dünyaya dayatır ve biz dünyayı ancak bu dayatma üzerinden bilebiliriz. Öyleyse, dünya hakkındaki bilgimize dair olan her şey, zorunlu olarak dilin kendi mantığından gelen öğeleri de içinde taşır. Yani dünya hakkında kendinde bir gerçekliği değil, dilin kendi mantığının dünyaya yüklediği öğelerle ortaya çıkan bir gerçekliği bilebiliriz. Felsefe meseleleri olarak ortaya çıkanların bir kısmı, dilin kendi mantığında ve yapısında içerilmesinden dolayı dünyaya yüklenen özelliklerin, aslında gerçekliğin kendi içindeki özellikleri, durumları, halleri olduğu sanısına kapılmaktan kaynaklanmaktadır. Böylelikle sorun, zaten onlar olmadan dünyayı bilemeyeceğimiz yapıları, dünyanın veya gerçekliğin kendisine 5 VVittgenstein, Notebooks, 1914-1916, çev. G.E.M. Anscombe, Un. of Chicago Pr.

1979. 6 5.61. 7 “Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır. Felsefe bir öğreti değil, bir etkinliktir. Felsefe yapıtı özünde açımlamalardan oluşur. Felsefenin sonucu ‘felsefi tümceler’ değil, tümcelerin açık hale gelmesidir. Felsefe, başka türlü sanki bulanık ve kaypak olan düşünceleri açık kılmalı, keskin olarak sınırlamalıdır.” Ludwig VVittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, 4.112. BFS. İst. 1985, çev. Oruç Aruoba. ait yapılar olarak kabul ederek araştırmaya, anlamaya ve bilmeye çalışmaktan kaynaklanmaktadır.

Dolayısıyla dilin yapısının ve onun zeminindeki dilin derin mantıksal yapısına ilişkin bir inceleme, aslında felsefi mesele olarak düşünülenlerin de asli doğalarının anlaşılmasını sağlayacaktır. Büyük ölçüde Tractatus’un aracılığıyla yayılma olanağı bulan ve Mantıkçı Pozitivizmin ve Analitik Felsefenin kurulma zeminini sağlayan bu anlayışta felsefe, yukarıda alıntıladığımız gibi, bir öğreti değil bir etkinlik olarak düşünülmektedir. Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus’un önsözünde, “düşüncelerimin uyarılmasının büyük bir bölümünü Frege’nin büyüklüklü yapıtlarına ve dostum Bay Bertrand Russell’m çalışmalarına borçlu” olduğunu belirtirken, aslında Frege’nin ana tasarısından hareket etmekteydi. Frege’nin kendisi, felsefe hakkında, Tractatus 4.112’de sözü edildiği şekliyle bir değerlendirme yapmamış olsa da, bu anlayışın kilometre taşları, onun, felsefi meseleleri dilin mantıksal yapısından bağımsız bir şekilde ele almayan ve aritmetiğin temellerinin felsefi olarak incelenmesinde önkoşul olarak gördüğü dilin mantıksal yapışım bizzat bir araştırma konusu haline getiren çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Frege’nin, dilin mantıksal yapısmm incelenmesinde izlediği yol, kendisinden sonra, analitik felsefenin ortaya çıkmasını sağlayacak felsefi bir yönteme dönüşecektir. Frege üzerine en kapsamlı çalışmaları yapmış olduğunu söyleyebileceğimiz Michael Dummett, Descartes’tan itibaren neyi bilebileceğimize ve bildiğimizi iddia ettiklerimizi nasıl gerekçelendirebileceğimize ilişkin öne çıkan epistemolojik perspektifin, ilk kez Frege tarafından tümüyle reddedildiğini ifade ediyor ve dilin mantıksal yapısının incelenmesini merkeze alması açısından da, Frege’nin ilk modern filozof olduğundan söz ediyor. “Bu perspektif değişikliği Frege’nin junior’u Russell’da yoktur henüz; Frege’den sonra bu değişikliği ortaya koyan Wittgenstein’m, Tractatus Logico-Philosophicus’udur. İlgi alanının sınırlılığına karşın Frege’nin günümüz felsefesi için önemi bu yüzdendir.”8 1931’de yayımlanmış olan Felsefede Dönüm Noktası 8 Michael Dummett, Frege’s Philosophy. ‘Truth and Other Enigmas’ içinde . Harvard Un. Pr. 1980, s. 89.

(Die Wende Der Philosophie) başlıklı yazısında Moritz Schlick de, Frege’nin devrimci yanını pek öne çıkarmasa da, benzer bir saptama yapıyor: “Bertrand Russell ve Gottlob Frege geçtiğimiz 20-30 yıl içinde önemli açılımlar yapmışlar, ancak dönüm noktasına giden hamleyi yapan Wittgenstein (Tractatus LogicoPhilosophicus’uyla, 1922) olmuştur.”9 Dummett, Frege’nin mantık ve dil filozofu olarak şöhretinin 1950’lerden itibaren giderek arttığını ve genelde analitik felsefenin kurucusu olarak kabul edildiğini yazmaktadır.10 Dummett’a göre Aritmetiğin Temelleri, Frege’nin başyapıtıdır; onun felsefi yazıları arasında en güçlü ve en doğurgan olanıdır11 ve Aristoteles örneğinde olduğu gibi, dilsel sorular sorup dilsel yanıtlar veren birçok filozof olmasına karşılık, Frege, dilsel olmayan bir soru sorup, ona dilsel bir yanıt veren ilk filozoftur.12 Daha da ileri gider Dummett ve Aritmetiğin Temelleri § 62’nin şimdiye kadar felsefede yazılmış olan en doğurgan (velûd) paragraf olduğunu iddia eder.13

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir