Halid Ziya Usakligil – Kirik Hayatlar

Yalınlaştırmak için pek çok yorgunluğa katlandım. Dil bakımından bugün Kırık Hayatlar, kuşkusuz çok daha iyi olmuştur. Bir yazar, kendi yapıtları üzerine açık bir düşünce söyleyemez. Bununla birlikte, yüreklenerek diyeceğim ki, Kırık Hayatlar, gerek dil, gerek yapı bakımmdan bundan önce yazılan ve nasılsa yazın tarihimizde özel bir onura değer görülen Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnu romanlarından çok üstündür. Eleştiriciler nasıl bir yargıya varır, bunu bilemiyorum. Ancak bu savı öne sürerken hiç bir öğünme isteğine kapılmadan söylemek isterim: Bu kitap, yazarının en olgun döneminin ürünüdür. Kuşkusuz, bu yargıyı, “Yapıt, her türlü eleştiriye yol açacak eksikliklerden uzaktır” anlamına almak doğru olmaz.» • «Kırık Hayatlar» 1901 yılında «Servet-i Fünun» da yayımlanırken,* sansürün baskısıyle yarıda kaldı. 1901, baskılı yönetimin aydınlara en soluk aldırmadığı bir yıla raslar. Daha sonra roman, 1924’de kitap olarak yayımlandı, bunu 1944 ve 1968 baskıları izledi. Uşaklıgil, «Kırık Hayatlar» ı 35 yaşında yazdı. Sayın Cemil Yener’in bir incelemesine göre, Uşaklıgil’in tüm erkek kahramanları, aşağı yukarı, onun romanlarını yazdığı zamanki yaşlardadır. «Kırık Hayatlar» daki Ömer Behiç’in 30 – 35 yaşları arasmda olduğu gibi… Romanlarının büyük bir bölümünü «İstibdat Devri» denilen baskılı yönetim zamanında yazan Halid Ziya Uşaklıgil’in sosyal konulara genişlikle el atamamasını çok doğal karşılayan kimi eleştirmenler, yine de onun ölçülü davranmayı elden bırakmadan çeşitli toplum sorunlarıyle ilgilendiğini belirtir. Yazarın üstünde en çok dur- (*) Serveti Fiinun, mayıs – şubat (1901 -1902), cilt 22 – 23, no. 532 – 565 KIRIK HAYATLAR 7 duğu sosyal kurum, «Aile» dir.


Bunu da «Kırık Hayatlar» da en yüksek düzeye çıkarmıştır. «Kırık Hayatlar» da her zaman çevremizde Taslayabildiğimiz aile yaşamındaki aksaklıklar ve nedenler vardır. Yazar, bu romanında yalnız kendi toplumsal yaşamımızı ilgilendiren aile sorununu ele almamış, aile yaş* minin yıkıntılarıyle nedenlerini başka toplumlarda da görmek olanağını verecek biçimde göstermiştir. Yapıtın en ilginç yanlarından biri, baskılı yönetime karşın Uşaklıgil’in aile hukukunu yüreklilikle eleştirmesi… Uşaklıgil’de yaşadığı dönemin yasalarını eleştirdiği pek görülmediği için roman, bu yönüyle de ilgi çekicidir. Örneğin, yasaların, kocalarından ayrılmak isteyen kadınlara ezici güçlükler çıkarması kötülenir; mahkeme koridorlarından insanlık acılarım dile getiren görünümler çizilir. Evlenme yöntemleri ve gelenekleri eleştirilir, eş seçme hakkının yalnız gençlere bırakılması savunulur. Anne ve babaların bulduğu eşlerle evlenen gençlerin’nasıl mutsuz olduğunu da anlatan yazar, evlenmek için onların yaşama yetecek kadar yetiştirilmesini ister. Bir bakıma «Kırık Hayatlar», evlenmeyi savunan bir romandır. Evlenmeyenlerin yalnızlığın acısına nasıl düştüğünü öykülendiren Uşaklıgil, evlenmek için iki öğeyi koşul olarak öne sürer: Sevmek ve beğenmek… Evlendikten sonra da çok duyarlı, çok ölçülü davranılmasını, insanın tüm varlığıyle kendini yuvasına vermesi gereğini .olaylarla gösterir. «Kırık Hayatlar», aile mutluluğunu sessizlikte arar. «Yuvaya uzak yakın hiç bir akraba katılmamalıdır, katılırsa çok kez mutluluk ve sessizlik bozulur» der. Mutlu aile, ona göre, karı koca ve çocuklardan oluşabilir ancak*. 8 KIRIK HAYATLAR Roman, yazarın genellikle başlıca yapıtlarında görülmeyen özellikler de taşır : Mahalle ve konu komşu yaşamından izler gibi… Doğa betimlemeleri hiç görülmez… Dil, büyük ölçüde yalmlaşmıştır, ama yine de yazar, kimi alışkanlıklardan kurtulamaz! Yapıt, geniş ölçüde gerçekleri de yansıtır. Çok gerçek ve unutulamayacak tipler de vardır, «Kırık Hayatlar» da… «Andelip Bacı», bunların başında gelir.

Uşaklıgil’in romanlarında karşılaşılan kişilerin en canlısı, en başarılı tipi, bir bakıma, Andelip Bacı’dır. Romanda eş konuda ve çok sayıda değişik olaylar, kişiler vardır. Başka bir deyimle, bir olaylar bolluğudur, «Kırık Hayatlar». Uşaklıgil’in romanlarının konu bakı-‘mından en karışığıdır. Ama yazar, bunları okuyucuya bıktırmadan izletir. Bu, düzenli bir çalışmanın sonucudur. Sayın Dr. Olcay Önertoy’a göre, çeşitli kişilerin yaşayışlarına ilişkin olaylar birbirine karıştırılmadan verilmiştir. Özellikle romanın plan düzeni, okuyucuya «Kırık Hayatlar» ı güçlük çekmeden izleme olanağını sağlar. Şimdi, «Kırık Hayatlar» a geçmeden önce, romanın baskılı yönetim yıllarında geçirdiği serüveni Uşaklıgil’in kaleminden dinleyelim. N.K. BİR ROMANIN ÖYKÜSÜ Halid Ziya UŞAKLIGÎL I YİRMİ BEŞ yıllık bir aradan sonra geriye bir dönüşle geçmişe bakınca, o zaman «Serveti Fünun» çevresinde oluşan yazın akımım daha açık çizgilerle çemberlenmiş görüyorum. Bu akımda her şeyden çok ayırt edilen nitelik, şuydu: O, bir özel düzen içinde, onu oluşturanların enikonu siyasal bir gidiş yolu saptamak için önceden düşünüp tasarladıkları, benimsenmiş ilkelerin üstüne kurdukları, bir görüşme ve anlaşma sonucu ortaya çıkardıkları bir olay değildi. Üstelik, onda —eksiksiz anlamıyle— bir birleşme bile yoktu.

Ancak bir raslantmın ürünüydü. Şurada, kendi evrenlerinde, kendi alınlarına yazılı şansı izleyerek ilk deneme aşamalarından geçmiş kalem ustalarından birkaçı, üstelik önce pek iyi tanışmadan, pek sıkı görüşmeden, nasılsa esivermiş bir yel soluğuyle yine o basımevinin çatısı altında toplanmışlar, yine o derginin yapraklarına sanat sevgisinden başka bir şeyle duygulanmadan, yazılarını getirmişlerdi. Aralarında bağlaşma yoktu, ama buna karşılık uyum vardı. Birbirleriyle buluştukça sanatla ilgili düşüncelerinin birörnek olduğunu öğrenen ve belki birbirine yakın yaşamakla birbirinden aşılanan bu insanlarda eşdeğer konularda, eşdeğer duygularla karşılaşmaktan, yine o 10 KIRIK HAYATLAR ufuklarda, yine o uçuş biçimine yaratılıştan yetenek taşımaktan doğan bir uyum oluşmuştu. Bu uyum da, aralarında dayanışma ve birlik duygularını az çok bereleyebilecek nitelikte ne varsa, onları bütünüyle çabucak bir yana atmaya doğal olarak gerek gören bir sevgi ve içtenlik doğurmuştu. Ne çevre, ne sınıf, ne orun, ne yaş ayrımları, onların arasında esen sıcak arkadaşlık havasına soğuk soluğunu üfürmeye elverişli ortam bulamadı. Çevre, ne kadar olabilirse o kadar karşı öğeler ve zor koşullarla doluyken, her adımda bir çekince olasılığı kendilerini beklerken, tüm o bezginlik, bıkkınlık verecek şeylere karşı güç alabilecekleri tek ruhsal kaynak, işte ancak aralarında varlığı gereken bu sevgiydi. Bu nedenle de, doğal olarak, uzun uzun düşünme gereği bile duymadan, yalnız birbirine sokulmak gereksinliğinin sürüklemesiyle bu kalem ustaları, sevişmek için içlerinde ne kadar güç varsa, o kadar sevişmişlerdi. Ve her türlü yoksunlukların, tatsızlıkların; hak edilmemiş saldırılara, aşağılamalara uğramaktan doğan acıların, her düzmece nedenle tanınmayan, aşağılanan sanatlarına ilişkin mutsuzlukların, yorgunlukların biricik giderilme yolu, işte bu sevişmeydi. Bununla mutlu, bununla kıvançlıydılar; bununla her şeye üstün geldiler. Yalnız bir şeye yenik düştüler: Başlarının üstünde gözdağı verircesine duran bir kaza yumruğu, sonunda bir gün bu topluluğun ortasına düştü ve onları çökerterek dağıttı. Topluluk, doğal olarak, o dönemdeki yönetimin kuruntularını uyandırmaktan geri kalmıyordu. Bundan uzak olsaydı bile, çervesinde kaynayan çekemezliğin dürtücü sesi, kuruntuyu uyandırmak için gereken bozgunculuk görevini fazlasıyle yapıyordu. Her gün bu topluluk, kuruntuları ne ölçüde uyandırdığının bir kanıtını görürdü. Ve her gün ona ilişkin ko- KIRIK HAYATLAR 11 runma yollarının uygulanmasında daha çok sertlik isteyen bir gereksinmeye kurban olurdu.

Yılmadı. öldürmek için boğazında giderek daha sıkışan zincir, her gün biraz daha soluk alınacak yeri, darlaştırırken o, böylece soluyabileceğini, yaşamakta direneceğini sandı. Sonunda bir gün zincir, birdenbire bütün bütün sıkıştı: «Artık soluğunu kes!» dedi. İşte ancak o zaman kalemleri kırmak, bir köşeye çekilmek ve yıllarca, giderek yıpranan, giderek kendi yeteneklerini unutan bu gençler için sanatı eskimiş bir eşya gibi bir dolabın karanlıklarında ve tozlarında uyutmak zorunlu oldu. Bu sıralarda topluluğun en sonunda, başlanmış bir romanla ben kaldım. Bu roman, «Kırık Hayatlar.» di. Bu yapıtımda, önceki kitaplarımda kullanılan şiir ve düş öğelerinden ayrı bir yol izlemek istiyordum. Bunda, yalnızca yaşam olacaktı. Ülkenin gerçek yaşamından bir görünüm… Onda gözleri oyalayacak, düşü okşayacak süslerden hiç bir iz bulunmayacaktı. Balzac’ın, Stendhal’ın, Bourget’nin kullandıkları yöntemde bir roman… Bu ustaların adlarını anımsarken onlara yetişmek saygısızlığını düşünmemekle birlikte, romanın kendine özgü, kendi de-ğerince o türün küçük bir örneği olmasını istiyordum. Roman için o kadar acımasız olmıyan zaman, bu romanın niteliği üstüne çabucak çengellerini çıkardı ve onu didiklemeye, delik deşik etmeye başladı. İlk önce kopan, çengellere takılarak giden parçalara karşılık yine de sürebileceğini sandım; ama o, artık yargıya varmıştı. Ne olursa olsun, topluluğun son kalemini kırmak ve bu çevrede uyanan kımıldanışın son titreyişini de söndürmek için kesin kararı vardı. Sonunda bir gün… Bundan sonrasını, o günlerde yazılarak bir yana atı- KIRIK HAYATLAR 13 12 KIRIK HAYATLAR lan ve bugün yeniden ortaya çıkan şu yapraklarda görmek olanağı vardır: «19 aralık 1901, cuma sabahı «^ Bugün yazımasamın başına çok acı bir zorunluk-la oturuyorum: En sonunda yazmayı bırakmak gerekiyor.

Yazmak! Yaşamımın yarısından çoğunu avutup oyalıyan bir eğlence, tüm bezginliklerine, yorgunluklarına, boş çıkan umutlarına karşı bilinemez nasıl belirsiz bir avutmayla, işte ta çocukluktan bugüne dek beni aldatan bir eğlence… Evet, sonunda bu eğlenceyi de bırakmak, artık yaşamını bitirip de mirasçılarını düşünen aile babaları gibi, yazımasamın başında, öldükten sonra yapılmasını istediğim şeyleri yazmak gerekiyor. Çünkü bundan sonra bir , şey yazma olanağı yok. İki gün önce basımevinin minimini dizgicisi, daha on dört yaşlarında güzel bir çocuk, elinde dört sütunluk basılı yazıyle yanıma geldi. Bunlar, basın sansüründen geçerek zavallı sanat yavrusunun kan-larıyle bulanmış bir kalemle, acımasız, kıyıcı, yaban bir kalemle, kanlar içinde bırakıldıktan sonra yüzüme atılan romanımın parçalarıydı. Onları nasıl bir elle aldığımı, nasıl gözlerle baktığımı anlamak için, çeşitli çabalardan sonra ortaya çıkmış bir yapıtın *K* bir dakika içinde bir tekmeyle paramparça edildiğine, hiç bir şey yapmaksızın ,elden hiç bir şey gelmeksizin, uyuşuk bir tanık olan bir sanat sahibi olmak gerekir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir